Sürdürülebilir “KÂR”lılık teknolojiye uyumla sağlanacak
Sigorta Tatbikatçıları Derneği’nin (STD) düzenlediği ve Sigortacı Gazetesi olarak medya sponsoru olduğumuz 7’nci İstanbul Uluslararası Sigorta Konferansı, 8-9 Ekim tarihlerinde Milli Re Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.
Konferansın açılışını yapan STD Başkanı Fahri Altıngöz, konuşmasına, sigortacılıkta daha rasyonel çözümler üretmek ve sürdürülebilir kârlılık sağlamak için teknolojinin şart olduğunu söyleyerek başladı. Türkiye’nin hızla büyüyen bir pazar olduğu, dolayısıyla aynı hızla teknolojik yatırımlar aldığını belirten Altıngöz, “Bu konferansta, sigorta sektörüne katkı sağlamak amacıyla hasar yönetimi ve underwriting alanlarında teknolojinin faydaları üzerine konuşacağız” dedi.
‘DİJİTAL KANALLARIN TERCİH EDİLME ORANI %20’
Fahri Altıngöz’den sonra kürsüyü devralan Türkiye Sigorta Birliği Genel Sekreteri Mehmet Akif Eroğlu, Türkiye’nin gelişen bir ülke olarak teknolojik inovasyonlara karşı iştahlı olduğunu kaydetti. Sigorta sektörünün de gelişen teknolojiden etkilendiğini ifade eden Eroğlu, sözlerine şöyle devam etti: “Data kullanımı, sektörde daha iyi ürünler yaratılmasını sağlıyor ve sektörün gelişmesini destekliyor. Hayat ve sağlık sigortalarında mobil uygulamalar giderek yayılıyor. Risk değerlendirmesinde insansız araçlar kullanılıyor. Ayakta kalabilmemiz için teknoloji sektörün ayrılmaz bir parçası haline geldi.”
Daha sonra söz alan Hazine Müsteşarlığı Müsteşar Yardımcısı Dr. Ahmet Genç, konuşmasına DASK, Emeklilik Gözetim Merkezi, TARSİM, Sigorta Bilgi ve Gözetim Merkezi (SBM), SEGEM ve Sigorta Tahkim Komisyonu gibi yeni açılan kurumları tanıtarak başladı. Tüm bu kurumların teknolojideki son gelişmeleri izlediğini ve kullandığını aktaran Genç, şunları söyledi: “2007’de çıkarılan Sigortacılık Kanunu’nu AB direktifleriyle uyumlu hale getirmek için sürekli uğraşıyoruz. Hâlâ büyüyen ve gelişen bir pazara sahibiz. %1.6 oranındaki sigorta penetrasyonumuzun yarattığı yüksek potansiyelle yabancı yatırımcılar için cazip bir ülkeyiz.”
MÜŞTERİYİ ANLAMAK İÇİN BİLGİ İŞLEM TEKNOLOJİLERİNE YATIRIM
Açılış konuşmalarından sonra konferansın ilk oturumu başladı. Moderatörlüğünü, Munich Re Orta ve Doğu Avrupa Bölgelerinden Sorumlu Yöneticisi Jörg Bruniecki’nin yaptığı oturumda, hasar yönetiminde teknolojinin faydaları tartışıldı.
Oturumda ilk olarak söz alan SBM Müdürü Aydın Satıcı, müşterilerin davranışını anlamak için bilgi işlem teknolojilerine yatırım yapmanın çok önemli olduğunu vurguladı. Bu tür yatırımlar sayesinde iş yapış süreçlerinin de geliştiğine dikkat çeken Satıcı, SBM’de teknolojiyi nasıl kullandıklarını şu şekilde anlattı: “SBM’ye kayıtlı 85 bin kullanıcı var. Tüm bu kullanıcılar sahip oldukları datayı bizimle paylaşıyor, sektördeki her türlü datayı topluyor ve biriktiriyoruz. Biriken data suistimalin önlenmesinde önemli bir katkı sağlıyor. 2014 yılında 1 milyon liralık suistimali tespit ederek önledik. Geliştirdiğimiz mobil kaza tutanağı da trafik kazalarındaki süreci oldukça hızlandırdı. 450 bin kullanıcı bunu indirdi ve aktif bir şekilde kullanıyor. Türkiye’de her 37 saniyede bir kaza gerçekleşiyor, dolayısıyla sürecin hızla işlemesi önemli. Bu uygulamanın yarattığı esas değer ise gerçek zamanlı data toplamamızı kolaylaştırması.”
Daha sonra söz alan Aksigorta Hasar ve Operasyondan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Ayhan Dayoğlu, dünya nüfusunun %96’sının mobil teknolojiyi kullandığı bilgisini verdi. Konuştuğu esnada küresel çapta nüfusun %72’sinin online olduğuna dikkat çeken Dayoğlu, dünya nüfusunun %31’inin, Türkiye’ninse %33’ünün Y kuşağı olarak tabir edilen, 1981 ile 1990 arasında doğmuş kişilerden oluştuğunu belirtti.
‘SEKTÖR Y KUŞAĞINA HİTAP ETMEK ÜZERE ŞEKİLLENMELİ’
Bu kuşağın günde 6-8 saatini akıllı telefonlarıyla ilgilenerek harcadıklarını aktaran Dayoğlu, “Y kuşağı, bir şey satın almadan önce online olarak araştırma yapıyor. Memnuniyetlerini veya memnuniyetsizliklerini sosyal platformlarda paylaşıyor. 10 yıl içinde, sigortacılar olarak ana işimiz bu nesle hitap etmek olacak. Yatırımlarımızı dijitalle iç içe olan bu nesle göre yönlendirmeliyiz. Oysa, Türkiye’de şirketlerin %75’inin mobil aplikasyonu yok, bütçelerinin %10’undan azını bilgi işlem teknolojilerine ayırıyorlar. Bu oranın yükselmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
Dayoğlu’ndan sonra konuşan Property Claims Services (PCS) Başkan Yardımcısı Joe Louwagie, hasar tespitinde teknolojinin ne şekillerde kullanıldığına dair örnekler verdi. Erie Insurance isimli bir şirketin çatı hasarlarını tespit edebilmek adına drone kullandığına değinen Louwagie, giyilebilir teknolojilerden de bahsetti. Louwagie, Y kuşağının data kullanımına alıştığını, dolayısıyla her türlü verilerinin kaydedilmesinden rahatsız olmadıklarını söyledi. Dolayısıyla, bu teknolojileri en çok Y kuşağının kullandığını aktaran Louwagie, bu durumun hasarın saptanmasında ve gerçekliğinin anlaşılmasında çok kullanışlı olduğunun altını çizdi.
‘SEKTÖR MOBİL TEKNOLOJİLERE ADAPTE OLMALI’
Oturumun bir sonraki konuşmacısı, Verisk Başkan Yardımcısı Ryan Johnson oldu. Sigortacıların iş yapış modellerini mobil teknolojilere adapte etmesi gerektiğinden bahseden Johnson, eksperlerin notlarını tutmak için sesini kaydetmesini önerdi. Bunun süreci hızlandıracağını ifade eden Johnson, en nihayetinde amacın teknolojiyi kullanarak müşteri memnuniyetini artırmak olduğunu belirtti.
Oturumun son konuşmacısı olan Eucon Satıştan Sorumlu Yöneticisi Jürgen Skodda, Alman şirketlerinin köklerine bağlı olduğunu, dolayısıyla her şeye temkinli yaklaştığını ifade etti. Skodda, “Almanya’da şirketler, ürettikleri her 100 euroluk prime karşın, 120 euro hasar ödüyor. Kârsızlık, Alman sigorta sektöründe çok büyük bir sorun, sürekli bu konuda mücadele veriliyor. Bu sebeple hasar süreçlerinde masrafları azaltmamız gerekiyor. Bunun en önemli anahtarı da teknoloji” dedi.
‘RİSKLERİ ÖNCEDEN SAPTAYABİLİRİZ’
Toplantının ikinci oturumunda, fiyatlandırmadaki ve underwriting’deki yeni trendlerden bahseden Axa Sigorta Kurumsal Teknik ve Bilgi Teknolojileri Başkanı Yavuz Ölken, değişimin müşterilerden geldiğinin altını çizdi. 35 yıl öncesine göre risklerin değiştiğini ifade eden Ölken, sosyoekonomik durumun da bunda etkisi olduğuna değindi. Jeografik Bilgi Sistemi’nin karar verme sürecindeki önemine değinen Ölken konuyla ilgili olarak şunları söyledi: “Jeografik Bilgi Sistemi (JBS) bize risklerin daha doğru sonuçlarla belirlenmesini sağlar. Böylelikle riskleri önceden saptayarak underwriting uygulamalarını geliştirebiliriz. JBS aynı zamanda karar verme mekanizmaları için bir veriyi görselleştirme aracıdır. Dijital haritalarsa her noktadan heyelan, deprem, sel gibi riskler hakkında bilgi almamızı sağlar.”
‘BÜYÜK DİJİTAL DEĞİŞİMLERE SEKTÖR OLARAK HAZIR DEĞİLİZ’
Sigorta sektörünün yıkıcı güçlerle karşı karşıya olduğunu belirten IBM Danışmanı Carolyn Martin, şirketlerin dijital yatırım yaparak bu sorunların altından kalktığını kaydetti. Çoğu sigorta şirketinin büyük dijital değişiklikler için hazır olmadığını dile getiren Martin, underwriting konusundaki kilit engelleri, mevcut zorluklar ve istenen hedefler olarak sıraladı. Engellerin yavaş, verimsiz, doğru fiyatlandırılmamış riskler ve yeni sigorta ürünleri sunmaktaki yetersizlikten kaynaklandığını vurgulayan Martin, hedefleriyse şöyle sıraladı: “Bilgilere sağlıklı erişimin sağlanması için doğru zamanlama ve anlaşılması kolay bir format gerekli. Mümkün olan noktalarda underwriting süreçlerini otomatiğe bağlayacağız. İş süreçleriniyse dijitale uyumlu hale getirerek genişleteceğiz.”
‘MÜŞTERİLER KONUŞMAK YERİNE E-MAILİ TERCİH EDİYOR’
Konferansın ikinci gününde, katılımcıların çeşitli interaktif etkinliklerde yer alabildiği workshoplar düzenlendi. Güneş Sigorta Genel Müdürü Serhat Süreyya Çetin tarafından moderatörlüğü yapılan ilk workshopta oto sigortaları tartışılırken, moderatörü Swiss Re Bölgesel Avrupa Sağlık ve Hayat Sigortaları Underwriting Başkanı John Turner olan ikinci workshopta hayat sigortaları konu edildi.
Müşteriyi çekmek ve elde tutmak için kişisel iletişimin önemi hakkındaki soruları cevaplayan Turner, sigortacılıkta kişisel temas döneminin sona ermeye başladığını ifade etti. “İçinde olduğumuz dönemde müşteriler, sigorta şirketlerinden daha teknolojik hizmetler bekliyor” diye konuşan Turner, toplumun ve müşterilerin artık kişisel ziyaretler yerine e-mail gibi hızlı ve kolay iletişim araçlarını tercih ettiğini, kendisi için de durumun aynı olduğunu söyledi. Turner, teknoloji geliştikçe sektörün bundan faydalanarak daha da gelişeceğini, yeni jenerasyonlara çok daha iyi hitap edebileceğini sözlerine ekledi. Türkiye’de gelişmekte olan hayat sigortası pazarının köklü yabancı sigorta sektörlerini kopyalamak yerine Türkiye şartlarına uygun, yeni çözümler üretmesi gerektiğini kaydeden Turner, “Benim Türk sigorta sektörü için tavsiyem, müşteri ile dürüst olunması ve uygun fiyatlara en fazla koruma imkanının müşterilere verilmesi. Bu tarz ürünlerin satılması uzun dönemde, hızlı ve düşük hasar rasyolu ürünlerden daha fazla kâr getirecektir. Müşterinize iyi davranırsanız, onlar da size aynı şekilde davranacaktır” dedi.
Ülkemizdeki en ilgi çekici konunun demografik olduğunu belirten John Turner, “Türkiye’de çok fazla genç nüfus ve çocuklu aile bulunuyor. Sigorta şirketleri de bu durumu göz önüne alarak, esnek ürünler oluşturmalı. Bir ailenin çocuğu olduğu zaman, sigorta ihtiyaçları da değişiyor. Türkiye’deki fırsatları değerlendirmenin yolu, her duruma uygun esnek ürünler yaratılması” şeklinde konuştu.
Turner, sigorta farkındalığının artırılması için yapılacaklarla ilgili şunları söyledi: “Sigorta sektörü halen müşterinin güvenini kazanamamış durumda. Halk sigorta şirketlerinin dediklerine tam olarak güvenmiyor. Bu nedenle sigorta şirketleri, hükümetlerle beraber çalışarak, sigorta hakkında pozitif mesajlar yaymalı. Bu şekilde sigorta farkındalığı artarken, müşterilerin sigortacılara bakış açısı da paralel olarak iyileşecektir.”
MATTHEW EAGLE: BÜYÜYEN TÜRK SİGORTA SEKTÖRÜ YENİ TEKNOLOJİLERE KARŞI İŞTAHLI
Konferansta konuşma fırsatı bulduğumuz Guy Carpenter Uluslararası Analiz Bölümünden Sorumlu Yöneticisi Matthew Eagle’a ülkemiz hakkında ne düşündüğünü sorduk. Türkiye’nin giderek daha uluslararası bir pazar haline geldiğini düşünen Eagle, “Türkiye hâlâ büyüyor, sigorta sektörü de makul bir hızda büyümeyi sürdürüyor. Dolayısıyla, yeni teknolojilere karşı bir iştah görülüyor. Rekabetçi bir pazar olması dolayısıyla tüm oyuncular kendilerini diğerlerinden farklılaştırmanın yollarını arıyor. Sigorta sektöründeki yabancı sermaye, risk yönetimi konusunda Türkiye’ye büyük bir deneyim sunuyor, ülkeniz de bu deneyimden faydalanıyor. ABD ve Avrupa gibi büyük sigorta pazarlarının dışında bakarsanız, Türkiye’nin diğerlerinden çok daha ileride bir pazara sahip olduğunu düşünüyorum” diye konuştu.
ROBERT WILDBORE: SİGORTACI TEKNOLOJİDE GERİ KALMADIĞINI GÖSTEREBİLMELİ
Konferansta, Willis Re Güney Asya, Orta Doğu, Afrika ve Türkiye’den Sorumlu Yöneticisi Robert Wildbore’un da görüşlerini alma şansına eriştik. Acentelerin işlerini sürdürmelerinde önemli bir yer tutan kişisel iletişimin teknoloji yüzünden oyun dışı mı kalacağını sorduğumuz Wildbore, teknolojinin bu potansiyeli barındırdığını, ancak buradaki önemli noktanın müşterinin teknolojik gelişmeyi teşvik edecek olması olduğunu belirtti. Sigortacıların, müşterilerine teknolojik hizmetler sunabilecek kapasitede olduğunu kanıtlaması gerektiğinin altını çizen Wildbore, en nihayetinde müşteri acenteyle doğrudan bir iletişim kurmayı seçecek olsa da müşteriye farklı seçenekler sunmanın rekabet bakımından önemli olduğunu söyledi.
JOE LOUWAGIE: REKABETİ TEKNOLOJİ YÖNETECEK
Konferansta bir kahve arasında, PCS Başkan Yardımcısı Joe Louwagie ile sohbet etme fırsatı yakaladık. Giderek daha rekabetçi bir hal alan sigorta sektöründe teknolojinin önemi hakkında görüşünü aldığımız Louwagie, bu sorumuza hasar perspektifinden yaklaşarak şunları söyledi: “Burada önemli olan dengeyi yakalamak. Hasarda dengeyi yakalamak için üç önemli unsur var: Bunlardan biri ne eksik ne fazla olarak doğru hasarı ödemek, ikincisi müşteriye en iyi hizmeti sağlamak, üçüncüsüyse gider yönetimini optimize etmek. Bu üçü arasında dengeyi sağlamak için çalışmak gerekiyor. Şirketlerin de aracıların da teknolojiyi iyi bir şekilde kullanması gerekiyor. Teknolojiye yatırım yapmayanların, günümüzün rekabetçi piyasasında tutunabilmesi mümkün değil. Teknoloji, zaman geçtikçe şirketleri birbirinden ayrıştıran en önemli unsur olacak ve rekabet teknoloji üzerinden yürüyecek.”
MUZAFFER AKTAŞ: SEL-SEYLAP DA EN AZ DEPREM KADAR ÖNEMSENMELİ
Willis Re Orta Doğu ve Afrika’dan Sorumlu Yöneticisi Muzaffer Aktaş’tı. Dünyadaki değişiklikler hakkında konuştuğumuz Aktaş, iklim değişikliklerinin sonucunda, dünyada artık büyük doğa olaylarının çok sık olduğunu söyledi. Eskiden bu kadar büyük sel ve seylap olaylarının görülmediğini dile getiren Aktaş, “Türkiye’de en çok depreme önem verilse de, seylap da deprem kadar önemli. Binalar yapılırken bu göz önüne alınmıyor, şehirler yanlış bir şekilde gelişiyor. Böyle olunca, seylaplarda su birikintisi birçok binanın arasında daha büyük bir hal alıyor ve hasar daha ciddi boyutlara ulaşıyor. Fransa’da üç yıl önce gerçekleşen seller sigortacıları çok zorladı. Buna karşı tedbir alan ülkeler de var. Mesela Umman’da, nadiren yağış olur ancak yağdığı zaman da çok şiddetlidir, her şeyi silip süpürür. Baktılar bununla başa çıkamıyorlar, yollara kanallar açtılar. Yağmur suyu bu kanallardan akarak denize karışıyor” dedi.