“Ülkemizden ‘doğuştan küresel’ startup’lar çıkmasını destekliyoruz”

“Ülkemizden ‘doğuştan küresel’ startup’lar çıkmasını destekliyoruz”

Startup ekosisteminin geleceğin iş dünyasında yenilikçiliğin ve dönüşümün ana itici gücü olarak konumlandığını belirten Prof. Dr. Oğuz Babüroğlu, “Girişimler, çevik yapıları, risk alma kültürleri ve hızla adapte olabilme yetkinlikleriyle geleneksel iş modellerine meydan okuyor. Türkiye’den de “doğuştan küresel” startup gelişmesine destek olabilecek ekosistemlerin oluşmasına destek olmak istiyoruz” dedi

Yeni nesil iş modelleri ve günümüz çalışma düzeni içerisinde ortak akıl, kolektif değer üretme, katılımcı ve yenilikçi çalışma kültürü gibi kavramlar çok daha ön plana çıkmaya başladı. Hem startup girişimler hem de kurumsal şirketler başarıya ulaşmak ve geleceğe uyumlanmak adına bu kavramlar üzerine yoğunlaşıyorlar. Bu ayki söyleşi konuğum, ülkemizi “arama konferansı” ve “ortak akıl” gibi kavramlarla tanıştırmış olan Prof. Dr. Oğuz Babüroğlu. ARAMA Danışmanlık bünyesinde yaptıkları çalışmalar, kurumsal şirketler ve startup girişimlere yönelik gözlemleri, TSB bünyesinde devam eden proje süreci ve sektörün geleceği konusundaki öngörüleri başta olmak üzere pek çok konuya değindiğimiz, çok keyifli ve doyurucu bir sohbet yaptık kendisiyle.

Oğuz hocam merhaba. Sizi kısaca tanıyarak sohbetimize başlayalım isterseniz.

Eylem araştırması, kendini yöneten organizasyonlar ve katılımlı yeni bilgi ürettirme yöntemleri alanlarında uzmanlaşmış bir akademisyen ve yönetim danışmanıyım. İngiltere ve ABD’de lise, üniversite, lisansüstü ve doktoramı tamamlayıp, 1988 yılında ülkeme döndüm ve Türkiye’yi “arama konferansı” yöntemiyle ve “ortak akıl” kavramıyla tanıştırdım. Bu alanda 2 bin 500’ün üzerinde uygulama gerçekleştirerek, katılımlı yöntemlerin özel sektör, kamu ve sivil toplum kuruluşlarında uygulanmasına öncülük ettim. Sabancı Üniversitesi bünyesinde Eylem Araştırması İnisiyatifi ve ARAMA Kürsüsü Başkanıyım. Ayrıca Arama Katılımlı Yönetim Danışmanlığı şirketinde kurucu direktörüm. Sabancı Üniversitesi’nin Yönetici Eğitimi Birimi EDU’yu 2001-2018 yılına kadar kurup yönettim. Yaşar Üniversitesi Mütevelli Heyeti’nin ve SUNUM Sabancı Üniversitesi Nanoteknoloji Merkezi’nin yönetim kurulu üyesiyim.

‘ARGE KÜVEZİ OLUŞTURUYORUZ’

Öncelikle ARAMA Danışmanlık olarak odaklandığınız alanlar ve sunduğunuz hizmetleri kısaca anlatır mısınız?

ARAMA Danışmanlık olarak, kurumların dönüşüm süreçlerini kolaylaştıran, katılımcı ve yenilikçi danışmanlık hizmetleri sunuyoruz. Stratejik yönetim, organizasyonel gelişim ve kurumsal kültürün dönüşümü alanlarında uzmanlaşarak, farklı sektörlerdeki kurumlarla iş birliği yapıyoruz. Katılımcı süreç tasarımı, kolektif akıl yöntemleri ve etkileşimli çalıştaylar ile kurumların sürdürülebilir çözümler üretmesine rehberlik ediyoruz. Amacımız, organizasyonların kendi potansiyellerini en iyi şekilde değerlendirmelerini sağlamak ve uzun vadeli başarılarını desteklemek. Bir başka deyişle kurumlara kendilerini yeniden keşfetme ve yenilemeleri için bir ARGE küvezi oluşturuyoruz. Strateji oluşturma, organizasyonel değişim yönetimi, kültürel dönüşüm, sektörel iş birliği ve ortak akıl platformları oluşturma gibi hizmetlerimizle kurumların sürdürülebilir başarıya ulaşmasına destek oluyoruz. Değişen iş dünyasında başarılı olmak için kurumların sadece teknolojiyi değil, aynı zamanda kültürel dönüşümü de yönetmesi gerektiğine inanıyor ve bu süreci kolaylaştırmak için bütüncül çözümler sunuyoruz.

Teknoloji, dijitalleşme ve değişen müşteri beklentilerine paralel olarak iş yapış şekillerinde önemli değişimler yaşanıyor. Bu dönüşüme ilişkin gözlemlerinizi, kurumsal şirketler bünyesindeki temel gündem maddelerini nasıl özetlersiniz?

Kurumsal şirketler, teknoloji, dijitalleşme ve değişen müşteri beklentileri doğrultusunda iş yapış biçimlerini hızla dönüştürüyor. Bu dönüşüm sürecinde en önemli gündem maddeleri arasında dijitalleşme ve veri odaklı yönetim, organizasyonel çeviklik, stratejik adaptasyon, sürdürülebilirlik, çalışan deneyimi ve liderlik dönüşümü öne çıkıyor. Şirketler, stratejik yönelimlerini netleştirmek, değişime uyum sağlamak ve kolektif aklı harekete geçirmek için daha katılımcı ve dinamik yaklaşımlar benimsiyor. Bu dönüşümlerin çoğunu birlikte yönetebilmeleri için kurumlara çoklu dönüşüm modelleri ve süreçleri geliştiriyoruz. Biz de ARAMA Danışmanlık olarak, katılımcı süreç tasarımı, sistem düşüncesi, etkileşimli çalıştaylar ve organizasyonel gelişim modelleri ile şirketlerin bu dönüşümlere uyum sağlamasına yardımcı oluyoruz.

‘STARTUP’LAR ÖNEMLİ AKTÖRLER HALİNE GELİYOR’

Startup girişimler bir taraftan da iş yaşamı üzerinde ciddi bir etki yaratıyor. Siz o dünyaya da oldukça yakınsınız. Startup ekosistemi geleceğin iş dünyasında nasıl bir rol oynayacak sizce?

Startup ekosistemi, geleceğin iş dünyasında yenilikçiliğin ve dönüşümün ana itici gücü olarak konumlanıyor. Girişimler, çevik yapıları, risk alma kültürleri ve hızla adapte olabilme yetkinlikleriyle geleneksel iş modellerine meydan okuyor. Büyük şirketler için startuplar, hem rekabeti artıran hem de iş birliği fırsatları sunan önemli aktörler haline geliyor. Özellikle teknoloji odaklı girişimler, yapay zekâ, veri analitiği, otomasyon, sürdürülebilir çözümler ve yeni nesil müşteri deneyimleri alanlarında iş dünyasını şekillendiriyor. Bu durum, büyük şirketleri kurum içi girişimcilik, açık inovasyon ve startup iş birlikleri gibi yaklaşımlar geliştirmeye teşvik ediyor. Türkiye’den de “doğuştan küresel” startup gelişmesine destek olabilecek ekosistemlerin oluşmasına destek olmak istiyoruz. Ben her zaman katılımlı süreçlere, ortak akla ve sistem düşüncesi yaklaşımına inandığım için bunların startup ekosistemine de rehberlik ederek yenilikçi iş modellerinin gelişmeye devam edeceğini düşünüyorum. Gelecekte, girişimcilik ekosisteminin kurumsal dünya ile daha fazla entegre olması ve iş dünyasının dönüşümünde kritik bir rol oynaması kaçınılmaz görünüyor.

‘TARAFLAR BİRBİRİNDEN ÖĞRENMEYE ODAKLANMALI’

Startup girişimler ve kurumsal şirketler arasında özellikle iş yapış şekli ve çalışma kültürü açısından temel farklar neler size göre?

Startup girişimler ve kurumsal şirketler arasında iş yapış şekli ve çalışma kültürü açısından önemli farklar bulunuyor. Çeviklik ve hız açısından startuplar; hızlı karar alma, deneme-yanılma yöntemiyle ilerleme ve esneklik konularında daha güçlü. Kurumsal şirketler ise genellikle daha uzun onay süreçlerine ve hiyerarşik yapılara sahip. Risk alma kültürü açısından bakıldığında, startuplar inovasyonu teşvik eden, belirsizlikleri fırsata çeviren ve başarısızlıktan öğrenen bir kültüre sahipken, kurumsal şirketler genellikle riskleri minimize etmeye odaklanır. İnovasyon ve deneyim bağlamında ise startuplar, yenilikçi çözümler geliştirme konusunda cesur ve hızlı hareket ederken, kurumsal şirketler uzun yıllara dayanan sektör bilgisi ve müşteri ilişkileri avantajına sahiptir. Kaynak yönetimi açısından startuplar sınırlı kaynaklarla maksimum verimlilik sağlamaya çalışırken, kurumsal şirketler büyük ölçekli kaynaklara erişim avantajına sahiptir. Çalışma kültürü olarak değerlendirildiğinde ise startuplarda yatay hiyerarşi, esnek çalışma modelleri ve bireysel sorumluluk yüksekken, kurumsal şirketlerde daha yapılandırılmış süreçler ve roller ön plandadır.

Peki her iki taraf birbirinden neler öğrenebilir?

Aslında esas önemli sorunun bu olduğunu düşünüyorum. Startup girişimler ve kurumsal şirketler arasındaki farklara bakmak yerine, iki tarafın birbirlerinden neler öğrenebileceğine odaklanmak gerekiyor. Kurumsal şirketler, startup kültüründen çevik çalışma yöntemleri, inovasyona açıklık ve risk alabilme cesareti gibi konularda öğrenim sağlayabilir. Öte yandan, startuplar da kurumsal şirketlerden sürdürülebilir büyüme, finansal disiplin ve operasyonel süreç yönetimi konularında faydalanabilir. Bu iki dünyanın iş birliği yapması, her iki taraf için de güçlü bir öğrenme ve gelişim fırsatı sunarak iş dünyasında daha dengeli ve etkili çözümlerin geliştirilebilmesini sağlayacaktır.

TSB bünyesinde yürütülen ve Eylül ayındaki Arama Konferansı ile başlayan, sektörün 5 yıllık stratejisini belirlemeyi hedefleyen proje sizin koordinasyonunuzda ilerliyor. Bu kapsamda sektörü oldukça yakından tanıma fırsatı buldunuz. Sektörün büyüme potansiyelini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sigortacılığın gelecek ajandasında öncelikli fırsatlar ve tehditler neler sizce?

Sigorta sektörü, değişen müşteri beklentileri, dijitalleşme ve regülasyonlarla şekillenen dinamik bir dönüşüm sürecinde. Aslında Türkiye ekonomisinin bütününe baktığımızda sigorta sektörünün payı bu ölçek ile uyumlu değil. O nedenle büyüme potansiyeli açısından sektörün kendisine 2 kat büyüme hedefi koyması bile hiç de ütopik bir hedef olmayacaktır. Diğer taraftan sektörün giderek daha fazla veri odaklı hale gelmesi, yapay zekâ ve otomasyon teknolojilerinin entegrasyonu, kişiselleştirilmiş ürün ve hizmetlerin artması önemli fırsatlar sunuyor. Ayrıca, sürdürülebilirlik ve iklim riskleri sigortacılığın genişleyebileceği yeni alanlar yaratırken; sağlık, siber riskler ve tarım sigortaları gibi alanlarda da büyüme potansiyeli yüksek. Öncelikli fırsatlar arasında, dijital kanalların zenginleşmesi, müşteri deneyiminin iyileştirilmesi, yeni iş modelleriyle sigortanın daha kapsayıcı hale getirilmesi ve sigorta bilincinin artırılması öne çıkıyor. Öte yandan, tehditler arasında ise küresel ekonomik belirsizlikler, regülasyonların getirdiği uyum zorlukları, siber güvenlik riskleri ve sektördeki geleneksel iş modellerinin değişime ayak uydurma hızı yer alıyor. Başarılı bir gelecek stratejisi için sektörün hem inovasyonu hem de operasyonel süreçler ve risk yönetimini dengeli şekilde ele alması kritik önem taşıyor.

DİJİTAL OLGUNLUK SEVİYELERİ FARKLI’

Gelecek resmi içerisinde öne çıkan başlıklardan birisi de teknoloji ve dijitalleşme. Sigortacılığın dijital olgunluğu, yeni nesil iş modellerine yatkınlığı ve inovasyon konusunda gözlemleriniz neler?

Sigorta sektörü, son yıllarda dijitalleşme ve teknoloji odaklı dönüşümde önemli adımlar atsa da genel olarak dijital olgunluk seviyesi sektör içinde farklılık gösterebiliyor. Büyük oyuncular, veri analitiği, yapay zekâ ve otomasyon gibi alanlara yatırım yaparak süreçlerini optimize etmeye çalışırken, bazı geleneksel yapılar hala manuel ve operasyonel süreçlere bağımlı durumda. Yeni nesil iş modelleri açısından, insurtech girişimlerinin sektöre kazandırdığı çeviklik, kişiselleştirilmiş sigorta ürünleri, mikro sigortacılık ve kullanım bazlı ürünler gibi yenilikçi yaklaşımlar dikkat çekiyor. Özellikle dijital müşteri deneyimini güçlendirmek, self-servis çözümler geliştirmek ve veri odaklı fiyatlandırma sistemleri oluşturmak sektördeki dönüşümün önemli parçalarından biri haline geldi. İnovasyon açısından ise sektörün en büyük fırsatı, sigortacılığı proaktif ve önleyici bir hizmet haline getirmek. Nesnelerin interneti (IoT) destekli çözümler, telematik sistemler ve yapay zekâ tabanlı risk analizi gibi teknolojiler, sadece hasar sonrası ödeme modelini değil, risk yönetimini merkeze alan bir yapıya geçişi hızlandırıyor. Ancak, geleneksel iş yapış biçimlerinden çıkış ve inovasyonu kurumsal kültüre entegre etme süreci, sektörün aşması gereken önemli zorluklardan biri olmaya devam ediyor.

‘DAHA FAZLA DESTEĞE İHTİYAÇ VAR’

Insurtech girişimler için nasıl bir oyun alanı olduğunu düşünüyorsunuz? Diğer sektörlere de bakarak değerlendirdiğinizde, sektör paydaşları için önerileriniz, tavsiyeleriniz neler olur?

Türkiye’de sigorta sektörü hem düşük penetrasyona sahip hem de dijitalleşme açısından geri kalmış durumda. Karmaşık hasar süreçleri, düzenleyici belirsizlikler, fiyatlandırma verimsizlikleri, düşük finansal okuryazarlık ve insurtech girişimlerine yapılan sınırlı yatırımlar (2023 itibarıyla toplam fintech yatırımlarının %5’inden az) temel zorluklar arasında yer almaktadır. Ancak tüm bu zorluklara rağmen sektör, önemli bir büyüme potansiyeli taşımaktadır. Türkiye’deki insurtech ekosistemi yavaş yavaş şekillenmeye başladı. Kullanıma dayalı sigorta ürünleri, mikro sigorta çözümleri, dijital hasar yönetimi, yapay zekâ tabanlı pazarlama uygulamaları ve gelişmiş risk değerlendirme araçları gibi yenilikler değer zincirinin farklı noktalarında ortaya çıkmakta. Ancak, bu alandaki erken aşama girişimlerin ölçeklenmesi ve yüksek etki yaratabilmesi için daha fazla desteğe ihtiyaç duyulmaktadır^.

Somut bazı öneriler paylaşabilir misiniz?

Elbette finansal destek, yani yatırım imkanları önemli bir kriter. Öte yandan, insurtech girişimlere finansal desteğin yanı sıra, mentorluk, sektör verilerine ve API’lerine erişim, sigortacılar, reasürörler ve brokerlarla iş birliği fırsatları gibi destekler sunan yapılara ihtiyaç olduğu düşüncesindeyim. Bu tarz yaklaşımlar, geleneksel girişim sermayesi modellerinin ötesine geçerek girişimleri fikir aşamasından uygulama ve büyümeye kadar aktif şekilde yönlendirmeyi amaçlayabilir. Oluşturulacak bu tarz bir destekleyici yapının stratejik öncelikleri arasında; belirli piyasa ihtiyaçlarına çözüm sunan yüksek potansiyelli girişimlerin seçilmesi, bu girişimlerin sektör kaynaklarıyla desteklenmesi ve paydaşlar arası iş birliğiyle sektör çapında değer yaratılması olabilir. Ayrıca desteklenecek insurtech girişimlerin sürdürülebilir ve ölçeklenebilir büyümesine odaklanılarak, ciddi bir değer üretim sürecinn tetikleyicisi olunabilir.

UYGULAMALI BİR DENEYİM: mART

Sabancı Üniversitesinde çok farklı bir Yüksek Lisans programı yürütüyorsunuz. Ondan da biraz bahsedebilir misiniz?

mART (Masters in Action Research and Transformation) Sabancı Üniversitesi bünyesinde yürütülen Eylem Araştırması ve Dönüşüm Yönetimi yüksek lisans programıdır. Türkiye’de dönüşüm yönetimine odaklanmış ilk ve tek program olma özelliğine sahiptir. Üst ve orta düzey yöneticilere yönelik tasarlanmış bu program, katılımcılarını kurumlarında dönüşüm süreçlerini yöneten, geleceği şekillendiren liderler olarak yetiştirmeyi hedefler. Programın en temel farkı; teoriyi pratiğe entegre eden, doğrudan iş dünyasındaki dönüşüm süreçlerine dokunan bir öğrenme modeli sunmasıdır. Katılımcılar, kendi organizasyonlarında karşılaştıkları dönüşüm süreçlerini gerçek zamanlı olarak ele alıyor, analiz ediyor ve çözümler üretiyor.

Peki bu programın diğerlerinden temel farklılıkları neler?

Programın en özgün yönlerinden biri eş-öğretim modeli (co-teaching). Akademik uzmanlarla iş dünyasının liderlerini aynı platformda bir araya getirerek, katılımcılarımıza çok boyutlu bir öğrenme deneyimi sağlıyoruz. Bir diğer kritik farklılık, canlı vaka çalışmaları ve kurumsal dönüşüm laboratuvarları. Bu uygulamalı model, liderlerin karar alma süreçlerini, stratejik düşünme becerilerini ve çevik dönüşüm yönetimi yetkinliklerini geliştirmelerine doğrudan katkı sağlıyor. Ayrıca, mART küresel bir perspektif sunuyor. Norveç’te gerçekleştirdiğimiz uluslararası çalışma gezisi, katılımcılarımıza dünya çapında dönüşüm yönetimi pratiklerini deneyimleme ve Avrupa’nın en prestijli organizasyonlarıyla iş birliği yapma fırsatı veriyor. Burada liderlik, inovasyon ve eylem araştırması üzerine çalışmalar yürütüyor, Nobel Barış Ödülü Komitesi gibi önemli kurumlarla bir araya geliyoruz. Programımız dönüşüm yönetimini yalnızca akademik bir perspektiften değil, uygulamalı bir deneyim olarak ele alıyor. Sınıfta öğrendikleriniz, doğrudan kendi organizasyonlarınıza aktarılabilecek çözümler haline geliyor. Sonuç olarak, mART yalnızca bir yüksek lisans programı değil, sizi geleceğin dönüşüm lideri olarak yetiştiren bir yolculuk olarak tasarlandı.

Yorum yazın