“Sigorta tazminatının zamanında ödenmemesi sigortacının kusurlu sayılacağı bir haldir”
Aşkın zararın istenebilmesi hususunda geleneksel çözüm “alacaklının faizle karşılanmayan bir zarara uğramış olduğunu kanıtlaması gerektiği” yönündedir. Kanımızca sigorta tazminatları alanında sigortacının temerrüde düşmekte kusursuz olduğunu kanıtlaması çok zordur. Muaccel hale gelmiş bulunan bir sigorta tazminatını zamanında ödememek, sigortacının kusurlu sayılacağı bir haldir.
Borçlu zamanında ödeme yapmalıdır. Hukukun bu genel ilkesi hiç kuşkusuz sigorta hukuku alanında da geçerlidir. Bu yazımızda sigortacının zarar sigortalarında gerçekleşen riziko üzerine hak sahibine tazminat ödeme (zararı giderme) borcunu zamanında yerine getirmemesinin bazı sonuçları ele alınacaktır.
Sigortacının tazminat ödeme borcu kural olarak bir para borcudur. Bu borcun en erken ne zaman yerine getirilmesi gerektiği diğer bir anlatışla tazminat borcunun ne zaman “muaccel hale geleceği” (İngiliz hukuk metinlerindeki deyimle “olgunluk” kazanmış olacağı) Türk Ticaret Kanunu’nda şöyle düzenlenmiştir (TTK 1427(2)):
(2)Sigorta tazminatı …rizikonun gerçekleşmesini müteakip ve rizikoyla ilgili belgelerin sigortacıya verilmesinden sonra sigortacının edimine ilişkin araştırmaları bitince ve her hâlde 1446ncı maddeye göre yapılacak ihbardan kırk beş gün sonra muaccel olur. …Sigortacıya yüklenemeyen bir kusurdan dolayı inceleme gecikmiş ise süre işlemez.
TTK 1427(2) uyarınca sigortacıdan istenebilecek olan tazminatın ödenmesinde gecikme yaşanırsa acaba ne olacaktır?
- Her şeyden önce sigortacı temerrüde düşmüş olur. Temerrüt, borçlunun edim yükümlülüğünü yerine getirmekte “direnmesi” anlamına gelen bir sözcüktür. Türk Borçlar Kanunu (TBK) temerrüt durumuna bağlanan sonuçlar hakkında bütün sözleşmeler için geçerli olan bazı kurallar öngörmüştür. TTK da sigorta sözleşmesine uygulanacak özel bazı hükümler içermektedir.
- Sigortacı muaccel hale gelen tazminat borcunu hemen ödemezse, o anda (TBK’dan farklı olarak kendisine temerrüt ihtarı gönderilmesi gerekmeksizin) temerrüde düşer (TTK 1427(4)).
- Sigorta sözleşmelerinde temerrüde düşmüş olan sigortacının temerrüt (gecikme) faizi ödemeyeceğini öngören hükümler geçersizdir (TTK 1427(5)). Şu halde tazminat borcunu zamanında ödemeyen sigortacı hak sahibine “temerrüt faizi” ödemek zorundadır. Ancak belirtmek gerekir ki, uygulamada hak sahibi sigorta ettirenler veya lehlerine sigorta sözleşmesi yapılmış olan sigortalılar, gecikme ile tazminat ödeyen sigortacıdan genellikle yalnızca anaparayı tahsil etmekle yetinmektedirler. Faiz talebi ise sigortacının ödeme yükümlülüğünü bütünüyle veya bir kısmı bakımından reddettiği hallerde tazminat alacağı istemi yargıya taşındığı takdirde ileri sürülmektedir.
Sigortacılar tazminat ödemesi sırasında hak sahibine, yapılan ödeme ile “mevcut bütün borcun yerine getirildiği, başkaca (ödenmesi lazım gelen) herhangi bir alacak kalmadığı” açıklamasını içeren bir belge (uygulamadaki deyimle: “Tazminat Makbuzu ve İbraname”) imzalatırlar. Diğer taraftan TBK m. 104 fk.2 “alacaklının anaparanın tamamı için makbuz vermiş olması halinde, faizlerini de almış olduğunun kabul edileceğini” belirtmektedir. Bu çerçeve içinde yargıya aktarılmış olmayan (ve sigortacının yaptığı ödeme ile sona eren) tazminat taleplerinde faiz alacağı söz konusu olmamaktadır.
Ayrıca şu hususu da eklemek gerekir: Sigortacılar çoğu zaman -yerinde olan veya olmayan nedenlerle- gerçekleşen rizikonun yol açtığı zarardan daha azını ödemektedirler. Diğer bir anlatışla, hak sahibinin istemine konu olan zarar tutarı ile sigortacının ödemeye razı olduğu zarar tutarı birbirinden farklı olabilmektedir. Taraflar bu durumda ödenecek tutar üzerinde sulh olmakta ve bu noktaya varılması da zaman alabilmektedir. Sulh olunan tutarın gecikme olmadan ödenmesi halinde kanımızca hak sahibi ancak sulh tutarı üzerinden (sigorta tazminatı alacağının muaccel olduğu günden başlayarak hesaplanacak) faize hak kazanmış sayılabilecektir.
Yargılamaya konu olan sigorta tazminatı alacaklarında ise, alacağın TTK 1423(2) uyarınca muaccel hale gelmiş olduğu günden itibaren temerrüt faizi işletilmektedir.
TBK m.120 fk.1 “uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranının, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirleneceğini” öngörmektedir. Mevzuat (Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun m.2) uyarınca uygulanması gereken temerrüt faizi oranı genellikle düşük olmaktadır. Bu da sigortacının ödeme yapmakta gecikmesinin neden olduğu bütün kayıpların karşılanmaması sonucuna ve bundan dolayı da hak sahiplerinin yakınmalarına yol açmış bulunmaktadır.
Temerrüt faizi öğretide özlü biçimde belirtildiği gibi “götürü şekilde gecikme tazminatı” işlevini görmektedir. TBK’nun temerrüde ilişkin temel kurallarından biri de “temerrüde düşen borçlunun, temerrüde düşmekte kusuru olmadığı kanıtlamadıkça, borcun geç ifasından dolayı alacaklının uğradığı zararı gidermekle yükümlü olması” kuralıdır (TBK m.118). Bununla birlikte para borçlarında temerrüt faizi ödeme yükümlülüğünün doğması için borçlunun temerrüde düşmekte kusurlu bulunması veya alacaklının zarara uğramış olması gerekmemektedir. Borçlu zamanında ödeme yapmadığı hallerde, ödemediği tutardan bizzat kendisi yararlanmakta, bunun getireceği faizi kendi malvarlığına katmaktadır. Öyleyse gecikme söz konusu olduğunda sigortacının hak sahibi alacaklıya faiz ödemesi adil bir sonuçtur.
Ancak, para alacaklarında temerrüt faizi isteme hakkı, hak sahibinin yararlanabileceği tek olanak değildir. Yasa (varsa) temerrüt faizini aşan zararların da istenmesine yeşil ışık yakmaktadır. Fakat bu istem borçlunun temerrüde düşmekte kusuru olmadığını kanıtlaması durumunda sonuçsuz kalacaktır. “Aşkın zarar” başlıklı TBK m. 122 fk.1 uyarınca “alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür”. Aynı maddenin ikinci fıkrası ise “temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkimin, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmedeceğini” öngörmüştür.
Uygulamada, sigorta tazminatlarının zamanında ödenmemesi halinde, “aşkın” (eski deyimle “munzam” yani “ek”) zararın hangi koşullarla istenebileceği tartışma konusu olmuştur.
Aşkın (temerrüt faizini aşan) zararın istenebilmesi hususunda geleneksel çözüm “alacaklının faizle karşılanmayan bir zarara uğramış olduğunu kanıtlaması gerektiği” yönündedir. Bunun için mesela sigorta tazminatının ödenmemesi yüzünden temerrüt faizinden daha yüksek miktarda faiz ödeyerek borçlandığını veya kendi alacaklısına olan borcunu (tazminat tutarını sigortacıdan tahsil edemediği için ifa edememesi nedeniyle ceza ödemek zorunda kaldığını, kendisine mali avantaj sağlayacak bazı fırsatları kaçırdığını vb.) ortaya koymalıdır.
Özellikle tartışma yaratan hususlardan biri uygulanan temerrüt faizi oranının enflasyon nedeniyle para değerindeki düşüşün gerisinde kalmasıdır. Enflasyon oranının temerrüt faizi oranından daha yüksek olmasının tek başına (kanıtlanmış ve maruz kalınmış) aşkın zarar oluşturup oluşturmayacağı konusunda birbiriyle uyumlu olmayan yargı kararları verilmiştir. Bazı kararlarda yaşanan yüksek enflasyonun temerrüt faizinin yetersizliği bakımından fiili bir karine yaratacağı ve aşkın zararın ayrıca somut şekilde ispatına lüzum olmadığı vurgulanmıştır. Diğer bazı kararlar ise (geleneksel diyebileceğimiz) çözüm doğrultusunda yüksek enflasyonun ve serbest piyasadaki faiz oranlarının temerrüt faizine göre daha yüksek oluşunun davacıyı temerrüt faiziyle karşılanmayan (aşkın) zararını (somut olarak) kanıtlama yükünden kurtarmayacağı; soyut enflasyonun veya bankalar tarafından mevduat için ödenen faizlerin temerrüt faizinden yüksek oranda olmasının, aşkın zararın gerçekleştiği ve kanıtlandığı anlamına gelmeyeceği; davacının geç ödemeden dolayı zarar gördüğünü (mesela başkasına olan borcunu ödeyebilmek için daha yüksek oranda faizle borç almış olduğunu) ispatlaması gerektiği” yönündedir.
Tartışmaya yol açan bir diğer açan husus, yabancı para borçlarının ödenmesinde temerrüde düşülmüş olmasıdır. Sigortacılık alanında yabancı para üzerinden sigorta koruması sağlanabilmektedir (bu tür sözleşmelere “dövizli sigorta (veya poliçe)” denmektedir). Kayda değer oranda enflasyon etkisine maruz bulunmayan bir yabancı para üzerinden sigorta teminatı verilmiş olan hallerde, temerrüt faizi de (Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun m. 4/a uyarınca) yine o yabancı para üzerinden söz konusu olacağı (Devlet Bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı uygulanacağı) için Türk parası hakkında söz konusu olan “enflasyona bağlı erime” gözlenmeyecektir. Bununla birlikte, bu gibi bir yabancı para üzerinden ödenmesi gereken sigorta tazminatının zamanında ödenmemiş olması nedeniyle (enflasyona bağlı zarar meydana gelmeyecekse de) ödemenin lazım gelen zamanda gerçekleşmemesi, aşkın zarara yine de sebep olabilecektir (mesela, alınacak tazminat ile derhal sonlandırılması mümkün olan başka bir borcun kapatılmaması nedeniyle yabancı para üzerinden hesaplanan temerrüt faizinden daha yüksek bir ceza parası ödemek zorunda kalınması).
Aşkın zararın söz konusu olduğu durumlarda borçlu, temerrüde düşmekte kusuru olmadığını ispatlayarak bu zararı ödeme yükümlülüğünden kurtulabilmektedir (TBK m. 122 fk.1). Kanımızca sigorta tazminatları alanında sigortacının temerrüde düşmekte kusursuz olduğunu kanıtlaması çok zordur. Muaccel hale gelmiş bulunan bir sigorta tazminatını zamanında ödememek, sigortacının kusurlu sayılacağı bir haldir. Çünkü;
- Sigortacının tazminat ödeme borcunun muaccel hale gelmesi rizikoya ilişkin bilgi ve belgelerin kendisine sunulmasından ve kendisinin bunları inceleyerek rizikonun teminat kapsamında olup olmadığını ve eğer teminat kapsamında ise yapacağı ödemenin tutarını saptamasından sonra söz konusu olmaktadır.
- Eğer sigortacı yanılgı ürünü bir değerlendirme yapar ve aslında ödemesi gereken bir tazminatı hiç veya kısmen ödeme yükümlülüğü altında olmadığına karar verirse, bu hatalı değerlendirme doğal olarak onun aleyhine sonuç doğuracaktır.
- Mesela, hak sahibi tazminat alacağına kavuşmak amacıyla yargıya başvurur (ve yargı kararı onun haklılığını ortaya koyarsa) sigortacı tazminat tutarından başka yargılama giderlerini ve yargılama sırasında işlemeye devam eden temerrüt faizini de karşılamak zorunda kalacaktır.
- Sigortacının, yaptığı inceleme ve değerlendirme sonucunda (tazminat ödeme borcuna ilişkin olarak) verdiği kararın yerinde olup olmadığına ilişkin son söz yargınındır. Herkes (kesinleşen) yargı kararına uymakla yükümlüdür. Eğer yargı (son aşamada) sigortacıyı tamamen veya kısmen haksız bulur ve tazminatın ödenmesi lazım geldiğine hükmederse, bu karar ile aynı zamanda sigortacının işin en başında doğru değerlendirme yapmamış (diğer bir anlatışla kusurlu şekilde temerrüde düşmüş) olduğunu da belirlemiş olacaktır.
- Dolayısıyla bu olasılıkta, TBK m. 122 fk.1’de aşkın zarardan sorumluluk için yasanın aradığı “kusur” koşulu gerçekleşmiş sayılacaktır. Ekleyelim ki öğretide TBK m.122 fk.1’in aradığı “kusur” temerrüde düşmekteki kusurdur.
- Sigortacının doğru değerlendirme yapmamış olması ve bunun sonucunda tazminat ödememe yoluna gitmesi gereken özeni göstermediği ve (temerrüde düşmekte) kusurlu olduğu anlamına gelir.
Sigortacının tazminat ödeme borcunu zamanında ve gereği gibi yerine getirmeyerek hak sahibinin dava açmasına neden olması; ilk aşamadaki yargılama sonucunda dava (kısmen de olsa) yerinde görüldüğü takdirde, karara karşı kanun yollarına başvurması ve ödemenin ancak yıllara yayılan bu süreçler tamamlandıktan sonra fiilen gerçekleşmesi sık görülen bir durumdur. Acaba sigortacı, bu süreç boyunca savunma hakkını kullandığını ve ödemenin bundan dolayı geciktiğini; savunma hakkını kullanmanın ise kusur olarak nitelenemeyeceğini, bu sebeple aşkın zararı karşılama yükümlülüğünün söz konusu olmaması gerektiğini ileri sürebilir mi? Bu soruya olumlu yanıt verildiği takdirde, kendi kararlarıyla tazminat ödemeyi reddeden sigortacılar (ve ödeme yükümlülüğü altındaki tüm diğer borçlular) TTK 122 fk.1’de düzenlenen “aşkın zararı giderme” sorumluluğundan sıyrılmış olacaklardır. Bu açıdan bu gibi bir gerekçeye dayanarak söz konusu sorumluluktan kurtulabilmek kanımızca mümkün değildir.
İşin başında doğru ve özenli bir değerlendirme yapmış olmayan, bunun sonucunda zaman yitirmeksizin tazminat ödemesine bir engel bulunmadığı halde, yargının kendisini haklı bulacağı (tazminat ödememesi gerektiğine hükmedeceği) inancıyla ödemeden kaçınan ve mahkemece (yargılamanın ilk aşamasında) mahkûm edilmesine karşın kanun yollarına başvurmuş (hatasında ısrar etmiş) olan bir sigortacı, başlangıçta kusuruyla temerrüde düşmüş olmasının yanı sıra ayrıca temerrüt durumunu kusuruyla sürdürmüş de sayılacaktır. Bununla birlikte, TBK m.122 fk.1’de öngörülmüş olan kusur koşulunun gerçekleşmiş kabul edilmesi için temerrüde kusurla düşülmüş olması yeterlidir. Buna ek olarak temerrüdün sürdürülmesinde de kusurlu olunması gerekmez. Mesela tartışmalı saptamalar ve çıkarımlar içeren ilk derece mahkemesi kararına karşı kanun yoluna başvurulması makul görülebilecek olsa dahi, bu durum, yargılama süreci sonunda haksız çıkıldığı takdirde, temerrüde düşmekteki kusuru etkisizleştirmez. Kusur koşulunun gerçekleştiği durumlarda, enflasyon oranı uygulanan temerrüt faizi oranından yüksek ise, bunun somut zararı kanıtlamaya gerek olmadan tek başına aşkın zararın mevcut ve ispatlanmış olduğu anlamına geleceği de kabul edilirse, sigortacı en azından enflasyon oranı ile temerrüt faizi arasındaki farka karşılık gelen tutarda aşkın zararı ödemekle yükümlü tutulabilecektir.
SONUÇ
Sonuç olarak, sigortacıların TBK m.122 fk.1 uyarınca aşkın zararı ödeme yükümlülüklerinin doğmuş sayılması için gerekli olan kusur koşulu, tazminat isteminin zamanında ve tam olarak yerine getirilmemesi halinde (açılan dava sigortacının aleyhine sonuçlandığı vakit) kural olarak kendiliğinden gerçekleşmiş kabul edilecektir. İkinci koşul olan zararın gerçekleşmiş sayılması hususunda ise, yargı henüz kesin bir çizgiye gelmemiş görünmektedir. Zarar koşulu ile ilgili olarak geleneksel çözüm sürdürülürse tazminat alma hakkına sahip olan kişinin somut durumda fiilen (temerrüt faizini aşan tutarda) zarara uğramış olduğunu (zamanında ödeme alamaması yüzünden hangi zarara nasıl uğradığını; tazminat alacağı ödense idi parayı ne şekilde kullanarak hangi zarara uğramayacağını) kanıtlaması lazım gelecektir. Buna karşılık tazminat alacağına uygulanan temerrüt faizinin enflasyon oranının gerisinde kalması zararın varlığı ve kanıtlanması bakımından yeterli görülürse şu anda sürmekte olan davalarda sigortacılar aleyhine ek bir mali yük ortaya çıkabilecektir.