“Kahramanmaraş Depremi son yüzyılın en büyük depremiydi”
Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu belirten Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Şükrü Ersoy, Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde gerçekleşen depremlerin, son yüzyılın en büyük depremleri olduğunu ifade etti.
Deprem gerçeği tüm acısıyla tekrar Türkiye’nin gündeminde. Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde meydana gelen depremler çok sayıda can kaybına ve bina yıkımına yol açtı. 10 ilin etkilenmesine neden olan depremler, son yüzyılın en büyük deprem felaketlerinden biri olarak kayıtlara geçti. Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi Dekanı, Yıldız Teknik Üniversitesi Doğa Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı ve AFAD Bilimsel Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Şükrü Ersoy, Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen 2 büyük depremle ilgili değerlendirmelerini Sigortacı Gazetesi’ne anlattı.
‘BU TRAVMAYI ATLATMAK BİRKAÇ YILI ALACAK’
Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen ve 11 ili etkileyen depremlerin şiddeti ve verdiği hasar ile ilgili neler söylemek istersiniz?
Türkiye bir deprem ülkesi. Bizim tarihimiz büyük depremlerle dolu. Bu tarihsel kayıtlarda da sabit ama son yüzyıldan beri yaşadığımız en büyük depremlerden ikisini gördük. Dünya deprem tarihine damgasını vurabilecek, tarihte iz bırakabilecek kadar büyük bir deprem, büyük bir felaketi yaşadık. Kahramanmaraş’ta yaşanan ilk deprem 7.7 büyüklüğündeydi. Ondan 9 saat sonra meydana gelen deprem de 7.6 büyüklüğündeydi. Bu depremlerde geniş bir alan, 11 il birden etkilendi. Dolayısıyla deprem sonrası yapılan müdahalelerde epey zorlandık. 10 binlerce ev yıkıldı, şimdiye kadar kaydedilen 35 binden fazla can kaybı ve 80 binden fazla yaralı var. Etki derecesi uzun zamanda kendini gösterebilecek büyük bir travmalar dizisini yaşıyoruz. Bu gerçekten çok büyük bir deprem çünkü depremin süresi bile 1 buçuk dakikaydı. Biliyorsunuz ki Kocaeli Depremi 45 saniye süren 7.4 büyüklüğündeki bir depremdi. Fakat bu deprem 1 buçuk dakika sürdü ve 7.7 büyüklüğündeydi. 7.7’nin büyüklüğünü şöyle açıklamak isterim; 7.7 büyüklüğündeki deprem aslında neredeyse 3 tane 7.4 demektir. Deprem büyüklükleri logaritmatik arttığı için 7.4 ile 7.7 arasında enerji bakımından yaklaşık 3 kat fark var. Dolayısıyla neyle karşı karşıya olduğumuz bu açıdan belli. Büyük bir can kaybı, büyük bir maddi kayıp yaşıyoruz. Dışarıda kalan vatandaşlarımız için büyük bir çalışma var. Kış koşullarında barınma, beslenme, sağlık, güvenlik gibi sorunlarla baş başalar. Diğer taraftan enkazdan canlı ya da cansız çıkarılan vatandaşlarımızın kimliklerinin bulunma işlemleri var. Bir dizi sigorta problemi yaşanacak. Mal kayıpları, ev, araba ve diğer kayıplar açısından önemli bir sigorta ve hukuk problemi var. Bir kaos içerisindeyiz. Bu travmayı atlatmak da bizim için birkaç yıl alacak. Öncelikle kalıcı konutların sağlanması gerekiyor ki insanlar sokaklarda yaşamasın, bu en önemli hususlardan bir tanesi. Türkiye büyük bir dayanışma içerisinde. Bu travmayı atlatmaya çalışıyor. Çok güzel bir dayanışma örneği veriyoruz. Ama esas olan afet meydana geldikten sonra yaptıklarımız değil. Bu bir nevi yara sarma yaklaşımları. Bu işin böyle olmaması gerekiyor. Esas olarak deprem öncesinde yapılacak çalışmalara ağırlık verilmesi gerekiyor.
‘YAPI VE ZEMİNİN BARIŞIK OLMASI GEREKİYOR’
Bölgede ilk olarak 7.7 büyüklüğünde ve ikinci olarak da 7.6 büyüklüğünde depremler meydana geldi. Yaşanan bu büyük çaptaki depremler diğer fay hatlarını etkiler mi, aynı fay hattında tekrardan bu büyüklükte bir depremin meydana gelme riski var mı?
Bu iki büyük depremden sonra aynı yerde bir daha uzun süre deprem yaşanmayacak. En az 200 yıl deprem olan yerlerde deprem yaşanmaz. Ancak deprem olan yerlerde bir rahatlama olurken, depreme komşu olan yerlerdeki fay zonlarında yeni depremler olabilir. Ama bunun süresini bilemeyiz. Teorik olarak komşu alanlar risk altında. İkinci depremden sonra Çardak Fayı kırılmıştı. Adana tarafına bir gerilim yükledi. Bundan sonraki depremlerden bir tanesi Adana ve çevresinde olursa şaşırmayız. Bunun dışında Kahramanmaraş’ın doğusuna, Malatya’ya doğru bir gerilim var. Süresini bilemesek de oralarda teorik olarak deprem beklenir. Aynı şekilde 2020’de Elâzığ depremi olmuştu. O depremde de Hazar Gölü ile Pütürge arasındaki bölüm rahatlamıştı. Stres Maraş’a aktarılmıştı ve biz o dönemde Kahramanmaraş’ın risk altında olduğunu söylemiştik. Bir risk de Hazar Gölü’nden doğuya doğru Palu’dan Bingöl’e olan kesimde var. Bu saydıklarım Doğu Anadolu Fayı üzerinde olan risk yerleri. Bunun dışında Kuzey Anadolu Fayı üzerinde de yerleşim olan önemli yerler var. Bunlardan bir tanesi İstanbul. Batı Anadolu’da yine deprem kapasitesi oluşturabilecek önemli fay zonları var. Batı Anadolu’da 1970’ten bu yana büyük bir deprem yok. Bunları üst üste eklediğimizde Türkiye bir deprem ülkesi. Aktif, dinamik bir ülke ve derler ki Türkiye’nin %92’si deprem bölgesi. Bu bana göre yanlış. Türkiye’de depremden etkilenmeyecek hiçbir yer yok. Altından fay geçmesi gerekmiyor, uzaktaki bir depremden de bir yerleşim yeri etkilenebilir. Örnek olarak 2020 yılında İzmir’de olan deprem İzmir depremi değildi ama İzmir’de önemli can kayıpları yaşandı, binalar yıkıldı. Üstelik Türkiye’nin en büyük ikinci şehrinde modern binalar yıkıldı. Peki niye yıkıldı, zemin faktöründen yıkıldı. Bu son depremlerde de zemin faktörü çok ön plana çıktı. Söz gelimi Hatay’daki yıkımların en önemlilerinden bir tanesi zemin. Amik Ovası altından Ölüdeniz Fayı geçiyor. Zemini ise alüvyon dediğimiz gevşek, deprem dalgalarından çok etkilenen bir zemin. Bu zemin üzerinde Hatay’da Hassa, Kırıkhan, Antakya ve Samandağ var. Bu 4 ilçede yapı stoğu yerle bir oldu. Yüzlerce yıl ayakta kalan kültürel tarihi yapıların bile hepsi yıkıldı. Demek ki yapı öldürür cümlesi eksik, zemin de öldürür. Mutlaka yapı ve zeminin barışık olması gerekiyor aksi takdirde üzerindeki yapı stokları etkilenir ve insanlar hayatlarını kaybedebilir.
‘DEPREM BÜYÜK BİR KUMAR’
Depremin yan etkilerinden bir tanesi de zemin sıvılaşması olabilir. Bu zemin sıvılaşması sonucu binalar sağlam olsa bile zemini iyi değilse birkaç kat yerin içine girebilir, heyelanlar ve yolda çatlamalar olabilir, şehir içerisinde yangınlar çıkabilir. Bunlara karşı da hazırlıklı olmak gerekiyor. Bu noktada hazırlıklı olmak için nereye yerleşeceğinizi iyi seçmeniz gerekiyor. Örneğin artık Antakya’da hasar gören yerlerde yapı yapmak yerine bazı bölgeleri imara kapatıp başka alanlara taşımanın yararlı olacağı ortada. Başlangıç olarak afet bölgelerine kamu binalarının yapılmaması gerekiyor. Çünkü vatandaş kamu binasını gördüğü zaman özendirici olur, konutlarını oraya yapmaya çalışır. Sağlam bina yapmak kolay. Depremde en güvenilir yer sağlam binaların içleridir. Binalar hasar görse de içlerinden sağ çıkmak gerekir. Böyle yıkıldığı takdirde yüzlerce, binlerce insan hayatını kaybediyor. Bir örnek olarak Kahramanmaraş’ta Ebrar Sitesi’nde 11 katlı 10 bloğun 10’unun da yıkıldığını gördük. İçeride yaşayan insan sayısı 1500, bir köy gibi. 1500 insandan birkaçını kurtarabildiğimizde çok sevindik, ya diğerleri? Deprem aslında büyük bir kumardır. Birkaç saniyede kaybettiğiniz büyük bir kumardır, yaşamla ölüm arasında büyük bir kumardır. İnsanoğlu bu kumarı oynamaya var mı? Varsa biz bu tarihi bir daha yaşayacağız. Ben bu kumarı oynamak istemiyorum deniliyorsa, aklımızı başımıza alıp çareleri varken onları yapmalıyız.
‘KENTSEL DÖNÜŞÜM ASRIN PROJESİ’
Olası bir İstanbul depremine hazırlıklı mıyız? Depreme dayanıklı olmayan binalar ve kentsel dönüşüm konusunda neler yapılmalı?
Kahramanmaraş’ta gerçekleşen bu 2 büyük deprem öncesi hep konuştuğumuz konu Marmara Depremi ve bu depremden İstanbul’un nasıl etkileneceğiydi. Bu Türkiye’nin başka bir yerinde deprem olmayacağı anlamına gelmiyordu. İstanbul’u çok konuşmamızın sebebi İstanbul çevresinde önemli bir nüfus sorununun var olması. Nüfus potansiyeli bakımından kalabalık bir şehir. Hatta Marmara’yı da içine kattığımızda birkaç ilin nüfusu 30 milyona yakın. Yani Türkiye’nin 3’te 1’i Marmara’da yaşıyor. Marmara’da 6 milyona yakın konut var. Türkiye’nin en kritik tesisleri, fabrikaları, iş gücü burada. Diğer taraftan İstanbul; Avrupa ile Asya arasında, diğer ülkeler arasında kıtalararası bir köprü. Dolayısıyla buradaki tedarik zincirini kırdığınızda bu İstanbul’un depremi olmaz. Bu Türkiye’nin depremi olmaz. Kıtalararası bir sorun yaratır. İstanbul tüm Türkiye’ye bakabilecekken tüm Türkiye İstanbul’a bakamayabilir. Ciddi can kayıpları olur. İstanbul’da yapı sorununu şöyle değerlendirmek gerekiyor; yeni yapılmış, depreme dayanıklı konutlar var ama çok pahalı olduğu için kimse alamıyor ve boş duruyor. Diğer taraftan bazı ilçelerde İstanbul’un gelişmesine bağlı olarak taşı toprağı altın diyerek gelen bir Anadolu insanı var. Sosyoekonomik baskılarla gelişmiş ilçeler var ve buradaki yapı stokları, planlamaları çok kötü. Büyük depremlerde büyük felaketlere yol açabilecek yerler. Buralara müdahaleyle zararları azaltmak mümkün değil. Kentsel dönüşüm yapılması lazım. Kentsel dönüşüm asrın projesidir ama 1999 depremlerinden sonra 23 yıldan beri, yaptıklarımızdan daha çok yapamadıklarımız var. Yaptıklarımız yeterli değil. Gelecek büyük bir İstanbul depreminde çok zarar göreceğiz. Çünkü gerekeni gerekli hızla yapmadık. Şeffaf olmadık. Yapı sektörü hep rant sektörü oldu. Artık bilimin yolunda ilerlemek gerekiyor. Türkiye afetle, depremle başa çıkabilecek bir ülkedir. Tek eksik karar vericilerin inisiyatif koymaması. Bu konuda siyasi iradenin yanında vatandaşlar da suçlu. Bu suç zincirinde olmayan kimse yok. Kahramanmaraş’taki deprem İstanbul için kötü de olsa bir örnek. O yüzden kentsel dönüşümün hızlı, şeffaf ve bilimsel olarak derhal yapılması gerekiyor.
‘AFET YAŞANMADAN ZARARLARI AZALTILMALI’
Bu tür yıkıcı depremlerin meydana gelme riski olan bölgelerde ne gibi önlemler alınmalı, çözüm önerileriniz nelerdir?
Bir afet bölgesinde yaşanıyorsa orada yara sarma politikalarını uygulayamazsınız, uygularsanız yanlış olur. Bu noktada beklenen tehlikelerin afete dönüşmeden önce önlemlerinin alınması gerekiyor. Yerleşim alanları yerleşim uygunluğuna göre kategorize edilmeli ve binalar ona göre planlanmalı. Zeminin koşullarına göre de temel atma önlemleri alınmalı. Vatandaşların afet konusundaki farkındalığının artırılması gerekiyor. Vatandaşlar proaktif olmalı; sigorta yaptırmalı, ilk yardım bilgilerini öğrenmeli. Afet ortaya çıkmadan önce afet sonucu ortaya çıkacak zararları azaltılmalı. Bu noktada ciddi eksikliklerimiz var.
‘PARAMETRİK SİGORTA ESNAFI RAHATLATIR’
Hasar sonrası yaraların hızla sarılması için sigorta önemli bir rol üstleniyor. İnsanların sigortaya ilgisi ne durumda?
Deprem bölgelerinde yapılan özellikle DASK sigortalarında bir artış olsa da bu artış istenilen noktada değil. DASK dünyadaki örnek sigorta sistemlerinden bir tanesi, iyi ki var. İlk kez Türkiye’de yapıldı bu açıdan da güzel bir örnek. Ama DASK her şeye çözüm değil, bu sigorta sistemini daha da geliştirmek ve başka tip sigortalar da bulmak gerekiyor. Özellikle meteorolojik afetler için parametrik sigorta denen bir sistem var. Uzak Doğu’daki ada ülkeleri için çok yaygın olarak gelişen sigortalama sistemlerinden bir tanesi. Kaliforniya gibi Amerika’nın gelişmiş yerlerinde de uygulanan bir sigorta türü. Bunun Türkiye’ye de aktarılması gerek. Parametrik sigorta, özellikle orta ölçekteki iş yerleri için geliştirilmiş bir sigorta sistemi. Bu sistem içerisinde belli bir primi ödüyorsunuz, eğer iş yeriniz afet bölgesi içinde kalırsa o afetin şiddetine göre ödeme yapılıyor. Örneğin bir deprem söz konusu. 7 şiddetine kadar olan bir yerdeyseniz iş yerinizdeki hasara bakmaksızın size belli bir ödeme yapıyor. Bu da orta ölçekli esnafın nefes almasını sağlar. Çünkü bu süreçte bir iş kaybı var ve kazanç yok. Burada gelen her türlü gelir geçici olarak rahatlatma durumuna getirir. O yüzden de parametrik sigorta hem meteorolojik; sel, tayfun, kasırga gibi afetler için hem de deprem için güvence sağlar. DASK ile rakip değil, DASK ile paralel yürüyecek sistemlerden biri. Bu sistemin Türkiye’de yerleşmesi gerektiğini düşünüyorum.
‘HASARLARI SİGORTAYLA KARŞILAMAK MÜMKÜN’
Parametrik sigorta hasar ödemelerinin daha hızlı alınması için de önemli bir ürün olarak karşımıza çıkıyor. Deprem bölgesindeki hasar ödeme süreçlerini de rahatlatır mıydı bu ürün?
Özellikle 1999’da meydana gelen depremden sonra yaşanan hasarlarda esnafın beli büküldü. Örneğin, Avcılar deprem bölgesinde olmamasına, 120 km ileride olmasına rağmen depremden etkilendi. Avcılar’da oturduğum için biliyorum, esnaf bundan çok etkilendi. Uzun süre dayanmaya çalışsa da çoğu iş yeri kapandı. Eğer parametrik sigorta olsaydı belki de geçici olarak rahatlayacaktı ve dayanma gücü olacaktı. Şimdi yeni 2 büyük depremden sonra biz hep konutları düşünüyoruz. Peki, iş yerleri? İş kaybı var ve iş yerleri yıkıldı. Eğer böyle bir sigorta sistemi olsaydı çok faydası olacaktı. Devlet güçlü olsa da her yere eşit şekilde yetmesi mümkün değil. Çünkü hasar alan yer bir yer değil. 10 ilde bir sürü ilçe var ve bunların hepsi etkilendi. Belli bir bölge yerle bir oldu. Buradaki zararı karşılamak hiç kolay değil. Ruhsal travmalara hiç değinmiyorum bile, o ömür boyu yaşayacağımız bir şey. Onun maddi karşılığı yok. Ama hayata devam ettiğimiz için bir de bir maddiyata ihtiyacımız var. Bunu da ancak sigorta sistemiyle karşılamak mümkün.
‘İSTANBUL’DA ÇOKLU AFET SÖZ KONUSU OLABİLİR’
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Marmara, İstanbul özelinde konuşacak olursam burada beklenen felaket sadece deprem değil, çoklu afet söz konusu olacak. Deniz kıyısındaki bir şehir olarak tsunami tehlikesi var. Kıyıların buna göre planlanması gerekiyor. Böyle büyük depremler sonucu ortaya çıkan afetlerden bir tanesi de büyük yangınlar. Şehir yangınları çıkabilir. Bütün yaşam hatları kopabilir. Uzun süre elektriksiz, susuz, doğalgazsız kalınabilir. Lojistik aksayabilir. Bunların hep önceden düşünülmesi gerek. Deprem sadece kendi afetini yaratmıyor, çoklu afet de yaratıyor. Buna karşı her bakımdan hazır olmamız gerek.
Yağmur Ceren KURAL
yagmur@sigortacigazetesi.com.tr