Vuslat

DİKKAT ettiyseniz son yazılarım deniz ve kayık üzerine oldu. Demek ki çok özlemişim. Balaban’a sormuşlar, “Kaç hikâye bilirsin?” diye. O da “ Kırk tane bilirim, kırkı da armut üstüne” diye cevaplamış. Bizim ki de aynı hesap. Bizim de düşlerimizin kırkı “deniz” üstüne…

Şükürler olsun kış bitti. Kış boyunca denizin özlemiyle yatıp, denizin özlemiyle kalktık.

Neyse ki vuslat gerçekleşiyor.

İstanbul’un yoğun trafiği içinde günümüzün en az üç saatlik kısmı trafikte geçti. Bedenim direksiyon başında, otobüste, metroda, metrobüste, trende, vapurda; ruhumsa Bodrum’da bir kışı daha tamamladık. Hangi vasıtada olursam olayım, denizi ve Bodrum’u düşleyip, bedenimi olmasa da ruhumu trafik cehenneminden kurtarmaya çalıştım. Ey trafik, bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla!

İnsan hayalleri ile yaşar…

Aman, denizle yatıp kalkıyoruz derken lütfen yanlış anlaşılmasın. “Deniz” derken, bildiğimiz denizi, yani dünyamızın dörtte üçünü kaplayan tuzlu suyu kastetmekteyiz.

Hani, Marmara’sı var, Ege’si var, Adriyatik’i var, Baltık’ı var, Kızıl’ı var, Hazer’i var, Kara’sı var, Ak’ı var… İşte o denizi kastetmekteyiz. Yani bizim hayalini kurduğumuz; eskilerin “bahr” dedikleri, “derya” dedikleri, biraz daha büyüğüne “umman” dedikleri deniz… Daha da büyükleri var; hani “okyanus” diyorlar. Arktik’i var, Antarktik’i var, Atlantik’i var, Hint’i var, Pasifik’i var.

Var da bizim düşümüz onlara yetmez. Bizim denizlerimiz bize yeter. Egemiz, Akdenizimiz, Karadenizimiz, Marmaramız bizi keser.

Özlem büyük, onun için farkına varmadan yazılarım deniz ve onun nazlı kızları kayıklar üzerine olmuş. O kadar kusur kadı kızında da olur.

Evet, denizler nazlı kızlarını, kayıkları bağırlarına basmışlar. Binlerce yıldır onları bir kıyıdan bir kıyıya, bir yakadan bir yakaya, bir limandan bir limana, bir kıtadan bir kıtaya götürür durmuşlar.

Bu açıdan deniz birleştiricidir. Uzağı yakın eder.

Tekneyle ve onunla özdeşleşen denizciyle deniz arasındaki bu birliktelik bir aşka dönüşmüştür. Öyle bir aşk ki; aşkıyla coşan deniz bazen kendisine hakim olamaz, aşkına yenilip tekneyi de üstündeki denizciyi de bir daha geri vermemek üzere bağrına basar. Sonra ne kadar pişman olur bilmem ama bu sevgiliyle vuslattır. Deniz bunu yapar durur.

Deniz bir kez köpürmeye görsün…

Bu açıdan deniz ayrılıktır. Aldığını geri vermez.

Deniz kavuşmadır, deniz sevinçtir, deniz hüzündür.

Deniz duygudur, deniz şarkıdır, deniz türküdür.

Deniz aşktır, deniz sevdadır.

Deniz inançtır. İman tazeler. Bir kere köpürmeyegörsün. Humphrey Bogart’ın denizle ilgili önemli bir sözü var. Diyor ki, Bogart;

Bir gün Tanrı’nın varlığından şüpheye düşersen, tekneyle denize açıl,

İnancın kuvvetlenecektir.

Deniz esin kaynağıdır. Birçok sanatçının eserlerinin konusu olmuştur. Bana bile yazdırdıktan sonra… Sanatçıların denizi nasıl betimlediklerini bu yazıma sığdıramayacağım. Umarım gelecek yazımda Bodrum’dan size iletirim.

Deniz yaşamdır.

Deniz alın teridir; ekmektir, sudur.

Deniz tutkudur…

Bir sonraki yazımı Ege’nin köşesinden, Bodrum’dan yazabilme dileğiyle…

 

Yorum yazın