Sınırlı ayni hak sahibi sigorta tazminatından zarar gördüğü ölçüde yararlanabilmeli
TTK 1456, malik menfaatini koruyan sigortanın, sınırlı ayni hak sahipleri yararına sonuç meydana getireceğini öngörüyor. TTK 1456 (1) ve (2)’deki düzenlemenin sınırlı ayni hak sahibine sigorta tazminatı üzerinde “mutlak” bir hak veya yetki tanıdığı düşünülmemeli. Sınırlı ayni hak sahibi sigorta tazminatından zarar gördüğü ölçüde yararlanabilmeli.
Bir önceki yazımızda menfaat kavramı, Türk Ticaret Kanunu’nda yasal düzenlemenin ana ekseninde yer aldığını, sigorta sözleşmesinin geçerli bir menfaati korumak için yapılmak zorunda olduğunu ve menfaat koşulu yerine gelmezse sigorta sözleşmesinin geçersiz olacağını ifade etmiş; zarar sigortalarında menfaat kavramı ve menfaatin hangi anda mevcut olduğu konuları üzerinde durmuştuk. Bu yazımızda ise mal sigortalarında menfaat, kısmi menfaat halinde aşkın sigorta, mal üzerindeki malik menfaatini temin eden sigortadan o mal üzerinde sınırlı ayni hak sahibi olanların da yararlanması, zarar sigortalarında sigorta tazminatının zarar tutarını aşmaması kuralı ve sigorta edilen menfaatin sahibinin değişmesi üzerinde duracağız.
MAL SİGORTALARINDA MENFAAT
Yasa, zarar sigortalarının bir alt türü olan mal sigortalarını düzenlerken, menfaat ile ilgili birçok hükme yer vermiştir. Bunlardan biri de TTK 1453(1)’deki hükümdür. Buna göre:
MADDE 1453- (1) Rizikonun gerçekleşmemesinde menfaati bulunanlar, bu menfaatlerini mal sigortası ile teminat altına alabilirler.
Bu düzenleme;
Başkasına ait bir malı (eşyayı) elinde bulunduran ve bu mala gelecek zararlar dolayısıyla malike karşı sorumluluk altına girebilecek olan kişilerin o mala ilişkin olarak mal sigortasının yaptırabilmelerinin (bu gibi bir sigortanın geçerliliğinin), Sigorta konusu malın zarar görmesi nedeniyle (ekonomik açıdan) olumsuz etkilenecek kişilerin (hatta o mal üzerinde ayni veya kişisel bir hakları bulunmasa dahi), o mal için sigorta yaptırabileceklerinin hukuksal temelini oluşturmaya elverişlidir. Bu hüküm uyarınca, taşınmakta olan mal üzerindeki hasar kendisine geçmiş olmakla birlikte henüz malın mülkiyetini kazanmamış olan kişi de sigortalanabilir menfaate sahip kabul edilecek ve o kişi, lehine yaptırılmış bir sigorta sayesinde, o malın taşıma sırasında zarar görmesi üzerine sigortacıdan tazminat alabilecektir. Sigorta sözleşmesi birçok halde başkası lehine yapılabilmektedir. Bu husus TTK 1454’te düzenlenmiştir. İlgili hüküm şöyledir:
Başkası lehine sigorta
MADDE 1454- (1) Sigorta ettiren, üçüncü bir kişinin menfaatini, onun adını belirterek veya belirtmeyerek, sigorta ettirebilir. Sigorta sözleşmesinden doğan haklar sigortalıya aittir. Sigortalı, aksine sözleşme yoksa sigorta tazminatının ödenmesini sigortacıdan isteyebilir ve onu dava edebilir.
(2) Üçüncü kişinin adının belirtildiği durumlarda, tereddüt hâlinde, sigorta ettirenin, üçüncü kişinin temsilcisi olarak değil, kendi adına fakat üçüncü kişi lehine hareket ettiği kabul edilir.
(3) Sözleşmede, sigortanın kimin menfaati için yaptırıldığı açık da bırakılabilir. “Kimin olacaksa onun lehine” yapılan böyle bir sigortanın, üçüncü kişi lehine yaptırıldığı anlaşılırsa, ikinci fıkra hükmü uygulanır.
İlk fıkranın ilk cümlesi, sigorta konusu (üçüncü kişiye ait) menfaatin sahibinin ismen belirtilmesinin zorunlu olmadığını ifade etmektedir. Ancak, bu hükümden sigorta konusu menfaatin sözleşmede tanımlanmasının gerekmediği gibi bir sonuç çıkarılmamalıdır. Kime ait hangi menfaatin sigortalandığı sözleşmeden anlaşılmazsa o sözleşmeyi işletmek mümkün olmaz. Yasanın vurgulamak istediği yalnızca menfaat sahibinin isminin sözleşmede açıkça yazılmasına ihtiyaç olmadığıdır. Bu sebeple, bir malın sonraki malikleri lehine (bunların ismi belirtilmeksizin) sigorta yaptırılabilecektir (zaten sonraki malikin kimliği çoğu durumda sözleşme anında bilinmeyecektir). İlk fıkranın ikinci cümlesi, başkasının menfaati için yaptırılan sigortadan doğan (doğacak olan) hakların başkasına ait olacağını hükme bağlamaktadır. Bu kural yerinde bir düzenleme içermektedir. Fakat ilk fıkranın üçüncü cümlesi, “aksine sözleşme yoksa” ibaresi nedeniyle duraksama yaratmaktadır. Sigorta ettiren ve sigortacı, sözleşmede malın zarar görmesi halinde sigorta tazminatının sigortalıya (menfaat sahibi üçüncü kişiye) değil, bizzat sigorta ettirene (menfaat sahibi üçüncü kişi lehine sigorta yaptırmış olan kimseye) ödeneceğini öngördükleri takdirde, kanımızca bu sözleşme hükmüne uyulması yanlış olur. Sigorta ettiren zarara uğramadığı (zarar menfaat sahibi sigortalının malvarlığında ortaya çıktığı) için sigorta ettirene yapılacak tazminat ödemesi (onun malvarlığında kalacak olduğu takdirde) nedensiz bir zenginleşmeye yol açacaktır. Bundan dolayı sigorta ettirene ödeme ancak tahsil edilecek paranın sigortalıya aktarılması koşuluyla sigorta hukukuna uygun sayılabilecektir. Fakat şunu da vurgulamak gerekir ki eğer sigorta ettiren sigortalıya aktarmak üzere sigortacıdan tazminat alabilecekse, sigortalının doğrudan sigortacıya karşı hak sahibi olmayacağına ilişkin olarak sigorta ettiren ile sigortacı arasında yapılacak aksine anlaşma pek de anlam taşımayacaktır. İkinci fıkra, lehine sigorta yaptırılan üçüncü kişinin adının beyan edildiği hallerde, sigorta ettirenin o üçüncü kişiyi “temsilen” değil, fakat “kendi adına ve üçüncü kişi lehine” (prim borcu gibi sigorta sözleşmesinden doğacak borçlar sigorta ettirene buna karşılık sigorta sözleşmesinden doğacak haklar sigortalıya ait olmak üzere) hareket etmiş olacağı yolunda bir “karine” (varsayım) içermektedir. Üçüncü fıkra uygulama ve öğretide “kimin olacaksa onun lehine sigorta” olarak adlandırılan sigortayı düzenlemektedir. “Kimin olacaksa onun lehine sigorta” sözleşme anında sigorta süresi içinde gerçekleşecek riziko nedeniyle sigorta ettirenin mi yoksa üçüncü kişinin mi zarar göreceğinin bilinmediği (riziko gerçekleştiği zaman sigorta ettirenin mi yoksa sigortalının mı menfaatinin zedeleneceği hususunun sözleşme anında belli olmadığı) veya kimin menfaat sahibi olduğu hususunda uyuşmazlık bulunduğu (mesela ilgililer arasında sigorta konusu mal üzerinde kimin mülkiyet hakkına sahip olduğuna ilişkin çekişme yaşandığı ve yargının kimin lehine karar vereceğinin bilinmediği) hallerde başvurulan bir çözümdür. Riziko anında sigorta ettirenin menfaatinin zedelendiği anlaşılırsa sigorta sözleşmesi sigorta ettiren yararına, riziko sonucunda lehine sözleşme yapılan başka bir kişinin zarara uğradığının saptanması durumunda ise, o kişi (sigortalı) yararına sonuç doğuracaktır. Kimin olacaksa onun hesabına sigortada menfaati sigorta koruması altına alınacak olanlardan biri daima sigorta ettirendir. TTK 1126 gemi kirasını düzenlerken “kimin olacaksa onun lehine sigorta” yaptırılmasını öngörmüştür. Bu kural şu şekilde kaleme alınmıştır:
V- Sigorta
MADDE 1126– (1) Kiracı, geminin iadesine kadar doğacak denizcilik ve sorumluluk rizikolarına karşı sigorta yaptırmak ve sigorta sözleşmesinin kurulduğunu kiraya verene önceden bildirmekle yükümlüdür. Sigorta sözleşmesinde ve poliçesinde, kiraya verenin ismen bildirilmesi ve sigortanın “kimin olacaksa onun lehine” yaptırılması zorunludur.
Bu hükme göre, gemisini kiraya veren gemi maliki ile kiracı arasındaki kira sözleşmesi ilişkisinde, sigorta yaptırma borcu kiracıya aittir. Kiracı sigorta ettiren sıfatıyla yaptıracağı bu sigortanın “kimin olacaksa onun lehine” olmasını sağlayacaktır. Böylece gerçekleşen riziko sonucu meydana gelen zarara gemi malikinin katlanması lâzım gelmekte ise, sigorta sözleşmesi lehine sigorta yapılan malik (sigortalı) lehine, kiracının katlanması lâzım gelmekte ise, bu olasılıkta da sigorta ettiren kiracı lehine işleyecektir. Kimin olacaksa onun lehine sigortanın bundan başka, bazı denizaşırı satışlarda da söz konusu olabileceği düşünülebilir: Meselâ CIF Mersin olarak satılan ve deniz yoluyla Marsilya’ya gitmesi gereken mallara ilişkin hasar (taşıma sırasında oluşacak zararlara katlanma külfeti) Mersin limanında alıcıya geçecektir. Bu mallar Ankara’da üretilmiş ve Mersin’e kadar karayoluyla satıcının sorumluluğu altında götürülmekte ise, Ankara-Mersin arasındaki taşıma kesitinde satıcı, bunu izleyen deniz kesitinde ise alıcı zarar tehdidi altındadır. Taşımanın tamamı (Ankara-Marsilya) satıcı tarafından “kimin olacaksa onun lehine” sigorta ettirilmiş ise, bu sigorta kara taşımasına konu olan ilk kesitte gerçekleşen rizikolar bakımından, sigorta ettiren satıcının kendi lehine sigorta olarak, deniz kesitindeki rizikolar bakımından da alıcı lehine sigorta olarak çalışacaktır. Ele aldığımız bu son olasılıkta kimin hangi kesit bakımından menfaati olduğu baştan bilinmektedir. Dolayısıyla kara taşıması için satıcının deniz taşıması bakımından da alıcının menfaatinin sigorta edildiği belirtilerek sigorta yaptırılması da geçerli bir çözümdür. Ancak, CIF satışta alıcının sevk edilen malları teslim almayı reddetmesi halinde satıcı yeniden mallar üzerinde menfaat sahibi konumuna gelebilmektedir. Bu da kimin olacaksa onun lehine sigorta seçeneğinin benimsenmesini destekleyen bir husustur.
KISMİ MENFAAT HALİNDE AŞKIN SİGORTA
Bir malın yalnızca bir kısmı üzerinde menfaati bulunan (mesela başka bir kişi ile birlikte % 50 payla malın mülkiyetine sahip olan) bir kişi, malın tam değeri üzerinden sigorta yaptırırsa, bu aslında bir “aşkın sigorta” (malın menfaat değerinden fazla bir bedel üzerinden sigorta ettirilmesi) teşkil eder. Aşkın sigorta (aşkınlık ölçüsünde) geçersizdir (TTK 1463). Ancak, TTK bu kuralı deyim yerinde ise yumuşatmış ve sigorta sözleşmesini aşkınlık ölçüsünde geçersiz saymak yerine, aşkın kısmın sigorta ettirenle “aynı türde” menfaati bulunanlar lehine yapılmış sayılacağını hükme bağlamıştır. Bu sebeple örneğimizde, sigorta ettirenle birlikte sigorta konusu mal üzerinde %50 payla malik bulunan diğer ortak malik de kendi payı (menfaati) bakımından sigortalı kabul edilecektir. Bununla birlikte, “farklı” türde menfaatlerin söz konusu olduğu durumlarda bu kural uygulanmayacaktır. Mesela bir binanın %33’üne karşılık gelen üçüncü katında oturma (eski deyimle: süknâ) hakkına sahip bulunan bir kişi, binanın tam değeri üzerinden kendi lehine sigorta yaptırırsa, 2/3 oranındaki aşkın kısım ancak başka oturma hakkı sahipleri varsa onlar lehine hüküm doğuracaktır. Buna karşılık, başka oturma hakkı sahibi bulunmuyorsa, bina üzerinde rehin veya mülkiyet hakkına sahip olanlar bu sigortadan yararlanamayacaktır. Kısmi menfaat halinde aşkın sigorta yaptırılması TTK 1455’te düzenlenmiştir. Bu hüküm şöyledir:
3. Müşterek menfaatlerin sigortası
MADDE 1455- (1) Bir malın veya o mala ilişkin bir hakkın yalnız bir kısmında menfaat sahibi olan kişi, kendisine ait kısımdan fazlasını da sigorta ettirmişse, sigortanın bu fazlaya ilişkin kısmı, sigorta ettirenle aynı menfaati olanlar lehine yapılmış sayılır.
TTK 1456’DAKİ DÜZENLEME MUTLAK YETKİ TANIMAZ
TTK 1456, kanımızca “aşırıya kaçan” bir düzenleme ile malik menfaatini koruyan sigortanın, sınırlı ayni hak sahipleri yararına sonuç meydana getireceğini öngörmüştür. Kanımızca malik menfaatini temin eden sigortadan sadece rehin hakkı sahiplerinin yararlanabileceğini hükme bağlamak daha uygun bir çözüm olurdu. TTK 1456(1) ve (2) aşağıdaki gibidir:
“(1) Sınırlı ayni hak ile takyit edilmiş bir mal üzerindeki, malike ait menfaat sigortalandığı takdirde, kanunda aksi öngörülmemişse, sınırlı ayni hak sahibinin hakkı sigorta tazminatı üzerinde de devam eder.”
(2) Sigortacıya, mal üzerinde sınırlı ayni hak bulunduğu bildirildiği takdirde, ayni hak sahiplerinin izni bulunmadıkça, sigortacı sigorta tazminatını sigortalıya ödeyemez. Ayni hakkın sicille alenileştiği veya sigortacının bunu bildiği durumlarda bildirime gerek yoktur. Sigortalı menfaate konu malın tamiri veya eski hâline getirilmesi amacıyla ve teminat gösterilmesi şartıyla, tazminat sigortalıya ödenebilir.”
TTK 1456(1) ve (2)’deki düzenlemenin sınırlı ayni hak sahibine sigorta tazminatı üzerinde “mutlak” bir hak veya yetki tanıdığı düşünülmemelidir. Sınırlı ayni hak sahibi sigorta tazminatından (sahip olduğu rehin veya intifa veya irtifak hakkı bakımından) zarar gördüğü ölçüde yararlanabilmelidir. Mesela rehin hakkı söz konusu ise, rehinle teminat altına alınmış olan alacak düzenli şekilde ödenmekte olduğu takdirde, sigorta tazminatını rehin alacaklısına özgülemek ve onun bunu tahsil etmesine izin vermek kanımızca gerekmez. Rehin alacaklısının çıkarını koruyacak şekilde sigorta tazminatının “gerektiğinde rehin alacaklısına özgülenmek üzere gelir getiren bir hesapta blokaja alınması” yeterlidir.
SİGORTA TAZMİNATININ ZARARI AŞMAMASI KURALI
TTK, zarar sigortalarında rizikonun gerçekleşmesi üzerine ödenecek sigorta tazminatının zarardan fazla olmaması gerektiğini (diğer bir anlatışla sigortacıdan ancak sigorta koruması altındaki menfaat zedelendiği oranda tazminat istenebileceğini) çeşitli maddelerinde hükme bağlamıştır. TTK 1459 emredici bir biçimde “Sigortacı, sigortalının uğradığı zararı tazmin eder” kuralını içermektedir. Şu halde, uğranılan zarardan fazlası sigortacıdan talep edilemeyecektir. Bu esas, ayrıca (yine emredici şekilde) TTK 1461’de de öngörülmüştür. TTK 1461(1) uyarınca “Sigortacının sorumluluğu sigorta bedeli ile sınırlıdır. Sigorta bedeli, rizikonun gerçekleştiği andaki sigortalı menfaatin değerini aşsa bile, sigortacı uğranılan zarardan fazlasını ödemez”. Buna göre zarar sigorta bedelinden düşük olduğu takdirde sigortacı yalnızca zarar tutarını ödeyecektir. Aşkın sigorta kuralı da (TTK 1463) zaten bunu belirtmektedir. TTK 1463(1) uyarınca “Sigorta bedeli sigorta olunan menfaatin değerinin üstünde ise, aşan kısım geçersizdir. Bu sebeple, sigorta bedeli ile sigorta priminin onu karşılayan kısmı indirilir ve tahsil edilmiş fazla prim geri verilir”. TTK 1461(2) “yeni değer sigortalarının “yalnızca zararın karşılanacağı” kuralının istisnasını oluşturduğunu” belirtmektedir. Kanımızca yeni değer sigortaları da riziko sebebiyle ortaya çıkan mali dezavantajı bertaraf etmeye yöneliktir. Bu sigortalar bir yandan zayi olan malın riziko anındaki değerini diğer yandan, sigorta ettirenin yapmak durumunda kaldığı “malın yenisinin edinilmesi için lazım gelen ilave masrafı” karşılamaktadır. Dolayısıyla yeni değer sigortası aktif ve pasif sigortalarının bileşiminden oluşan bir sigorta (mal sigortası + masraf sigortası) niteliğindedir ve rizikonun yol açtığı olumsuzluğu gidermeye hizmet etmektedir. Sigorta ettireni/ sigortalıyı zenginleştirdiğini kabul etmek zorunluluğu yoktur. Birden çok sigortaya ilişkin hükümler de zarar sigortalarında sigortacının yalnızca sigorta konusu menfaatin zedelendiği ölçüde tazminat ödeyeceği temel ilkesi doğrultusunda kaleme alınmışlardır. TTK 1465(1) gereğince “Aynı menfaatin, aynı rizikolara karşı, aynı süre için, birden çok sigortacıya, aynı veya farklı tarihlerde sigorta ettirilmesi hâlinde sigorta ettirene sigorta bedelinden daha fazlası ödenmez”. Kanımızca TTK 1465(1) hatalıdır. Burada “sigorta bedelinden” değil “zarardan” daha fazlasının ödenmeyeceği ifade edilmeliydi.
SİGORTA EDİLEN MENFAATİN SAHİBİNİN DEĞİŞMESİ
TTK 1470(1) uyarınca, “Sigorta edilen menfaatin sahibinin değişmesi hâlinde, aksine sözleşme yoksa sigorta ilişkisi sona erer”. Önceki kanun, aksi kararlaştırılmış olmadığı takdirde sigorta ilişkisinin yeni menfaat sahibi ile süreceğini öngörmekteydi. 2011 tarihli TTK ise bunu değiştirmiş ve taraflar açıkça bu konuda anlaşmış olmadıkça menfaat sahibi değiştiği zaman sigorta ilişkisinin sona ereceğini hükme bağlamıştır. Eğer taraflar yeni menfaat sahibi ile ilişkinin süreceği konusunda anlaşmışlarsa, sigorta konusu menfaatin ortadan kalktığı anda sigortanın geçersiz hale geleceğine ilişkin TTK 1408(1)’den farklı (bu hükmün istisnası niteliğinde) bir durum söz konusu olur. TTK 1408(2) tarafların yeni menfaat sahibi ile sigortanın süreceğine ilişkin anlaşmalarının geçerli olduğunu öngören TTK 1470 hükmünü saklı tutarak, sigorta ilişkisinin devam ettirilmesine yeşil ışık yakmıştır.