Keriz yorgunluğu

PENNSYLVANIA Üniversitesi’ndeki “Think Tanks & Civil Societies” (Düşünce Kuruluşları & Sivil Topluluklar) programının Şubat 2015 tarihli “2014 Küresel Düşünce Kuruluşları Dizin Raporu” geçti elime.
Rapor 170 sayfa ve açıkçası okumayı bitirmeden yazıyorum bu yazıyı çünkü henüz 7. sayfasında kalakaldım ve ne yaparsam yapayım sonrasına yoğunlaşamıyorum.
7. sayfada iki sütun halinde 2 ayrı liste var: Sol tarafta düşünce kuruluşlarının şu aralar gündemlerindeki trendler, sağ tarafta da yeni yeni ortaya çıkmakta (“emerging”) olan konu başlıkları.
Düşünce kuruluşları derken de 7. 000 civarında yapıda yer alan yüz binlerce insan; farklı disiplinlerden, farklı kültürlerden, farklı coğrafyalardan. Dolayısı ile üzerinde insanlığın önemli bir kısmının anlaştığı ya da kolayca anlaşabileceği bir yaygınlık durumu söz konusu.
Yerim sınırlı olduğu için her 2 kategorideki trend başlıklarını yazıyorum sadece:
Güncel Trendler: Küreselleşme / Uluslararası Kuruluşlardaki Artış / Demokratikleşme / Bağımsız Bilgi ve Analiz Talepleri / “Büyük Veri” (Big Data) ve Süper Kompüterler / Politik Konulardaki Artan Karmaşıklık / Bilgi Çağı ve Teknolojik Değişim Hızı / Hükümetlerin Karar Alma Süreçleri Üzerindeki Tartışmalar / Küresel “Hacktivist” (Hacker + Aktivist), Anarşist ve Halk Hareketleri / Küresel Yapısal Uyarlamalar / Ekonomik Kriz ve Politik Paraliz / Politika Tsunamileri / Artan Politik Kutuplaşma / Kısa Vadecilik.
“Emerging”ler ise: Fonlama Yöntemlerindeki Dramatik Değişim / Artan Uzmanlaşma / Artan Rekabet / Etkileşim ve Bağımsızlık / Çıktı ve Girdiler / “Hayalet” Sivil Toplum Örgütleri / “Melez” Organizasyonlar / Internet, Yeni Medya, Sosyal Ağ ve “Bulut” (the Cloud) etkileri / Eylem vs. Fikir / Dış İlişkiler ve Pazarlamaya Artan Vurgu / Küresel Gidiş / Liderlik ve Yönetim Gerilimi / Gücün Merkezden Uzaklaştırılması / Düşünce Kuruluşları ve Gazetecilik Arasında Bulanık Hatlar / Küresel Tıkanma / Kriz Yorgunluğu.
Aslında hemen hepsi üzerinde saatlerce, günlerce konuşulacak; ayların yazısını yazdıracak derin konular ama ne ilgi çekici ki ben her 2 kategoride son sırada yer alan başlıklara takıldım; en kısa zamanda yazmak üzere konu başlıklarım “Kısa Vadecilik” ve “Kriz Yorgunluğu” olacak.
Bu 2 başlık aynı zamanda “elin oğlu yapıyor, neden biz yapamıyoruz”un da açıklaması değil mi sanki; “Kriz Yorgunluğu” ve “Kısa Vadecilik”.
Londra’da iş yaptığım broker 2015 Noel’inde İstanbul’a geliyor, 7 ay sonrasının uçak biletlerini almış, otelini ayırtmış, hatta “yeni ve güzel nereleri var yemeğe gidebileceğimiz” diye de sormakta.
Ben 2 gün sonraki kısa tatilde ne yapacağımı bilmiyorum hala! Krizin her çeşidini defalarca yaşamış olmamıza rağmen ve aslında artık çoğunun hiç de beklenmedik olmadığı bir coğrafyada kendimizi ve çevremizi bitmez tükenmez endişelere gark etmekten biraz ilerideki hiçbir olguyu düşünmüyor olmamız da engel değil mi gelecek senaryoları üretmemize?
Vadelerin uzaması için güvenin artması ve ortamın sakinleşmesi gerekiyor ama türlü nedenlerle bu aşamaya geçemiyoruz, geçirilmiyoruz sanki. Bir arkadaşım geçen gün sosyal medyada yazdı,“Kim İstanbul’da artık yeni inşaat yok derse sonsuza kadar oyum onun” diye. Benzer aidiyet söylemlerini mesela trafik sorununu halledenlere, sokak çocukları ve terk edilmiş hayvanlara kalıcı çözümler getirenlere, bürokrasi ve kuyrukları bitireceğim diyenlere de atfedebiliriz ama denmiyor, yapılmıyor, bunları bir yana bırakın düşünülmüyor bile ya da düşünülüyor da seslendirilemiyor.
İster siyasi, ister ekonomik o kadar çok olay yaşıyoruz ki haber kuşaklarında ekrandan çok alt yazılara bakar olduk, haberdar olduğumuz bir olay hakkında kapsamlı bilgi alabilmek için gözümüz TV ekranında, kulağımızda telefon, parmaklar sosyal medya sayfalarında didinip duruyoruz, bu abartılı iletişim yoğunluğu karşısında tükeniyoruz, yorgun düşüyoruz;  kriz olmasa bile “af edersiniz” keriz durumuna düşüyoruz, kriz yorgunluğu bir başka yazıya kalsın, şimdilik keriz yorgunluğu diyelim gitsin.
Görüşmek üzere.

Yorum yazın