Birden çok poliçe daha fazla hasar ödemesi getirmiyor
Sigortacılıkta birden fazla sigorta şirketinin ilgili bulunduğu birçok sigorta uygulaması vardır. Bunların en başında reasürans gelir. Reasürans sigortacının tarafı olduğu doğrudan sigorta ettirenle yapılmış sigorta sözleşmesi dolayısıyla ortaya çıkan sigortacının üzerindeki rizikoyu tamamen veya kısmen ondan devralmaya yönelik bir sigorta işlemidir. Sözleşmesel bir borç (sedan şirketin sigorta ettirene karşı mevcut olan riziko gerçekleşince sigorta parasını ödeme borcu) için teminat sağlayan reasürans bu özelliğiyle bir tür sorumluluk sigortasıdır. Reasüransa ilişkin TTK 1403(2) uyarınca, sigorta ettirenin reasüröre karşı talep ve dava hakkı yoktur. Sigorta ettiren bütün taleplerini sigortacısına yöneltmek zorundadır. Diğer bir anlatışla reasürörle sigorta ettiren arasında bir hukuksal ilişki bulunmamaktadır.
SİGORTACILAR KOASÜRANSLA SORUMLULUĞU PAYLAŞIYOR
Aşağıda göreceğimiz üzere “kapalı koasürans” olarak adlandırılan, yani sigortacının sigorta ettirene karşı tek başına sorumlu olduğu bir sigorta teminatından kaynaklanan yükümlülüğünü başka sigortacı veya sigortacılar ile, onlarla yaptığı özel anlaşmalar çerçevesinde tamamen veya kısmen paylaşması biçimindeki sigorta uygulaması da reasürans niteliğini taşımaktadır.
Sigortacılar arasında kurulan havuzlar da reasürans veya kapalı koasüransla benzerlik göstermektedirler. Burada da sigorta ettirene karşı tek başına sorumlu olan sigortacı, yaptığı poliçe üretimini havuza aktararak sorumluluğu havuza dahil diğer sigortacılarla paylaşmaktadır.
Belirli bir çıkarın temin edilmesiyle ilgili olarak, sigortacıların sigorta sözleşmesinden kaynaklanan mali yükümlülüklere sigorta ettirene karşı doğrudan herhangi bir sorumluluk üstlenmeksizin katıldıkları mekanizmalar yanında, deyim yerinde ise “doğrudan cephede” oldukları ve sigorta ettirenle ilişki içinde bulundukları uygulamalar da mevcuttur.
Aynı rizikonun aynı anda birden çok sigorta sözleşmesinin kapsamında olması uygulamada oldukça sık karşılaşılan bir haldir. Bu gibi bir durumda hangi sigortadan ne oranda ödeme yapılacağı; hangi sigorta poliçesinin devre dışı olacağı gibi önemli sorunlar karşımıza çıkmaktadır.
SÖZLEŞMELER “ZARAR” VE “TUTAR” OLARAK AYRILIYOR
Hatırlanacağı gibi, sigorta sözleşmeleri zarar ve tutar sigortaları olarak iki ana grupta değerlendirilmektedir. Tutar sigortalarında, birden çok sigorta sorunu karşımıza çıkmaz. Çünkü bu sigortalar rizikonun gerçekleşmesi sebebiyle meydana gelen zararın giderilmesini amaçlamazlar. Sigorta sözleşmesinde tanımlanan rizikonun gerçekleşmiş olması sigortacının ödeme borcunun doğması için yeterlidir. Tutar sigortalarında sigortacının yükümlülüğü rizikonun gerçekleşmesinin yol açtığı zararı gidermek olmadığı için, zararla sınırlı ödeme yapmak zorunluluğu yoktur. Aynı riziko için on tane sigortanın mevcut olması, buna karşılık -mesela sigortalı sakat kalmasına rağmen aynı kazanç getirici etkinliği sürdürdüğü ve kazancında sakatlık yüzünden hiçbir azalma olmadığı için- hiç zarar meydana gelmemiş veya yok denecek kadar az bir zararın ortaya çıkmış bulunması olasılığında yaptırılan bütün sigortalardan ödeme alınabilecektir.
Buna karşılık, zarar sigortalarında durum tamamen farklıdır. Bu sigortalarda sigortacı rizikonun gerçekleşmesi sebebiyle ortaya çıkan zararı karşılar. Eğer zarar mevcut sigortalardan birinin kapsamında tamamen karşılanmışsa, aynı rizikoya karşı yaptırılan diğer sigortalara başvurmak artık mümkün olmayacaktır. Kuşkusuz zararı ödeyen sigortacının diğer sigorta veya sigortalardan o zararı kendisiyle paylaşmalarını istemesine izin verilebilecektir. Birden çok sigortaya ilişkin hükümler, hangi sigortanın hangi koşullarda hak sahibi sigorta ettirene ne kadar ödeme yapması gerekeceğini düzenledikten başka, sigortacıların arasındaki rücu istemlerini de düzenlerler.
Aşağıda zarar sigortalarında birden çok sigortaya ilişkin olarak öngörülen kurallara kısaca değinecek ve Türk Ticaret Kanunu’nun yeterli bir düzenleme içerip içermediğini ele almaya çalışacağız. En başta belirtelim ki bu kurallar zarar sigortasının iki ana türüne de uygulanırlar: Mal sigortalarında geçerli oldukları gibi, sorumluluk sigortaları ile sağlık giderleri sigortası gibi masraflara karşı yapılan sigortalarda da geçerlidirler.
HAVUZ UYGULAMALARINDA 2 MODEL AĞIR BASIYOR
Uygulamada birden çok sigortacının ilgili olduğu kısaca “havuz” olarak adlandırılan ve ne yan yana sigorta ne de müşterek sigorta niteliğini taşıyan bir sigortalama tekniği daha mevcuttur. Gerçek anlamda “havuz”, sigortacılar arasında kurulmuş bir “adi ortaklık” niteliğindedir. Borçlar Kanunu m.620 uyarınca adi ortaklık iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir (fk.1); bir ortaklık, kanunla düzenlenmiş ortaklıkların ayırt edici niteliklerini taşımıyorsa, adi ortaklık sayılır. Havuza dahil bir sigortacı, havuz kapsamındaki sigorta sözleşmelerini kendi adına yapar ve sigorta ettirene karşı da yalnız o sorumludur. Fakat o sigortacının bu üretimi tamamen veya kısmen havuza aktarması ve havuza dahil diğer sigortacılarla, önceden yapılan anlaşma çerçevesinde paylaşması gerekmektedir. Havuzun değişik paylaşma şekilleri öngörmesi de mümkündür.
Ülkemizde sigorta havuzları sigorta şirketleri arasında adi ortaklık şeklinde değil, özel yasal düzenlemeyle kurulmaktadır (mesela “Tarım Sigortaları Havuzu”). Tarım Sigortaları Kanunu ile oluşturulan havuzun işletilmesi için bir şirket görevlendirilmektedir. Havuza katılan sigorta şirketlerinin bu şirkete “eşit oranda” ortak olacakları da hükme bağlanmıştır (Tarım Sigortaları Kanunu m.9 fk.1). Bakanlar Kurulu kararıyla Havuz tarafından kapsama alınan tarım sigortaları ancak Havuz sistemi çerçevesinde yapılabilmektedir (Tarım Sigortaları Kanunu m. 14 fk.2). Ancak Havuz, doğrudan sigorta ettirenlerle hukuksal ilişki içinde değildir. Sigorta şirketleri tarım sigortalarını kendi adlarına akdetmek, fakat prim ve rizikonun tamamını Havuz’a devretmek zorundadırlar (Tarım Sigortaları Kanunu m.14 fk.1). Bununla birlikte sigorta şirketlerine “retrosesyon” yapılması mümkündür (Tarım Sigortaları Kanunu m.14 fk.3).
Kısaca DASK olarak bilinen ve “Afet Sigortaları Kanunu” uyarınca yürütülen zorunlu deprem sigortası uygulamasında ise farklı bir çözüm söz konusudur. Afet Sigortaları kanunu m.7 fk.1, zorunlu deprem sigortasının “münhasıran Doğal Afet Sigortaları Kurumu” tarafından verileceğini (ancak bazı koşullarla sigorta şirketleri ile müşterek sigorta şeklinde de yapılabileceğini) öngörmüştür.
Ülkemizde resmi yolla kurulması düşünülen yeni havuzlar hakkında da yukarıdaki iki değişik modelden birinin söz konusu olması olasılığı ağır basmaktadır.
BİRDEN ÇOK SİGORTANIN ÇEŞİTLERİ
Birden çok sigorta sonucunda “aşkın teminat” durumu ortaya çıkabileceği gibi, sigorta değerine eşit teminat hali de söz konusu olabilir. Öte yandan sigortacıların teminat verirken birlikte hareket etmiş olmaları veya birbirlerinden habersiz bulunmaları da mümkündür.
a) KISMİ SİGORTA
Uygulamada “yan yana sigorta” olarak adlandırıldığı halde, aynı çıkar için aynı rizikoya karşı birlikte hareket etme iradesi bulunmayan en az iki ayrı sigortacıya sigorta bedellerinin toplamı, sigorta değerini aşmayacak şekilde sigorta yaptırılması söz konusudur. Türk Ticaret Kanunu bu hali “kısmi sigorta” başlığı altında 1468’inci maddesinde düzenlemiştir. Bu olasılıkta önce bir eksik sigorta yaptırılmakta (mesela 100 bin lira değerindeki bir mal 60 bin lira üzerinden sigorta ettirilmektedir. Daha sonra tam değer elde edilinceye kadar bir veya birden fazla sigorta daha yaptırılmaktadır (mesela aynı mal bu sefer 40 bin lira bedel üzerinden sigorta koruması altına aldırılmaktadır).
b) ÇİFTE SİGORTA
İkinci olasılık, önce ve sonra yaptırılan yan yana sigortaların sigorta bedelleri toplamının sigorta değerini aşması veya bu sigortaların her biri uyarınca (diğer sigortalar olmasaydı) ödenecek olan tazminat tutarlarının toplamının sigorta zararından fazla olmasıdır. TTK bu hali 1467’nci maddede “çifte sigorta” başlığı altında düzenlemiştir. Ancak TTK 1467 kanımızca gereksiz yere, ilk sigortanın (en az) “tam değer” üzerinden yaptırılmış bir sigorta olmasını şart koşmaktadır. Oysa, önceki ve sonraki sigortaların sigorta bedelleri toplamının sigorta değerini aşıyor olması (bu aşma oranında çifte sigortanın varlığını kabul için) yeterlidir. İlk sigortanın mutlaka tam değer üzerinden (sigorta bedeli gerçek sigorta değerine eşit olarak) yaptırılmış bulunması zorunlu değildir.
c) MÜŞTEREK SİGORTA (KOASÜRANS)
Müşterek sigorta, birlikte hareket etme iradesine sahip olan iki veya daha fazla sigortacının, aynı çıkarı aynı rizikoya karşı her biri belirli bir oranda teminat yükümlülüğü altına girecek şekilde sigortalamalarıdır.
Uygulamada bu tür sigortalamaya “açık koasürans” denmektedir. Açık koasüransta sigorta ettiren ile her bir sigortacı arasında ayrı sigorta ilişkisi kurulmaktadır. Bu ilişkide her bir sigortacı rizikonun yalnızca kendi sigorta ettiği oranı için sorumlu olur. Müteselsil sorumluluk, ayrıca kararlaştırılmış olmadıkça söz konusu değildir. Mesela 1 milyar TL değerindeki santral, birinci sigortacı tarafından 500 milyon, ikinci sigortacı tarafından da yine 500 milyon lira üzerinden temin edilmişse, meydana gelen zararları bu sigortacılar yarı yarıya ödeyeceklerdir.
Müşterek sigortada sigortacılar çoğu halde sözleşme başlangıcında anlaşmayla veya ekspertiz sonucunda belirlenen çıkar değerine karşılık gelen bir sigorta bedelinin belirli bir oranından sorumlu oldukları için aşkın teminat olağan koşullarda ortaya çıkmaz.
Buna karşın “müşterek sigorta” başlıklı TTK 1466, bu tür sigortada sigorta bedellerinin toplamının sigorta değerini geçeceğini varsaymış ve bu varsayım temelinde sigortacıların her birinin “orantı kuralı uyarınca” sorumlu olacağını hükme bağlamıştır. Mesela 1 milyar TL değerindeki santral için sigortacılar S1 ve S2 tarafından müşterek sigorta esasına göre sigorta teminatı verilmekte ise, TTK bu santralin birinci sigortacı tarafından 600 milyon lira, ikinci sigortacı tarafından da 800 milyon lira bedelle sigorta edilmiş olacağını esas almakta ve meydana gelen (mesela) 280 milyon liralık hasarın birinci sigortacı tarafından 60/140 ve ikinci sigortacı tarafından da 80/140 oranında ödeneceğini belirtmektedir.
Müşterek sigortanın diğer bir türü de “kapalı koasürans” olarak adlandırılan sigortadır. Kapalı koasüransta sigorta ettirenin karşısında onunla sözleşme yapan tek bir sigortacı vardır. Ancak bu sigortacı, sigorta ettirene karşı temin etmiş olduğu rizikoyu başka sigortacı veya sigortacılarla yaptığı anlaşmalar uyarınca o başka sigortacılarla paylaşmaktadır. Bu çerçeve içinde sigorta ettirene karşı yalnızca birinci sigortacı sorumludur. İkinci sigortacı ve varsa diğer sigortacılar ise yalnızca birinci sigortacıya karşı sorumlu bulunmaktadırlar; sigorta ettirenle bunlar arasında herhangi bir ilişki mevcut değildir. Kapalı koasürans, bu açıklamalarımızdan da anlaşılacağı gibi bir reasürans mekanizmasıdır ve niteliği açısından reasürans ile bir tutulmalıdır.