Çıkarın riziko anında var olması yeterli

Çıkarın riziko anında var olması yeterli

TTK 1408(1) sigortalanabilir çıkarın sigorta sözleşmesinin yapıldığı sırada “mevcut” olması gerektiğini hükme bağlıyor. Ancak çıkarın riziko anında var olması yeterli. Yasadaki “çıkarın sözleşme anında mevcut olması” koşulunu katı yorumlamamak ve sözleşme yapılırken çıkarın ileride vücut bulması olasılığının bulunmasını yeterli görmek uygun olacaktır.

Türk sigorta hukukunun en temel kavramlarından biri de “menfaat” kavramıdır. Aşağıda yasanın (Türk Ticaret Kanunu, kısaca TTK) deyim yerinde ise “ana eksene” yerleştirmiş olduğu bu kavramla ilgili bazı sorunlara kısaca değineceğiz. Açıklamalarımız sırasında “menfaat” yerine, günümüz diline daha uygun olduğunu düşündüğümüz “çıkar” sözcüğünü kullanacağız.

“Sigorta menfaatinin yokluğu” başlığını taşıyan TTK 1408 aşağıdaki gibidir:

(1) Sigorta sözleşmesinin yapılması anında, sigortalanan menfaat mevcut değilse, sigorta sözleşmesi geçersizdir. Sözleşmenin yapıldığı anda var olan menfaat, sözleşmenin süresi içinde ortadan kalkarsa, sözleşme o anda geçersiz olur.

(2) 1470 inci madde hükmü saklıdır.

TTK 1408 yasanın sigorta sözleşmesini düzenleyen altıncı kitabının “genel hükümler” kısmında bulunmaktadır.  Söz konusu kısımda mevcut olan hukuk kuralları bütün sigorta sözleşmeleri hakkında geçerlidir.  Bu bakımdan “sigortalanabilir çıkarın varlığı” yalnızca zarar sigortalarında değil, tutar (eski deyimle meblâğ) sigortalarında da aranacaktır. Bununla birlikte zarar sigortalarındaki çıkar koşulu ile tutar sigortalarındaki çıkar koşulu farklıdır. Tutar sigortalarında söz konusu olan çıkar koşulu başka bir yazıda incelenecek, aşağıda yalnızca zarar sigortaları üzerinde durulacaktır.

ZARAR SİGORTALARINDA ÇIKAR

Zarar sigortalarında sigortacı rizikonun gerçekleşmesi sonucunda sigortalanabilir çıkarı sigorta koruması altına alınmış olan kişinin (kendi çıkarını korumak amacıyla sigorta yaptıran sigorta ettirenin veya sigorta ettiren başkasına ait çıkarı sigorta güvencesi altına aldırmak için sözleşme yapmışsa sigortalının) rizikonun gerçekleşmesi nedeniyle uğradığı zararı giderir. Zarar sigortaları bakımından sigortalanabilir çıkara sahip olmak ise rizikonun meydana gelmesi halinde zarar görebilecek olmayı ifade eder. Eğer sigorta sözleşmesinde çıkarının sigorta koruması altına alındığı belirtilen kişi, rizikonun gerçekleşmesi yüzünden herhangi bir malvarlığı kötüleşmesine maruz kalmayacaksa çıkar sahibi değildir. Sigorta sözleşmesi de (o kişi bakımından) geçersizdir. Yaptırılan sigorta ile hem sigorta ettirenin çıkarı hem de üçüncü bir kişinin çıkarı temin edilmiş ve yalnızca bunlardan biri çıkar sahibi ise sözleşme diğeri bakımından geçersiz sayılacaktır.

TTK 1408(1) sigortalanabilir çıkarın sigorta sözleşmesinin yapıldığı sırada “mevcut” olması gerektiğini hükme bağlamaktadır. Bu düzenleme hatalıdır. Çıkarın riziko anında var olması yeterlidir. Sözleşme yapıldığı sırada henüz çıkarı bulunmayan bir kişinin daha sonra sigorta süresi içinde çıkar sahibi durumuna gelmesi mümkün görünmekte ise, o sözleşmeyi geçersiz saymak için makul bir neden yoktur. Bu yüzden yasadaki “çıkarın sözleşme anında mevcut olması” koşulunu katı yorumlamamak ve sözleşme yapılırken çıkarın ileride vücut bulması olasılığının bulunmasını yeterli görmek uygun olur.

Sigorta konusu çıkarın sigorta sözleşmesi yapıldığı anda var olması koşulu katı bir biçimde uygulandığı takdirde, abonman sözleşmelerini geçersiz saymak gerekecektir. Çünkü abonman sözleşmeleri çıkarın yalnızca çeşit olarak tanımlandığı ve sigortacıya daha sonra bu çıkar somutlaştığı zaman bildirildiği sözleşmelerdir. Bir firmanın bir sene süreyle üreteceği (ve satacağı) demir ürünlerinin deniz yoluyla taşınması sırasında maruz kalacağı rizikoları kapsayan bir abonman sözleşmesi yapıldığı anda o demir ürünlerinin üretimi henüz başlamamış hatta üretimde kullanılacak hurda henüz ithal dahi edilmemiş olabilir. Diğer taraftan demir üreticisinin ileride CIF satış yapmasının söz konusu olduğu durumlarda lehine sigorta yapılacak çıkar sahibi alıcının hangi ülkedeki hangi şirket olacağı ve hangi özellikteki ne kadar demiri satın alacağı da sigorta sözleşmesi anında bilinmiyor olabilecektir. Bu da gösteriyor ki, çıkar koşulunun sözleşme anında aranması makul bir çözüm oluşturmamaktadır.

KİM ÇIKAR SAHİBİ?

Zarar sigortalarında kimin çıkar sahibi olduğu hususunda mal (aktif) sigortaları ile pasif sigortaları arasında ayrım yapmak lâzımdır.

Mal (aktif) sigortalarında hem ayni hem de kişisel hak sahiplerinin sigortalanabilir çıkarı bulunabilir.  Ayni hak sahipleri arasında ilk belirtmemiz gereken kişi sigorta konusu mal üzerinde mülkiyet hakkı bulunan kişidir. Malikin yanında intifa hakkı sahibi ile rehin hakkı sahibinin de sigortalanabilir çıkarları mevcuttur. TTK 1456 malik çıkarı için yaptırılmış olan bir sigortanın sınırlı ayni hak sahipleri lehine de sonuç doğuracağını (sınırlı ayni hak sahibinin hakkının sigorta tazminatı üzerinde devam edeceğini) öngörmektedir. Sınırlı ayni hak, içeriğini herkesin bildiği kabul edilen bir sicilde kayıtlı ise (mesela taşınmaz üzerindeki ipotek aleni olma özelliğini taşıyan tapu sicilinde kayıtlıdır), sigortacı ayni hak kendisine bildirilmiş olmasa da bunu dikkate almak ve ayni hak sahibinin onayı olmadıkça malike ödeme yapmaktan kaçınmak zorundadır. Yalnızca sigorta konusu mal (eşya veya diğer malvarlığı unsuru) üzerindeki ayni hakkı riziko yüzünden zedelenmiş olan ayni hak sahipleri sigorta tazminatı üzerinde hak öne sürebilirler. Deprem rizikosu nedeniyle yıkılan bina üzerinde lehine manzara irtifakı tesis edilmiş bir kişi, deprem teminatı sağlayan sigortacının ödeyeceği tazminattan yararlanamaz. Riziko sebebiyle zarar gören sigorta konusu eşya için ödenecek sigorta tazminatının o eşyayı onarmak amacıyla kullanılması mümkündür. Onarım yapılınca sınırlı ayni hak sahibinin zedelenen çıkarı da tamir edilmiş olacaktır. Bundan dolayı, sınırlı ayni hak sahibi onarıma özgülenecek tutarın kendisine verilmesini isteyemez. Mesela, üzerinde rehin bulunan sigortalı motorlu araç bir kaza sonucu hasarlanmışsa, aracı onaran servise onarım sonrası yapacağı ödeme ile sigortacı rehin alacaklısı bankaya karşı da geçerli olacak şekilde tazminat ödeme borcundan kurtulmuş olacaktır.

(Borçlara ve masraf yapma gereğine karşı koruma sağlayan) pasif sigortalarında çıkar sahibi olan kişi sorumluluk sigortalarında üçüncü kişinin uğradığı zarardan sorumlu olan veya olduğu öne sürülen, masraflara karşı sigortalarda ise masraf yapması gereken kişidir. Bu sigortalarda çıkar sahibinin sigorta koruması altındaki çıkarı, aktif sigortalarındaki gibi malvarlığına dâhil bulunan belirli bir malın/malvarlığı unsurunun değerini tamamen veya kısmen yitirmesi nedeniyle değil, malvarlığının bütününü olumsuz etkileyen bir tazmin yükümlülüğünün veya masraf lüzumunun ortaya çıkması ile zedelenmiş olur.

Zarar sigortalarında zenginleşme yasağı olarak adlandırabileceğimiz temel bir ilke mevcuttur. Buna göre sigorta yalnızca uğranılan zararı “giderici” işlev görmelidir. Sigorta ettiren veya sigortalı alacağı sigorta tazminatı sayesinde zenginleşmemelidir. Olası zenginleşmeyi önlemek için yasa birçok kural öngörmüştür:

  • Çıkarın değerinden yüksek bir sigorta teminatı söz konusu olamaz (aşkın sigorta geçersizdir)
  • Birden çok sigorta sözleşmesinin varlığı, sigortacılardan aynı çıkarın riziko tarihindeki değerinden daha fazla bir ödeme alma hakkı vermez (birden çok sigorta sözleşmesi halinde aşkın sigorta yasağı)
  • Çıkarı sigorta koruması altına alınan kişi, zarara yol açan rizikonun gerçekleşmesi nedeniyle sorumlu tutulabilecek bir üçüncü kişi mevcutsa, uğradığı zarar için hem sigortacıdan hem de zarardan sorumlu üçüncü kişiden ayrı ayrı ödeme alamaz (sigortacı ödediği tazminat tutarı kadar hukuken sigortalının yerine geçer ve sorumlu üçüncü kişiye rücu eder- yasal haleflik)
  • Teminat tutarı riziko sonucu gerçekleşen zararın tutarından yüksek olsa dahi, sigortacı yalnızca (en fazla) zarara eşit bir tazminat öder (kaldı ki sözleşmede muafiyet indirimi öngörülmüşse, sigortacı zarardan az bir ödeme yapacaktır; öte yandan sigorta ettiren veya sigortalının davranışı nedeniyle -mesela rizikonun ağırlaşması halinde, bu durumu sigortacıya bildirme görevinin yerine getirilmesinde ihmal gösterildiğinin riziko sonrasında anlaşılması- sigortacının ayrıca ödeyeceği tazminattan indirim uygulama hakkı da olabilir).

Malik çıkarının sigorta edildiği zarar sigortalarında biçimsel mülkiyetin mi yoksa ekonomik mülkiyetin mi belirleyici olacağı tartışmaya açıktır. Bir örnekle açıklamaya çalışırsak: Motorlu aracın üzerindeki mülkiyetin devri için noterde işlem yapılması gerekmektedir. Ancak uygulamada bazen taraflar el senedi ile (haricen satış olarak da adlandırılmaktadır) yetinmekte ve resmi şekil koşuluna uymadan, adi yazılı şekilde kurulmuş bir sözleşmeye dayanarak karşılıklı edimlerini (satış parasının ödenmesi ve aracın satın alana teslimi) ifa etmektedirler. Bu gibi bir halde, aracı teslim alarak kullanmaya başlayan kimsenin çıkar sahibi haline geldiği ve satış parasını tahsil ederek aracı diğer tarafa bırakan (ancak resmi açıdan hala malik görünen) kişinin ise artık sigortalanabilir çıkarının son bulduğu düşünülmelidir. Çünkü araç diğer tarafa teslim edildikten sonra bu aracın uğrayacağı hasarların ekonomik sonucu biçimsel olarak (resmi kayıtlarda) halâ malik görünen taraf üzerinde değil, parasını ödeyerek aracı teslim almış ve kullanmaya başlamış olan tarafın üzerinde olacaktır (onarım parasını onun karşılaması gerekecektir). Örneğimizdeki aracın kasko sigortasının bulunduğunu ve taraflar arasında yapılan (şekil şartına uygun olmayan ve hukuken -kural olarak- geçersiz sayılması gereken) devirden kısa süre sonra henüz bu sigorta yürürlükte olduğu sırada aracın hasarlandığını varsayarsak ortaya şu sorun çıkacaktır: Acaba aracı devretmiş olan taraf, kasko sigortasına dayanarak sigortacıdan istemde bulunabilecek midir? Kanımızca -az önce de belirtmiş olduğumuz gibi- devredenin bu araç bakımından artık zarar görmüş sayılmaması ve bu nedenle de çıkarının (devirle birlikte) ortadan kalktığını kabul etmek doğru olacaktır. Burada TTK 1470 hükmü anlamında “çıkar sahibinin değiştiği” ve sigorta ettiren ile sigortacı arasında aksine (yeni çıkar sahibi ile sigortanın devam edeceği yolunda) sözleşme olmadığı takdirde, kasko sigortasının son bulmuş olacağı düşünülmelidir.

KİMİN ÇIKARI SİGORTA EDİLDİ?

Bir diğer önemli sorun da şudur: Acaba kimin çıkarının sigorta edildiği nasıl belirlenecektir? Sözleşme bu konuda açıklık içermekte ise sözleşmede çıkar sahibi olarak gösterilmiş olan kişi (kendi hesabına sigortada sigorta ettiren; başkası hesabına (veya başkası lehine) sigortada ise sigortalı) koruma altında olacaktır. TTK 1408 çıkarın sözleşme başlangıcında mevcut olmasını şart koştuğuna ve aksi halde sözleşmenin geçersiz olacağını öngördüğüne göre, çıkar sahibi olarak belirtilen kişi sözleşme yapılırken gerçekten de o çıkarın sahibi olmalıdır (veya benimsediğimiz görüş uyarınca en azından sözleşme yapıldıktan sonra çıkar sahibi haline gelmesi olasılığı bulunmalıdır). Bazı hallerde sigorta sözleşmesinde açıklık bulunmamaktadır. O zaman sigortalanan çıkar konusunda yorum yoluyla sonuca varmak lazım gelecektir. Sözleşmede hangi çıkarın sigortalandığı hususu belirtilmemişse, malik çıkarı sigorta edilmiş sayılmalıdır.  Sigorta sözleşmesinde çıkar sahibi olarak belirtilen kişi sigorta konusu malın maliki değilse, o kişi ile sigorta konusu mal arasında mevcut olan hukuksal ilişkiye bakılmalıdır. Sigorta konusu mal dolayısıyla sorumlu tutulma olasılığı bulunan kimseler bazı hallerde sigorta ettiren sıfatıyla hareket ederek o mal için (sorumluluk sigortası yerine) mal sigortası yaptırmaktadırlar. Kara taşımalarında taşıyıcının “taşıma konusu yükü taşıma rizikolarına karşı” veya bir depo işleticisinin “depodaki malları yangına karşı” (kendi adına ve hesabına) sigorta ettirmesi buna örnek gösterilebilir. Bu gibi bir durumda o sigortayı “malik lehine” yapılmış kabul etmek sözleşmede açıkça çıkar sahibi olarak malik olmayan bir kişi gösterilmiş olduğundan (bunun hataya dayandığının ve asıl amacın malik lehine sigorta yaptırmak olduğunun anlaşılması/kanıtlanması hali dışında) tutarlı görünmemektedir. Bir mal sahipsiz hale gelmediği sürece o mal üzerinde çıkar sahibi sayılması gereken bir kişi (malın maliki) daima mevcuttur. Sözleşmede hak (ve çıkar) sahibi olduğu belirtilen kişinin malik olmadığı durumlarda eğer o sigorta malik lehine ayakta tutulursa TTK 1408 hükmünün uygulama alanı çok daralır hatta tümüyle ortadan kalkar. Çünkü bu hüküm çıkarın bulunmaması halinde sigortanın geçersiz olacağını mutlak emredici bir biçimde hükme bağlamıştır. Sigorta her durumda malik lehine yapılmış sayılınca, çıkar yoksunluğu nedeniyle bunu geçersiz saymak imkânsızlaşmaktadır. O zaman ele almakta olduğumuz örneklerde, sigorta korumasının sigorta konusu mal dolayısıyla sorumlu tutulması söz konusu olan taşıyıcı veya depo işleticisinin “sorumluluk bağlamındaki çıkarı” için sağlanmış olduğunu kabul etmek uygun düşecektir. Sorumluluk sigortası yerine mal sigortası yaptıran kişi, yalnızca sorumluluk bağlamında çıkar sahibi olacağı için, sigortacının ona karşı tazminat yükümlülüğü ancak sorumluluk şartları gerçekleştiği takdirde gündeme gelecektir. Bu sebeple söz gelişi taşıma sırasında başka bir aracın arkadan çarparak yükün hasarlanmasına yol açması veya depodaki malların depoyu kira ile tutmuş olan depo işleticisinin sorumlu olmadığı elektrik tesisatındaki bozukluk sonucu çıkan bir yangında zarar görmesi hallerinde sigortacı ödeme yapmaktan kaçınabilecektir. Çünkü bu hallerde zarar karşılığı ödeme yapılmasından söz edilemez (ödeme, çıkarı sigorta edilen kişinin malvarlığında sorumluluk sebebiyle meydana gelmiş olan bir kötüleşmeyi gidermek için gerçekleştirilmemektedir). Sorumluluk bağlamında çıkar sahibi olan kişinin meydana gelen mal hasarı nedeniyle sorumlu tutulması söz konusu ise, o takdirde sigortacının ödeme yükümlülüğünün doğmuş olacağı kabul edilecektir. Bu son durumda kanımızca sigortacının ya zarar gören mal sahibinden (çıkarı sigorta edilen kişi lehine) alınmış bir ibra üzerine ya da doğrudan doğruya zarar görene (ibra karşılığı) ödeme yapması uygun olacaktır. Diğer bir anlatışla mal sigortasının sorumluluk bağlamında çıkar sahibi olan kişi lehine işletilmesi, tıpkı sorumluluk sigortalarında olduğu gibi yürütülmelidir.

BAŞKA KİŞİLERE AİT ÇIKARLAR

Sigortanın malik tarafından kendi lehine (malik çıkarı için) yapılmış olması veya başkası tarafından malik lehine yapılmış bulunması olasılıklarında, bazı hukuksal ilişkilerde, malikin mülkiyet hakkından kaynaklanan çıkarı yanında başka kişilere ait çıkarlar da (aynı sigorta ile) temin edilmiş sayılabilir. Mesela kira veya finansal kiralama ilişkilerinde, kira konusu mal için sigorta yaptırılmış olması durumunda, bu sigortanın aynı zamanda malik ve kiracı arasındaki (kiracının sorumluluğu bağlamında ortaya çıkması olası) sorunları da önlemesi beklenir.

  • Malik, kendi çıkarı için sigorta yaptırırken, bu sigorta sayesinde kiracının (gerçekleşen sorumluluğu nedeniyle) kira ödeme yeteneğini olumsuz etkileyecek hallerin de önüne geçmek ister. Kira konusu malın hasarlanması sonucunda sigortacı bu hasar için malike tazminat ödedikten sonra kiracıya (yasal haleflik ilkesine dayanarak) rücu eder ve ondan malike ödediği tutarı geri alma yoluna giderse, kiracının ekonomik durumu kira ilişkisine de yansıyacak biçimde sarsıntı geçirebilir. Bu bakımdan malik çıkarını koruma altına alan sigortanın bu belirttiğimiz sarsıntıya yol açmamak üzere kiracının (sorumluluk bağlamında söz konusu olan) sigortalanabilir çıkarını da koruması sağlanmalıdır. Bu koruma açıkça sözleşmede öngörülmemişse, yorum yoluyla mevcut sayılabilecektir ve kanımızca sayılmalıdır da. Kiracının (malike karşı) sorumluluk bağlamındaki çıkarı kiracı lehine sorumluluk sigortası yaptırılmış olduğu veya sigortacının kiracıya rücu etmek hakkından vaz geçmiş bulunduğu kabul edilerek sigorta güvencesi altına alınmış olabilir. Rücu hakkından vaz geçme, kendisine rücu edilecek kişiye rücu konusu alacak hakkında sorumluluk teminatı sağlanmasıyla eşdeğerdir.
  • Kiracının kira konusu malı malik lehine sigorta ettirdiği hallerde de aynı şekilde yorum yoluyla kiracının malike karşı mevcut olan sorumluluğu dahi aynı sigorta sözleşmesi kapsamında temin edilmiş kabul edilebilir. Bu noktada ülkemizde yerleşmiş bir anlayışa da kısaca değinmekte yarar olduğunu düşünüyoruz: Sigorta ettirenin, sırf bu sıfatı sayesinde, başkasına ait sigorta konusu mala zarar verdiği (ve bu zarardan sorumlu tutulabildiği) durumlarda sigortacının rücu isteminden kurtulmuş olacağı kanısının oldukça yaygın bulunduğu görülmektedir. Bunun yerinde olmadığı görüşündeyiz. Sorumluluk sigortası yaptırmak yerine yük sigortasını tercih eden ve bu sigortayı yük sahibi lehine yaptıran bir taşıyıcı, sigortacının yük sahibine tazminat ödedikten sonra kendisine rücu etmesi halinde, sigorta sözleşmesinin yabancısı olmadığını, bunun primlerini kendisinin karşıladığını, bu nedenlerle kendisine rücu istemi yöneltilemeyeceğini ileri sürerek (başkası lehine kurulmuş olan) mal sigortası sözleşmesini aynı zamanda bizzat kendi yararına işleyen bir sorumluluk sigortasına dönüştüremez. Bu gibi bir sonucun kabulü kanımızca ancak malik ile onun lehine sigorta yaptıran kişi arasındaki ilişkilerin huzurlu şekilde sürdürülmesine sigortanın olumsuz bir yansıması olmaması gerektiği fikrinin benimseneceği hallerde mümkün görülebilir.