Suskunluk

YAZI yazmadan geçen bir tatil sonrası ve hemen arkasından planlanan bir tatil öncesi tekrar beraberiz.
Tatil güzel şey; insan doğasından kaynaklanan tembelliği doya doya yaşıyor.  Yılların yorgunluğunu üzerinden atmaya çalışıyor. Ben de bu yorgunlukla tatilin rehavetine kapılıp geçen ay yazmaktan kaytardım. Okuyan okurların anlayışına sığınıyorum.
İtiraf edeyim ki benimkisi sadece tembellik değildi. 15 Temmuz’da yaşadıklarımızdan sonra tadım kaçtı. Canım yazmak istemedi. “Havadan sudan” konularda bile yazmak istemedi. Umarım okurlar hoş görmüşlerdir.
Neyse biz hayata dönelim.
Tadını çıkaramadığımız bir tatilden sonra, tadını çıkaracağımızı umduğumuz yeni bir tatil planını yaparken tekrar yazmamak olmaz. Okuyucuya ayıp.
Doğrusu susmak, ama yazmadan da olmayacak gibi görünüyor.
Susarak da yaşanmıyor. Alın size bir ikilem.
Bakın bu konuyu Can Yücel nasıl yorumlamış;
“Bazen hayat yorar insanı; şarkılar yorar, beklemek yorar, özlemek yorar, affetmek yorar, boş vermek bile yorar.
Ve insan susar.
Her şeye rağmen.
Elinden gelen tek şeyi yapar; bağıra bağıra susar.”
Altmış altı yılın verdiği yorgunluktan sonra doğrusu susmak; hem de bağıra bağıra, ama insan susmayı da beceremiyor. Henüz o olgunluğa erişen yok.
Sokrates’e sormuşlar, “insanı nasıl değerlendirirsin” diye. O da “konuşmasından” diye cevaplamış. “Ya hiç konuşmazsa” diye üstelemişler. “Hiç o kadar mükemmeline rastlamadım ki” demiş.
Biz de o mükemmeliyete ulaşamadığımızdan; susturulmadığımız sürece bu hatamıza devam edip konuşmaya, dolayısıyla yazarak suskunluğumuzu dile getirmeye devam edeceğiz gibi görünüyor.
Gevezeliğe devam…
Son iki yazım matematik ile ilgiliydi. Özellikle mesleğimizi ilgilendiren belirsizlik ve istatistik konuları üzerinde durmuştuk.
Matematik ve mantık yaşam felsefemizin temel taşı. Hayatımızın her evresinde yer alıyor. Nedense biz korkuyoruz. Çünkü insanlar bilmedikleri, açıklayamadıkları şeylerden korkarlar. Orta eğitim çağındaki çocuklara sorun. Büyük çoğunluğu matematiği sevmediklerinden bahseder. Neredeyse tümü sözelci. Sayısal Lotocuları saymazsak, sayısalcı yok denecek kadar az.
Sözelcilik suskunlukla ters düşse de toplum kolaya kaçıyor, matematikten uzak duruyor. Toplumların tarihsel gelişimi dikkate alındığında özellikle doğa bilimleri ve matematiğin bir kültürün oluşmasında ne denli önem taşıdığını görmemek için kör olmak lazım. Konuyu tekrar ele alıp matematikten korkanları panikletmek değil niyetim.
Matematiği burada sonlandıracağım ama sonlandırmadan önce mesleğini çok seven bir matematikçinin, Ali Nesin’in Şirince’de 7’den 70’e herkesin her seviyede matematik öğrenebilmeleri için kurduğu “Matematik Köyü”ne değinmeden geçemeyeceğim. Prof. Dr. Ali Nesin topluma karşı bir görevi yerine getirmek için kurmuş bu köyü. İsteyen herkese burada matematik öğretiliyor. Kendisiyle yapılan bir nehir söyleşide Ali Nesin’i ‘Matematik Köyü’nün Delisi’ diye tanımlamışlar. Allahtan böyle delilerimiz az da olsa var. Sadece bilgilendirmek istedim. Matematikle ilgili yazacaklarım bundan ibaret.
Bundan sonraki yazılarımda toplumsal kültürün bir diğer temel taşı olan “Dil” ve “Etimoloji” konuları üzerinde duracağım.
Tabii tatilden sonra…

İlginizi Çekebilir

Leave a Reply