Aksona
MALUMUNUZ Bodrum faslının ilk bölümünü temmuz sonunda bitirmiş ve İstanbul’a dönmüştük. Biraz da Rüzgâr Tanrısı Boreas’tan şikayetçi olarak.
Boreas, poyraza dönüşüp temmuz boyunca kuzeyden üfürerek deniz suyunu buzlu rakı kıvamına getirdiğinden suyu ısıtmak görevi biz naçiz tatilcilere düşmüştü. Yukarıda Allah var, hepimiz üzerimize düşen görevi yerine getirmek için canla başla çalıştık. Artık Allah ne verdiyse…
Neticede görevimizi bir tamam yerine getirmenin mutluluğu işinde ve tabii ki Boreas’tan şekvacı olarak İstanbul’a döndük. Bir de kalktık kendisine ‘tık nefes olursun’ inşallah diye beddua ettik. Sen misin beddua eden. Boreas bize küstü. Bodrum’da efil efil esen Boreas İstanbul’da bizle selamı sabahı kesti. Bodrum’da kükrerken İstanbul’da dut yemiş bülbüle döndü. Geldiğimizden beri tık yok. Vallahi bizi Boreas’ın ahı tuttu.
İstanbul’a mı döndük yoksa Afrika’nın çölüne mi geldik anlayamadım. Kardaşım, tamam ağustos ayındayız; ağustos sıcak olur, olur ama böyle mi olur be bilader. Eminim Jules Verne’nin ‘Arzın Merkezine Seyahat’ kitabının kahramanları yerin magma tabakasına yakın yerlerinde sıcaktan bu kadar etkilenmemişlerdir. Kendimi magmaya yakın bir yerlerdeymişim gibi hissediyorum. Sanki dünyanın tüm yükünü üstümde taşıyorum. Alttan sıcak, üstten basınç ve nem feleğimi şaşırmış durumdayım. Bundan bir an önce kurtulmalı.
Boreas’tan özür dileyip tekrar Bodrum’a dönmeli. Vallahi üfürüğüne hasret kaldık. Ama ha deyince olmuyor. Şimdi bu nemli ve basınçlı havaya biraz daha dayanma ve bekleme dönemindeyiz. Derin su dalgıçlarının vurgun yememek için suyun altında belli bir derinlikte yaptıkları gibi ‘aksona’ durumundayız.
Belki merak etmişsinizdir aksona ne demek diye. Kelime Rumca kökenli. Derin su dalgıçlarının belli bir derinliğe daldıktan sonra vurgun yememek için yine belli derinliklere yükselip kanlarında oluşan azotun yok olması için bekleme yaptıkları emniyet duraklarını ifade ediyor.
Derin suya dalındığında sıvılaşıp tüm dokulara yayılan azot, tekrar yüzeye çıkarken doğal dönüşümüne geçiyor. Dokulara yayılan bu gazlar, basınç düştükçe köpürüyor ve hacmi genişliyor. Yüzeye hızlı çıkılması halinde köpüren azot gazı dokularda kalıp, damarları tıkayarak, vurgun oluşuruyor. İşte bunun oluşmaması için dinlenme yerleri ve bekleme süreleri var. Derin su dalgıcının hayatını kurtaran bu molaya ‘Aksona’ deniyor. Modern dalgıçlıkta bu süre dekompres olarak tanımlanıyor. Aksona kelimesi daha çok sünger avcıları arasında kullanılıyor. Derin sularda çalışan, birinci sınıf sünger avcısına ise ‘Mancorna’ deniliyor.
Tabii ki mancorna olmak bizden çok uzak. Gençliğimizde derinlere dalmak gibi bir merakımız vardı ama merakımız on, onbeş metre derinden gitmekten fazla olmadı. Evvel Allah bu yaşımızda da hala sekiz on metreye dalabiliyoruz.
Mancornalık zor, çileli iş. Bundan iki bin üç yüz yıl önce yaşamış Kilikyalı filozof Opianus mancornalık için, ‘Hiçbir çile sünger avcılarınkinden daha korkunç, hiçbir çaba onlarınkinden daha zor değildir. Onlar ölüm artıklarıdır’ demiş.
Bana göre onlar su altındaki maden işçileri. Gelecek yazım mancornalık ve onun ülkemizdeki son temsilcisi ile ilgili olacak.
Mancornalık şimdilik şöyle dursun, biz şu anda İstanbul’un derinliklerinde Bodrum’a gitme hayali ile tam aksona durumundayız.
Amanı biliyon mu Boreas, tekrar geliyoruz Bodrum’a. Bir daha şikayet edersem namerdim, affet bizi.
Üfür üfürebildiğin kadar. Bunaldık gari…