Saka kuşunun feryadı…

MART ayının başlarıydı. Acı acı öten bir kuş sesiyle irkildim; nedir diye pencereye koştum. Penceremin önündeki henüz yapraklanmamış ıhlamur ağacına konmuş bir saka kuşu, eş bulmak için acı acı ötüyordu.
“Oğlum git, buralarda kendine eş bulamazsın” dedim, ama doğal olarak o beni anlamadı ve anlamadığı için de sözümü dinlemedi. Sonuç; o günden beri bizim mahallede “nafile” bir şekilde feryat etmeye devam ediyor. Saka güzel ötüşlü bir kuştur, kendisi de çok güzeldir… Kimi gün bizim apartmanın bahçesindeki ıhlamur ağacına konuyor, kimi gün aşağıdaki caminin bahçesindeki dut ağaçlarına. Eş bulamadığı için de feryadı günden güne artıyor. Bahardan yaza geçmek üzereyiz ve bizim saka, benim bu yazıyı yazdığım gün hâlâ feryadına devam ediyordu. Belli ki bozulan ekosistem bizim gariban saka kuşunu bu yıl eşsiz bırakacak. Çünkü saka kuşlarının yaşam alanı kentler değil, kırlardır…
Saka kuşlarıyla ilgili internette bir gezinti yaptım. Karşıma tam 524 bin site çıktı. “Özgür Ansiklopedi Vikipedi”deki bilgiler şöyle: -Dilini biraz düzelterek aktarıyorum- “Saka kuşunun adının kökeni ilginçtir. Parlak renkleri, güzel ötüşü ve kafeste kolay beslenebilmesi sebebiyle saka kuşunun çok eski dönemlerden beri kafeste beslendiği bilinir. Doğada saka kuşunun yuva yapmak ya da besin elde etmek için küçük dalları iki ayağı ile tünediği zemine kıstırıp kendine doğru çekebildiği gözlenir. Ortaçağda saka kuşunun bu özelliğinin keşfedildiği ve bunun bir seyir haline getirildiği biliniyor. Kafeste beslenen sakanın içme suyu küçük bir kap içine konarak kap tüneğe bağlandıktan sonra kafesin dışına sarkıtılır. Saka kuşu susayınca doğal yeteneğini kullanarak su kabının ipini ayaklarıyla çekip kabı tünek hizasına getirir ve suyu içer. Bu özelliği saka kuşunun sakalık, yani su satıcılığı mesleğinin adıyla anılmasına yol açmıştır.”
Demek ki bizim kuşun ataları böylece saka olmuş. Ama bizim gariban saka hala yanlış adreste feryat etmeye devam ediyor.

YILDIZ PARKI’NIN GELİNLERİ
Geçen ay, bizim saka kuşunun feryadından kaçıp doğa içinde şöyle bir kahvaltı etmek için Yıldız Parkı’na gittik. O da ne! Yıldız Parkı tıklım tıklım dolu! Meğer o gün Anneler Günü’ymüş ve görünüşe bakılırsa bütün çocuklar annelerini Yıldız Parkı’na davet etmişler ya da getirmişlerdi. Biz arabamızı park edecek yer bulamadık. Görevlilerin yönlendirmesiyle gideceğimiz mekâna oldukça uzak bir yerde arabamızı park etmek zorunda kaldık ve uzunca bir yürüyüşe çıktık…
Gidiş-dönüş yolu boyunca onlarca gelin ve damatla karşılaştık. Bunlar bizim gariban saka kuşu gibi yanlış adreste feryat etmemişler ve birbirlerini bulmuşlardı. Hepsi de Yıldız Parkı’nın yeşili ve ağaçları içinde poz vermek, resim çektirmek için gelmişlerdi. Ama ne pozlar…
Kimi bir ağacın yanında ya da altında, kimi çimenlerin üstünde, binlerce resim çektirdiler…
Kim bilir, belki de ilk flört ettikleri ve buluştukları yer bu parktı ve onun için geliyorlardı. Ya da anılarında farklı bir yeri vardı bu parkın… Ama poz verişlerde dikkat çeken damatlardan çok gelinlerdi.
Gerçi Beşiktaş Evlendirme Dairesi’nde nikâh kıyan gençler de hemen yanı başındaki Ihlamur Kasrı’nın bahçesinde fotoğraf çektirirler. Birçok kez şahit oldum. Onun da nedenini anlayabilmiş değilim.
Gördüğüm kadarıyla bizim insanımız doğayı ve yeşili çok seviyor, onun için de nikah günü anısını ölümsüzleştirmek için fotoğraf çektirmek üzere buralara akın ediyor. Ama saka kuşunun feryadına, onun yerinden, yurdundan edilmesine pek aldırış eden yok!
Esen kalın…

sakakusu

Yorum yazın