Üçüncü kişi
YOLDA herhangi bir yere giderken hepiniz görürsünüz. Önünüzde seyreden servis minibüsünün arkasında şöyle bir şey yazar: “Düğünlere, pikniklere, şirket toplantılarına gidilir. 0 5.. … ….”
Düz okuma ile o minibüsün sahibi sosyal olarak çok etkin bir kişi, her davete icabet eder gibi yorumlansa da aslında bu “Ek iş arıyorum, ekstraya çıkarım”dır.
Aynı şekilde yolun kenarında park etmiş ve üzerinde “Nakliye yapılır” yazan eskice kamyonet, ya da gün ortasında sokaktan avaz avaz “Overloklarınız yapılır” diye geçen pikap da aynı üçüncü tekil kişidir.
Dilekçeleriniz itina ile yazılır, evdeki haşerat layıkıyla yok edilir, halılarınız mis gibi temizlenir, kombi ve bacalarınızın yıllık bakımları titizlikle yapılır.
Peki ben ya da siz ile o üçüncü kişiler arasındaki ikinci kişiler nerede?
O ünlü yemek sipariş sitesinden yemek söylersiniz. Siparişi verdiğiniz firmanın teslimatçısı yemeğinizi teslim ederken size ayrıca bir sürü menü, broşür ve buzdolabı magneti bırakır. Aslında çemberde bir eksik yoktur. Siz = birinci kişi/müşteri; sipariş sitesi = ikinci kişi/organizatör, aracı; teslimatçı = üçüncü kişi, tedarikçi. Ama üçünü kişinin bir sıkıntısı vardır. İkinci kişiye komisyon/ücret veriyordur ve bundan mutsuzdur. Aslında o ikinci kişi sayesinde ulaştığı müşterinin semerelerinden faydalanma konusunda bundan böyle ikinci kişi ile üleşme niyeti yoktur ve bunu bayağı da belli eder.
Konunun sektörümüze yansımaları da var tabii ama esas olarak vurgulamak istediğim, bu bir ya da birkaç sektöre özgü bir durum değildir. Çoğunluk ekonomik bir faaliyet sırasında “aracıya para kaptırmak” istememektedir. Bir kısım eleştiride haklılık payı olsa da toplumun genelinde aracılık işi gereksiz, anlamsız ve faydasızdır inanışı egemendir.
Epey uzun zaman önce başka bir web sitesi açıldı ve satıcı ile nihai müşteriyi doğrudan bir araya getirme sloganı ile çıktı yola. Ama bugün ara sıra baktığım gayrimenkul ve araç ilanlarının yarısından fazlası aracılar tarafından verilen ilanlar. Yani ikinci şahsı ne kadar yok etmek isteseniz de bir şekilde devrede oluyorlar. O zaman tüm hizmet zincirlerinde vazgeçilmez bir unsur olan ikinci kişiyi devre dışı bırakmak değil, bunun yerine her 3 kişinin de kendini güvende ve rahat hissedeceği bir ortamı yaratmak ve korumak gerekir çünkü hiçbir birinci kişi her üçüncü kişiye doğrudan ulaşacak kadar donanımlı ve bol zaman sahibi değildir.
Tabii bir de işin başka bir tuhaf yanı var. Kentin o bilindik yerlerine gidip sadece 200 metre daha fazla yürümemek adına araçlarını kapı önündeki valelere verip 15-20 TL’leri kuzu kuzu verirler ama bir hizmeti ayaklarına getiren ikinci kişilere çok daha az bir ücreti çok görürler. Yani aslında katma değerin önemini kavrarlar, bilirler ama kime katacakları konusunda seçicidirler. Bu yüzden de en abuk sabuk ürünün kaynağına kadar giderler, her türlü araştırmayı yapacak zamanları vardır, üç kuruşluk fayda için bunun birkaç katı masraf yaparlar farkında olmadan, ürün ve hizmetler konusunda her şeyi bildiklerini düşünürler.
Öte yandan ikinci kişinin zayıflamasına çanak tutan da üçüncü kişidir. En az birinci kadar devre dışı bırakmak ister onu. Dalların olgunlaşmasını beklemeden ağacı kökünden söken de odur, çünkü vadesi yoktur üçüncünün, hemen ister, bugün der, her şeye sahip olmak ister, bir an önce…
Bugün milyonlarca kişinin çalıştığı, evine ekmek parası götürdüğü, yıllarını verdiği aracılık hizmetlerinin birçoğunun hala “meslek” olarak kabul görmemesinin nedeni de budur. Çünkü o meslek tanımını ve yetkilendirmesini yapacak birinci kişiler de, o hizmetlerden faydalananlar da üçüncüler gibi düşünür; ya da aslında ikinci kişi olarak bilinmesine, görülmesine rağmen kendine sığ bir rekabet avantajı yaratmak için sürekli üçüncü kişi tutumları sergileyenler de aynı düşünce tarzına sahiptir.
Çünkü aslında birinci de üçüncü de aynı kişidir…
Görüşmek üzere.