Motorlu araç sigortalarında sürücünün kaza yerinden ayrılması- I
Motorlu araçlar arasındaki trafik kazası sonrası sürücünün kaza yerini terk etmesi nedeniyle özellikle kasko ve zorunlu/isteğe bağlı sorumluluk sigortalarında birtakım sorunlara yol açmaktadır.
Motorlu araçlar arasındaki trafik kazası sonrasında sürücünün kaza yerini terk etmesi son zamanlarda üzerinde yoğun tartışmaların yaşandığı bir konu haline gelmiş bulunuyor. Bu bağlamda özellikle kasko ve zorunlu/isteğe bağlı sorumluluk sigortalarında, araç malikinin veya araç işleteninin sigorta korumasından yararlanma koşulları ile ilgili birçok duraksamanın yaşandığı görülüyor. Yargı kararlarında varılan sonuçların çoğu zaman olduğu gibi bu hususta da farklılık göstermesi sorunu daha da büyütüyor.
Aşağıda kasko sigortası bağlamında bu soruna ilişkin bazı değerlendirmelerde bulunmaya çalışacağız.
Kasko Sigortası Genel Şartlarında (KSGŞ) sürücünün kaza yerinden ayrılması (belirli koşullarla) sigorta ettirenin (veya başkası lehine söz konusu ise sigortalının) sigorta teminatından yararlanma hakkını ortadan kaldıran bir hal olarak öngörülmüştür. İlgili hükümler şöyledir:
A.5. Teminat Dışında Kalan Zararlar
5.10. Zorunlu haller (tedavi veya yardım amaçlı sağlık kuruluşuna gitme, can güvenliği nedeniyle uzaklaşma vb.) hariç olmak üzere bu maddenin 5.4 ve 5.5 numaralı bentlerdeki ihlaller nedeniyle, sürücünün kimliğinin tespit edilmesini engellemek için kaza yerinden ayrılması.
5.4. Poliçede gösterilen aracın, ilgili mevzuat hükümlerine göre gerekli sürücü belgesine sahip olmayan kimseler tarafından kullanılması sırasında meydana gelen zararlar,
5.5. Aracın, uyuşturucu madde veya Karayolları Trafik Yönetmeliğinde belirlenen seviyenin üzerinde alkollü içki almış kişilerce veya aynı mevzuatta alkollü içki alamayacağı belirtilen kişilerce alkollü içki alınmak suretiyle kullanılması sırasında meydana gelen zararlar
KSGŞ m. A.5.10 “Teminat Dışında Kalan Zararlar” başlığı altında yer almaktadır. A.5.1 ilâ A.5.9 (bazı hallerden ileri gelen) “zararları” sigorta koruması dışında bırakmaktadır. Buna karşılık A.5.10 meydana gelmiş olan bir zararın daha sonraki bir davranış (sürücü davranışı, sürücünün kaza yerini terk etmiş olması) nedeniyle kapsam haricinde kalacağını belirtmektedir.
Sürücü kaza yerinden ayrılmışsa ve bu davranışı da sürücü belgesine sahip olmadığının veya alkol yahut uyuşturucu etkisi altında araç kullanmış olduğunun belirlenmesini engellemek amacına yönelik idiyse, sigortacı araca gelen zararı karşılama borcundan (bu zarar hangi sebeple meydana gelmiş olursa olsun, diğer bir anlatışla sigorta kapsamındaki bir zarar söz konusu olsa dahi) kurtulacaktır.
Burada sürücünün kaza yerinden uzaklaşması, kazanın sürücü belgesine sahip olmayan veya alkol/uyuşturucu etkisi altında bulunan bir sürücü tarafından yapılmış olduğunun kabul edilmesi gibi bir sonuca yol açmış olacaktır.
SÜRÜCÜNÜN KAZA YERİNDEN AYRILMASI
Acaba sürücünün kaza yerinden sürücü belgesi olmadığının ve/veya kaza sırasında alkol/ uyuşturucu etkisi altında olduğunun saptanmasını engellemek maksadıyla ayrıldığı nasıl kanıtlanacaktır? KSGŞ m.A.5.10 kaza sırasında sürücü olduğu ileri sürülen kişinin “zorunlu haller” nedeniyle kaza yerinden ayrıldığının (ve sürücü belgesine sahip olduğunun) ortaya konulması olasılığında uygulama alanı bulmayacaktır. Buna karşılık “zorunlu halin varlığının” kanıtlanmış sayılabileceği bazı durumlarda (mesela kaza yerinden can korkusu etkisiyle ayrılmayı haklı gösteren belirtiler varsa) sürücü olduğu belirtilen kişi sürücü belgesine sahip olsa dahi, kaza anındaki alkol/uyuşturucu etkisi belirlenemeyebilecektir. Bu da onun korku nedeniyle mi yoksa alkol/uyuşturucu ihlalinin belirlenmesini önlemek amacıyla mı kaza yerini terk ettiği hususunun netleşmemesine yol açacaktır. Kaldı ki kaza anında aracın kimin yönetimi altında bulunduğu kanaat verecek biçimde saptanmamışsa, sonradan aracın sürücüsü olduğu bildirilen kişinin gerçekten kazayı yapmış olan sürücü olup olmadığına ilişkin duraksama da ortadan kalkmayacaktır.
Sürücünün KSGŞ m.A.5.4 ve m.A.5.5’te sayılan ihlalleri (sürücü belgesinin yokluğu ve alkol veya uyuşturucu etkisi altında araç kullanma) “gizlemek” için olay yerinden ayrıldığı belirlenmiş ise zaten bu sayılan hükümler uygulanacak ve sigortacı duruma göre KSGŞ m.A.5.4 veya m.A.5.5 uyarınca edim yükümlülüğünden kurtulmuş olacaktır. Bu hallerde sigortacının sorumluluktan kurtulması için KSGŞ m.A.5.10 hükmüne gerek duyulmayacaktır. KSGŞ m.A.5.10, yalnızca sürücünün kaza yerinden ayrılmış olduğu fakat bunu neden yaptığı hususunun açıklığa kavuşmuş olmadığı haller bakımından önemlidir. Bu bakımdan, sürücünün kaza yerinden ayrılması halinde asıl önemli olan kanıt yükünün hangi tarafın üzerinde olacağıdır.
TTK 1409(2) uyarınca bir istisna hükmünün uygulama koşullarının (teminat dışında kalan halin) kanıtlanması yükü sigortacının üzerindedir. TTK 1409(2) ele almakta olduğumuz halde de sözüne sadık kalınarak uygulanırsa, sigortacının araç sürücüsünün kaza yerini sürücü belgesi olmadığının veya kaza sırasında alkol/uyuşturucu etkisi altında olduğunun saptanmaması amacıyla (sigortacının sorumluluktan kurtulmasını önlemek için) terk ettiğini ortaya koyması gerekecektir. Bu sayılan hususlar ise sürücü olduğu bildirilen kişinin sürücü belgesine sahip olmadığının veya kaza sırasında alkol/uyuşturucu etkisi altında olduğunun yahut (en azından) kazadan sonra (kaza sırasında sigorta teminatından yararlanma koşullarını yerine getirmeyen) gerçek sürücünün yerini (bu koşulları sağlayan) bir başka sürücünün almış olduğunun (kazayı bu başka sürücünün yapmış gösterildiğinin) ortaya konulması durumunda ispatlanmış sayılabilecektir. Bu şartlar altında KSGŞ m.A.5.10 hükmünün başarılı bir hüküm sayılamayacağı kanısındayız. Çünkü belirtilen hususları kanıtlamış olması halinde sigortacı zaten KSGŞ m.A.5.10 hükmüne gerek olmaksızın tazminat borcundan kurtulmuş olacaktır.
Şu halde KSGŞ m.A.5.10 esas olarak KSGŞ m.A.5.4 (sürücü belgesinin yokluğu) ve m.A.5.5 (alkol veya uyuşturucu etkisi altında araç kullanma) hükümlerinin uygulanmasına ilişkin kanıt yükünü sigortacıdan alıp sigorta ettirene aktardığı benimsenirse anlam kazanacak ve bir uygulama alanına kavuşacaktır.
Ancak KSGŞ m.A.5.10 hükmünün kanıt yükünü sigorta ettirene yükleyen bir hüküm olarak uygulanması bazı duraksamalara yol açmaktadır.
KANIT YÜKÜ
“Teminat dışında kalan hallerden birinin söz konusu olduğunu ileri süren sigortacının bu savunmasını kanıtlaması gerektiğine” ilişkin TTK 1409(2) sigorta ettiren/sigortalı aleyhine değiştirilemeyen türden emredici bir hükümdür. KSGŞ m.A.5.4 ve m.A.5.5’teki sürücü belgesi yokluğu ve alkol/uyuşturucu istisnaları bakımından kanıt yükünün sigorta ettirene yüklenmesi acaba TTK 1409(2) ile uyumlu mudur?
Bu noktada önce kasko sigortasında trafik kazası nedeniyle meydana gelen hasarlarda ispat yükünün taraflar arasında nasıl paylaştırılacağını belirlemek yararlı olacaktır. İlk aşamada sigorta ettiren aracının sigorta süresi içinde teminata dahil (KSGŞ m.A.1’de sayılan) bir riziko nedeniyle hasarlandığını kanıtlamalıdır. Teminat kapsamındaki rizikolar (özetle) başka bir araçla çarpışma, sigortalı araca bir cismin çarpması veya sigortalı aracın bir cisme çarpması, sigortalı aracın devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması, üçüncü kişilerin kötü niyetli veya (aracı çizme gibi) muziplikle yaptığı hareketler, fiil ehliyeti olmayan kişilerin yol açacağı hasarlar, aracın yanması veya çalınması veya çalınma girişimidir.
Sigorta ettiren bu rizikolardan birinin sigorta süresi içinde meydana geldiğini kanıtlayınca ispat yükü sigortacıya geçmektedir. Sigortacı, somut olayda hasarı ödeme yükümlülüğünden kurtulabilmek için ya bu rizikolardan birinin söz konusu olmadığını (bu olasılık pek kolay gerçekleşmeyecektir çünkü KSGŞ aracın hasarlanmasına yol açabilecek neredeyse bütün rizikoları saymıştır) veya KSGŞ’nda teminat dışında kalacağı belirtilmiş olan hallerden birinin söz konusu olduğunu (araçtaki hasarın bu hallerin birinden kaynaklandığını) kanıtlamalıdır (Buna ek olarak sigortacı hasarın sigorta ettirenin sigorta korumasından tamamen veya kısmen yoksun kalmasını gerektiren bir davranışı (mesela kastı veya TTK’da öngörülen yükümlülüklere (görevlere) aykırılık sonucunda) meydana geldiğini ortaya koyarak da tazminat ödeme yükümlülüğünden kurtulabilecektir).
Bu durumda, KSGŞ m.A.5.10 hükmünün ispat yükünü sigorta ettirene yüklemiş kabul edilmesi TTK 1409(2) düzenlemesi ile bağdaşmayacaktır. Buna karşılık, KSGŞ m.A.5.10’un sigorta ettirene ilişkin kanıt yükünü genişlettiği ve onu teminattan yararlanabilmesi için kaza yerinden haklı nedenle ayrıldığını ortaya koymakla yükümlü tuttuğu benimsenirse makul bir noktaya gelinmiş olabilecektir.
KSGŞ m.A.5.10 düzenlemesi başarılı değildir ve karışıklığa yol açmaktadır. Bunun teminat dışındaki haller arasında değil, genel şartların uygun düşen başka bir bölümünde yer alması lazımdır.
Amaçlanan husus, araç sürücüsünün kazadan hemen sonra kaza yerinden uzaklaşmış olduğu ve bu sebeple onun kimliğini saptamanın mümkün olamadığı hallerde, sigorta ettirenin sigorta teminatından yararlanmasına ancak kaza yerinden ayrılmanın haklı sebeple söz konusu olduğunun sigortacıya karşı kanıtlanması koşuluyla izin vermektir. Öyleyse bunu sağlayan açık bir hükme ihtiyaç vardır. KSGŞ bu yönde değiştirilmelidir.
Bundan başka, KSGŞ m.A.5.10 hükmünün bir “sözleşmesel görev (yükümlülük)” hükmü olarak kabul edilip edilmeyeceği belirlenmelidir.
Teminat dışında kalan hallere (teminat istisnalarına) ilişkin genel şartlardaki düzenleme sigorta teminatının devre dışı kalmasını sigorta ettirenin veya sigortalının (veya eylemleri bunların eylemiyle bir tutulan kişilerin) belirli bir davranışına bağlamış olduğu takdirde, bunun artık bir istisna hükmü olarak değil fakat sözleşmesel görev (yükümlülük) şeklinde değerlendirilmesi ve TTK 1449 hükmüne tabi tutulması uygun görülebilir. Nitekim öğretide bu yolda güçlü bir eğilim mevcuttur. “Sözleşmede öngörülen yükümlülüklerin ihlali” başlığını taşıyan TTK 1449 şöyledir:
(1)Sigortacıya karşı yerine getirilmesi gereken ve sözleşmeden doğan bir yükümlülüğün ihlali hâlinde, bu Kanunda ve diğer kanunlarda yer alan özel düzenlemeler hariç olmak üzere, sigortacının sözleşmeyi kısmen veya tamamen feshederek ifadan kurtulabileceğine ilişkin hükümler, ihlalde kusur bulunmaması hâlinde sonuç doğurmaz.
(2)İhlal kusura dayandığı takdirde, durumun öğrenildiği tarihten itibaren bir ay içinde kullanılmayan fesih hakkı düşer; meğerki, Kanun farklı bir süre öngörmüş olsun.
(3)Sigortacı ihlalin, rizikonun gerçekleşmesine ve sigortacının yerine getirmesi gereken edimin kapsamına etki etmediği durumlarda, sözleşmeyi feshedemez.
Görüldüğü gibi bu hükmün uygulanabilmesi için “kusur” ve “nedensellik” koşullarının gerçekleşmiş olması gereklidir. Üzerinde durduğumuz halde nedensellik rizikonun gerçekleşmesi bakımından değil, görev (yükümlülük) ihlalinin sigortacının ediminin kapsamına etkisi bakımından önem taşıyacaktır. Ayrıca vurgulayalım ki, TTK 1449(1) hatalı bir düzenleme içermekte ve sigorta sözleşmesinde taraflarca “sigortacının sözleşmeyi tamamen veya kısmen feshederek edim yükümlülüğünden (ifadan) kurtulabileceğini” kararlaştırmış olacaklarını varsaymaktadır. Sigorta sözleşmelerinde bu şekilde kaleme alınmış bir hükme rastlamak kanımızca çok uzak bir olasılıktır. Taraflar bunun yerine, sigortacının önerisi doğrultusunda, fesihten hiç söz etmeksizin, “göreve aykırılık saptanmış olduğu takdirde, rizikonun meydana geldiği durumlarda sigortacının tazminat ödemeyeceğini” öngörürler. Bu sebeple, TTK 1449’un gerçekleşmeyecek bir olasılığa (sigorta sözleşmesinde sigortacının ancak fesih hakkını kullandığı takdirde meydana gelen rizikoyu karşılamakla yükümlü olmaktan kurtulacağı yolunda hüküm bulunmasına) endekslenmiş olması uygun bir çözüm değildir. Bununla birlikte, göreve aykırılığın riziko gerçekleşmeden önce belirlendiği durumlarda sigortacının sözleşmeyi fesih hakkının bulunması yerinde bir çözümdür. Bu nedenle TTK 1449(1)’deki “feshederek ifadan kurtulma” anlatımını riziko öncesindeki safhaya ilişkin bir düzenleme olarak değerlendirmemiz ve TTK 1449’da yer alan kusur ve nedensellik koşullarını da taraflarca sözleşmesel görev (yükümlülük) kararlaştırılmış olan bütün hallerde sigortacının bu görevin ihlaline dayanabilmesi için gerçekleşmesi lazım gelen koşullar olarak kabul etmemiz doğru olacaktır.
Sürücünün kaza yerinden haklı sebep mevcut olmaksızın ayrılması TTK 1449 kapsamında bir görev (yükümlülük) ihlali olarak nitelenirse, KSGŞ m.A.5.10’daki düzenlemenin,
- TTK 1449’da öngörülen kusur ve nedensellik şartları gerçekleşmişse geçerli sayılması (teminat dışı hale ait genel şart hükmünün sözleşmesel görev öngören bir hüküm imiş gibi kabul edilmesi ve kusurlu ihlal varsa ve sigortacının bu ihlâl nedeniyle edim yükümlülüğü ağırlaşmışsa sigortacı lehine uygulanması),
veya
- TTK 1449 hükmü de emredici nitelikte olduğundan ve sigorta ettiren/sigortalı aleyhine sözleşmeyle değiştirilemediğinden, genel şart hükmünün bu emredici düzenlemeye (kusur ve nedensellik koşulunu içermemesi yönünden) aykırılık nedeniyle doğrudan geçersiz sayılması ve hiç dikkate alınmaması
arasında bir tercih yapılması lazım gelecektir.
Son olasılıkta (KSGŞ m.A.5.10’un tümüyle geçersiz sayılması), sigortacının tamamen aleyhine bir sonuç meydana gelecek ve KSGŞ m.A.5.10 sözleşmeye hiç yazılmamış kabul edilecektir. O zaman ispat yükü üzerinde olan sigortacının kaza anında aracın sürücü belgesine sahip olmayan veya alkol yahut uyuşturucu etkisi altında olan ve kazayı da bu yüzden yapmış bulunan bir sürücü tarafından sevk edilmekte olduğunu kanıtlaması gerekecektir.
İlk olasılıkta (KSGŞ m.A.5.10 hükmünün istisnalar arasında yer almasına rağmen bir sözleşmesel görev (yükümlülük) hükmü sayılarak sözleşmesel görevlere ilişkin TTK 1449’da aranan kusur ve nedensellik şartlarına tabi kabul edilmesi olasılığında) ise, sigortacı sürücünün kaza yerinden ayrılmasının kusurlu olduğunu ve bu yüzden edim yükümlülüğünün olumsuz etkilendiğini ortaya koymadıkça ödeme sorumluluğundan kurtulamayacaktır. Çünkü kural olarak görev ihlaline dayanmak isteyen sigortacının bunun uygulanma koşullarının somut durumda gerçekleşmiş bulunduğunu ispat etmesi gerekmektedir.
Üzerinde durulması lazım gelen bir diğer husus da şudur: Acaba sürücünün kaza yerinden ayrılmış bulunması sigortacıya TTK 1447 uyarınca ödeme yapmaktan kaçınma hakkını verir mi? “Bilgi verme ve araştırma yapılmasına izin verme yükümlülüğü” başlıklı TTK 1447 aşağıdaki gibidir:
(1) Sigorta ettiren, rizikonun gerçekleşmesinden sonra, sözleşme uyarınca veya sigortacının istemi üzerine, rizikonun veya tazminatın kapsamının belirlenmesinde gerekli ve sigorta ettirenden beklenebilecek olan her türlü bilgi ile belgeyi sigortacıya makul bir süre içinde sağlamak zorundadır. Ayrıca, sigorta ettiren, aldığı bilgi ve belgenin niteliğine göre, rizikonun gerçekleştiği veya diğer ilgili yerlerde sigortacının inceleme yapmasına izin vermekle ve kendisinden beklenen uygun önlemleri almakla yükümlüdür.
(2) Bu yükümlülüğün ihlal edilmesi sebebiyle ödenecek tutar artarsa, kusurun ağırlığına göre tazminattan indirim yapılır.
TTK 1447(1) sigorta ettirenin kendisinden beklenebilecek her türlü bilgi ve belgeyi sigortacıyla paylaşması ve sigortacının (rizikoya ilişkin) inceleme yapmasına izin vermesi gerektiğini öngörmekte ve ayrıca makul (uygun) önlemleri alması lazım geldiğini hükme bağlamaktadır.
Zarar sigortası niteliğindeki sigorta sözleşmelerinde sigortacının üstlendiği tazminat ödeme borcu, sigortacı tarafından önceden her yönüyle bilinen bir borç değildir. Tersine, sigortacı çoğu halde rizikonun gerçekleştiğinden habersizdir ve bu gelişmeyi ancak sigorta ettirenin yapacağı bildirimle öğrenir. Bununla birlikte, rizikonun gerçekleştiğinin öğrenilmesi tek başına sigortacının ödeme yapması için yeterli değildir. Sigortacı, rizikonun teminat kapsamında gerçekleşmiş olduğunu, sigorta ettirenin (veya başkası lehine sigortada sigortalının) tazminat almayı tamamen veya kısmen engelleyen (rizikoyu kasten gerçekleştirmek veya görevlere (yükümlülüklere) aykırı davranmış olmak gibi bir davranışının bulunmadığını ve riziko sebebiyle meydana gelen zararın tutarını saptamadıkça tazminat ödeme edimini yerine getirmeyecektir. Nitekim TTK 1427(2) sigortacının tazminat ödeme borcunun “rizikonun gerçekleşmesinden ve rizikoyla ilgili belgelerin sigortacıya verilmesinden sonra sigortacının edimine ilişkin araştırmaları bitince” muaccel (talep edilebilir) hale geleceğini hükme bağlamaktadır.
Bu çerçeve içinde, kaza ile ilgili belge ve bilgiler arasında kaza anındaki sürücünün kimliğini ortaya koyan belgelerin de bulunduğu ve sürücünün olay yerinden uzaklaşmış olmasının bu belgelerin veya delillerin elde edilmesini engellediği, bu yüzden de sigortacının ediminin kapsamının sağlıklı (gerçeğe uygun) şekilde belirlenmesinin önlenmiş olduğu sonucuna varılabilir. Bu takdirde sigortacı, TTK 1447(2) uyarınca “ödeyeceği tazminat tutarının arttığı” varsayılarak “kusurun ağırlığı oranında” indirim uygulama hakkına sahip olacaktır. Ancak TTK 1447’nin uygulanmasında bazı zorluklarla karşılaşılabilecektir. Özellikle sigortacının göreve (yükümlülüğe) aykırılık yüzünden ödeyeceği tutarın artmış olduğunu kesin biçimde kanıtlaması pek mümkün görünmemektedir. Sigortacı yalnızca böyle bir olasılığın mevcut olduğunu ortaya koyabilecek ve karine olarak bu olasılığın gerçekleşmiş bulunduğunun kabul edilmesi gerektiğini savunacaktır. Öte yandan ne oranda indirim uygulamaya hakkı olacağı da ayrı bir sorundur. Bütün bunlar göz önünde tutulduğunda, TTK 1447 hükmünün de sigortacıya sürücünün kaza yerinden haklı sebep olmaksızın ayrılmış bulunması halinde “tazminat yükümlülüğünden kurtulmuş sayılma” olanağını (en azından sigortacının arzu edeceği oranda) sağlamadığı sonucuna varmak doğru olur.
Bazı yargı kararlarında sigorta ettirenin sigortacıya -rizikonun gerçekleştiğini bildirme ve gerçekleşen rizikoya ilişkin bilgi ve belge verme külfeti kapsamında TTK 1446 ve TTK 1447 uyarınca- bildirdiği (ve dava sırasında da tazminat talebini dayandırmış bulunduğu) olguların aksi sigortacı tarafından ispatlandığında, kanıt yükünün yer değiştirmiş (yeniden sigorta ettirene dönmüş) olacağı ve sigorta ettirenin gerçek durumu ortaya koyarak teminattan yararlanabileceği kabul edilmektedir. Bu kararlarda benimsenen çözüme göre, kaza sırasında aracı kullandığı öne sürülen kişinin gerçek sürücü olmadığı sigortacı tarafından ispatlanırsa, sigorta ettirene yeni bir şans verilebilecek ve kendisi işin doğrusunu ortaya koyarak -sigorta korumasından yararlanma için aranan diğer bütün koşulların da gerçekleşmiş olduğu varsayımında- tazminat almaya hak kazanmış sayılabilecektir. Mesela, alkol etkisiyle kazayı yapan ve olay yerinden uzaklaşmış bulunan sigorta ettiren daha sonra aracı başkasının kullanmakta olduğunu öne sürmüş fakat sigortacı bu savı çürüterek kaza anında aracın sigorta ettirenin yönetimi altında olduğunu kanıtlamışsa, sigorta ettiren bu defa -mesela- can kaygısıyla korktuğu için uzaklaştığını ispat etmeyi deneyebilecek ve bunda başarılı olursa tazminat alabilecektir. Bu örnekte, sigorta ettiren sigortacıya başlangıçta bilerek yanlış bilgi aktarmıştır. Kasten yanıltıcı bilgi vermiş bir sigorta ettirene sonradan durumu düzeltme olanağının tanınmasının yerindeliği ise tartışmaya açıktır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında kanımızca KSGŞ’nda değişiklik yapılarak
- Sigortacının tazminat ödeme borcunun kaza sırasında aracı yönetmekte olan sürücünün kim olduğunun saptanmış ve belgeye bağlanmış olması koşuluna tabi tutulmasının
- Sürücünün kaza sonrasında gerekli yazılı belgeler oluşturulmadan olay yerinden ayrılmış olması halinde sigorta teminatının işlerlik kazanmasına engel bir durumun varlığının kabul edileceğinin
- Bununla birlikte, sigorta ettiren tarafından,
- sürücünün belge oluşturulmadan kaza yerinden ayrılmış olmasının zorunlu bulunduğu ve ayrıca
- kaza sırasında aracı yönetimindeki sürücü olduğu belirtilen kişinin sigorta korumasından yararlanmayı tamamen veya kısmen engelleyen şekilde alkol veya uyuşturucu etkisi altında olmadığı
kanıtlanırsa sigortacının tazminat ödeme borcunun yerine getirilmesi gerekeceğinin öngörülmesi yararlı olacaktır.
Yukarıda ele aldığımız sürücünün kaza yerinden haklı bir sebebe dayanmaksızın ayrılmış olması kasko sigortasından başka motorlu araçlarla ilgili zorunlu trafik sigortası (ZTS) ve isteğe bağlı trafik sigortası (kısaca İMM olarak tanımlanan sigorta) bağlamında da sorunlara yol açmaktadır. ZTS ve İMM bağlamında karşılaşılan sorunlara ayrı bir yazıda değineceğiz.