Sigorta iklim değişikliğinin etkilerine karşı kalkan görevi görüyor

Sigorta iklim değişikliğinin etkilerine karşı kalkan görevi görüyor

İklim değişikliği son yıllarda tüm dünya ülkelerinin sıcak gündeminde yer alıyor. Birçok sektörü etkilediği gibi sigorta sektörünü de etkileyen iklim değişikliğinin beraberinde getirdiği birçok risk söz konusu. Bu risklere karşı kalkan görevi gören sigorta sektörü, riski önleme ve azaltma konusunda toplumu korumaya yardımcı oluyor.

İklim değişikliği son yıllarda tüm dünyanın gündeminde yer alan önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Günümüzde iklim değişikliğinin sebep olduğu doğal afetlerin sayısındaki artış ve bunların yarattığı zararlar hem ülkemiz için hem de dünya için önemli sorunlara yol açıyor. İklim değişikliği, insanlığın ortak sorunu olmakla birlikte birçok sektörü etkilediği gibi sigorta sektörünü de doğrudan etkiliyor. Riski önleme ve riski azaltma konusunda toplumu korumaya yardımcı olan sigorta sektörü, sürdürülebilirliği sağlamak için de büyük bir öneme sahip. Sektörün özellikle son yıllarda doğal afetlerden korunma ve kayıpları azaltmaya yönelik aldığı adımların önemi artarak devam ediyor. Bununla birlikte küresel ısınma ve iklim değişikliğinin sebep olduğu doğal afetlerin sayısının ve yarattığı zararların artması, sorumlu olduğu zararları tazmin etmekle yükümlü olan sigorta sektörünü ciddi sıkıntılarla karşı karşıya bırakıyor. İklim değişikliğine bağlı olarak artan doğal afetler karşısında sigorta ve reasürans şirketlerinin ödedikleri hasarlar da artıyor. Bu durum, öz kaynakların ve sermayelerin olumsuz etkilenmesine ve sektörün reasürans kapasitesinin azalmasına neden olurken sigortalıların ödeyeceği sigorta primlerini de etkiliyor.

2022’DE SİGORTALI HASAR 120 MİLYAR DOLAR

Dünya çapında, doğal afetler 2022’de önemli ölçüde yüksek hasarlara neden oldu. Münih Re, 2022 yılında meydana gelen doğal afetlerin sebep olduğu toplam hasarın 270 milyar dolar olduğunu ve bunun 120 milyar dolarının sigortalı olduğunu açıkladı. Son 5 yılın ortalamasının (97 milyar dolar) oldukça üzerinde olan sigortalı hasar, sigorta bilincinin yaygınlaştığını gösteriyor. Hasarların çoğunun ise iklim değişikliğinden kaynaklanıyor olması, iklim değişikliğinin temsil ettiği risklerin büyüdüğünün kanıtı olarak karşımıza çıkıyor.

2022’NİN EN MALİYETLİ DOĞAL AFETİ IAN KASIRGASI

2022’nin en maliyetli doğal afeti ise 100 milyar dolarlık kayıpla Ian Kasırgası oldu. Ian Kasırgası, 60 milyar dolara ulaşan tahmini sigortalı kayıplarla 2005’te meydana gelen Katrina Kasırgası’ndan sonra en maliyetli ikinci kasırga olarak kayıtlara geçti. Uzmanlar, iklim değişikliğinin bir sonucu olarak Ian gibi şiddetli fırtınaların sayısında artış olacağını öngörüyor. Yılın ikinci en maliyetli doğal afeti ise Muson yağmurlarından kaynaklanan Pakistan’daki şiddetli sel olayı oldu. Hızlanan buzul erimesinin bir sonucu olarak yüksek sıcaklıklar taşkınları önemli ölçüde artırdı. Ağustos ayında Pakistan’da normalin 5 ile 7 kat üzerinde gerçekleşen şiddetli yağışlar sonucu sel meydana geldi. En az bin 700 kişinin hayatını kaybettiği tahmin edilen olayda, 15 milyar dolar kayıp gerçekleşti. Gerçekleşen kayıpların ise neredeyse hiçbirisi sigortalı değildi. Araştırmacılar, iklim değişikliği nedeniyle bu tarz afetlerin 2 kat arttığını ve gelecekte de artmaya devam edeceğini söylüyor. Sigorta sektörü için 2022’deki en maliyetli ikinci doğal afet ise Şubat ve Mart aylarında Avustralya’nın güneydoğusunda meydana gelen sel oldu. Queensland ve Yeni Güney Galler eyaletlerinde gerçekleşen aşırı yağışlar, sayısız ani sele ve şiddetli nehir taşkınlarına yol açtı. Yaklaşık 6,6 milyar dolar tutarındaki toplam zararın 4 milyar dolara yakınını sigortalı kayıplar oluşturdu. Ekim ayında ise şiddetli yağışlar ülkenin güneydoğusunda yine sellere neden oldu. Ancak kayıplar yılın başındaki kadar büyük oranda değildi. Genel olarak bakıldığında, 2022 yılı içerisinde Avustralya’da meydana gelen seller 8,1 milyar dolar zarara neden olurken bu kayıpların 4,7 milyar doları sigortalı olarak kayıtlara geçti.

KAYIPLARA KARŞI EN ÖNEMLİ GÜVENCE SİGORTA

İklim değişikliği kaynaklı gerçekleşen afetler sonucu meydana gelebilecek kayıpların önüne geçebilmek için ise sigorta önemli bir güvence olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle yaz aylarında aşırı sıcaklık ve kuraklık sonucu meydana gelen yangınların yanı sıra aşırı yağış, sel ve su baskınlarının sadece kışın değil yaz aylarında da görülmesi, sigorta güvencesinin önemini daha da artırıyor. Risk farkındalığının ve sigorta bilincinin artırılmasında önemli bir rol oynayan sektör, iklim değişikliğiyle mücadele kapsamında da ciddi bir rol üstleniyor.

TARSİM 2022’DE EN ÇOK DOLU İÇİN HASAR ÖDEDİ

İklim değişimi sonucu seller ve su seviyelerinin artışından özellikle kıyı bölgeleri etkilenirken artan sıcaklık ve kuraklık ise üretim kapasitesini azaltarak tarım sigortalarını etkiliyor. TARSİM, 2022 yılında %51 oranında artışla 3,6 milyar lira hasar ödemesi gerçekleştirdiklerini açıkladı. Hasar ödemeleri risk bazında değerlendirildiğinde ise en çok dolu için hasar ödemesi yapıldığı görülüyor. 2022 yılında üreticilere, dolu riski sebebiyle 852 milyon lira, don riski sebebiyle 542 milyon lira, kuraklık riski özelinde ise 367 milyon lira hasar ödemesi gerçekleştirildi. Üreticilerin, son yıllarda iklim değişikliğine dair farkındalığının arttığının belirtildiği açıklamada, üreticilerin meteorolojik olayları çok yakından takip ettikleri ve tarım sigortasının öneminin bilincinde oldukları kaydedilirken, sistemdeki sigortalı üretici/işletme sayısının da 658 binden 770 bine yükseldiği ifade edildi.

SEDDK BAŞKAN YARDIMCISI DİLEK SAKALLIOĞLU:

Hasarlardaki artış reasürans kapasitesini ve fiyatlarını etkiliyor

“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE BAĞLI OLARAK GELİŞEN DOĞAL AFETLER SEBEBİYLE SİGORTA HASAR TALEPLERİNİN SAYISINDA VE ŞİDDETİNDE ÖNEMLİ ARTIŞLAR VAR. BU DURUM SİGORTALILARIN ÖDEYECEĞİ SİGORTA PRİMLERİNİ, REASÜRANS KAPASİTESİNİ VE FİYATLARINI ETKİLİYOR.”

Günümüzde dünyayı ve insanlığı tehdit eden risklerin en başında iklim değişikliğinin geldiğini vurgulayan SEDDK Başkan Yardımcısı Dilek Sakallıoğlu, “Özellikle 21. yüzyılın ilk 20 yılında sıklaşan ve gittikçe şiddetlenen doğa olaylarına ve afetlere daha yakından tanıklık ediyoruz. Birleşmiş Milletler’in 2022 yılında yayımladığı Küresel Değerlendirme Raporu’nda son 12 yılda, her yıl 350 ila 500 orta ve büyük ölçekli afet gerçekleştiği ve afet sayısının 2030 yılına kadar yılda 560’a kadar yükselebileceği öngörüsü konunun önemini ortaya koyan verilerden yalnızca biri. İklim değişikliği konusu; hem sebepleri hem de sonuçları bakımından ekonomik, siyasi, sosyal ve toplumsal yapılarla doğrudan ilişkili olup, konu hakkında bireylerin, sivil toplum kuruluşlarının, uluslararası şirketlerin ve nihai olarak devletlerin birlikte sorumluluk üstlenmeleri oldukça önemli. Yaşanan pandemi süreci ve doğal afetlerdeki artışlar hem sosyal hayatı hem de ekonomik hayatı tüm dünyada yavaşlatmış ve tüketici alışkanlıklarında da büyük değişikliklere neden olmuştur. Bu dönemin sigorta sektöründe; poliçe üretim sayıları, hasar ödemeleri, risk altındaki portföyler açısından farklı etkilerini görüyoruz. Kapanmalara bağlı olarak ilgili sektörlere bağlı poliçe üretimlerinde azalma gözlemlenirken pandeminin yanı sıra artan doğal afetler ile birlikte sigorta şirketlerinin hasar ödemeleri son yıllarda yüksek seviyelere çıkmış durumda. Şirketler açısından baktığımızda, iklime ilişkin fiziksel riskler kendini kredi riski, piyasa riski, likidite riski, operasyonel risk, sigorta (underwriting) riski, stratejik risk ve itibar riski aracılığıyla göstermektedir. Uluslararası Sigorta Denetçileri Birliği’nin 2021’de yayımlanan küresel raporunda, sigorta şirketlerinin yatırım varlıklarının %35’inden fazlasının ‘iklim ile alakalı’ olarak kabul edilebileceği ve iklim değişikliğinden etkilenebilecek varlıklara yatırım yaptıkları için iklim değişikliğinden iki kat daha fazla maruz kaldıklarına dikkat çekilmektedir. Şirketlerin; iklime ilişkin fiziksel risklerle mücadele için yatırım stratejilerini, iş modellerini yeniden gözden geçirmeleri ve uzun vadeli stratejiler geliştirmeleri gerekiyor. İklim değişikliğinden kaynaklı risklerin yol açacağı ekonomik zararların ve finansal kayıpların derecesi, sektörel ve coğrafi dağılımı doğası gereği belirsizlik taşıyor. Ancak risklerin belirlenmesi, değerlendirilmesi, izlenmesi ve yönetilmesinde yöntem ve araçlara ihtiyaç duyuluyor. Senaryo analizi ve stres testi bu anlamda faydalı araçlardır. Ayrıca sorumlu birimlerin, yeterli kaynağa ve uzmanlığa sahip olması ve en önemlisi şirket üst yönetimi tarafından bu çalışmaların yapılmasının gerekliliğinin kavranması önemli. SEDDK olarak, Paris İklim Anlaşması ve Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nı dikkate alarak sigortacılık ve özel emeklilik sektöründe iklim risklerinin etkilerini azaltmak ve yeşil dönüşümün sağlanması amaçlarıyla hareket etmekteyiz. İlk adım olarak, Kurumumuzdan ve sektörden temsilcilerin katılımıyla bir çalışma grubu oluşturarak, sektörün mevcut uygulamaları ve ihtiyaçlarını belirledik. Bu çalışmaların yanı sıra iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin azaltılmasına katkı sağlamak amacıyla; Teknik Karşılıklar Yönetmeliği’nde ve Sermaye Yeterliliği Hesaplamasına İlişkin Genelge’de değişiklik yapılarak sigorta şirketlerinin yeşil finansal ürünlere yatırım yapması teşvik edildi; elektrikli araçlara prim avantajı sağlanmasına yönelik ilgili yönetmelikte değişiklik yapıldı. Bunlarla birlikte; Türk sigortacılık sektöründe sürdürülebilir finans uygulamalarının geliştirilip yaygınlaştırılmasına yönelik yol haritasını içeren strateji belgesi ve eylem planını hazırlama çalışmalarımız devam ediyor” diye konuştu.

‘HASAR TALEPLERİNDE ÖNEMLİ BİR ARTIŞ VAR’

İklim değişikliğine bağlı olarak gelişen doğal afetler sebebiyle, kişilerin evlerinin, iş yerlerinin, araçlarının zarar gördüğünü ve sigorta hasar taleplerinin sayısında ve şiddetinde önemli artışların meydana geldiğini ifade eden Sakallıoğlu, “Bu durum sigortalıların ödeyeceği sigorta primlerini, reasürans kapasitesini ve fiyatlarını etkiliyor. Reasürans kapasitesinin mevcudiyeti sebebiyle, sigorta şirketleri riskleri her ne kadar reasürörlere devretme imkânına sahip olsalar da günün sonunda reasürans anlaşmalarının primleri, kapasiteleri, şartları ve koşulları sigortacıların aleyhine revize edilebiliyor. Ayrıca reasürörlerin yüksek riskli alanlarda reasüre edilen risklere sınırlar koymaları reasürans açığına yol açıyor. Sigorta şirketleri ise artan reasürans maliyetleri sebebiyle sigortalıların ödeyeceği primleri yükseltmekte veya sigortalayacakları alanları ve bölgeleri yeniden değerlendirmektedirler. Sonuç olarak, gerçekleşen doğal afetlerin neden olduğu ekonomik kayıplar ile sigorta düzeyi arasındaki fark genişlemekte ve doğal afetler konusunda sigorta teminat açığı artmaktadır. Primlerin yükseltilmesinin ve uygun fiyata sigorta korumasının bulunamamasının önemli makroekonomik etkileri olabilecektir. Sigortacılar da itibar riskine maruz kalabilecektir. Bu sebeplerle, söz konusu sigortayı erişilebilir fiyatlarda tutmak ve sigorta koruma açığının oluşmasını önleyebilme noktasında otoritelere ve sigorta şirketlerine önemli vazife düşmektedir” dedi.

‘ZAMANINDA ÖNLEM ALMAK ÇOK ÖNEMLİ’

İklim değişikliği konusunda herkese büyük sorumlulukların düştüğünü kaydeden Sakallıoğlu, “Sigortalıların varlıklarını koruma bilincini artırmak ve iklim değişikliğinin getirdiği afetlerin yıkıcı etkilerine karşı zamanında önlem almaları konusu oldukça önemli. Bu noktada her yaştaki insanımıza iklim değişikliğine neden olan faktörlerin nasıl azaltılacağı hususunda bilinçlendirme çalışmaları yapılmalı” açıklamasında bulundu.

 

TÜRK REASÜRANS GENEL MÜDÜRÜ SELVA EREN:

İklim krizinin yükselmesiyle hasar ödemeleri artıyor

“İKLİM KRİZİ YÜKSELİRKEN SİGORTA VE REASÜRANS ŞİRKETLERİNİN ÖDEDİĞİ HASARLARIN ARTMAKTA OLDUĞU GÖRÜYORUZ. BU YAŞANANLAR DÜNYA ÇAPINDA SİGORTA ŞİRKETLERİNİN KÂRLILIĞININ AZALMASINA, ÖZ KAYNAKLARININ VE SERMAYELERİNİN OLUMSUZ ETKİLENMESİNE VE SEKTÖRÜN REASÜRANS KAPASİTESİNİN AZALMASINA NEDEN OLUYOR.”

İklim değişikliğinin etkileri hakkında konuşan Türk Reasürans Genel Müdürü Selva Eren, “İklim değişiklikleri günümüzde küresel çapta her sektörü etkileyen çeşitli tehlikeler barındırıyor. Dünya çapında büyük kasırgalar, şiddetli sel baskınları ve kuraklık gibi doğal afetlerde büyük artışlar meydana geliyor. Bu sebeple de emlak, sanayi ve ticaret gibi pek çok alanda risklerin arttığını ve çeşitlendiğini gözlemliyoruz. Sigortacılık ise tam da bu eksende tüm bu yaşanan olumsuzlukların etkilerini azaltmakta ve dünyayı daha dirençli ve yaşanabilir bir hale getirmekte kilit bir öneme sahip. Yakın zamanda Münih Re tarafından yayınlanan Doğal Afetler 2022 raporuna göre, geçtiğimiz yılda küresel çapta doğal afetlerden kaynaklanan kayıpların 270 milyar doları bulduğunu bilmekteyiz. Verileri incelediğimizde kayıpların büyük bir kısmının sigortasız olduğunu, sigortalı kayıpların ise 5 yıllık ortalamanın üzerinde (120 milyar dolar) olduğunu görüyoruz. Dünya çapında sigorta sektörü hem COVID-19 sürecinde yükselen enflasyon hem de artan faiz oranları nedeniyle sermayelerin daraldığı bu dönemde doğal afetlerin artan riskleriyle yüzleşmek durumunda kaldı. Bu kapsamda iklim krizi sonucunda artan doğal afetlerin karşısında sektörde hem sigortalanan risk oranlarında hem de sigortalama kapasitelerinde artışın hedeflenmesi gerekiyor. Türk Reasürans olarak teknik işleticiliğini yapmakta olduğumuz Doğal Afet Sigortaları Kurumu’nun ödeme gücünü güncel olarak 25 milyar liradan 100 milyar liraya yükseltip, 2022 sonu itibarıyla Zorunlu Deprem Sigortası ürününün teminatlarını iki katına çıkardık. Ayrıca 2023 yılında ürünün kapsamının genişletilmesi ve “Zorunlu Afet Sigortası” olarak yeniden yapılanmasına yönelik çalışmalarımız devam ediyor. Bu değişiklikle sel felaketleri başta olmak üzere heyelan, fırtına, hortum, dolu, orman yangını gibi tüm felaketleri kapsayan sigortaya tek bir poliçe üzerinden sahip olabilmek mümkün olacak. 2023 yılı itibarıyla hem vatandaşlarımız hem de sektörümüz için iklim krizinden kaynaklanan doğal afet hasarlarında kayıp oranlarını azaltacak biçimde güvencenin kapsamını daha da genişletmeyi umut ediyoruz” şeklinde konuştu.

‘HASARLAR REASÜRANS KAPASİTESİNİ AZALTIYOR’

İklim değişikliği sebebiyle ortaya çıkan sıcak hava dalgaları, şiddetli yağışlar ve kuraklıklar dahil olmak üzere aşırı iklim olaylarının daha sık ve şiddetli hale gelmesinin birçok alanda yüksek miktarda hasar ortaya çıkardığını ifade eden Eren, “İklim krizi yükselirken sigorta ve reasürans şirketlerinin ödediği hasarların artmakta olduğunu görüyoruz. Bu yaşananlar dünya çapında sigorta şirketlerinin kârlılığının azalmasına, öz kaynaklarının ve sermayelerinin olumsuz etkilenmesine ve sektörün reasürans kapasitesinin azalmasına neden oluyor. Azalan reasürans arzı ise sigorta şirketlerinde bütçe baskısı yaratıyor ve sigorta primlerinin artışına sebep oluyor. Bu kapsamda tüm dünyada hükümetlerin yenilikçi risk transferi işlemleri geliştirmeye ve teknolojik gelişmelere yatırımlar yaptığı, mevcut sigorta kapasitesinin genişletilmesi, sürdürülebilir büyüme ve kârlılığın elde edilebilmesi için özel sektör ile iş birliklerini artırdığı görülüyor. Türk Reasürans olarak ülkemizi ve sektörümüzü geleceğin dünyasındaki risklere uygun biçimde geliştirmeyi hedefliyoruz. İklim krizi çerçevesinde sektörde yaşanan olumsuzlukların bilincinde olarak ülkemizdeki ihtiyaca göre çalışmalarımızı yürütmekte, sektörün yenilenen ihtiyaçlarını takip etmekte ve sigorta sektörüne teknoloji üreten bir firma olma yolunda dinamik bir şekilde ilerlemekteyiz” açıklamasında bulundu.

‘KAYIPLAR SİGORTASIZLIKTAN KAYNAKLANIYOR’

“İklim krizinden kaynaklanan ekonomik kayıpları incelediğimizde bunların çok büyük oranında sebebin sigortasızlık olduğu görülüyor” diyen Eren, sözlerini şöyle noktaladı: “Bu kapsamda sigorta sektörüne, bu açığın kapatılmasında çok mühim bir rol düşüyor. Reasürörlerin risk bilgisini, yeni dünya riskleri doğrultusunda geliştirmesi, risk transfer kapasitesini artırması gerekiyor. Sigortalılara küresel iklim krizinin çok boyutlu yapısının doğru açıklanması gerektiğini söyleyebiliriz. Sigortalı hasarlarındaki artış yalnızca doğal afetler sebebiyle olacak gibi algılanıyor olsa da yükselen mülk değerleri, değişen talepler, açık alanlardaki kentleşme ve değişen talep davranışları gibi faktörler de sürece ve yapılan açıklamalara dahil edilmeli. Bu da sektörde yalnızca yüksek gelişime ve yenilenme kapasitesine sahip olanların başarısını koruyabileceği anlamına geliyor.”

DOĞA SİGORTA GENEL MÜDÜRÜ COŞKUN GÖLPINAR:

Kayıplar özellikle mal sigortalarını etkiliyor

“ZARAR GÖREN RİZİKOLARIN SİGORTALI OLUP OLMAMASINA BAKMAKSIZIN YAŞANACAK OLAN ÜRETİM KAYIPLARININ ÜLKE EKONOMİSİNE ZARAR VERMESİ KAÇINILMAZ OLUP, MAL SİGORTALARI BAŞTA OLMAK ÜZERE SİGORTA SEKTÖRÜNÜN PEK ÇOK BRANŞINI ETKİLEYEBİLMEKTE.”

İklim krizinin neden olduğu doğal afetlerin ekonomik etkilerinin özellikle son yıllarda gözle görülür oranda arttığına dikkat çeken Doğa Sigorta Genel Müdürü Coşkun Gölpınar, “Doğal afetlerin sebep olduğu ekonomik kayıpların önemli bir bölümü de sigortacılar tarafından karşılanıyor. Ancak zarar gören rizikoların sigortalı olup olmamasına bakmaksızın yaşanacak olan üretim kayıplarının ülke ekonomisine zarar vermesi kaçınılmaz olup, mal sigortaları başta olmak üzere sigorta sektörünün pek çok branşını etkileyebilmekte. İklim değişiminin etkilerinden kaynaklanan seller ve su seviyelerinin artışı özellikle kıyı bölgelerini etkilerken; küresel ısınma ve kuraklık üretim kapasitesini azaltarak tarım sigortalarını doğrudan etkilemekte. Sigorta şirketleri yapı gereği faaliyet alanları içine giren riskleri yüklenen kuruluşlar olduğundan, dünya üzerinde meydana gelen yenilik ve değişiklikleri yakından takip ederek üzerine düşen sorumlulukları yerine getiriyor. Öncelikle risk bilincinin artırılması, şehir altyapılarının yeterli hale getirilerek kentleşme/yerleşimin düzenlenmesi ve arazi kullanımının belli bir plan dahilinde gerçekleştirilmesi vb. hususlar ile iklim krizinin yaratacağı afet riskine daha az maruz kalınacağını söyleyebiliriz” dedi.

İklim değişikliğine sebebiyet veren olaylardan birinin de sera gazı emisyon oranlarının artması olduğunun altını çizen Gölpınar, “Küresel düzeyde sera gazının yayılımının azaltılması ve araç kullanımına bağlı karbondioksit yayılımlarının düşürülmesi için yeni teknolojiler ve yöntemler uygulanmakta. Örneğin; Avrupa Birliği, emisyonları 2030’a kadar 1990’daki seviyelerinin %55 altına düşürmeyi ve 2050’ye kadar iklim nötr olmayı taahhüt etti. Bu hedefe yönelik olarak Avrupa başta olmak üzere, dünya genelinde 150’den fazla şehirde sera gazının yayılımı ve getirdiği zararlara karşı özel araç kullanımının kısıtlandığı alanlar yaratıldı. Gelecek 10 yıl içerisinde elektrikli araç kullanımının %50 seviyelerine ulaşması beklenirken yeni teknoloji ve atılımlarla birlikte araçların %70’inde sürücüsüz/ otonom/entegre sistemlerin kullanılması bekleniyor. Elektrifikasyonun devam eden yükseliş trendi ile 2040’lı yıllarda ABD, Güney Kore ve Çin’de sürücülerin 3’te 2’sinin sürücüsüz/ otonom araç sistemlerine geçmesi beklenirken, Avrupa’daki yasal düzenlemeler ve yüksek teşvikler ile bu geçiş sürecinin birkaç yıl içerisinde tamamlanması öngörülüyor. Artık tüketicilerin özel araç kullanımı yerine otonom/sürücüsüz/elektrikli araçlar gibi alternatif transfer sistemlerini tercih etmesi sera gazının iklim üzerinde yarattığı negatif etkileri de azaltacaktır. Sigortacılık açısından bakıldığında ise şahıs kullanımının dışına çıkan sürücüsüz araçlara geçiş yapılmasının hasar frekansında da gözle görülür bir seviyede düşüş yaratması beklenmekte. Fakat mevcut oto sigortalarında bir kaza durumunda sürücüdeki kusura bakılırken, sürücüsüz araç kullanımı sırasında meydana gelebilecek kazalarda araç üreticisinin kusurlu bulunması da söz konusu olabilir” şeklinde konuştu.

‘HASARLAR MALİYET YÜKÜ YARATIYOR’

Son dönemde şiddeti ve hızla artan iklim değişikliği kaynaklı, risk beklenmeyen bölgelerde gerçekleşen aşırı sel ve su baskınları sebebiyle yaşanan hasarların sektöre büyük maliyet yükü yarattığını vurgulayan Gölpınar, “Sigorta işletmeleri, riskler gerçekleştiğinde hasarları tazmin ederek telafi yoluna gittiğinden, mutlak telafi olanağı yaratırlar. Ödenen tazminatlar şirketin en büyük maliyet kalemini oluşturmakta, aynı zamanda şirketlerin finansman yapılarını da etkilemekte. Hasar ödemelerindeki artış, sigorta poliçelerinin fiyatlarını etkileyeceği gibi sigorta şirketinin reasürans anlaşmalarını daha yüksek bedellerle yapmasına neden olabilmekte. Bu nedenledir ki şirketler hasar maliyetlerini kontrol altında tutarak hasar/prim oranlarının düşük olmasına dikkat etmektedirler” ifadelerini kullandı. Tüm dünyayı ve geleceğimizi tehdit eden en büyük endişelerden birinin iklim değişikliği ve bağlantılı olarak gelişen hava olaylarının olduğunu belirten Gölpınar, sözlerine şöyle devam etti: “Özellikle yaz aylarında aşırı sıcaklık bağlantılı olarak meydana gelen yangın ve kuraklığın yanı sıra; sadece kışın değil yaz aylarında da görülen aşırı yağış, sel ve su baskınlarının arazi, konut, araç ve iş yerlerine verebileceği hasarlara karşı geç kalınmadan kıymetlerin sigorta güvencesine alınması büyük önem taşıyor. Sigortalılarımıza, acentelerimiz kanalıyla alınacak riskleri en aza indirmek için hangi önlemlerin alınması gerektiğine dair yangın, sel, seylap, su baskını vb. durumlara karşı alınması gereken önlemleri içeren yazılı mektuplar gönderiyoruz. Doğa Sigorta olarak kendi ekibimiz tarafından yapılan riziko teftişleri vasıtasıyla sigortalılarımızı doğal afetler doğrultusunda görebilecekleri zararlara karşı uyarıyor ve alınması gereken önlemler konusunda bilinçlendiriyoruz. Şirketimizin sosyal medya hesaplarında da risk bilincini artırmaya yönelik yayın ve paylaşımlarımızı düzenli olarak yapmaktayız.”

TÜRKİYE SİGORTA GENEL MÜDÜR YARDIMCISI REMZİ DUMAN:

Sektör iklim değişikliğiyle mücadelede önemli fırsatlar sunuyor

“SİGORTA SEKTÖRÜ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNDEN DOĞRUDAN ETKİLENMEKLE BERABER İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE MÜCADELEDE ÖNEMLİ FIRSATLAR DA SUNUYOR. SİGORTA SEKTÖRÜ, KAPSAMLI ARAŞTIRMA VE DENEYİMLER SONUCU ELDE ETTİĞİ UZMANLIĞA DAYALI OLARAK RİSK FARKINDALIĞININ ARTIRILMASINDA ÖNEMLİ BİR ROL OYNUYOR.”

Sigorta sektörünün iklim değişikliğinden doğrudan etkilenmekle beraber iklim değişikliği ile mücadelede önemli fırsatlar sunduğunu belirten Türkiye Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Remzi Duman, “Paris İklim Anlaşması’nın geçtiğimiz yıllarda TBMM’de onaylanması, ülkemizin iklim değişikliği ile mücadelesi açısından çok önemli gelişmeydi. Türkiye sigorta sektörü olarak alınan adımlara katkı sunabilmek için hem sigorta şirketleri hem de çatı birlikler nezdinde çalışmalarımızı hızlandırdık. Sigorta sektörünün gücünü Türkiye’nin ve dünyanın geleceği için faydalı projeler üretmek adına kullanmaya hazırız. 2020 Şubat itibarıyla ülkemiz gündemine giren ve son Orta Vadeli Plan’da da yer alan Avrupa Yeşil Mutabakatı’na sektör olarak uyum sağlamak ve rekabet gücünü artırmak için hazırlıklar yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Dolayısıyla sigorta şirketleri, ülkemizin iklim değişikliği ile mücadelesi ve enerji güvenliği için azami öneme sahip olan yenilenebilir enerji projelerini güvence altına alarak bu alanda destek vermeye devam ediyor” dedi.

‘DOĞAL AFETLER SİGORTAYA İLGİYİ ARTIRIYOR’

İklim değişikliği sebebiyle ülkemizde afetlerin daha sık ve şiddetli şekilde yaşandığını vurgulayan Duman, “Bu konuya yönelik TBMM İklim Araştırma Komisyonu yakın zamanda bir taslak raporu yayınladı. Raporda, şiddetli yağışların sebebi buharlaşma konusuna değinilirken, hazırlanan 100 yıllık projeksiyonda yıllık ortalama 1,1 milimetrelik buharlaşma yaşanacağı ve Türkiye için önümüzdeki yıllarda kuraklığın giderek artacağı tahmin ediliyor. Raporda, önümüzdeki dönemlerde kuraklık ve buharlaşmadan dolayı yağış miktarının azalacağı ancak yağış şiddet ve frekansının artacağı vurgulanıyor. Öte yandan, son yıllarda iklim değişikliğinin etkisiyle yaşanan dolu, sel ve yangın gibi afetler, doğal olarak vatandaşlarımızın sigortaya ilgisini artırıyor. Diğer yandan sigortalı sayısında yaşanacak artış, büyük sayılar kanununa göre, poliçe primlerine pozitif yansıyacak ve sigortalılığın daha geniş tabana yayılmasına katkı sağlayacaktır. Şirketlerimiz de iklim değişikliğinin yaşamımızdaki giderek artan olumsuz etkilerini bertaraf edebilmek için ihtiyaca yönelik farklı ürünler ve teminatlar geliştiriyorlar” şeklinde konuştu. Mal sigortaları bağlamında insanların onlarca yıllık birikimlerinin bir anda yok olmasının önündeki en büyük ve işlevsel mekanizmanın sigortacılık mekanizması olduğunun altını çizen Duman, “Sigorta sektörü, kapsamlı araştırma ve deneyimler sonucu elde ettiği uzmanlığa dayalı olarak, (riske dayalı sigorta primleri, ilave prim ve/veya indirimler, gerekli afet önleme tedbirleri, koşul ve şartları) risk farkındalığının artırılmasında önemli bir rol oynuyor” açıklamasında bulundu.

SOMPO SİGORTA GENEL MÜDÜR YARDIMCISI UĞUR ÖZER:

İklim değişikliğine bağlı risklere yönelik yeni ürünlere ihtiyaç var

“İKLİM DEĞİŞİKLİKLERİNE BAĞLI OLARAK ORTAYA ÇIKAN YENİ RİSKLERE YÖNELİK YARATICI VE YENİ ÜRÜNLERE İHTİYAÇ OLDUĞU GÖRÜLÜYOR. BU ÇÖZÜMLERİN BASİT, COĞRAFİ BÖLGE VE SEKTÖR BAZLI OLMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUZ.”

İklim değişikliğinin etkileri hakkında değerlendirmelerde bulunan Sompo Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Uğur Özer, “İklim değişikliği sigortacılık sektörüne ciddi zarar veriyor. Son 30 yılda iklim değişikliğine bağlı doğa olaylarından kaynaklanan hasarların %250 oranında arttığını biliyoruz. Ülkemizde de depremi bir yana bırakırsak iklim değişikliğine bağlı doğa olayı kaynaklı zararlarda geçmiş 10 yıla göre dahi ciddi bir artış yaşıyoruz. İklim değişikliği ile mücadelede ve yarattığı etkilerin gideriminde sigorta sektörünün konumu gerçekten kritik. Zira sigortacı, sadece bu zararları ödeyen değil aynı zamanda yatırımlara fon sağlayan finansal bir kurum olması ile de iklim değişikliklerini önleyici sektör ve projeleri destekleyebilme gücüne sahip. Esasında, sigortacılar olarak iklim değişikliklerine bağlı olarak ortaya çıkan bu zararları tazmin etmekten öte iklim değişikliği riskini azaltıcı aksiyonları almak üzere organizasyonları, toplumu ve kamuyu destekleyici rolleri daha çok üstlenmemiz gerektiğini düşünüyorum. Bunun örneklerini görüyoruz. Bazı sigorta gruplarının kömür ve fosil yakıtlarını yatırım portföylerinden ve müşteri listelerinden çıkardıklarını ya da belirli bir vadede çıkarmayı taahhüt ettiklerini biliyoruz. Esasen sigorta şirketlerinin tek yükümlülüğü zarar ortaya çıktıktan sonra bunları tazmin etmek değil, bu zararları ortaya çıkaran ana etmenleri ortadan kaldırmaya dönük aksiyonlara ve projelere odaklanmaları noktasına geldi. İklim olaylarının zararlarını azaltmaya yönelik iş birlikleri geliştirmek suretiyle de iklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkan zararların etkisinin minimize edilmesi hedefleniyor. Prim indirimleri ile de destekleyerek yapılarda dayanıklı inşaat malzemesi kullanımını teşvik etmek gibi. Benzer amaçla kamu otoritesi ile iş birliği içerisinde yapı kalitesini artırıcı standartların iyileştirilmesine yönelik aksiyonlar desteklenebilir. Sigortacıların hazırlamış olduğu sel risk haritalarının ve risk modelleme sonuçlarının olası bir afetin etkilerini minimize etmek üzere kullanılması mümkün olabilir. Bunların gerçekleşebilmesi için kamunun da sigortacıları aynı amaca hizmet eden paydaşlar olarak görmesi gerekiyor. Kamu ve sigortacı işbirliği ile gerçekleştirilebilecek bu tür önleyici ve zarar azaltıcı çözümler toplumun refahını yükseltir, kamunun yükünü azaltır ve sigorta şirketleri de çok daha uygun fiyatlarla sigorta çözümleri sunabilirler. Ayrıca, iklim değişikliklerine bağlı olarak ortaya çıkan yeni risklere yönelik yaratıcı ve yeni ürünlere ihtiyaç olduğu görülüyor. Bu çözümlerin basit, coğrafi bölge ve sektör (kuraklıktan etkilenen sektörler ve bölgeler gibi) bazlı olması gerektiğini düşünüyoruz. İklim değişikliğine bağlı risklerin kapsamı ve boyutu her geçen gün büyüyor, bu nedenle sigorta ve reasürans kapasitesinin yeterli olamayacağı durumlar için ilave risk transfer çözümlemeleri de her zaman alternatif olarak sigorta şirketleri tarafından değerlendirilmeli” ifadelerine yer verdi.

‘SİGORTA TALEPLERİNDE ARTIŞ GÖRÜLÜYOR’

Özer, sözlerine şöyle devam etti: “İklim değişikliğinin neden olduğu kuraklıklar, artan orman yangınları, şiddetli yağmur, kasırga ve sel gibi hava olayları nedeniyle evler, arabalar, işyerleri ve ekinler zarar görüyor ve sigorta taleplerinin sayısında artış görülüyor. Artan frekans ve hasar şiddeti doğal olarak sigorta fiyatlarını yükseltiyor. Reasürans kapasitesi azaldı ve daha pahalı hale geldi. Bazı sigorta firmaları belirli sigorta teminatlarını sunmamaya veya teminatlarda sınırlamaya gitmeye başladılar. Bu da sigortalılara daha yüksek sigorta primleri olarak yansıdı. Sonuç olarak, bazı tüketiciler ihtiyaçları kadar teminat sağlamayan poliçeler satın alırken, bazıları da prim artışlarını bütçelerine uygun bulmadıkları için doğal afetler açısından sigortasız kaldı.” Yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımların küresel iklim değişikliği ile mücadele konusunda değerli yatırımlar arasında yer aldığını ifade eden Özer, “Uzun vadede güvence altına alınabilmeleri için sigorta çözümleriyle desteklenmesi gerekiyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarına en büyük tehdidi oluşturan konuların, doğal afetler riski ve iklim değişikliği olduğunu söyleyebiliriz. Bu noktada işletmecilerin riskleri asgariye indirmek için sigorta şirketlerinin bu alanda sunduğu teminatlardan fayda sağlaması gerekiyor. Tesisler için en önemli teminatlardan birisi de kâr kaybı teminatıdır. Bu teminatla da uzun süreli iş durmalarında ciddi anlamda maddi kayıpların önüne geçiliyor. Sompo Sigorta olarak güneş enerji santrallerini de geniş teminat seçenekleri ile güvence altına alabiliyoruz” dedi.

GENERALİ SİGORTA GENEL MÜDÜR YARDIMCISI ERKAN FUAT IŞIKSAL:

İklim değişikliğinin etkilerini hafifletmek için sigortacılığın önemi giderek artıyor

“İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE BAĞLI OLARAK MEYDANA GELEN DOĞAL AFETLER EKOSİSTEME VE BİYOÇEŞİTLİLİĞE ZARAR VERDİĞİ KADAR CAN VE MAL KAYIPLARINA DA NEDEN OLUYOR. MEYDANA GELEN KAYIPLAR İÇİN SİGORTACILIĞIN ÖNEMİ GİDEREK ARTIYOR.”

İklim krizinin özellikle son 100 yıldır hızlı sanayileşme, şehirleşme ve nüfus artışı gibi nedenlere bağlı olarak ekosistemin temelden sarsılmasına yol açan ve geleceği tehdit eden en büyük sorun olduğunu kaydeden Generali Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Erkan Fuat Işıksal, “Küresel ısınma nedeniyle dünyamız ortalama olarak 1.0°C ısınmıştır. Isınma sonucunda kuraklık, seller, gıda krizleri, aşırı hava ve iklim olayları, deniz seviyesinde yükselme ve bazı canlı türlerinin neslinin tükenmesi gibi istenmeyen sonuçları doğurmuştur. 2030-2052 yılları arasında 1,5ºC sınırını geçmemek için küresel emisyonları %45 azaltmak ve 2050 yılında net sıfır emisyona ulaşmak gerekiyor. Bu amaçla tarım, enerji, sanayi, bina, ulaşım ve şehirlerde dönüşümler yapılması gerekiyor. İmzalanan Paris Anlaşması kapsamında ülkelerin verdikleri taahhütler, küresel ısınmayı 1,5°C’de sınırlandırmaya da yetmiyor. Bu noktada herkesin hem birey, hem kurum, hem kamu hem de sivil toplum kuruluşu olarak bilinçlenmesi ve adım atması büyük önem taşıyor” dedi.

‘İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ YENİ BİR BAKIŞ AÇISI GETİRDİ’

İklim değişikliğinin getirdiği ve günlük hayatta da doğrudan sonuçlarının görüldüğü çok sayıda olayın var olduğuna dikkat çeken Işıksal, “Aşırı hava olaylarına bağlı olarak meydana gelen orman yangınları, seller, su baskınları gibi doğal afetler ekosisteme ve biyoçeşitliliğe zarar verdiği kadar can ve mal kayıplarına da neden oluyor. Bu noktada ise meydana gelen kayıpları azaltmak ve en azından etkilerini hafifletmek için sigortacılığın da önemi giderek artıyor. Bu olaylar birçok kişinin zihnindeki sigorta algısını da değiştiriyor ve farklılaştırıyor. Bir olayın öncesinde tedbir almak ve olası zararları minimize etmek için sigorta bilincinin de artırılması gerekiyor. İklim değişikliği, sigorta sektörüne yeni bir bakış açısı da getirdi. Poliçelerin içerisinde tanımlanan risklerden başlayarak hasar kayıtlarında bile birçok değişim söz konusu ve bu durum hem sigorta şirketlerinin hem de sigortalıların yaklaşımlarında değişimlere neden oldu. İklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkan yeni riskler, sektör için yeni fırsatları da barındırıyor. Bir yandan yeni hasar kayıtları mali bir yük oluştururken bir yandan da yeni bir gelir kapısının ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Burada önemli olan nokta sektör için de sürdürülebilir bir yapı oluşturmak. Büyük ve doğal afet olarak niteleyebileceğimiz olayları bugünden öngörerek bunu poliçelere yansıtmak oldukça zor ancak buradan ortaya çıkacak ciro artışının da sektöre olumlu yansıma durumu var. Ek olarak yeni risklere karşı sigortacılık faaliyetlerinde de önümüzdeki dönemde değişimlerin olacağını öngörebiliriz. Risklerin minimize edilmesi ve kaynakların daha efektif kullanılması da sektöre yeni bir yön kazandıracak faktörlerden biri olacak” ifadelerine yer verdi.

ANADOLU SİGORTA GENEL MÜDÜR YARDIMCISI ERDİNÇ GÖKALP:

İklim krizi birçok branşın üretim ve hasar dinamiklerini değiştiriyor

“İKLİM KRİZİNİN EKONOMİK VE SOSYAL YANSIMALARI, HER SEKTÖRÜ DOĞRUDAN VEYA DOLAYLI OLARAK ETKİLEDİĞİ GİBİ SİGORTA SEKTÖRÜNDE BİRÇOK BRANŞIN ÜRETİM VE HASAR DİNAMİKLERİNİ DEĞİŞTİRİYOR.”

İklim değişikliğinin aşırı hava koşullarında ve doğal afetlerde artış yaşanmasına sebep olduğunun altını çizen Anadolu Sigorta Genel Müdür Yardımcısı Erdinç Gökalp, “Özellikle son yıllarda hasar frekansları ve şiddetlerinde önemli artışlar görülüyor. İklim krizinin ekonomik ve sosyal yansımaları, her sektörü doğrudan veya dolaylı olarak etkilediği gibi sigorta sektöründe birçok branşın üretim ve hasar dinamiklerini değiştiriyor. Son yıllarda olumsuz etkilerini daha sık görmeye başladığımız bu durum sektörün risk yönetimi konusunda önceliklerinden biri haline geldi. Maalesef bu etkilerin önümüzdeki dönemde artması bekleniyor. Diğer taraftan iklim krizi ile mücadelede gerek kamu gerekse özel sektörün katkılarıyla yeşil ekonomi anlayışı gelişmeye devam ediyor. Bunu umut verici bir gelişme olarak değerlendirmek mümkün. Ancak gidilmesi gereken daha çok yol var. Ana işi riskleri öngörmek ve yönetmek olan sigortacılık için iklim değişikliği önemli bir küresel risk alanı. Aşırı hava olaylarının yol açtığı fiziksel ve finansal kayıpların, sigorta şirketlerine olan etkilerinin yönetilmesi sektörün en önemli konuları arasında yer alıyor. Bu gelişmelerin ışığında, sigorta şirketleri, yalnızca finansal rasyoları ile değil aynı zamanda çevresel, sosyal ve yönetsel etkileriyle de değerlendirilmeye başlandı. Sigorta şirketlerinin yatırım portföylerinin de kirletici sektörlerden, geçiş ekonomisini destekleyen, sosyal fayda gözeten kurumlara kayması küresel bir eğilim olarak karşımıza çıkıyor. İklim kriziyle mücadele ve ekonomilerin bu yöndeki dönüşümü sigortacılık sektörüne de önemli sorumluluklar yüklüyor. Gerek farkındalık artışı yaratmak adına yapılabilecek çalışmalar, gerekse teminat sağlanacak alanların sürdürülebilirlik çerçevesinde seçilmesi bu açıdan önem arz ediyor” dedi.

‘İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ SİGORTA PRİMLERİNİ ARTIRIYOR’

Swiss Re’nin güncel bir analizine göre, doğal afetlerin 2022’de tahmini olarak sektör için 115 milyar dolarlık bir hasara neden olduğuna dikkat çeken Gökalp, “Analize göre son 10 yılda ortalama %5 ila %7’lik bir yıllık artış olduğu gözleniyor. Bu analiz, sektörün 2022’de ekonomik kayıpların yaklaşık %45’ini karşıladığını yani aslında dünya çapında toplam zararın çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. Orman yangınları, sel ve dolu gibi olaylar, sadece doğal çevreyi değil, aynı zamanda insanların hayatlarını, evlerini ve işyerlerini de ciddi şekilde etkileyebiliyor. Reasürans kapasitesi ve fiyatları, artan afet riskleri nedeniyle etkilenebilir. Aynı zamanda sigortalıların ödeyeceği sigorta primleri de iklim değişikliği nedeniyle artabilir. Bu nedenle, iklim değişikliği ile mücadele etmek ve afet risklerini azaltmak için önlemler almak hayati önem taşıyor” ifadelerini kullandı. Hem ekonomik hem de sosyal etkileri artan iklim değişikliğini, en büyük küresel risklerden biri olarak değerlendirdiklerini açıklayan Gökalp, “Anadolu Sigorta olarak iklim değişikliğini risk yönetimi prensiplerimizin temel ve değişmez bir parçası haline getiriyoruz. Sürdürülebilir bir dünya için sürdürülebilir iş modellerinin gerekliliğinin farkındalığıyla bu alandaki çalışmalarımıza devam ediyoruz. İklim değişikliğiyle mücadele çalışmalarımız doğrultusunda emisyon oluşturan tüketimimizi sürekli takip ederek yönetiyoruz. Kendi faaliyetlerimizden kaynaklanan etkileri azaltmaya çabalarken, ülkemizin iklim değişikliği ile mücadelesi ve enerji güvenliği için azami öneme sahip olduğunu düşündüğümüz yenilenebilir enerji projelerine destek vermeye de devam ediyoruz. “Bireysel Çatı Tipi Güneş Enerji Paneli Sigortası” ürünümüz bunun örneklerinden biri. Bu kapsamda 25 kw’a kadar elektrik üretimi sağlayan güneş enerji panellerine teminat sağlıyoruz. Hedeflerimizden biri de toplumun sürdürülebilirlik alanındaki farkındalığını artırmak. Bu doğrultuda denizlerin kirlenmesini önleme mücadelesine destek vermek amacıyla, her türlü deniz aracının sigortalanmasından elde edilecek gelirden belirli bir payı DenizTemiz/TURMEPA’ya aktarıyoruz” dedi.

EY TÜRKİYE VERGİ BÖLÜMÜ ŞİRKET ORTAĞI, FİNANSAL HİZMETLER SEKTÖR LİDERİ LEVENT ATAKAN:

İklim krizi etkilerini azaltmak için iklim krizini kapsayan yeni ürünler geliştirilmeli

“SEKTÖRÜN İKLİM KRİZİ ETKİLERİNİ AZALTMAK İÇİN YAPACAĞI EN ÖNEMLİ AKSİYON SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE KÂRLILIK PRENSİPLERİ İLE İKLİM RİSKLERİNİ KAPSAYAN YENİ ÜRÜNLER OLABİLİR.”

İklim krizinin etkilerinin günden güne daha çok hissedildiğini bildiren EY Türkiye Vergi Bölümü Şirket Ortağı, Finansal Hizmetler Sektör Lideri Levent Atakan, “Birçok araştırmanın bizlere gösterdiği şekliyle iklim krizi diğer birçok krizin de doğrudan veya dolaylı olarak nedeni konumunda. Salgın hastalıklardan kaynak kıtlığı sebebiyle ortaya çıkabilecek jeopolitik risklere kadar birçok ciddi sorunda iklim krizinin izlerini görmek mümkün. Sigortacılık sektörü de hiç kuşkusuz bu risklerin yönetilebilir olmasında önemli bir rol üstleniyor. Ancak bu risklerin ek fırsatlar yarattığı açık. Bir araştırmaya göre, ortalama bir doğal afetin maliyeti 1,5 milyar dolarken bu afete ilişkin küresel geliştirilebilecek ürünlerden elde edilebilecek gelir ise 115 milyar dolar. Bu noktada, sektörün iklim krizi etkilerini azaltmak için yapacağı en önemli aksiyon sürdürülebilirlik (müşteriler açısından) ve kârlılık prensipleri (sigortacı açısından) ile iklim risklerini kapsayan yeni ürünler olabilir” şeklinde konuştu.

‘FREKANS ARTIŞLARI FİYAT ARTIŞLARINA NEDEN OLUYOR’

İklim değişikliğinden kaynaklı ciddi frekans artışlarının olduğunu belirten Atakan, “2019-2020 ve 2021 yılında bu tabanlı hasarın 105 milyar dolara ulaştığı tahmin ediliyor. Ülkemizden örnek vermek gerekirse, kış aylarının eskiye oranla daha kurak geçtiğini, süregelen yağış miktarının olmadığını, yaz aylarında sellerin meydana gelebildiğini ve orman yangınlarında artış olduğunu hepimiz gözlemliyoruz. Bu durumlar, öngörülebilir olmayan çeşitli risklere sebep oluyor ve bu riskleri doğru yönetmeyi amaçlayan sigortacılık sektöründe de değişimlere yol açıyor. Şüphesiz frekans artışı reasürans kapasitesi ve fiyatlarda artışa neden olabiliyor, bu durum da sigortalının ödeyeceği prim tutarını etkiliyor. Son dönemde reasürans eksikliği farklı sigorta branşlarında da gündeme geliyor. Burada prim maliyetlerinin sınırlandırılması çok önemli. Teknoloji kullanımı ile daha uygun teminat hesaplanması, yenilenebilir enerji uygulamalarının önünün açılması, tarım branşı sigortalarının teminatlarının güçlendirilmesi gibi önlemler alınması gerektiğini düşünüyoruz” dedi.

Sigortanın bir risk yönetim enstrümanı olduğunu ifade eden Atakan, “Oluşabilecek herhangi bir olumsuzluk karşısında meydana çıkan maliyeti sigorta ile çok daha ucuza yönetebilirsiniz. Coğrafyamız bu konuda biraz zor bir coğrafya. Ekim 2022 itibarıyla zorunlu DASK’a uyum %54,2 civarında. 2022 genel orana baktığımızda kaskolu araç sayısı %25-30 civarında. Yani araçların %70’inin kaskosu yok” açıklamasında bulundu. Levent Atakan, sözlerini şöyle sürdürdü: “EY olarak hizmet sektöründe faaliyet gösteriyoruz. Bu durum üretim sektöründe faaliyet gösteren şirketlere nazaran, net sıfıra geçiş ve karbon salınımını azaltma noktasında bizleri avantajlı hale getiriyor. Biz EY olarak hem Türkiye özelinde hem de faaliyet gösterdiğimiz küresel ölçekte 150’den fazla ülkede 2020 yılı sonunda karbon nötr, 2021 yılından bu yana karbon negatif pozisyonundayız. Amacımız 2025 itibarıyla net sıfır olmak ve bu doğrultuda, iş seyahatlerinden ofis elektrik kullanımlarına, teknolojik yatırımlardan tedarikçi seçimlerine kadar birçok alanda hedeflerimiz çerçevesinde adımlar atıyoruz.”

MARSH TÜRKİYE EŞ CEO’SU YEŞİM AKSÜT:

İklim değişikliğinin etkilerine karşı ESG çalışmaları benimsenmeli

“ESG ÇALIŞMALARININ SEKTÖR TARAFINDAN BENİMSENMESİNİN İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ETKİLERİNE KARŞI GÜÇLÜ KALABİLMEK ADINA YARARLI OLDUĞUNA İNANIYORUZ. BU MİNVALDE SİGORTA SEKTÖRÜNDEKİ TÜM TARAFLARIN DA ÇEVRESEL, SOSYAL VE YÖNETİŞİM ÇERÇEVESİNDE AKSİYON ALMASI GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUZ.”

İklim krizinin sigorta sektörünün gündeminde son birkaç yıl içerisinde ciddi olarak yer aldığının görüldüğünü vurgulayan Marsh Türkiye Eş CEO’su Yeşim Aksüt, “Özellikle sigorta kapsamını etkileyen doğal afetler ile ilgili beklentilerin son yıllarda daha geniş bir perspektifle ele alındığını da belirtebiliriz. Bunun en büyük sebebi, ülkemizde ve dünyada yaşanan ekstrem hava olaylarının, iklim koşullarındaki değişikliklerin ve biyoçeşitliliğin azalmasının hizmet verilen sektörlerde kendini göstermesi. Sigorta piyasası da sürece hızla adapte olarak hizmet portföyünde öne çıkan araçları gündemine aldı. Marsh Türkiye olarak Çevresel, Sosyal, Yönetişim (ESG) araçları yoğunlaştığımız alanlardan biri. Marsh’ta global olarak yürüttüğümüz ESG çalışmalarının sektör tarafından da benimsenmesinin iklim değişikliğinin etkilerine karşı güçlü kalabilmek adına yararlı olduğuna inanıyoruz. Bu minvalde sigorta sektöründeki tüm tarafların da çevresel, sosyal ve yönetişim çerçevesinde aksiyon alması gerektiğini düşünüyoruz. Spesifik olarak sigorta müşterilerimizin iş süreklilikleri açısından da operasyonlarında çevreci yaklaşımın hedeflenmesi gerektiğini belirtmek isteriz. Son yıllardaki trendlere baktığımızda, özellikle bankacılık sektöründe, iklim ve çevre konusunda önlemler alan ve bu süreçleri destekleyen şirketlere özel uygulamalar olduğunu, benzer uygulamaların şirketlerin sigorta süreçlerinde de uygulanabileceğini düşünüyoruz. Sigortalama süreçlerine belli derecelendirme şirketlerinden alınan derecelendirme katsayıları da eklenebilir, bu sayede şirketler derecelendirme skalalarına göre sigorta primlerinde indirimler alabilirler ya da özel şartlardan yararlanabilirler. Sürdürülebilirlik uygulamalarına yatırım yapan şirketlerin farklı prim ve istisnalarla desteklenmesi sağlanabilir” değerlendirmesinde bulundu. “İklim değişikliğinin bir sonucu olarak artan doğal afet olaylarının yarattığı hasarların yıllar geçtikçe frekans ve büyüklüklerinin artmasının şirketlerin sigorta primlerine etkisinin şüphesiz yüksek olduğunu düşünüyoruz” diyen Aksüt, sözlerine şöyle devam etti: “Sabit kıymet risk değerlendirme çalışmalarımızda doğal afetlerin payının önemli oranda arttığını söyleyebiliriz. İklim değişikliğinin şirketlerin sigorta süreçleri üzerinde yarattığı olumsuz etkinin azaltılması adına Marsh olarak önemli risk analiz çalışmaları geliştiriyor ve mevcut hizmet kapsamımıza adapte ediyoruz.”

‘ÜRETİM KAPSAMINDAKİ RİSKLER YÜKSELDİ’

İklim değişikliği kapsamında sigortalıların üretim ve tedarik zinciri kapsamındaki risklerinin çok yüksek seviyelere ulaştığını ifade eden Aksüt, “Bu kapsamda hem hammadde hem de son ürün çıktısı, tedariği ve lojistiği süreçlerinde de önemli aksaklıklar söz konusu. Üretim, teslimat ve tedarik zinciri süreçlerine istinaden süreçlerin sigortalanmasının kritik öneme sahip olduğunu düşünüyoruz. Global sürdürülebilirlik bilincinin sigortalılarımız tarafında da arttığını görmekteyiz. Sigorta firmalarının yönlendirmelerinin yanı sıra sigortalılar da artık firmalarının iş sürekliliği ve sürdürülebilirlik açısından aksiyon almaları gerektiğinin farkında. Bu nedenle işimizin eski yıllara oranla kolaylaştığını söylemekle beraber ESG’nin kurumsal stratejinin bir parçası olarak görülmesi ve işletme modeline entegre olarak çalışması için hala gidilecek yol olduğunu belirtebiliriz. Bu doğrultuda ESG Risk Derecelendirme aracımızın birçok firma için önemli bir kaynak niteliği taşıyacaktır. Marsh ESG Risk Derecelendirme aracı, şirketlerin çevresel, sosyal ve yönetişim performanslarını ölçmelerine olanak tanır. Şirketlere genel puan verirken, ESG risklerine karşı koruma sağlamaya yardımcı olacak ve sigorta poliçelerinde avantaj sağlayacak derinlemesine bilgiler sağlar” dedi.

AXA SİGORTA HUKUK, UYUM VE KURUMSAL SORUMLULUK BAŞKANI VE İCRA KURULU ÜYESİ ONUR KOÇKAR:

Yaşanan afetler şirketlerin reasürans piyasasını etkiliyor

“YAŞANAN AFETLER VE ETKİLERİ, SİGORTA ŞİRKETLERİNİN RİSKLERİNİN BELLİ KISIMLARINI DEVRETTİKLERİ REASÜRANS PİYASASINI DA OLDUKÇA YOĞUN ETKİLİYOR. MALİ TABLOLARINDA CİDDİ NEGATİF ETKİ GÖREN REASÜRANS ŞİRKETLERİ BU ALANDA AYIRDIKLARI SERMAYE MİKTARLARINI GÖZDEN GEÇİRMEK DURUMUNDA KALDILAR.”

İklim değişikliğinin küresel anlamda özellikle sel, su baskını, dolu, fırtına, kasırga gibi çeşitli doğal afetlerin frekansını ve şiddetini oldukça artırdığını ifade eden Axa Sigorta Hukuk, Uyum ve Kurumsal Sorumluluk Başkanı ve İcra Kurulu Üyesi Onur Koçkar, bunun sonucunda da can ve mal kaybında iklim krizi temelli bir artışın meydana geldiğini belirterek sözlerine şu şekilde devam etti: “Sigorta sektörünün, bu anlamda üzerine düşeni yapmaya çalışmasıyla birlikte, tüm dünyada sigorta penetrasyonunun farklı parametrelere bağlı olarak artacağını öngörüyoruz. Yaşanan afetler ve etkileri, sigorta şirketlerinin risklerinin belli kısımlarını devrettikleri reasürans piyasasını da oldukça yoğun etkiliyor. Mali tablolarında ciddi negatif etki gören reasürans şirketleri, hem bu alanda ayırdıkları sermaye miktarlarını gözden geçirmek durumunda kaldılar hem de artan maliyetlerini kontrol altına alabilmek için sağladıkları teminat miktarlarını aşağıya çekerek ürünlerinin fiyatlarını tüm dünyada optimize etme yoluna gittiler. 2022’den 2023 mali yılına geçişte, bu değişiklikler sigorta şirketlerine ortalama %15-20 seviyesinde reasürans maliyet artışı ve daralan doğal afet teminat kapasiteleri olarak yansıdı. Bu etki Orta Doğu, Avrupa ve Uzak Doğu ülkeleri ile Türkiye’de bu ortalamaya yakın seyrederken Amerika kıtasında daha da yüksek bir oranda gerçekleşti. Axa Sigorta olarak, bu değişiklikleri ülkemiz gerçekleri ile beraber değerlendirerek, sigortalılarımıza, risklerine karşılık en uygun çözümleri optimum maliyetlerle sunmaya devam ediyoruz.”

‘KORUNMASI GEREKEN EN BÜYÜK VARLIK SAĞLIK’

İklim değişikliğinin etkilerine karşı sigortalı bilincini artırmak amacıyla gerçekleştirdikleri faaliyetlere değinen Koçkar, “İklim değişikliğinin yarattığı riskler karşısında müşterilerimizin koruma altına alınması gereken en büyük varlıkları sağlık. Bu konuya dair bilinç oluşturmak adına, insanların ve gezegen sağlığının birbirinden ayrı düşünülemeyeceği yaklaşımıyla başlattığımız Dünya İçin Hareket Et projemiz var. Bu projeyle aktif yaşam ve fiziksel hareketliliğin savunucusu olarak, bireyleri kendi sağlıklarını güçlendirirken gezegenin kaynaklarını daha az tüketmeye yönlendirmeye çalışıyoruz. Aynı yaklaşımla, iyi yaşam uygulaması olarak adlandırdığımız, kullanıcılara hem sigortacılık işlemleri için çözümler sunan hem de sağlıklı yaşam konusunda içerikler sağlayan AxaFit mobil uygulamamıza adım sayar özelliği ekledik. Böylelikle, kullanıcıların attıkları adımlarla ne kadar karbon ayak izini engellediklerini görerek fiziksel hareketlilik için daha fazla motive olmalarını sağlıyoruz. Ayrıca kurumsal müşterilerimize iklim değişikliğinin günlük hayattaki etkilerine karşı geliştirdiğimiz parametrik sigorta ürünümüzü sunuyoruz. Türkiye’de yalnızca Axa Sigorta olarak sunduğumuz bu ürün ile turizm, enerji, havacılık, inşaat gibi iklim değişikliğinden etkilenen ve bu etkilere karşı özellikle savunmasız olan sektörleri ilgili risklere karşı teminat altına alıyoruz; iklim değişikliğinden kaynaklanan ve fiziksel olmayan ciro, gelir kaybı gibi hasarlarını da Axa Sigorta güvencesi ile koruyoruz” ifadelerine yer verdi.

Yağmur Ceren KURAL

yagmur@sigortacigazetesi.com.tr