En büyük risk hiç risk almamak
SON iki yazımızda dolap beygirinden söz ettik, yetmedi bostan korkuluğunu anlattık. Laf olsun torba dolsun dedik ama torbayı dolduramadık.
Hanımdan tenkit geldi, başka konu mu yok diye. “Hanım vallahi yok, onun için laf kıtlığında asmalar budayıp laf çevirmekteyiz; dolap beygirinden farkımız yok” dediysek de hanımı ikna etmek zor. “Nasıl olmaz, bunca yazılacak şey varken yazacak konu mu bulamıyorsun?” demekte. “Aslında ben de biliyorum yazılacak şey olduğunu, biliyorum da burada yazılmaz. Onun için böyle top çevirip durmaktayız” dedim. “O zaman sigortayla, sigortacılıkla ilgili bir şeyler yaz” dedi. “Haydi, bu da nereden çıktı şimdi, bunca üstadın yazdığı yerde sigortayla ilgili yazmak ne ağızımıza” dedim. O da “Canım sen de boyunu aşma, işin alfabesinden başla” dedi. “O da olmazsa, işin kolayına kaçarsın; yine şiire dönersin, sevdiğin şairleri yâd edersin” diyerek noktayı koydu.
Hanımı dinlememek olmaz, vardır bir bildiği diyerek, sigortayla ilgili yazmaya karar verdim. İşin alfabesinden başlayıp, “sigortacılar ne ile uğraşırlar” konusunu bir araştırayım dedim. Baktım ki sigortacılar, başkalarının riskini devralıp onların zararlarını gidermeye ve bunun sonucunda kâr elde etmeye çalışıyorlar.
Sonu zarar olan bir işten kâr elde etmeye çalışmak başlı başına cesaret meselesi. İşin aslı riske dayalı. O halde risk ne? İşe buradan başlamak lazım.
Araştırdım. Leo F. Busgaclia diye bir zata ulaştım. Kendisi sevgi konusunda yaptığı çalışmalarla 20. yüzyıla damgasını vuran Amerikalı bir yazarmış. Kişisel gelişim çalışmaları çerçevesinde konuşmalar yapar, kişileri motive edermiş.
Kendisi bir sosyal bilimci. Risk konusunda çalışmalar yapmış ve şöyle bir sonuca ulaşmış;
“Gülmek; “saf” denme riskini göze almaktır.
Ağlamak ise; “duygusal” görünme riskini…
Birine yakınlaşmak; “kendini kaptırma” riskini,
Duygularını açmak; “kendini ortaya koyma” riskini,
Hayalleri ve düşünceleri sergilemek ise; “onları başkasına kaptırma” riskini göze almaktır.
Sevmek; “karşılık görememe” riskini…
Yaşamak ise; “ölme” riskini göze almaktır.
Umutlanmak; “hayal kırıklığına uğrama” riskini
Çabalamak ise; “başarısız olma” riskini göze almaktır…
Ama riskler yaşanmalıdır, çünkü; hayatımızın en büyük riski hiç risk almamaktır.
Hiç risk almayan kişi, belki acı ve üzüntülerden korunabilir ama büyüyemez, sevemez, değişemez, hissedemez, öğrenemez.
Garanti arayışlarıyla zincirlenmiş bir köle olarak yaşarken, bedelini; özgürlüğünü kaybederek öder.
Sadece; riski göze alabilen kişi hürdür.”
Hanıma gösterdim; dedi ki, “Adam sigortacı değil ki, sosyal bilimci. Yaptığı tanımın sigortacılıkla ne alakası var?” Galiba haklı, haklı ama adamcağız da boş yazmamış. Söylediği şeyler para ile ölçülemeyen değerler. Buradaki kayıpları sigorta şirketlerine devretmemiz mümkün değil. Bu riskleri iyi yönetmemiz lazım çünkü tamamı konservasyonumuzda kalıyor.
Biz yine de sigortasız kalmayalım, sonucu para ile ölçülebilen risklerimizi sigorta şirketlerine devredelim. Trafik sigortalarında olduğu gibi…
Bırakalım zararı onlar çeksinler kardeşim!.. Bu iş için kurulmadılar mı?