
Sorumluluk sigortası yapan yabancı sigorta şirketlerine Türk mahkemelerinde dava açılması
“Gemiler için sorumluluk teminatı sağlamış olan yabancı P&I Kulüplerinin ülkemizde dava edilebilecekleri (Türk sigortacılara karşı sorunsuz işleyen doğrudan dava olanağının yabancı sigortacılar için devre dışı kalmasını haklı gösteren bir neden mevcut olmadığı) sonucuna ulaşmaktayız.”
Türk Ticaret Kanunu (TTK) zarar görenlere, zarardan sorumlu kişiye (onun sorumluluğu için) sigorta koruması sağlayan sorumluluk sigortacısına karşı doğrudan dava hakkı tanımıştır. Bu hak yalnızca “zorunlu” sorumluluk sigortalarında değil “isteğe bağlı” sorumluluk sigortaları bakımından da mevcuttur. Yürürlükteki TTK’nın yasalaştığı 2011 yılından önce, doğrudan dava hakkı (bunu özel olarak öngören yasa hükümleri dışında) “içtihat” yoluyla hayata geçirilmişti. Yargıtay, 1956 tarihli (önceki) TTK’nun yangına ilişkin sorumluluk sigortasını düzenleyen maddeleri arasında bulunan m. 1310 hükmünü (bunun zarar görene doğrudan sigortacıyı dava etmek hakkını verdiği kanısıyla) “genelleştirmiş” ve bütün sorumluluk sigortalarında uygulanması gereken bir kural düzeyine yükseltmişti. 2011 tarihli TTK ise 1478’inci maddesinde bütün sorumluluk sigortalarını kapsayan aşağıdaki hükme yer vermiş bulunmaktadır:
Doğrudan dava hakkı
MADDE 1478- (1) Zarar gören, uğradığı zararın sigorta bedeline kadar olan kısmının tazminini, sigorta sözleşmesi için geçerli zamanaşımı süresi içinde kalmak şartıyla, doğrudan sigortacıdan isteyebilir.
Türk sigorta şirketlerine karşı sorunsuz işlediği görülen bu düzenleme, yabancı sigortacılar -özellikle gemiler için sorumluluk teminatı sağlayan İngiliz P&I kulüpleri- bakımından bazı sorunlar yaratmıştır. P&I kısaltması İngilizce protection (koruma) ve indemnity (tazmin(at)) sözcüklerinin baş harflerinden oluşmakta ve gemilere yönelik sorumluluk sigortası yapan kuruluşlar için kullanılmaktadır. Limanlarımıza yük taşıyan gemilerin donatan veya işletenleri veya (gemi işletmemekle birlikte, taşıma edimini üstlenmiş bulunan) taşıyanlar taşıma sırasında meydana gelen yük zararından sorumlu oldukları takdirde gereksinim duyacakları sigorta koruması P&I kulüpleri tarafından sağlanmaktadır.
P&I kulüplerinin (bazıları başlangıçta karşılıklı sigorta (mutual) esasına göre örgütlenmiş olduğundan bunlara “kulüp” denmiştir) kuralları (Club rules) genellikle “pay to be paid” (önce öde, sonra sigortacıdan ödeme al) biçiminde tanımlayabileceğimiz bir kural içermektedir. Buna göre, sigortalı başkalarına (yük sahiplerine veya diğer zarar görenlere) karşı tazminat ödeme borcu altına girdiği zaman, sigortacı zarar görene ödeme yaparak sigortalının sorumluluğunu sonlandırmamakta (sigortalıyı sorumluluktan kurtarmamakta), tersine sigortalı önce kendi kaynaklarından tazminat ödeyerek borcunu kapatmakta ve daha sonra sigortacısından zarar görene yapmış olduğu ödemeyi geri istemektedir. “Pay to be paid” kuralı katı bir biçimde uygulandığında sigortalının ödeme yeteneğinin bulunmadığı hallerde zarar gören ne sigortalıdan ne de onun sorumluluğunu temin eden sigortacıdan (P&I kulübünden) ödeme alabilmekte; kısaca (eğer uğradığı zararı sigorta koruması altına almış olan kendi mal sigortacısı da yoksa veya bu sigortacı da bir nedenle ödeme yükümlülüğü altında değilse) açıkta kalmaktadır.
İngiliz hukukunda hâkim olan anlayış, zarar gören üçüncü kişinin zarardan sorumlu donatan veya işleten veya taşıyanın sorumluluk sigortacısına karşı bağımsız bir istem hakkına sahip olmadığı; kendisinin ancak sigorta sözleşmesi (kulüp kuralları) hükümleri çerçevesinde talepte bulunabileceği; sigorta ilişkisinde “pay to be paid” kuralı kararlaştırılmış olduğundan, bu sözleşme hükmünün zarar göreni bağlayacağı ve onun sigortacıya doğrudan başvurmasını engelleyeceği yönündedir.
Kanımızca Türk hukukunda zarar görene, zarardan sorumlu kişinin sorumluluk sigortacısına doğrudan istem yöneltme konusunda (sorumluluğu sigorta koruması altına alınan sigortalı ile sorumluluk sigortacısı arasındaki sigorta sözleşmesinden) bağımsız bir hak tanınmıştır. Bu husus zorunlu sorumluluk sigortaları söz konusu olduğunda daha belirgindir. Zorunlu sorumluluk sigortalarında sigortacı, sigortalı ile arasındaki sözleşmeden kaynaklanan savunmaları zarar görene karşı ileri süremez. Zorunlu sorumluluk sigortalarına ilişkin TTK 1484(1) ve (2) aşağıdaki gibidir:
Zarar görenle ilişkide ifa yükümlülüğü
MADDE 1484- (1) Sigortacı, sigortalıya karşı ifa borcundan tamamen veya kısmen kurtulmuş olsa da, zarar gören bakımından ifa borcu, zorunlu sigorta miktarına kadar devam eder. (2) Sigorta ilişkisinin sona ermesi, zarar görene karşı ancak, sigortacının sözleşmenin sona erdiğini veya ereceğini yetkili mercilere bildirmesinden bir ay sonra hüküm doğurur.
Sorumluluk sigortasının zorunlu olmadığı hallerde de kanımızca zarar görenin zarardan sorumlu kişinin sorumluluk sigortacısına karşı yasadan kaynaklanan bağımsız bir isteminin olduğunu kabul etmek uygun düşecektir. Sorumluluk sigortalarına ilişkin yasal düzenlemeler zarar görenleri koruyan çeşitli hükümlere yer vermekte ve zarar göreni deyim yerinde ise “ayrıcalıklı” bir konuma getirme yönünde tercih kullanmaktadırlar. Nitekim İsviçre hukukunda 2020 tarihli (yeni) Sigorta Sözleşmeleri Kanunu (LCA) m.60 fk.1 önceki kanunda benimsenen “zarar görenin, sigortacı tarafından sigortalıya ödenecek tutar üzerinde rehin hakkına sahip olacağı ve sigortacının doğrudan zarar görene ödemede bulunabileceği” çözümünü korumuş; ayrıca m.60 fk.2’de zarar görene doğrudan dava hakkı vermiştir. Yeni İsviçre Yasası m.59 fk.3 uyarınca ise zorunlu sorumluluk sigortalarında sigortacının zarar görene karşı sorumluluğu doğuran olayın kasten veya ağır kusurla gerçekleştirildiği, görevlerin ihlal edilmiş olduğu, primlerin ödenmediği ve sözleşmede muafiyet indirimi kararlaştırılmış bulunduğu savunmalarını yapması yasaklanmıştır.
Alman Sigorta Sözleşmeleri Kanunu (VVG) § 108 isteğe bağlı sorumluluk sigortalarında sigortalının sigortacıya yönelik “sorumluluktan kurtarma” istemi (bu istemin parasal değer taşıdığını göz önünde tutmak lazımdır) hakkında yapacağı tasarruf işlemlerinin (mesela bu alacağını başkasına devretmesinin) zarar görene karşı geçersiz olacağını öngörmüştür. Söz konusu istem hakkında cebri icra yürütülmesi de zarar gören bakımından hüküm doğurmayacaktır. Böylece sigortacıya yönelik sorumluluktan kurtarma alacağının yalnızca zarar gören tarafından haczedilmesi ve tahsil edilebilmesi (zarardan sorumlu kişinin başka alacaklılarının bu alacağa el uzatmalarının engellenmesi) sağlanmış olmaktadır. Öte yandan sigorta ettiren ödeme güçlüğüne düşmüşse, onun sigortacıya yönelik (kendisinin sorumluluktan kurtarılmasına ilişkin) alacağını zarar gören doğrudan sigortacıya karşı ileri sürebilme hakkıyla donatılmıştır.
Zorunlu sorumluluk sigortalarında ise VVG § 115 belirli koşullarla (sigorta yaptırma zorunluluğunun mevcut olması, zarardan sorumlu sigortalının ödeme güçlüğüne düşmesi veya yerleşim yerinin belirsiz olması) sorumluluk sigortacısına doğrudan dava hakkı tanımaktadır. VVG § 117 fk.1 uyarınca zorunlu sorumluluk sigortası teminatı sağlayan sigortacı, sigortalısına karşı edim yükümlülüğünden tamamen veya kısmen kurtulmuş bulunsa dahi zarar görene karşı edimle yükümlü tutulacaktır. Buna ek olarak VVG § 117 fk.2 zarar görene karşı edim yükümlülüğünün sigortanın sona erdiğinin sigortacı tarafından yetkili kamu birimine bildirilmesinden bir ay sonraya kadar devam edeceğini hükme bağlamaktadır.
Fransa’da ise sorumluluk sigortalarında zarar görene tanınan ayrıcalık bizdeki gibi doğrudan dava hakkıdır.
Görüldüğü gibi, kara Avrupası ülkeleri zarar görenleri koruyan özel düzenlemeler getirmişlerdir. Aslında İngiliz hukuku da deniz sigortaları dışında zarar görenleri korumakta ve onlara sorumluluk sigortacısına doğrudan başvurma hakkı vermektedir (Third Parties (Rights against Insurers) Act 2010 m.1 fk.2 ve fk. 3 uyarınca zarardan sorumlu sigortalının sorumluluk sigortacısına karşı mevcut olan hakları belirli koşullar altında zarar görene geçmekte ve zarar gören sorumluluk sigortacısı aleyhine dava açabilmektedir). Zarar görenlere sigortacıya karşı bu gibi ayrıcalıklar tanınmasının gerekçesi, onları korumak lüzumudur. Bu da kamu düzeni ile ilgili sayılması gereken bir husustur.
Doğrudan dava hakkına ilişkin TTK 1478, Türk Ticaret Kanunu’nun emredici hükümleri arasında yer almamaktadır. Fakat bu hükmün zarar görene sağladığı doğrudan dava hakkının zarar gören dışındaki sigortacı ile sigortalı arasında yapılacak bir anlaşma ile ortadan kaldırılması (üçüncü kişi aleyhine sözleşme) hukuken mümkün olmadığından, pay to be paid gibi sözleşme koşulları aracılığı ile zarar görenin dava hakkının elinden alınabilmesine imkân yoktur.
İngiliz (veya diğer yabancı) P&I kulüpleri ile yapılan sorumluluk sigortaları uygulamada İngiliz hukukuna tabi kılınmaktadır. Türk hukukunun zarar görene verdiği doğrudan dava hakkı İngiliz hukukunda geçerli şekilde kararlaştırılabilen pay to be paid klozu ile acaba engellenmiş sayılabilir mi? Kanımızca TTK 1478 zarar görenleri koruma amacına yönelik kamu düzeni ile doğrudan ilgili bir hükümdür. Bu hakkı kaldıran (payt to be paid klozu gibi) anlaşmalar hakkında MÖHUK m.5 ve/veya MÖHUK m.6 uyarınca Türk hukukunun uygulanması gerektiği kanısındayız. MÖHUK m.5 ve MÖHUK m.6 aşağıdaki gibidir:
Kamu düzenine aykırılık
MADDE 5 – (1) Yetkili yabancı hukukun belirli bir olaya uygulanan hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz; gerekli görülen hâllerde, Türk hukuku uygulanır. Türk hukukunun doğrudan uygulanan kuralları MADDE 6 – (1) Yetkili yabancı hukukun uygulandığı durumlarda, düzenleme amacı ve uygulama alanı bakımından Türk hukukunun doğrudan uygulanan kurallarının kapsamına giren hâllerde o kural uygulanır.
Türkiye’de gemilerin Türk limanlarına girebilmesi için donatanın sorumluluğunu temin eden bir sigortanın mevcut bulunması şarttır. Bu husus Deniz Alacaklarına İlişkin Gemilerin Sigortalandırılması ve Denetlenmesi Hakkında Yönetmelik’te düzenlenmiştir. İlgili yönetmelik hükmü şöyledir:
Deniz alacaklarına ilişkin sigorta
MADDE 5 − (1) Türk Bayrağı taşıyan gemiler, donatanları tarafından deniz alacaklarına karşı bir koruma ve tazmin sigortası ile sigortalandırılır. (2) Bu Yönetmelik kapsamındaki liman tesislerine gelen tüm gemilerin, deniz alacaklarına karşı geçerli bir koruma ve tazmin sigortasına sahip olmaları zorunludur. (3) Birinci ve ikinci fıkralarda belirtilen koruma ve tazmin sigortası, 1976 Konvansiyonu ve 1996 Protokolü çerçevesinde sınırlandırmaya bağlı olarak deniz alacaklarını kapsar. Her bir olay başına herhangi bir gemi için sigorta miktarı, 1976 Konvansiyonunun 1996 Protokolünde belirlenen şekilde sorumluluğun sınırlandırılması için karşılık gelen azami miktara eşit olur.
Yönetmelik ile sigorta yaptırma zorunluluğu getirilmesi hukuken tartışmalıdır. Çünkü sigorta yaptırma zorunluluğu sözleşme özgürlüğüne müdahale anlamını taşır ve bunun yasa ile gerçekleştirilmesi lazımdır. Ancak Türkiye, ülkesinde bulunan limanlara giriş şartı olarak “sorumluluk sigortası yaptırılmış olmasını” öngörebilir ve bunun yönetmelikte hükme bağlanması da mümkün görülmek gerekir. Fakat yönetmelikteki düzenleme kanımızca sorumluluk sigortasını TTK 1483 veya Sigortacılık Kanunu m.13 anlamında bir zorunlu sorumluluk sigortasına dönüştürmez. Yalnızca liman otoritesine gemiyi sigorta bakımından denetleme ve gerektiğinde limana almama/ limandan çıkarma olanağını tanır. Bununla birlikte, fikrimizce zorunlu sorumluluk sigortası söz konusu olmasa dahi, zarar görenlere doğrudan dava hakkının isteğe bağlı sigortalarda da tanınmış olması (bununla izlenen zarar görenleri koruma amacı), pay to be paid klozunun Türk hukuku bakımından geçersiz sayılması için yeterlidir. Yukarıdaki açıklamalar ışığında, gemiler için sorumluluk teminatı sağlamış olan yabancı P&I Kulüplerinin ülkemizde dava edilebilecekleri (Türk sigortacılara karşı sorunsuz işleyen doğrudan dava olanağının yabancı sigortacılar için devre dışı kalmasını haklı gösteren bir neden mevcut olmadığı) sonucuna ulaşmaktayız.
Bu bağlamda ayrıca değerlendirilmesi lazım gelen bir husus da yabancı P&I Kulüplerine karşı açılacak davanın Türk mahkemelerinde görülmesine engel olup olmadığıdır. Bu bağlamda ilkönce MÖHUK m.40, sonra da MÖHUK m.46 bakımından değerlendirme yapmak lazım gelir. MÖHUK m.40 aşağıdaki gibidir:
Milletlerarası yetki
MADDE 40 – (1) Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tayin eder.
MÖHUK m.46 sigorta sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklara bakacak mahkemeyi belirlemektedir.
Sigorta sözleşmesine ilişkin davalar
MADDE 46 – (1) Sigorta sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklarda, sigortacının esas işyeri veya sigorta sözleşmesini yapan şubesinin ya da acentasının Türkiye’de bulunduğu yer mahkemesi yetkilidir. Ancak sigorta ettirene, sigortalıya veya lehdara karşı açılacak davalarda yetkili mahkeme, onların Türkiye’deki yerleşim yeri veya mutad meskeni mahkemesidir.
Kanımızca zarar görenin sorumluluk sigortacısına açacağı dava MÖHUK m.46 kapsamında sayılmamalıdır. Zarar gören kişi, (lehine yapılmış sayılan) bir sigorta sözleşmesi uyarınca değil, yasa ona bu gibi bir hak tanıdığı için sorumluluk sigortacısını dava etmektedir. Bu hakkın hangi mahkemede kullanılması gerektiği ise MÖHUK’ta özel olarak öngörülmemiştir. O halde MÖHUK m.40’teki genel yetki kuralı uygulanmalı ve Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ndaki yetki hükümlerine bakılarak sonuca varılmalıdır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 7 fk.1 “davalının birden fazla olması hâlinde yetki” başlığı altında şu kurala yer vermiştir: MADDE 7- (1) Davalı birden fazla ise dava, bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilir. Şu halde, zarardan sorumlu kişi bir Türk mahkemesinde dava edilebilmekte ise, onun sorumluluk sigortacısı da aynı mahkemede dava edilebilecektir. Yük zararları söz konusu olduğunda, HMK m.10 uyarınca sorumlu taşıyana karşı ileri sürülecek istemlerde varma yeri mahkemesi yetkilidir. Haksız eylemden kaynaklanan davalar ise HMK m.16 uyarınca haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği veya gelme olasılığının bulunduğu yer mahkemesinde yahut zarar görenin yerleşim yeri mahkemesinde açılabilmektedir. Sorumlu kişi için sorumluluk teminatı sağlamış olan yabancı P&I Kulübü’nün, sorumlu kişi ile birlikte bu sayılan yer mahkemelerinde dava edilebileceği kanısındayız. Yabancı sorumluluk sigortacıları (P&I Kulüpleri) hakkında Türkiye’de açılan bir davada, Türk mahkemesi tarafından onlar aleyhine “pay to be paid” kuralı dikkate alınmaksızın verilen kararların İngiltere’de icra edilebilmesi sorun yaratabilecektir. Büyük olasılıkla İngiliz yargısı bizim mahkememizden verilen bu gibi bir kararın tenfizini (exequatur) uygun bulmayacaktır. P&I Kulübü’nün Türkiye’deki üyelerinden olan alacakları (mesela prim alacakları) üzerine haciz uygulanması mümkün ise de, bu yolun çoğu halde sonuç vermeyeceği düşünülmelidir. Fikrimizce, zarardan sorumlu donatanın sigortacısını ödeme yapmaya yöneltmek için şu çözüme başvurulabilir: Zarara neden olan gemi üzerine ihtiyati haciz uygulatılır (Deniz hukukunda ihtiyati haciz kolaylaştırılmıştır ve mahkemelerin de bu bağlamda gereken kolaylığı göstermekten kaçınmamaları lazımdır). Sonrasında P&I Kulübü’nden bu haczi kaldırmak üzere donatan lehine güvence sağlaması beklenir. Hatırlatalım ki sorumluluk sigortalarında sigortacı sigortalısının mal varlığını kayıtlamalardan arınmış halde tutmakla, uygulanan haciz ve tedbirleri kaldırmakla yükümlüdür. Kulüp, ihtiyati haciz uygulanan gemiyi hacizden kurtarmayı sağlamak amacıyla güvence olarak genellikle “Club Letter of Undertaking” (Kulüp taahhüdü) olarak adlandırılan bir belge imzalamayı önerecektir. Zarar gören taraf, bu belgede yazılı olan “bundan doğacak uyuşmazlıkların İngiliz hukuku uygulanarak Londra’da çözüme bağlanacağı” maddesinin “Türk hukuku, Türk mahkemesi” olarak değiştirilmesini istemelidir. Veya bunun yerine haczi kaldırmak karşılığında alınacak güvencenin bir Türk bankasından verilen ilk talepte ödeme kayıtlı kesin ve süresiz bir banka teminat mektubu olmasını şart koşmalıdır. Bu sayılanları başarabilirse, P&I Kulübü’nü Türkiye’de dava etmesine gerek olmaksızın zararının tazmin edilmesini sağlayabilecektir.