Ritim

Bazen öngörülemeyen ama yine de anlaşılan, öngörülemese bile çokça uyum sağlanan bir olgu ritim benim için. Doğadaki bir sesin, bir hareketin ne zamanlaması, ne hızı, ne de yoğunluğu öngörülemez ama kısa süre içinde duyularınla uyum sağlarsın o ses ya da o harekete.
Aynı uyum sağlama müzik ya da güzel sanatlardaki bir eser için de geçerli.
Hatta toplumsal, ekonomik, siyasi olguların da bir ritmi var, biraz dikkatli ve yetenekli isen bunlara da uyum sağlayabilirsin.
Ama kötü olan ne biliyor musunuz? O ritmin bozulması, farkında olmadan ya da kasten.
Her yolun günün her saatinde ayrı bir ritmi var mesela. Gözlemin güçlü ve hafızan yeterli ise güzergahındaki etaplarda trafiğin nasıl akacağını öngörüp gününü ona göre planlayabilirsin. Ama diğerlerine göre daha hızlı gitmesi gereken en sol şeritte aracın konsolundaki telefonuna erişmeye çalışırken sakar parmak hareketleri ile direksiyon kontrolünü yitiren sürücünün o yolun ritmini nasıl bozacağını öngöremezsin.
Kalabalık bir caddede yürürken ve o kaldırımdaki herkes belirli bir ritme ayak uydurmuşken nedense bir anda durup yanındaki ile göz teması kurarak konuşmaya başlaması yüzünden arkasındaki onlarca insanın yığılmasına yol açan yayayı önceden bilemezsin.
Markette alışverişi bitirip kasaya doğru yönelirken hızlı bir gözlem yapıp görece en kısa kuyruğa gidip sıraya girersin. O anda tüm kasalarda parça başı işlem süresi 5-10 saniye arasında iken senin kasanda bu süre neredeyse dakikalara erişir çünkü ödeme aşamasındaki müşteri aldığı her ürün için sohbet etmeye başlamıştır kasiyer ile veya kasiyer ile sohbet yoktur ama tam ödeme anında telefonuna gelen aramaya yanıt vermektedir o rahat müşteri.
Denize girmek için bir yere gidersin. Orada bir iskele, iskelenin sonunda da tek kişilik bir merdiven vardır. Tam serinleme gereksinimi hissedip iskelenin sonuna gelirsin ki o çocuğu ile merdiven basamaklarına çöküp oyun oynayan ebeveyne rastlarsın.
Arkadaşlarının olduğu yazışma grubunda hararetli bir konu gündemdedir. Herkes düşünce ve deneyimlerini aktarmaya başlar. Tam o esnada bir diğer arkadaşın ücretsiz okunabilecek dergilerin olduğu bir link bırakır ortaya, o ortama tüy dikercesine.
Tıpkı müziğin, sanat eserlerinin bir ritmi olduğu gibi yaşadığımız anların da bir ritmi var. Her ritmin de bir orijinalliği ve özgünlüğü. O özgünlük de öğrenmeyi, değişen ve gelişen dünyaya uyumu getiriyor. En azından benim için.
Aslında farklı şekillerde çarpan kalbimiz, enerji ile başladığımız bazı günlerin sonunda pilimizin bitmesi, kimi günler çok geniş yürekli iken kimilerinde en ufak bir olumsuzlukla bile baş edememe… Bunlar da ritim ile açıklanabilecek olgular ve durumlar. O ritim bazen insanı kendi içine kapatır, bazen de dışarıya, uzaklara, bilmediği yerlere götürür.
Enerjimiz, ruh halimiz, eylemlerimiz ve hedeflerimizi bu kadar ilgilendirirken belki de yaşamımızda bir daha karşılaşmayacağız birisi gelip o ritmi bozuyor. Üç kuruş para çekmeye gittiğiniz bir ATM’den düşünsel ve duygusal olarak harap olmuş şekilde ayrılıyorsunuz. Sadece bozmakla da kalmıyor o ritim bozulması anında çözümsüz ya da çözülmesi çok zor düzinelerce sorunu da canlandırıyor kafanızda, bir düşüncesiz ve saygısız karmaşık genelleştirmelerin faili oluyor bir anda.
Milas’ı ya da Söke’yi boydan boya geçerken her birindeki 6-7 trafik ışığının çoğunda durmak zorunda kalıyorsunuz. Bu kendi içinde bir ritim. Ama ne zaman ki o ışıklarda durmamak, ya da bekleyenlerin önüne geçmek için her türlü cambazlığı yapanlar sahneye çıkıyor o zaman o ritim bozuluyor.
Bana sorarsanız ritme ulaşmak, ritim içinde yaşamak evrensel bir insan hakkı. Bunu engelleyen, zorlaştıran ya da geciktiren her kişi de kusurlu; ister düşüncesizlikten, ister egoizmden, ister bilgisizlikten…

Görüşmek üzere,

Yorum yazın