Öyle bir poliçe olsun ki…
ARACIMIN mevsim ve yol koşullarına uygun donanımı olmasa da,
Trafikte kurallara uymadan, kimseyi düşünmeden araç kullansam da, aracımın bakım ve kontrollerini düzenli yaptırmıyor olsam da, Tüm sorumluluklarımı kapsayan, hatta başka poliçelerce tazmin edilmesi gereken hasarları da halledebilecek bir poliçe olsun!
Eee fiyatı da birkaç yüz liradan fazla olmasın!
Müşteri her zaman haklıdır, değil mi efendim?
Öyle bir poliçe olsun ki…
Hem tüm hasarları hızlıca ödesin,
Hem fiyatı müşteri için makul olsun,
Hem de ben de bu poliçeden karnımı doyuracak bir komisyon kazanayım!
Eee acente de bir yerde müşteri, o da haklı değil mi efendim?
Uzunca bir süredir yukarıdaki 2 farklı müşteri profili bu işten hoşnutsuz ve artan şekilde tepkili ise demek ki sorunun çözümünün kendilerinde olduğunu düşünmüyorlar. O zaman çözüm kimde?
Riski taşıyan, hasarları ödeyen, hatta zaman zaman nasıl bir yük ile karşı karşıya olduğunu öngöremeyen sigorta şirketlerinde mi sadece? Yoksa şirketlerle birlikte düzenleyici ve yasa koyucu sıfatı ile kamunun ilgili kurumlarında mı çözüm?
Bir an için bu konuyu unutup başka bir konuya bakalım. Sağlık sigortalarında son yıllarda müşteri bilincinin artan bir şekilde su yüzüne çıktığını, haksız ve gereksiz kullanımların bir sonraki dönem kendilerine maliyet atışı getirdiği deneyimi ile sağlık sigortası müşterilerinin satın aldıkları ürün ve kullanımı konusunda çok daha duyarlı davranmaya başladığını izliyorum.
Sağlık poliçe sahipleri trafik poliçe sahiplerinden daha mı eğitimli, ortalamada öyle sanki; ya da sigorta sistemi konusunda daha mı bilgili, belki. Ama sanıyorum bu 2 grup tüketici arasındaki en büyük fark birinde hasara bağlı negatif gelişmelerin, yani prim açısından “cezalandırma”nın diğer gruba göre çok daha hızlı ve istisnasız uygulanıyor olması. Ayrıca hasar yönetimi açısından da çok daha kolay izlenebilir süreçleri içeriyor sağlık sigortaları.
Peki ne olacak bizim bu halimiz? Bilmiyorum ama bana ne de diyemiyorum çünkü hem işin hacmi büyük, hem hasar frekansı yüksek ve hem de sosyal etkileri güçlü.
Eskiden olsa birileri eline hasar istatistiklerini alır, “olsa olsa” çalışmaları yapar, bulduğu rakamların üzerine masraf ve biraz da kâr ekler ve fiyatlarını belirlerdi. Ama şimdi durum farklı çünkü sigorta şirketleri beklenmedik ödemeler ile karşı karşıya ve buzdağının su altındaki kısmının büyüklüğünü ölçebilecek bir yöntem de tam anlamıyla yok ellerinde. Bu belirsizliği gidermek ve kendilerini güvenceye almak için fiyatlara abansalar bu sefer karşılarına sosyal devlet, sivil toplum kuruluşları, tüketici dernekleri ve poliçe sahipleri çıkıyor. Fiyatlara ölçülü abanmak için giderlerini kısmaya çalıştıklarında ilk akla gelen acente komisyonları olduğu için bu sefer de karşılarına iş ortakları çıkıyor.
2015’in son günlerini yaşarken de henüz rasyonel, uzlaşmacı ve tüm tarafları ikna edecek bir çözüm de yok ortada. Bu durumda yapılması gereken düzenleyici, sağlayıcı, aracı ve müşterinin; yani konunun tüm taraflarının durumun tüm çıplaklığıyla farkında olmaları ve aynı rakamlar ile aynı dilden konuşmaya başlamaları. Sonrasında ise darboğazın aşılması için uygulanacak modelin tüm tarafların oluruyla, en azından bir 10 yıl değişmeyecek şekilde yaşama geçirilmesi. Model alternatiflerinin hataları, eksiklikleri olacaktır ama önemli olan kullanışlı olan bir tanesinin seçilmesidir.
Madem adı “zorunlu” bu poliçenin o zaman zorlana zorlana bir çözüm de bulunacak eminim.
Herkesin yeni yılının mutluluk, sağlık ve barış dolu olmasını dilerim.
Görüşmek üzere.