Sektörün Hali…
BU sayıda göreceğiniz üzere sektörün yeni sayılabilecek bir şirketinin yönetimiyle bir araya geldik öğlen yemeğinde.
Tabii ana konumuz “Ne olacak bu sektörün hali!” oldu.
Masanın etrafında farklı şapkalara sahip kişiler vardı: sermayedar, yönetici, eski yönetici, danışman, aracı, servis sağlayıcı vs.
Şapkalar ne olursa olsun teşhisler benzer ama: İnsan kalitesi seviyesi, teknoloji, hasar yönetimi, rekabet ve fiyatlama, kamunun rolü ve kararları…
Düşününce yaklaşık 40 yıllık sektör geçmişimde servis sağlayıcı şapkası hariç hemen her şapkaya sahip oldum ve o anki şapkadan bağımsız ben de hep aynı sorunları ön planda tuttum hep.
Bundan 30 yıl önce genç meslektaşlar olarak kurduğumuz dernekte de aynı teşhisler ve bunlara çözüm bulma hedefimiz vardı.
Bunca yıl ve yaşanmışlıktan sonra hala benzer yerlerdeysek yolunda gitmeyen ne diye düşünmeden edemiyor insan.
Evet, rakamlar çok büyüdü. Evet, dağıtım kanalları çok çeşitlendi ve ürünler geliştirildi. Evet, sektörün bilinirliği ve farkındalığı çok arttı. Doğal olaylar, finansal krizler ve mali önlemler ile sektör gündelik yaşamlarda çok daha görünür hale geldi.
Ama mesela aracının önemi neredeyse hiç değişmedi. Zorunlu sigortalardaki med cezir hep aynı. Bir yıl çok mutlu olan sektör sonraki yıl nasıl çıkacağız bu girdaptan tartışmalarına daldı. Hasarlardaki israf ve suistimalin hemen hep aynı seviyelerde kalması kanıksandı. Sigorta şirketinin para kazanması hep yadırgandı. “Kargacık burgacık” metinler hep suçlandı. “Güneşli havada şemsiye dağıtıp yağmur yağdığında ortada gözükmeyen sigortacılar” söylemi hep orada durdu.
Dışarıdan bakış bu iken içeride de hep aynı konular konuşulmaya devam ettiği için bu ayda dost ortamları dışında çok da katılımcı olmak istememeye başladım sektör buluşmalarına. Aynı tas aynı hamam. Sorunu çözmeye kendinden başlamak yerine onu bunu suçla, sorumluluğu yasa koyucuya pasla, ürünleri evirip çevirip yeni ambalajlara koymayı gelişim olarak ileri sür filan.
Pazarladığı ürünün ne denli uzun bir taahhüdü, ne kapsamlı bir hizmeti ve ne bağlayıcı koşulları içerdiğini anlamadan, benimseyip içselleştirmeden olmaz bu iş. Benzer şekilde senin o mikro çabalarının diğer meslektaşlarının uğraşları ile birleştiğinde ülke için, ekonomi için, toplum huzuru ve sağlığı için ne büyük faydalar sağladığını da anlamadan olmaz.
Pazarlamayı satış, satış sonrasını tedarikçi ve çağrı merkezi, tazminat ödemeyi de IBAN numarası olarak görerek de bir yere varılamaz.
Peki, iş işten geçti mi?
Hala değil en azından.
Önce bu konuda kalıcı eğitim ve uygulama politikaları. Sonra sektörün tarafları arasındaki iletişimi ve empatiyi artırma ortamlarının geliştirilmesi. Müşterilerde sigorta sahipliğinin vazgeçilmezliği ve önemi konusunda kalıcı bir kanı yaratılması. Ve yaygınlığı sağlayacak ekonomik ve yasal ortamın sağlanması ve korunması.
Buluşmalarına çok gitmediğim gibi sektör hakkında yazmayı da pek sevmiyorum. Hele bu yılın son yazısı da olunca daha da karamsar görünebilir.
Görünmesin! Çünkü bizler ne hatalar, ne ihmaller yaparsak yapalım, konuları ne kadar hafife alırsak alalım değişen dünya, tüketici hak ve beklentileri bizi zorla da olsa doğru kulvara yönlendiriyor, yönlendirecek. Yeter ki işimizi sevelim, işimize saygı duyalım, işimizin evrensel doğrularını yaparak işimize saygı duyulmasını da sağlayalım.
Herkesin yeni yılını şimdiden kutlar; sağlık, adalet, mutluluk ve barış dolu bir yıl dilerim.
Görüşmek üzere,