Anneler Günü
TANINMIŞ gurme ve seyyah Mehmet Yaşin, bir süre önce Hürriyet’in Pazar ekindeki köşesinde, ARTIK YEMEK ZİYAFETİ başlığı altında annesinin artan yemeklerden ertesi gün oluşturduğu yemekleri anlatıyordu.
Küçük parçacıklara böldüğü bayat ekmekleri yağda kızartıp, üstüne bol soğan, biraz salça, az miktarda kıymayla yaptığı sosu döküp, en üstüne sarımsaklı yoğurt gezdirerek yaptığı yemeği çok severmiş. Annesi ne yapacağını şaşırdığı an uydurduğu bu yemeğe “ŞAŞTIM AŞI” dermiş. Artık makarnaları yumurta ve sütle karıştırır, az yağ koyduğu tavada alt üst kızartırdı, üstüne koyduğu peynir eriyince ortaya muhteşem bir “MAKARNA OMLETİ” çıkardı, diyor. “Ben en çok pilav’ın artmasına sevinirdim. Çünkü o pilavın ertesi gün sofraya YOĞURTLU ÇORBA ve KADINBUDU KÖFTE” olarak geleceğini bilirdim. Evimizin nüfusu oldukça fazlaydı. Anne, baba, hala, babaanne ve üç kardeş. Az bir maaşla yedi nüfusun her gün karnını doyurmak, üstün gayret, yaratıcılık, sabır, ustalık isteyen bir işti. Rahmetli annem tüm bu yeteneklere sahipti.”
Mehmet Yaşin’in yaşını, kökenini, babasının sosyal durumunu bilmesem de şu anlatılanlar beni, benden alıp çok eski yıllara çocukluğuma götürdü. Bu satırları yazdığım sırada 2016’nın ANNELER GÜNÜ, gündemde idi. Bu günü icat edenlere ne gibi hisler (!) beslediğimi kâğıda dökmem benim yazarlık sınırlarımı aşacağı gibi, terbiye sınırlarımı da uzaya fırlatır. Diyeceğim şu ki, anacığımın burnumda tüttüğü günlerdi.
MEHMET YAŞİN’in annesine rahmet okuyup, ben de kendi anamdan bir şeyler karalayarak onu yad etmek istedim.
Kadro üç aşağı beş yukarı aynı, babaanne ve hala hariç beş kişi. Mesleği Diş Hekimi olmasına rağmen askerî okulda biyoloji öğretmenliği yapan babamın mütevazı maaşı da öyle..
Mehmet Yaşin’in, o çağlarından gurme olacağı belli oluyormuş, yemeye ilgisi anlattıklarından anlaşılıyor. O bakımdan ben anamın öyle marifetleri hakkında mufassal bir şey hatırlamıyorum.
Babam görev yerine, Fatih’ten yalnız onun bildiği kestirme yollardan Cibali’ye yürüyerek gidip sandalla Kasımpaşa’ya geçtiği için kaçta gider, akşam kaçta dönerdi bilemiyorum. Bu sebeple evin alış verişi annemin göreviydi. Çarşamba günleri Fatih Çarşamba’da İstanbul’un en büyük semt pazarlarından biri kurulurdu. O gün babam haftalık mutfak alış verişi için anneme belirli bir para bırakırdı. (çok emin değilim ama 2.5 liraydı zannediyorum, zira toz şekerin kilosunun 26 kuruş, ne olduğunu hatırlayamadığım bir şeyin fiyatının da 6 kuruş 30 para olduğu aklımda kalmış) Annem o para ile bazen iki küfeci ile dönerdi mevsim yazsa ikinci küfe kavun, karpuz olurdu çünkü..
Bu alış veriş bizi bir hafta idare ettiğine göre annem de bizi o malzeme ile bir şekilde doyuruyordu demek ki.
Konudan ayrılıyorum zaman zaman ama söylemeden de geçemiyorum. Mehmet Bey’in gurmeliği gibi, benim de rakamlara ilgim, hayatımın kendime ait olmayan paralarla oynamakla geçeceği, yani bankacılık ve sigortacılık gibi meslekleri yapacağımın işareti olmalı.
Annem çok güzel yemekler yapardı. Genellikle klasik tencere yemekleri yapılırdı. Mesela hiç unutmam zeytinyağlı dolmaların içi kavrulmadan, çiğden yapılmış olursa, rahmetli anam “o… dolması” derdi. Kadınlar gezmeye gidip akşamüstü telaş içinde yemek yapmaya çalışırken, vakit yetmeyeceği için, dolmayı çiğden yaparlarmış. Rahmetli ağabeyim Recai ile ben, bazen annemden Tatar böreği isterdik. Piruhi de denirdi, şimdi nedense her yerde mantı deniliyor, hazır satılıyor, hatta yeniliyor. Rahmetli annem hamur açmaktan gocunmaz, yanlarını kapatma işine yardım ettirirdi. Puf böreği yaparken de kesimden kalan yan parçaları çiğ çiğ atıştırırdık , oysa o, parçaları birleştirip tekrar açardı.
Kışın kömür sobasının üstünde tepsi böreği ve tel kadayıf , saatlerce çevire çevire başında bekleyerek yapılırdı. Şimdilerde Aslı Börek’te de öyle yapılıyor.
Unutamadığım bir yemek de kestaneli pilâvdı. Pilâv pişerken, yine soba üstünde pişirilen orta boy kestaneler pilav tenceresine katılırdı. Çok severdim..
Yine çok sevdiklerimden, bol domatesli pirinç lâpası, tabağınızda bir miktar sirke ilâve ederek, çok basit bir yemek olmasına rağmen tadına doyamazdık.
Veya bize öyle gelirdi. Nur içinde yat YAŞAR HANIM…