Dilim dilim dil 3

DİLLE ilgili görüşlerimi, bir üçlemenin sonu olarak bu yazıyla bitireceğim.
Bir hatırlayalım; geçen ay, Gazi Mustafa Kemal Atatürk dille ilgili görüşlerinden bahsetmiş ve yüce önderimizin; “Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır” diyerek konuya büyük bir önem verdiğini belirtmiş ve bugün ne durumdayız diye sormuştuk.
İyi bir yerde olmadığımız kesin. Türkçemiz her gün daha fazla yozlaştırılıyor. Yaşayan bir dilde yabancı kelimelerin bulunmasına katiyen karşı değilim. Hiç şüphe yok ki, uluslar birbirlerinden, özellikle de yakın komşularından etkileniyor. Etimoloji ile ilgilenmekten hoşlanıyorum. Kelimelerin kökenlerine inmeyi çok eğlenceli buluyorum.
Şimdi vereceğim örnek cümleden sizin de etkileneceğinizi düşünüyorum.
Cümlemiz şöyle; “Anadolu’nun körfezleri, limanları, sınırları, iklimi, ayazmaları, kiliseleri, panayırları, mandıraları, fındıkları, fesleğenleri, lahanaları ünlüdür.”
Ne var bu cümlede diye sorabilirsiniz. Söyleyeyim; bu cümlede “ünlüdür” kelimesinin dışında kalan bütün kelimeler Yunanca. Cümleyi ben kurmadım. Cümle önemli bir dil bilimci Suat Yakup Baydur’a ait. Kendisi dil devrimini savunan yazılar yazmış, bu cümleye yer verdiği yazısı da 1949 yılında Ulus Gazetesinde yayımlanmış. Hocamız daha sonra cümleyi kelime kelime çözmüş. Ben de yerimizin elverdiğince size aktarayım.
Hocamız, Anadolu kelimesinden başlamış. Yunanların, “güneşin doğuşu, yükselişi”  demek olan “anatolé” sözüyle başta Küçük Asya olmak üzere doğularındaki ülkeleri anlatmak istediklerini belirtmiş. Biraz hayal kırıcı ama gerçek bu. Gelelim körfez’e. Bu kelime de Yunanca “kucak” anlamına gelen “korphos” sözünün bozulmuş hali. Nasıl biz denize uzanan karaya “burun” demişsek, Yunanlar da karayla kucaklaşmış denize “deniz kucağı” demişler. Kelime bize “körfez” diye geçmiş. Liman kelimesine gelince; Eski Hellencede “limne” durgun su demek. Bugün Yunanlar liman’a  “limin” göle de “limni” diyorlar. Kısacası bütün Türk limanlarımızın kelime kökeni Yunanca. Sınır kelimesi ise, tartışmalıymış. Kırım’da sengir diye kullanılan bu kelime  Eski Hellencede “sünoros” diye sıfat olarak karşımıza çıkıyor. Anlamı hudut-hudut taşı. Türkçemize “sınır” diye geçmiş. “Klima” ise, “eğilim, yamaç, meyil, dağ eteği” demek. Yunanlar yerin ekvatordan kutuplara doğru eğilimini, sonra da yeryüzündeki beş iklim bölgesini anlatmışlar. Kelime bize “iklim” olarak transfer edilmiş. “Ayazma” ile “kilise” kelimelerinin ise Hellenceden geldiği tartışmasız. “Aya” Yunanca “mukaddes, kutlu” anlamına gelen “agia” kelimesinden gelmiş. “Agiasma”, “mukaddes yer”, “agiasmos” ise “evlerin papaz tarafından takdisi ve kutlu su serpilmesi”. Kilisenin aslı ise toplantı anlamına gelen “ek-klesia”. Panayır, “toplantı yeri” demek olan “pen-eguri” kelimesinden Türkçemize aktarılmış. Eski Yunancada ahır anlamında kullanılan “mandıra”, bugünkü Yunancada bizim bildiğimiz anlamda sütün işlendiği yer anlamında kullanılıyor. Fındığa Hellenler, “karüa pontika”, “Karadeniz cevizi” adını vermiş. Kelime dönmüş dolaşmış “fındık” olmuş. Fesleğen kelimesinin aslı “kral otu” “basilikon”dan geliyor. Kala kala “lahana” kaldı. “Lakhana-lakhanikon” bu sebzenin adı olduğu gibi “sebze pazarı” anlamına geliyor. Biz de ise “kelem” diyorlar.
Hocamız bunları yazmış, ben daha ne yazayım? Dilimize sahip çıkmak görevimiz ama yaşayan dile de çok müdahale etmemek lazım.

Yorum yazın