Yeni Yıl & Eski Düzen

TATİLE gidildiğinde ilk hafta bitmeden iş ve işe dair detaylardan kurtulamıyormuş beyin. Yani ancak ikinci hafta başından itibaren başlıyormuş gerçek tatil. Bunun için de en az 3 hafta, kesintisiz tatil öneriyor uzmanlar.

2 hafta veya daha uzun son tatilim 20 yıl önce iki görev arası boşta olduğum birkaç aylık süre idi ve ona da ne kadar tatil denir bilemiyorum. Çünkü tatil şehir, hatta ülke değişimi demek sanki, her gün içine girdiğin ortamlardan çıkıp farklı insanlar ve yerler görmek, farklı ilişkiler kurmak demek bir yerde.

Çalışma hayatım boyunca hep az insan & çok iş yapılarında bulundum. Bu nedenle de o kurumlarda herhangi bir kişinin eksikliği detaylı görev dağılımı olan kurumlara göre daha büyük sıkıntılar yarattı.

Ayrıca diyelim ki gittim bir ay tatil yaptım, o iletileri merak etmeyecek miyim, işi düşenler aradığında açmayacak mıyım o telefonu, “çınn!” sesi sonrası bakmayacak mıyım Whatsapp’a?

Çok havalı makaleler vardı bir zamanlar, “delegasyonun önemi”, “kendi veliaht(lar)ını yetiştir”, “sen olmasan da işler yürüyorsa..” filan. Kısmen imrenme, kısmen de gelecek kaygısı ile yer etmiş hepsi hafızamda.

Ama pratikte olmuyorrr! Öyle “Çarşambaları kendime ayırayım”, ya da “birkaç gün evden/uzaktan çalışayım”, “günlük işlere karışmayayım, sadece bilanço, kar&zarar gelsin bana”, “hedef&gerçekleşme dışında hiçbir şey ile ilgilenemem”…filan.

Boş arkadaş, boş! Ya bırakacaksın çalışmayı arkana bile bakmadan, ya da öyle avuntularla zaman kaybetmeyeceksin.

Yaşıtlarımın, yakın arkadaşlarımın yarısı bayağı emekli yaşamları sürmeye başlamışken hala kafayı bu konulara takıyor olmam bana da tuhaf gelmiyor değil ayrıca. Bul bir yolunu ve çıkışını hazırla. Öyle ya, ne kadar erken emeklisin o kadar çok kendine ait zamanın olur. Peki ben ne yapacağım bir pazartesi sabahı kalkıp gidecek bir ofisim, yapacak bir işim, konuşacağım bir müşterim olmadığında?

Bu soruyu yakın zamanda yurt dışından gelip güneye yerleşen dostuma sordum. Dedi ki “Eskisine göre çok daha yoğunum, ev, bahçe, marangozluk atölyem vs. Bir bakıyorum akşam olmuş ve hala yetişememiş bir sürü işim kalmış!”

İyi ama ben marangozluk yapamam. Bahçe severim ama bahçıvan olamam. Sıkılmadan, daralmadan yapabileceğim ev işi de azami 45 dakika. Ya sonra?

Kitap okuma alışkanlığım yok oldu bilginin ve kurgunun görselleşmesi ile.

Sudoku, ödüllü bulmaca filan da azami yarım saat. Haydi bir saat deneysel mutfak çalışmalarına, bir saat de puzzle vb. uğraşlarına gitsin.

Her dakika güzel film/dizi bulmam lazım, ki o da sıkar birkaç saatten sonra.

Her gün maç da izleyemem.

Açık oturumlar, tartışma programları da çoktan bitti benim için.

Hobi lazım ama benim hobi dönemlerim genelde stresli süreçlerin içinde oldu, görece az stresli bir dönemde hobi de çıkar yol değil sanki

Bir zamanlar çok severek yaptığım ve o sıralardaki iş yoğunluğum nedeniyle “belki emeklilik civarı yaparım” diyerek geçici olarak dondurduğum yönetici koçluğu belki ama o da bir iş sonuçta, birlikte çalışacağın kişiler iş yaşamının tam göbeğinden gelecekler karşıma ve ister istemez yoğunlaşma iş merkezli konular olacak. Yok, bu da değil şimdilik!

Görünen o ki yeni yılda da eski düzene devam. Sevdiğim bir işim var en azından. Saat 9’da kalkıp, 11’de kahvaltı edenlere, sabaha karşı üçe dörde kadar oturanlara, küçük hafta içi yolcukları yapanlara, gittiği bir tatili son dakika kararı ile uzatanlara imreniyorum dürüst olmam gerekirse, ama öte yandan henüz tükenme, tıkanma aşamasına da gelmiş değilim.

Bu vesile ile kısa süre sonra gireceğimiz yeni yılın tüm insanlığa barış, huzur ve sağduyu getirmesini dilerim.

Umarım birey yaşamının her şeyin önüne koyulduğu, özgürlük ve adalet haklarının her şeyden önemli olduğunun anlaşıldığı bir dönemin başlangıcı olur bu yıl.

Görüşmek üzere,