Uzun İnce Bir Yol

ARABAYA girdin, kapını kapadın, emniyet kemerini taktın, motoru çalıştırdın ve yola çıktın… Varsayalım ki aynı anda bir yerlerde yeni bir şirket de kuruldu.
Aslında her ikisinin de yaşamı çok benziyor, varacağı yere giden araç ile hedefine doğru yol alan şirket.
Dörtyol ağzındasın, sana kırmızı yanıyor ama ne zaman yeşile döneceğini, o an yeşil yanan bir başka ışığın kırmızıya dönmesi ile olacağını biliyor ve senin kırmızın dışında diğer ışıkları da izliyorsun. Pazardaki bir şirket de kendine ne zaman yeşil ışık yanacağını sadece kendi kulvarında değil diğer kulvarlarda da neler olup bittiğini izleyerek öngörebilir.
Eski bir aracın var, bundan mustaripsin, yenisini alacak paran da yok; türlü aksesuarlar, pahalı müzik setleri ile aracının görünümünü ve dışarıdakilerin algılarını değiştirmeye çalışıyorsun. Hantal ve verimsiz şirketinde türlü sertifikasyonlar, albenili çalışanlar, abidik gubidik objeler ile yapmaya çalıştığın da aynı şey.
Aracın ile uzun yola çıkacaksın. Öte yandan ne genel bir bakım yaptırmışsın, ne de yürür aksama şöyle bir baktırmışsın. Feribottan inip Yalova-Bursa yolunun hemen başında kırdın motoru… Uzun soluklu bir proje ya da meşakkatli bir değişim süreci içindesin ama elindeki kaynaklar ne, çalışanların inanmışlığı, adanmışlığı ne seviyede araştırmadan çıkmışsın yola. Belki Yalova’yı geçersin ama sen de Süpürgelik’te kaldın en fazla.
Gece vakti şehirlerarası bir yoldasın ama ıssız bir yer, ne polis var ne de hız uyarısı. Yolu bilmesen de bas gaza be şoförüm, kim tutar seni! Aaa o da ne, hız uyarısı olmadığı gibi mıcırlı yol uyarısı da yokmuş, girdin mi 180 km ile o bozuk yola, aracın savrulduğunda yüreğin ağzına geldi mi?  Şartlar iyi, rekabet yok, tek tabancasın, ver coşkuyu patronum! Aaa o da ne her şey aynı gidecek diye o çok güvendiğin paran birkaç ayda % 25 değer kaybetti, sattığın aldığını karşılayamıyor, ne oldu coşkuya?
Aracını park ettiğin yerden çıkacaksın. O sırada da yoldan bir araç yaklaşıyor sana doğru. Duruyor ve geçmesini bekliyorsun güvenli olarak çıkış yapmak için. Sana yol veriyor çıkman için. El, kol sallayarak alışık olmadığın bu nezaket için teşekkür ediyorsun o aracın sürücüsüne. Ama o da ne! Meğer çıktığın yere girmek içinmiş bütün o nezaket ve hoşgörü. İşin başlamasına birkaç gün kala çok büyük bir istek ile ve yüce işbirliği sözleri ile aranırsın müşteri tarafından. Çok hızlı ve uygun bir teklif ister, kabulü halinde de hemen çalışmaya başlayacağını söyler. İşini gücünü bırakıp insanüstü bir gayret ile tamamlayıp yollarsın teklifi ama sonra mafiş! Tıkanmışlık ve öfke ile tüm o nezaket ve yumuşaklığın senin teklifini alıp çalışacağı diğer tarafa vermek için olduğunu anlarsın.
Araçlar kullanılmak için ama kullanmanın da bir mantığı var. Yürüyerek 10 dakikada gideceğin merkezdeki bir yere günün en civcivli saatinde araba ile gitmeye kalkarsan zaman, aracın yıpranması, yakıt tüketimi, (bulabilirsen) park yerinin maliyeti ve yıpranan ruhsal durumun toplamında çok pahalı bir astar kullanmış olursun aslında ucuz bir giysi için. Benzer şekilde ciddi nakit akışı sorunu yaşayan, buna karşın aslında satış yapıyor görünüp kâğıt üstündeki kârından başka elle tutulur bir sağlık göstergesi olmayan şirketler de o pahalı astarlar yüzünden yok olurlar sahneden.
Ve tabii şoför! Her at sahibine, her araç şoförüne, her şirket yönetimine göre yol alır. Bugün en sade navigasyon uygulamalarında bile 2 nokta arasındaki yol 2 seçenekli olarak sunuluyor: “En kısa mesafeye göre” / “En kısa süreye göre”. Seçilecek güzergah, o güzergahta nasıl gidileceği, ne sıklıkla ve nerelerde durulacağı, sürücünün ruhsal ve fiziksel sağlığı ile enerjisinin o yolculuk için ne kadar uygun olduğu gibi karar ve değerlendirmeler çoğu zaman yolcuların kontrolü dışında yapılmakta. Bu nedenle de çok büyük sorumluluk taşımakta sürücüler, kendileri, yolcuları ve trafikteki tüm diğer canlılar için.
Havalar ve şartlar ne olursa olsun yolunuz açık, Şeker Bayramı’nız keyifli olsun.
Görüşmek üzere…

Yorum yazın