Anılar…

BİZ sigortacılar için yaş iki açıdan önemlidir. Birincisi hayat çizgisi uzadıkça hayatımızın her kilometre taşında biriktirdiğimiz anılarımızın da uzaması… İkincisi ise hayat ve sağlık sigortalarında risk ölçümlemesi için bize bir veri olarak yol göstermesidir… Özellikle benim gibi tüm hayatı bire bir insan ilişkileri ile geçen birisi için anılar bir deniz gibidir… Her anının acı da tatlı da olsa hayatıma kattığı bir anlamı vardır.

İşin ilginci mesleğimiz gereği hep yangınların, ölümlerin, yıkımların, kazaların, depremlerin ve sellerin ortasında bulmuşum kendimi… Ancak, özellikle söylemeliyim ki bu yıkımların içinden bile hayata tebessümle bakmayı becerebilmişim… Yorgun ve darbe yemiş bir kalbe rağmen… Yoksa nasıl yaşanılır bu dünyada… Yoksa nasıl çıkardı Timur’un Anadolu’yu yıktığı, talan ettiği karanlık günlerden sevgili Nasrettin Hocamız, yoksa nasıl çıkardı Hacivatlar, Karagözler… Nasıl çıkardı çağımızda Aziz Nesinler…

Doğa bize anılarımızı biriktirme yeteneği vermeseydi hayatın ne anlamlı olurdu… Anıları biriktirmeseydik okuyabilir miydik, Cevat Şakir Kabaağaçlı’yı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nu, Halide Edip Adıvar’ı. Okuyabilir miydik, Ksenophon’u Eflatun’u, J. J. Rousseau’yu, Andre Gide’i, Goethe’yi ve Victor Hugo’yu…

Konu anılarımız olunca bu ay sizinle bir demetini paylaşmak istedim… Gördüğünüz fotoğraf 2000’li yılların başında çekilmiştir. O dönemlerde Yeditepe Şirketler Grubu’nun danışmanlığını yapıyorum. Bulunduğumuz binanın en üst katı ada manzaralı tüm İstanbul’un panoramik görüntüsü var… Fotoğrafta gördüğünüz ekiple birlikte yemek yemişiz şirketin alt katında yapılacak bir toplantının başlamasını bekliyoruz…

Aylardan eylül ve üniversitelerin kayıt zamanı. 200 metre ilerimizde Yeditepe Üniversitesi var… İşin ilginci bizim binamızda da boydan boya büyük yazılar ile Yeditepe ışıklı tabelası ve Yeditepe bayrakları var… Dışarıdan bakıldığında görüntü şöyle: Biz öğretim üyeleri olarak kapıda bekliyoruz gelen öğrencilere, velilerine hoş geldin diyoruz ve onları kayıt için yönlendiriyoruz…

Biz kapıda beklerken askeri bir araç önümüzde durdu, araçtan bir albay indi… Yanında belli ki üniversiteye yazılacak olan genç bir kızımız var. Albay geldi, doğrudan benimle tokalaştı… Yüzünde mutlu bir tebessümle kızını göstererek “Hocam merhaba, kızımızı size teslim etmeye getirdim” dedi… Kayıt içeride mi yapılıyor diye sordu…

Buyurun şimdi siz olsanız bu durumda ne söylersiniz? Bana öylesine bir gülme geldi ki kendimi tutmam mümkün değil… Ben de gülümseyerek “Bana hocam dediniz doğru ama ben İstanbul Üniversitesi’nde hocayım” dedim… Albay bir an uyanır gibi oldu ama hiç sesini çıkarmadı… “Albayım siz yanlış Yeditepe’ye geldiniz, burası bir sigorta ekspertiz şirketi, Yeditepe Üniversitesi ise 200 metre ileride…”

Albay bunu duyunca hızla arkasını döndü kızını sertçe çekti, arabaya bindiler ve alelacele ile üniversiteye yöneldiler. Biz de albayı kırmayalım, gülmeyelim diye dudaklarımızı ısırmayı bırakıp gönlümüzce kahkahalar ile güldük… Hayatımda gördüğüm en zeki insanlardan biri olan rahmetli Hüseyin Arcan (fotoğrafta en sağda) “kardeşim hem bu kadar adam kapıya toplanmışsınız hem de parayı alıp bir kayıt yapamadınız” deyince biz iyice makaraları koyverdik… Hasta Fenerli de olsan ne güzel insandın be Hüseyin… Öğretim üyeleri karşılama heyeti olarak bu fotoğraf o günün anısınadır…

YT1

Soldan sağa: Timuçin Alpay, Mahmut Altunkufl, Birol Yazar, Naflit Yamanyar ve Hüseyin Arcan.

 

Yorum yazın