Yine trafik sigortası…
SORUMLULUK sigortası primlerinin çok yüksek olması nedeni ile son zamanlarda basın yayın organlarında sigortacılar aleyhine olumsuz yönde o kadar çok yayın yapıldı ki kanun yapıcılar hem yasa ile hem de yönetmelikler ile bir takım değişikliklere gitmek zorunda kaldı.
Hal böyle olunca toplumda da trafik poliçesi primlerinin büyük oranda aşağı çekileceği algısı yaratıldı. Geçen sayılarda bu köşeden de yazmıştım, serbest tarife rejiminin tatbik edildiği bir piyasada trafik sigorta poliçesi primlerini tarifeler ile sınırlamak mümkün olmadığı gibi, yapılan düzenlemeler de ancak orta ve uzun vadede primleri aşağı çekmede yararlı olacaktır.
Ülkemizde 20 milyonun üzerinde araç var. İstatiksel olarak bu kadar aracın yıllık kaza sayısı ise 3 milyonu buluyor. Bu boyutta kaza sayısında yaklaşık 5 bin insan hayatını kaybediyor ve iki yüz bin kişi de sakat/malul kalıyor. Maddi hasar, maluliyet ve ölüm için ödenen tazminatlar ile alınan trafik poliçe primlerini yan yana koyduğunuzda, sigortacıların aldıkları primler ile bu boyutta tazminatları da ödemesi pek mümkün görülmüyor.
Yapılan düzenlemeler ve yargı kararlarının sigortacılara getirmiş olduğu yükler hafifledikçe, ölüm ve maluliyet için ödenen tazminatlar karşılanabilir olacaktır. Tazminatlar ödenebilir seviyelere gelince serbest rekabet koşullarında trafik sigortası primlerinin de aşağılara çekilmesi kaçınılmaz olacaktır. Kısaca makul poliçe prim ödemeleri için biraz daha sabretmemiz gerekiyor.
Trafik poliçe primlerinin uzun dönemde indirilmesini sağlayacak olan 2 Ağustos 2016 tarihli ve 29789 Sayılı Resmi Gazete’de Trafik Sigorta Poliçesi Genel Şartları değişimi için birçok düzenleme var ise de özellikle önemli bir maddesinden söz edilmesi yararlı olacaktır.
İşletilme Hali: Motorlu aracın mekanik aksamının çalışması, (Mekanik aksamı çalışmasa bile motorlu aracın kendiliğinden de olsa hareket haline geçmesi işletilme hali olarak kabul edilir. Kazanın temassız olması sorumluluğa engel olmaz.)
Araçların “işletilme hali” konusu genel şartlarda tanımlanmadığından Yargıtay kararları doğrultusunda içtihatlara bakılarak sigortacının tazmin sorumluluğu tayin ediliyordu. Şimdi ise genel şartlarda bu husus teknik ve hukuksal olarak açıklanmış olup bir tereddüde yer verilmemiştir.
Bu maddede yeni düzenlemenin en önemli noktası “Kazanın temassız olması sorumluluğa engel olmaz” tanımıdır. Sigorta ve hasara uzak okuyuculara bilgi vermek açısından küçük bir açıklama ve örnek vermek gerekirse trafik kazaları sonucunda düzenlenen Trafik Kaza Tespit zabıtlarında ya da Tramer Kusur değerlendirmelerinde çarpma, çarpışma ya da zincirleme kazalarda birbiri ile temas eden araçlara kusur atfediliyordu. Oysa birçok kazada diğer araçlar ile temas etmeyen, çarpışmayan araç sürücüleri kazanın asli unsuru ve kazanın meydana gelmesinin asıl nedeni olmaktadır.
Buna karşın trafik zabıtlarında bir çarpma, çarpışma ve temas olmadığı için bu araç sürücülerine kusur atfedilemeyince doğal olarak ve haksız bir gerekçe ile diğer araç sürücülerinin sigorta şirketleri gerçekleşen zararı 2918 Sayılı KTK’nun 85’inci maddesi gereğince üstlenmek zorunda kalıyordu.
Örnek: Gidiş gelişi olan bir yolda araçlar sağ tarafa park etmiş olsun. Bir kamyon sürücüsü ise kamyonu ile bakkala mal getirmiş ve fakat yer bulamadığı için kamyonu ile ikinci bir sıra yapmış… Siz yolda giderken mecburen yolun sağına ikinci sıra park etmiş aracı sollayıp geçeceksiniz, siz kamyonu solladınız ve o anda karşıdan gelen bir araba ile kafa kafaya çarpıştınız… Yukarıda genel şart maddesinde belirtilen “Temas olmadan sorumluluk” işte tam bu noktada gerçekleşmiş oluyor. Hukukçu deyimi ile kaza ile zarar arasında illiyet bağı kime ait? Park etmiş dikkatsiz kamyoncuya ait. Sonuç olarak kusurun paylaşımı iki araç sürücüsü için değil, kamyonu da kapsayan üç araca göre paylaştırılacaktır.