Biraz daha sağduyu

BİR webinar’a (web üzerinden seminer) katıldım. Konu seyahat güvenliği, özellikle de iş seyahatlerine yönelik çeşitli güvenlik önlemleri ve önerileri idi. Değinilen birçok konuyu uyguladığımı fark ettim yolculuklarımda. Mesela pasaport ve kredi kartlarımın fotokopilerini almak, taşıdığım pasaportu kılıf içinde taşıyıp milliyetime dair ipucu vermemek, restoran ve kafelerde sırtımı duvara verip girişi kolayca görebileceğim yerlere oturmak, yolculuk ve ziyaret planlarımı internet ortamında tutup gerektikçe girip oradan bakmak (çıktı olarak yanımda taşımamak), havaalanında taksiye binerken tüm bagajımın araca konulduğunu görüp araca öyle binmek filan.
Önerilerden biri de araç park etme ile ilgili idi. Aracınızı park yerine bırakırken görüş sıkıntısı olmayan ve aydınlık yerlere park etmek gibi, hele araca dönüşünüz akşam ve tenha bir vakti bulacaksa.
Yine park ederken aracınızı dönüş yolunuza uygun park etmek, yani geri geri çıkmaya çalışmak ya da türlü manevralardan ve zaman kaybından kurtarmak. Tabii konuşmacı bunu daha çok güvenlik açısından önerdi, “bir an önce gidebilmek” odaklı ama buğudan bembeyaz olan arka camın çözülmesini beklememek gibi mevsimsel faydaları da var bu şekilde park etmenin.
Kalacağınız otelde 2. ve 7. katlar arasında bir odada ve mümkünse otelin arka cephesindeki odalardan birinde kalmak. İlki hırsızlık, yangın ve deprem ile ilgili bir öneri; ikincisi ise doğrudan terörizm bağlantılı, çünkü çoğu saldırı otellerin ön cephe/giriş bölümüne yapıldığı için arka cephede kalıp daha az hasar ile kurtulmak mümkün olsun diye.
Aslında hepsi deneyim, gözlem, istatistik, bilgi paylaşımı sonucu ortaya çıkan ama tüm bu birikime kıyasla son derece pratik ve basit önlemler. Tıpkı trafik gibi…
Yol kenarında yıkadığı arabası nedeniyle ıslanan ve kayganlaşan zeminin seyir halindeki araçlar için ne riskler yaratacağını kendisini o zeminde hayal edip anlamalı o kişi. Dönüş şeridinde ışık bekleyen kuyruğa rağmen orta şeritten gelip kuyruğun en önüne geçen kişi arkasındaki tüm araçlardan utanmalı ve o sıkıntıyı bir daha yaşamamak için bir sonraki kez kuyruğa girip sırasını beklemeli. Sadece dörtlülerini yakıp 3 diğer aracın çıkışını engeller şekilde park edip giden kişi kendisinin bir yakınının rahatsızlanması durumunda acil hareket etmesi gerekirken yaşayabileceği çaresizliği ve öfkeyi düşünebilmeli.
Aslında trafikteki sorunların çoğu birey kaynaklı olsa da bunların da büyük bir kısmı planlamadaki hatalar, bilim ve mühendislikten yoksun uygulamalar, fütursuz yapılaşma, öngörülenin de ötesinde kentleşmeden kaynaklanıyor.
Bir de tabii denetim ve yaptırımlardaki gevşeklik de trafiğe doğrudan zarar veriyor.
Bundan yıllar önce bir siteye taşınma kararı sürecinde seçenekleri görmek için birkaç emlakçı ile temas kurdum. Bunlardan biri elindeki daireleri göstermek için sitenin eski tarihli bir yerleşim planını açtı. O daireleri göstermeye çalışırken benim gözüm yerleşim planındaki ortak alanlara takıldı. “Planda iki adet tenis kortu gözüküyor, ayrıca bazı bloklarda kapalı, bazılarında da açık otoparklar var plana göre ama ben bunları göremedim” dedim emlakçıya. “Tenis kortları toprak sahibinin villaları, otoparklar da 1 ve 2 no’lu daireler oldu” demişti emlakçı.
1000 kişilik yere 1500 kişinin yerleşmesi, bina altlarında olması gereken otoparkların yollara taşınması, bir de görece artan refah sonucu hane başına düşen araç sayısının da artması ile aynı alan üzerinde çok daha kalabalık ve sıkışık yaşamaya başladık.
Trafikteki zaman kaybının büyük kısmını acelesi olan ya da kendini uyanık gören sürücülerin yaratıyor olması ve 3-5 arabanın önüne geçen bu kişilerin diğer taraftan kendi seyir sürelerini dakikalarca uzatmaları da bu işin ironisi.
Yatırım, zeka ve külfet gerektirmeyen basit düşüncelilik kırıntıları ile trafikteki sorunların en azından bir kısmını çözmek mümkün, tıpkı güvenli bir seyahat gibi güvenli bir trafik de olası ama bunun için en azından ortalama seviyede bir sağduyu gerek direksiyona geçen insanlara.
Görüşmek üzere.

Yorum yazın