Karşı Kıyılar

BİRKAÇ aydır Youtube izliyorum zaman buldukça. Dostlarımın, tanıdıklarımın videoları; mimari ve kültürel videolar, bazen klasik müzik konserleri ve özellikle de Ege ve Yunan Adaları temalı gezi videoları.
Gittiğim yerlerdeki tanıdık mekanları görüp anıları yad ediyorum, gitmediklerimi not edip gitme planları yapıyorum filan.
Bazı videoları izlerken de araştırma amaçlı internete başvuruyorum. Bu aramalardan birinde adalarda epey zaman harcamış bir çiftin yolculuk güncelerine rastladım.
Tam 37 ada görmüş bu çift. Gördükleri adaları listelemişler, beğeni sıraları, görülmesi gereken yerler filan.
Hemen listeden kendi skorumu sorguladım ve bu 37 adadan 7 tanesini gördüğümü tespit ettim: Hydra, Thassos, Kos, Kalymnos, Leros, Girit ve Rodos.
İlk gittiğim ada Hydra idi. 1990’ların sonralarında uluslararası bir toplantı için gitmiştim. Takım elbise ile gittiğim tek ada olarak kaldı Hydra. Mevsim deniz mevsimi değildi ama aklımda kalmıştı oradaki berrak ve masmavi deniz. Avrupa Birliği desteği ile koruma altına alınmış, sokakları bal dök yala temizliğinde, büyük otel hiç yok, butik oteller ve pansiyonlarda kalınabilen, motorlu taşıt yasağı olan bir huzur cenneti.
Sonra Thassos’a gittim 10 yıl kadar önce. O da sezon dışı olduğu için denizsiz ama çok keyifli bir yolculuk idi. Etrafta pek turist olmadığı için adanın yerlileri ile ve onların gittikleri mekanlarda geçirdiğimiz güzel bir hafta sonu idi.
Esas hareketlilik Bodrum üzerinden Kos ile başladı 7-8 sene önce. Kos aynı zamanda gidip de kalmadığım tek ada hali hazırda. Hem çok turistik, hem de konumu itibarıyla çok işlek bir aktarma noktası olan Kos, bu yüzden yaz sezonunda hep çok kalabalık, hep bir yer bulma telaşı. Ama yine de evden çıkıp 1 saat sonra yurtdışında olma duygusu açısından çok uygun tabii ki.
Sonrasında Kalymnos’da çekirdek aile ile bir doğum günü kutlaması. Sessiz sakin bir koyda altı restoran üstü pansiyon olan hoş bir yerde geçirilen iki gün.
Evvel ki sene tavsiye üzerine gittiğimiz ve çok beğendiğimiz Leros’ta geçirilen güzel bir hafta sonu.
İlki 2018, ikincisi geçen sene olmak üzere iki kez gittiğim ve her fırsatta yeniden gidebileceğim Girit. Diğerleri de ada ama Girit çok farklı bir yer. Coğrafyası, tarihi, özellikle insanları ve yemekleri ile bir rüya gerçekten. Eskiden direkt uçaklar varmış ama yetişemedik. Bu yüzden şu an için en kısa yol Atina aktarmalı uçuşlar.
Ve en sonunda birkaç ay önceki Rodos keşfi. Rodos da Girit gibi hem epey büyük hem de oldukça zengin tarihli bir ada. Özellikle merkezdeki eski şehir bana Floransa’da hissettiklerimi anımsattı. Ama yine de bir Girit değil bana göre.
7 sayısını kaça çıkarabilirim bilmiyorum çünkü tekneci değilim. Tekneci olup biraz da zaman yaratabilenler için tek seferde birkaç adayı ziyaret etmek zor bir şey değil.
Uçakla gitmek zaman kaybı demek. Otomobille gidilecek yer sayısı da oldukça kısıtlı. Ama yine de önümüzdeki dönem için birkaç yeni keşif var planlarımda.
Öte yandan euro kuru filan diye düşünebilirsiniz ama emin olun bir turist için benzin fiyatı dışında hiçbir şey daha pahalı değil bu tarafın kıyılarından; oralarda da pandemi, Rusya ve Ukrayna gerginliği ve bunların sonucunda ortaya çıkan enflasyona bağlı fiyat artışlarına rağmen.
Bir de farklı bir anekdot. Birkaç hafta önce ikinci kez gittiğim Kalymnos’ta oturduğumuz restoranın işletmecisi kadın menüyü sayarken sıra ana yemeklere gelince “Balıklarımız var, her birinin porsiyonu 10 euro” dedi. Birkaç meze söyledik. Sonra yine “Balık isterseniz hepsi 10’ar euro” dedi. Sonra söyleyeceğiz dedik. Bir daha aynı 10 euro önermesini yaptı. Konuyu uzatmamak için kadına “O balıkların hiçbirini 10 euroya yiyemiyorum ülkemde, 10 euroya bulsam bile porsiyon sizinkinin yarısı kadar” demedim ama kadının nereli olduğumuzu anladıktan sonraki o ısrarı düşündürücü…
Görüşmek üzere,