
İklim krizine karşı dirençli bir gelecek için sigorta güvencesi
İklim değişikliği, günümüzün en önemli küresel sorunlarından biri olarak her geçen yıl etkisini artırıyor. Sigorta sektörü, iklim değişikliği ile mücadelede ve sonuçlarının yönetilmesinde kritik bir rol oynuyor.
İklim değişikliği, günümüzün en önemli küresel sorunlarından biri olarak her geçen yıl etkisini artırıyor. Atmosfere salınan sera gazlarının birikmesi, sıcaklıkların yükselmesine, buzulların erimesine ve deniz seviyelerinin yükselmesine neden oluyor. Bu değişiklikler, sadece çevresel dengeleri bozmakla kalmıyor, aynı zamanda insanların yaşam alanlarını, ekonomik faaliyetlerini ve sosyal düzenlerini de tehdit ediyor. İklim değişikliğinin etkisiyle meydana gelen doğal afetlerin sayısında ve şiddetinde ciddi bir artış gözlemleniyor. Sel, fırtına, kuraklık, orman yangınları ve aşırı sıcak hava dalgaları gibi olaylar, geçmişe kıyasla çok daha sık ve yoğun bir şekilde yaşanıyor. Bu tür afetlerin hem can kaybına hem de ekonomik zararlara yol açtığı acı bir gerçek. Ayrıca altyapı hasarları, tarım üretimindeki düşüşler ve yerleşim alanlarının yok olması, ülkelerin kalkınma hedeflerini tehdit ediyor.
Bu noktada sigorta sektörü, iklim değişikliği ile mücadelede ve sonuçlarının yönetilmesinde kritik bir rol oynuyor. Sigorta sektörü, doğal afetlerin neden olduğu ekonomik kayıpları minimize etmek için teminatlar sunarken, aynı zamanda risk farkındalığı yaratma ve zarar azaltma çabalarına destek oluyor. Hem mevcut risklerin yönetilmesinde hem de gelecekte daha dirençli bir toplum inşa edilmesinde önemli bir köprü görevi gören sigorta sektörünün, iklim değişikliği etkilerini azaltmak ve uyum sağlamak için yenilikçi çözümler geliştirmesi ve proaktif bir yaklaşım sergilemesi hayati öneme sahip.
REASÜRANS KAPASİTESİNİ DE ETKİLİYOR
İklim değişikliği, doğal afetlerin sayısını ve şiddetini artırarak yalnızca çevresel ve sosyal dengeleri değil, birçok sektörü de etkiliyor. Bu durum, özellikle sigorta sektörü için ciddi riskler doğuruyor. Sigorta ve reasürans şirketleri, doğal afetlerin artan etkileri nedeniyle her yıl daha yüksek miktarlarda hasar ödemek zorunda kalıyor. Bu durum, sektörün finansal dayanıklılığını ve sürdürülebilirliğini tehdit ediyor. Artan doğal afetler, sigorta şirketlerinin öz kaynaklarını ve sermayelerini zorluyor. Sel, fırtına, orman yangını, deprem gibi afetler sonucu ödenen hasar tazminatlarının büyüklüğü, sigorta şirketlerini hem finansal hem de operasyonel açıdan baskı altına alıyor. Bu yük, yalnızca sigorta şirketleriyle sınırlı kalmıyor; reasürans kapasitesinin daralması nedeniyle sigorta maliyetleri de artıyor. Bu da sigortalıların ödeyeceği primlere doğrudan yansıyor ve sigorta ürünlerinin erişilebilirliğini zorlaştırıyor.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ETKİLERİ ARTIYOR:
ŞİRKETLER SERA GAZI EMİSYONLARINDA 2030 YILINA KADAR AZALTMAYA GİDECEK
Uluslararası danışmanlık, denetim, güvence, strateji, kurumsal finansman ve vergi hizmetleri şirketi EY, dünya genelindeki şirketlerin iklim değişikliğinin sebep olduğu riskleri ve bu riskleri azaltmak için ne ölçüde harekete geçtiklerini inceleyen raporu EY Küresel İklim Riski Barometresi 2024’ü yayımladı. Bu yılki rapor, dünya genelindeki şirketlerin iklim değişikliği riskleriyle mücadele etmek için eylem planlarını ve finansal taahhütlerini uygulamaya koymadaki yavaşlığının, hayati önem taşıyan küresel çevre hedeflerindeki ilerlemeyi yavaşlattığını ortaya koyuyor. EY barometresi, şirketlerin emisyonları ve sıcaklık artışlarını sınırlama ve iklim değişikliğinin etkilerine uyum sağlama yeteneklerini güçlendirme hedefleri de dahil olmak üzere 2015 Paris Anlaşması’nın önemli hedeflerini tamamlamaya hazır olmadıklarını net bir şekilde ortaya koyuyor. Şirketlerin %41’i iklim değişikliğinin risklerini azaltmalarına yardımcı olacak bir geçiş planına sahip olduklarını bildirirken, %21’i gelecekte bir plan geliştirmeyi düşündüklerini, %38’i ise yakın zamanda böyle bir niyetlerinin olmadığını belirtiyor. Dünyanın en büyük emisyon salımına sahip ülkeleri arasında ise geçiş planlarının benimsenme oranı daha da düşük (Çin’de sadece %8 ve ABD’de sadece %32). Buna karşılık, İngiltere ve Avrupa ülkelerinde bu planların benimsenme oranı sırasıyla %66 ve %59; bu da büyük ölçüde doğru uygulanan yasal mevzuatın sonucu olarak değerlendiriliyor. Barometre; net sıfır hedeflerine doğru ilerlemeyi engelleyebilecek kısa vadeli bakış açısına yönelik yaygın bir eğilimi de ortaya koyuyor. Şirketlerin %83’ü, sera gazı emisyonlarında 2030 yılına kadar uzanan bir azalma için kısa vadeli hedefler belirlerken, %51’i daha uzun vadeli hedefler belirliyor. Hem kısa hem de uzun vadeli hedef belirleyen şirketlerin ise sadece %24’ünün hedefleri, işletmelerin emisyonlarını azaltmalarına yardımcı olacak standartları geliştirmekle görevli kuruluş olan Bilim Temelli Hedefler (Science Based Targets) girişimi tarafından onaylandı.
Rapor, ihtiyaç duyulan değişimi sağlamak için şirketlerin atabileceği 6 adımı şu şekilde sıralıyor:
1. Bilimsel hedeflere dayalı, ayrıntılı senaryolar içeren ve finansal yatırımlarla desteklenen sağlam bir eylem planı geliştirilmeli.
2. İklim değişikliğiyle ilgili risk ve fırsatları belirlemek için sayısal analizlerden yararlanılmalı, iklim riskleri mali tablolara yansıtılmalı ve mali fırsatları araştırılmalı.
3. Riskler ve fırsatlar konusunda harekete geçmek için verilerden faydalanılmalı.
4. Sürdürülebilirlik ekiplerine yeterli kaynak sağlanmalı.
5. Yönetim kurulları geçiş stratejisi üzerinde etkili yönetişim sağlayacak yeteneklerle donatılmalı.
6. Sektörler arası iş birliği artırılmalı.

Tarım Sigortaları Havuzu:
İklim değişikliğinden en çok etkilenen alanların başında tarım geliyor
“İklim değişikliğinden en çok etkilenen alanların başında “tarım” gelmektedir. Günümüzde üreticilerin tarımdaki riskleri minimize edebileceği en etkili yöntem ise sigorta mekanizmasıdır. Çiftçilerin gelir kaybını minimuma indirmek ve ekonomik istikrarlarını sürdürmek ve farklı tarım ürünlerinin üretiminde sürekliliği sağlayabilmek için tarım sigortasının önemi her geçen gün artmaktadır.”
İklim değişikliği hakkında görüşlerini aldığımız Tarım Sigortaları Havuzu (TARSİM), şu açıklamalarda bulundu: “İklim değişikliğinin dünyanın farklı bölgelerinde çeşitli etkileri olmaktadır. Ülkemizin de içinde olduğu Akdeniz Havzası, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin en fazla görüldüğü bölgelerden birisidir. Bu doğrultuda, son yıllarda iklimle ilişkili aşırı hava olayları ve afetler artmış olup, can ve mal kayıpları yaşanmaktadır. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 6. Değerlendirme Raporu’nda da vurgulandığı üzere iklim değişikliği, etkilerini önümüzdeki süreçte daha şiddetli, sık ve yaygın bir biçimde gösterecektir. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu ülkelerin hidrolojik, meteorolojik ve tarımsal kuraklık yaşayacağı ve sosyoekonomik sektörlerin söz konusu süreçlerden etkileneceği ifade edilmektedir. Tüm bu hususlar, iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum alanında kapsamlı çalışmaların gerçekleştirilmesini zaruri kılmaktadır.
Ülkemiz de bu doğrultuda politikalarını, iklim değişikliği ile mücadelenin hemen her alanında sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde oluşturmakta olup, hukuki, kurumsal ve iktisadi sistemini yeni iklim ekonomisi bağlamında geliştirme yolunda ilerlemektedir. Ülkemizde 86 milyonluk nüfusu besleyen bir sektör olan tarım, çeşitli gıda maddeleri üreterek, bu maddeleri çeşitlendiren ve insanoğlunun bu maddelere olan ihtiyaçlarını karşılayan beslenme, istihdam, ülke sağlığı, ekonomisi ve kalkınması için önemli bir etkiye sahip ve aynı zamanda stratejik bir sektördür. İklim değişikliğinden en çok etkilenen alanların başında “tarım” gelmektedir. Zarar gören üreticiler, gelir kayıpları yaşamakta bunun sonucunda da tarımdan kopuş ve şehre göç başlamaktadır. Tarım sektörünün iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı daha az etkilenmesi için Tarım ve Orman Bakanlığımızca çeşitli önlemler alınmakla birlikte, çiftçilerimiz nezdinde bu konudaki farkındalığı artırmak amacıyla iklim değişikliğinin etkilerinin azaltımı ve uyumu konularında çeşitli çalışmalar yürütülmektedir. Günümüzde üreticilerin tarımdaki riskleri minimize edebileceği en etkili yöntem sigorta mekanizmasıdır. Çiftçilerin gelir kaybını minimuma indirmek ve ekonomik istikrarlarını sürdürmek ve farklı tarım ürünlerinin üretiminde sürekliliği sağlayabilmek için tarım sigortasının önemi her geçen gün artmaktadır.”
‘TARIM SİGORTASI YAYGINLAŞMALI’
İklim değişikliğinin, hava olaylarını daha aşırı ve öngörülemez hale getirerek, doğal afetlerin frekansını ve şiddetini artırdığını belirten TARSİM, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Yangın, sel-su baskını, dolu, fırtına, hortum ve kuraklık gibi olaylar, iklim değişikliğinin etkisiyle, beklenmedik anlarda ve beklenmedik boyutlarda ve sıklıkla meydana gelmektedir. Bu hadiselerin şiddeti ve frekansındaki artışların yaşanacağı ve tarımsal faaliyetleri olumsuz yönde etkileyeceği 20 yıl önce kadar öngörülmüş ve TARSİM Sistemi ülkemiz çiftçisine kazandırılmıştır. Bu şekilde tarım alanında kriz yönetiminden risk yönetimine geçilerek çok önemli bir adım atılmıştır. Kâr amacı taşımayan ve gönüllülük esasına dayanan Devlet Destekli Tarım Sigortaları Sistemi’nin ülke çapında yaygınlaştırılması ve daha çok üreticiye ulaşabilmesi en temel hedefimizdir. Bunun için son derece proaktif bir yaklaşım sergilemekteyiz. Tanıtım ve eğitim faaliyetlerimizin yanı sıra düzenli olarak yaptırdığımız memnuniyet araştırmalarımızla Sistem’in mevcut durumunu analiz ederek, tüm paydaşlarımızla birlikte topyekün hareket etmekteyiz. Başta 7/24 hizmet veren ALO TARSİM 172 Çağrı Merkezimiz olmak üzere tüm iletişim kanallarımız aracılığıyla her an erişilebilir ve ulaşılabilir durumdayız. Türkiye genelinde 16 farklı ilde yer alan Bölge Müdürlüklerimizle sahadaki varlığımızı güçlendiriyor, tüm paydaşlarımızın nabzını tutarak, üretici odaklı hizmet anlayışımızla memnuniyeti arttırmaya gayret ediyoruz. Tarım sigortasının üreticiler nezdinde yaygınlaştırılması ve sigortalılık oranının arttırılması hedefimize yönelik olarak, geçtiğimiz aylarda Tarım ve Orman Bakanımız Sayın İbrahim Yumaklı’nın talimatlarıyla “Tarım Sigortasız Olmaz” başlıklı tanıtım kampanyası başlatılmıştır. Kampanya çerçevesinde, ülkemizin dört bir köşesinde 6 bine yakın tanıtım ve bilgilendirme toplantısı, paydaş kurum, işletme ve saha ziyareti gerçekleştirilmiştir. Yeni yılda da tüm gayretimiz, ülkemiz çiftçisi için daha çok çalışmak, daha çok sahada yer almak, Sistem’in sağladığı faydaları, yenilikleri anlatarak, TARSİM’i yaygınlaştırmak olacak.”

Doğa Sigorta Teknik Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Tümer:
İklim değişikliğine bağlı hasarların artışı reasürans kapasitesini etkiliyor
“İklim değişikliğine bağlı hasarların artışı, reasürans kapasitesini de etkilemektedir. Reasürans şirketleri, bu artan riskler karşısında daha yüksek primler talep etmekte ve/veya bazı bölgelerde mevcut kapasiteyi kısıtlamaktadır.”
İklim değişikliğinin hasarların süreçleri, frekansları ve büyüklükleri üzerindeki etkisi hakkında açıklamalarda bulunan Doğa Sigorta Teknik Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Tümer, “İklim değişikliği, sigorta sektörünü doğrudan etkileyen önemli bir faktördür. Orman yangınları, sel felaketleri, aşırı dolu yağışı gibi olaylar hem sıklık açısından hem de şiddet açısından önemli bir artış gösteriyor. Bu tür afetlerin sayısındaki artış sigorta şirketlerinin risk modellemelerini ve fiyatlama stratejilerini de zorluyor. Özellikle orman yangınları, kasırgalar, şiddetli yağışlar ve sellerin daha sık yaşanması, bu olayların neden olduğu hasarların büyüklüğünü artırmaktadır. Bu durum, sigorta şirketlerinin hasarlarını daha hızlı ve verimli bir şekilde karşılayabilmesi için yeni stratejiler geliştirmesini gerektirmektedir. İklim değişikliğine bağlı hasarların artışı, reasürans kapasitesini de etkilemektedir. Reasürans şirketleri, bu artan riskler karşısında daha yüksek primler talep etmekte ve/veya bazı bölgelerde mevcut kapasiteyi kısıtlamaktadır. Sigorta şirketlerinin prim hesaplamaları, risk analizleri ve portföy yönetimi stratejilerinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiği bir dönemdeyiz. Bu durum, yakın gelecekte sigortalıların ödeyeceği primlerin artmasına da neden olacaktır. Sonuç olarak, sigorta sektörünün karşılaştığı finansal riskler, reasürans maliyetlerini ve sigortalıların poliçe primlerini etkileyerek sektördeki genel fiyat düzeyini artırmaktadır” ifadelerine yer verdi.
‘İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE KARŞI BİLİNÇ ARTMALI’
Sigortalıların iklim değişikliğine karşı daha bilinçli olmalarının, sigorta sektörünün geleceği için kritik öneme sahip olduğunu belirten Doğa Sigorta Teknik Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Tümer, “Bu bilinci artırmak amacıyla sigorta şirketleri çeşitli stratejiler geliştirebilir. eğitim ve bilgilendirme kampanyaları, yeşil sigorta ürünleri, düzenli risk analizleri ve raporları, teşvikler ve indirimler bu yönde sayabileceğim stratejilerdir” dedi.
‘SEKTÖR AKTİF BİR ROL OYNAMALI’
Sigorta sektöründe, iklim değişikliği ile mücadelede atılacak adımların sadece çevresel etkiyi azaltmakla kalmayacağına, aynı zamanda şirketlerin uzun vadeli sürdürülebilirliğini de güçlendireceğine dikkat çeken Tümer, “Sigorta şirketleri olarak, net sıfır emisyon hedefi ve karbon ayak izini azaltmaya yönelik şu aksiyonlar alınabilir; yenilenebilir enerji yatırımları, karbon ayak izi azaltma stratejileri, sürdürülebilir sigorta ürünleri yeşil sigorta politikaları ve inovasyon. Sigorta sektörü hem çevresel hem de ekonomik açıdan sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmak için aktif bir rol oynamalıdır. İklim değişikliği ile mücadeleye yönelik alınan aksiyonlar, şirketlerin hem toplumsal sorumluluklarını yerine getirmelerine hem de rekabet avantajı elde etmelerine olanak tanır. Doğa Sigorta gibi bir sigorta şirketinin iklim değişikliğiyle ilgili atacağı adımlar hem çevresel hem de sektörel sürdürülebilirliği sağlamak adına çeşitli stratejileri içerebilir. Doğa Sigorta’nın mevcut çevresel ve toplumsal sorumluluk anlayışına dayalı olarak alabileceği aksiyonları da şu şekilde özetleyebilirim; yeşil sigorta ürünleri ve çevre dostu poliçeler, karbon salınımı azaltma ve net sıfır hedefi, iklim risk yönetimi ve bilinçlendirme, yenilenebilir enerji ve sürdürülebilir yatırımlar, sosyal sorumluluk ve toplumsal katkı, reasürans stratejileri ve hasar yönetimi, dijitalleşme ve teknolojik yatırımlar, iklim değişikliği raporlaması ve şeffaflık. Sonuç olarak, Doğa Sigorta olarak iklim değişikliği ile mücadelede hem sigortalılarımıza daha çevre dostu ürünler sunarak hem de operasyonel süreçlerimizde sürdürülebilirlik anlayışını benimseyerek önemli adımlar atılmaktadır. Bu tür adımlar, şirketlerin gelecekteki başarıları ve sektördeki rekabet avantajı için kritik öneme sahiptir” diye konuştu.

Allianz Türkiye Elementer Ticari Sigortalar Genel Müdür Yardımcısı Öktem Örkün:
İklim değişikliğine bağlı pek çok risk sektörü doğrudan ilgilendiriyor
“İklim değişikliğine bağlı pek çok risk sektörümüzü doğrudan ilgilendiriyor çünkü sektörümüz bu risklere karşı bir nevi kalkan görevi görüyor. Son yıllarda doğal afetlerden sonra ödeme yapılan hasar miktarı ve sayıları arttı. Bunun da öz kaynakları olumsuz yönde etkilemeye başladığını görüyoruz.”
İklim değişikliğinin sıcaklık artışı, kuraklık, sel gibi aşırı hava olaylarının sıklığı ve şiddetinin artması, orman yangınları, biyolojik çeşitlilik kaybı, deniz seviyesinin yükselmesi, sağlık risklerinin artması gibi olumsuz etkilerinin, dünyayla birlikte ülkemizde de giderek arttığını belirten Allianz Türkiye Elementer Ticari Sigortalar Genel Müdür Yardımcısı Öktem Örkün, “Geçtiğimiz yıl dünya çapında yangın, kasırga, sel ve depremlerle doğal afet sayısında rekorların yılı olmuştu. 2024 yazı da dünya genelinde “en sıcak yaz” olarak kayıtlara geçti. Maalesef geçtiğimiz Ağustos ayında Türkiye’deki orman yangınları, geçen yılın aynı dönemine göre %78 arttı. Yaşanan doğal afetlerin sıklığı ve şiddeti arttıkça, ekonomik kayıplarda artıyor. İklim değişikliğine bağlı pek çok risk sektörümüzü doğrudan ilgilendiriyor çünkü sektörümüz bu risklere karşı bir nevi kalkan görevi görüyor. Son yıllarda doğal afetlerden sonra ödeme yapılan hasar miktarı ve sayıları arttı. Bunun da öz kaynakları olumsuz yönde etkilemeye başladığını görüyoruz. Buna ek olarak sektörün reasürans maliyetlerinde de yükselişe yol açıyor. Tüm bu etkenler sigorta primlerine de artış olarak yansıyor. Dolayısıyla iklim değişikliği kaynaklı hasarların artışı, sadece sigorta sektörü için değil, bireyler ve işletmeler için de mali yüklerin büyümesine neden oluyor” ifadelerini kullandı.
‘RİSKLER İYİ ANLATILMALI’
Sigorta şirketlerinin, iklim değişikliğine karşı farkındalığı artırmak için müşterilerine iklim değişikliğinin risklerini ve bu risklerin varlıklara etkilerini iyi anlatması gerektiğini vurgulayan Örkün, “Bunun yanında hem müşterilerinin hem de içinde bulundukları ekosistemin sürdürülebilir kalkınmayı desteklemeleri için teşvik edecek çalışmalar yürütmeleri önemli. Biz de finansal bir kuruluş olarak ekosistemin dönüşümüne katkı sağlama hedefimiz doğrultusunda, sürdürülebilirlik yolculuğumuzda paydaşlarımız ve müşterilerimiz için somut davranış değişikliğini teşvik etmeye odaklanıyoruz. İklim risklerini azaltmak için danışmanlık hizmetleri sunarak, müşterilerin doğal afet risklerine karşı önlemler almalarını sağlamakta bir diğer önemli konu. Biz de ülkemizin karşı karşıya olduğu afet risklerine karşı önlem alınması adına, Allianz Teknik Deprem ve Yangın Test & Eğitim Merkezi’nde olası deprem ve yangın risklerinin azaltılması ve önlenmesine yönelik profesyonel risk danışmanlık hizmeti veriyoruz. Aynı zamanda Çevre ve İklim Değişikliği Hizmetleri departmanımızla, 2022’den beri işletmelere çevre ve iklim değişikliği hizmetleri veriyoruz. Müşterilerimizin iklim değişikliği ile ilgili riskleri yaşam pratiklerini uygulamalarına katkıda bulunmak için yenilenebilir enerji sigortaları, kıyı tesisleri deniz kirliliği sorumluluk sigortası, çatı tipi güneş enerjisi paneli sigortası, sürdürülebilir yaşam fonu, elektrikli otomobiller için kasko indirimi, ekolojik yuvam sigortası gibi ürünler sunuyoruz” açıklamalarında bulundu.
Örkün, sözlerine şu şekilde devam etti: “Allianz Grubu, Dow Jones Sürdürülebilirlik Endeksi’ne göre dünyanın en sürdürülebilir şirketleri arasında yer alıyor. Küresel bir sigorta şirketi Allianz’ın kuruluş amacı müşterilerimizin, çalışanlarımızın ve toplumun risklerini yönetmek ve onların dirençlerini güçlendirmek. Bu nedenle, aynı zamanda küresel bir yatırımcı ve işveren olarak Allianz, sadece bugünü değil, aynı zamanda faaliyet gösterdiğimiz her coğrafyada geleceğin yaşam koşullarını da olumlu yönde etkilemek için yatırım yapıyor. Allianz seninle, birlikte umutla mottomuzla Türkiye’ye 2008 yılından bu yana bugüne kadar yaptığı yatırımlar 1 milyar euroyu aştı. Sektörde ilk entegre raporlama yapan sigorta şirketi olarak uzun yıllardır sürdürülebilirliği iş yapış şeklimize entegre ettik. Allianz Türkiye %100 yenilenebilir enerji kullanırken, toplam tüketimimizin yaklaşık %5’ine denk gelen 200k kilowatt saat seviyelerinde elektrik üretebiliyoruz. 2018 yılından bu yana kömür kullanarak enerji üreten projeleri, şirketleri sigortalamıyoruz.”

Anadolu Sigorta Kurumsal İletişim ve Sürdürülebilirlik Koordinatörü Berna Ergüntan:
İklim değişikliği kaynaklı gerçekleşen afetler maliyetleri de yükseltiyor
“İklim değişikliğine bağlı olarak sayısı ve şiddeti artan afetlerin maliyeti ve oluşturduğu ekonomik etki çok ciddi boyutlarda olabiliyor. Bu durum, sigorta ve reasürans sektöründe ciddi etkiler yaratmakla birlikte maliyetleri de yükseltiyor.”
İklim değişikliğinin en büyük etkilerinden birinin, meteorolojik ve hidrolojik nitelikli afetler olduğunu ifade eden Anadolu Sigorta Kurumsal İletişim ve Sürdürülebilirlik Koordinatörü Berna Ergüntan, “İklim değişikliğine bağlı olarak sayısı ve şiddeti artan afetlerin maliyeti ve oluşturduğu ekonomik etki çok ciddi boyutlarda olabiliyor. Bu durum, sigorta ve reasürans sektöründe ciddi etkiler yaratmakla birlikte maliyetleri de yükseltiyor. İklim değişikliği ve buna bağlı olarak yaşanan afetler konusunda sigorta sektörü, faaliyetlerini ve yatırımlarını, bu olumsuzlukları önleyecek yönde yapmaya başladı. Sigorta şirketleri, iklim risklerine karşı çözümler geliştirerek hem bireylere hem de şirketlere güvence sağlıyor. Özellikle, parametrik sigorta modelleri gibi yenilikçi ürünler, doğal afetlerden kaynaklanan kayıpları hızlı ve etkin şekilde karşılamayı hedefliyor. Örneğin; bazı reasürans ve sigorta şirketleri, iklim riski odaklı poliçeler sunarak, gelişmekte olan ülkelerde tarım sektörünü ve küçük işletmeleri korumaya yönelik çözümler geliştiriyor. Biz de Anadolu Sigorta olarak, çevre bilincinin oluşmasını sağlamaya ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etmeye çalışıyoruz. Olumsuz etkilerimizi en aza indirmekle birlikte olumlu etkilerimizi de artırmayı hedefliyoruz. Ayrıca, iklim değişikliğiyle mücadele etmek amacıyla sigorta ürünlerimizi geliştirmeye yönelik çalışmalar yapıyoruz” dedi.
‘SİGORTALILIK ORANINDA ARTIŞ SAĞLANMALI’
2025 yılı itibarıyla uygulamaya girmesi planlanan Zorunlu Afet Sigortası (ZAS) ile depreme ek olarak sel, heyelan, fırtına, dolu, çığ ve orman yangınları gibi afetlerin de teminat kapsamına alınacağının altını çizen Ergüntan, “Bu tarz yenilikler ve kapsam değişiklikleri ile birlikte yürütülecek farkındalık kazandırma çalışmalarının, penetrasyon oranının artışını destekleyeceğini düşünüyoruz. Bunlara ek olarak, iklim değişikliğinin sonuçları tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de elementer sigortalara olan ihtiyacın daha net ortaya çıkmasına neden oldu. Yaşanan doğal afetler neticesinde dönemsel olarak artan sigortalılık oranının sürdürebilir hale gelmesi gerektiğini düşünüyoruz. 2025 yılı hedeflerimiz arasında; ZAS’ın yürürlüğe alınması ile beraber, sigortalılık oranı düşük illerde bu ürünün satışının artırılması ve ülke çapında sadece dönemsel değil, sürdürülebilir sigortalılık oranı artışının sağlanması yer alıyor. Sadece zorunlu ürünlerde değil, tüm ürünlerimizde yeni sigortalı kazanımı ile beraber mevcut müşterilerimizin poliçe yenileme devamlılığını hedefliyoruz. Zorunlu sigortaların yanı sıra, daha uygun fiyatlı ve ödeme kolaylıkları sunan ürünler, sigorta penetrasyonunun artmasına katkı sağlayabilir. Anadolu Sigorta olarak, müşterilerimizin ihtiyaçlarına yönelik tüm trendleri takip ediyor, satın alma sürecini ve sigorta satışını destekleyecek şekilde müşterilerimize ve satış kanallarımıza özel yeni kampanya ve fırsatlar sunmaya özen gösteriyoruz. İklim değişikliğinin risklerine dikkat çekmek ve sigortalıların bilinç düzeyini artırmak için sosyal medya içerikleri, sürdürülebilirlik odaklı etkinlikler gibi farkındalık çalışmaları gerçekleştiriyoruz” ifadelerini kullandı.
Ergüntan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Anadolu Sigorta olarak iklim değişikliğiyle mücadele çalışmalarımız doğrultusunda emisyon oluşturan tüketimimizi sürekli takip ederek yönetiyoruz. 2019 yılından beri yayımlanan sürdürülebilirlik raporlarımıza ek olarak CDP (Karbon Saydamlık Projesi) beyanı veriyoruz. Sera gazı emisyonlarını ISO 14064 standardına uygun olarak hesaplıyoruz. Bu sene ilk defa emisyonlarımızı bağımsız bir denetim kuruluşuna doğrulattık. Buna göre, ilk hesaplama yapılan 2018 yılı ile karşılaştırıldığında çalışan başına düşen karbon ayak izimiz %78,7 oranında azaltıldı. Diğer yandan, günlük hayatta uygulanabilecek çevreye duyarlı faaliyetlerin alışkanlık haline dönüşmesini hedeflediğimiz ecordingApp uygulaması ile karbon ayak izimizi azaltmayı amaçlıyoruz.”

EY Türkiye Finansal Hizmetler Sektör Lideri ve Şirket Ortağı Levent Atakan:
İklim değişikliği nedeniyle artan doğal afetler sektörün risk yönetimini etkiliyor
“İklim değişikliği nedeniyle doğal afetlerde artış yaşanması hasarların ve frekansının şiddetinde artışa neden oldu. Bu durumun sektörün risk yönetimini etkilediğini ve sigortalıların maliyetlerini artırdığını söyleyebiliriz.”
İklim değişikliği nedeniyle doğal afetlerde artış yaşanmasının hasarların ve frekansının şiddetinde artışa neden olduğunu ifade eden EY Türkiye Finansal Hizmetler Sektör Lideri ve Şirket Ortağı Levent Atakan, “Bu durumun sektörün risk yönetimini etkilediğini ve sigortalıların maliyetlerini artırdığını söyleyebiliriz. 2023 yılındaki deprem nedeniyle sigorta şirketlerinin reasürans maliyetleri önemli ölçüde arttı. Aynı zamanda kuraklık, şiddetli yağış ve dolu gibi olayların da artık daha sık yaşandığını gözlemliyoruz. Bu nedenle barajların doluluk oranı, 15-20 günlük hava durumu tahminleri, yangın riskine karşı rüzgarın hızı ve yönü gibi verileri sıkı takip ediyoruz. Söz konusu doğal afetler, doğrudan afete maruz kalan yerlerdeki ekonomiyi ve sosyal yapıyı olumsuz etkilerken diğer yandan ülkeyi daha büyük ölçüde etkilemeye neden olabilecek şekilde sigorta ve reasürans şirketlerini de etkiliyor. Afetler nedeniyle oluşan hasarların sıklığı ve büyüklüğü reasürans şirketlerinin risk taşıma kapasitesini zorlarken, hasar ödemeleri nedeniyle sermaye kayıplarına yol açarak toplam reasürans kapasitesini de daraltıyor. Bunun sonucunda da sigorta şirketlerinin reasürans maaliyetlerini artırarak doğrudan poliçe fiyatlarını etkileyecek bir durumun ortaya çıkmasına sebep olabiliyor. Sonuç Sigorta şirketleri, artan maliyetlerini dengelemek için sigorta primlerini yükseltmek zorunda kalıyor. Bu da bireylerin ve işletmelerin daha yüksek prim ödemesi anlamına geliyor” dedi.
‘EĞİTİM VE FARKINDALIK ÇALIŞMALARI ARTMALI’
İklim değişikliği ve buna bağlı riskleri yönetmek için sigorta sektörünün sofistike modelleme teknikleri ve veriye dayalı yaklaşımlar geliştirdiğini belirten Atakan, “Sigortalıların da benzer bir davranış eğilimi göstererek varlıklarını koruma amacıyla hareket etmesi gerekiyor. Bu amaçla kamu sektörünün ve özel sektörün koordineli bir şekilde çalışarak eğitim ve farkındalık çalışmalarını artırması büyük önem arz ediyor. Neler yapılabileceğine bakıldığında; iklim değişikliğiyle artan riskler hakkında bilgilendirici yayınlar yapılabilir. Sigorta sektörünün, afetler sonrası sigortasız kalan bireylerin ve işletmelerin karşılaştığı ekonomik kayıpları nasıl karşıladığına yönelik vaka çalışması ve örnekler paylaşılarak sigortanın önemi vurgulanabilir. Coğrafi olarak analiz çalışmaları yapılarak bölgesel afet risklerini ön plana çıkaran yerel yayın kampanyaları düzenlenebilir. Afet riskini azaltan önlemler alan ya da çevre dostu projelere yatırım yapan sigortalılara özel teşvikler ve vergi indirimleri sunulabilir. Bununla birlikte, afet riskini gösteren haritaların hazırlanması, olası risk ve tehlikelere karşı erken uyarı sistemlerinin kurulması gibi aksiyonların alınabileceği, özel çevre ve iklim değişikliği riskleri hakkında gençlere yönelik bilgilendirici eğitim programları başlatılabilir” dedi.
Atakan, sözlerine şöyle devam etti: “EY olarak, faaliyet gösterdiğimiz 150’den fazla ülkede, net karbon ayak izinin azaltılması için sorumlu olduğumuzdan daha fazla karbonu atmosferden uzaklaştırarak ve dengeleyerek 2021 yılında ‘karbon negatif’ olmayı başardık. 2025 yılı sonuna kadar da atmosfere yeni emisyon eklemeden ‘net sıfır karbon’ haline gelmeyi hedefliyoruz. Bu amaca ulaşmak için 7 hedefimiz bulunuyor:
- 2025 yılı sonuna kadar iş seyahati kaynaklı emisyonları %35 azaltmak.
- Ofislerimizde elektrik kullanımını düşürmek ve 2025 yılı sonuna kadar %100 yenilenebilir enerji anlaşmaları yapmak.
- Sanal güç satın alma sözleşmeleriyle elektrik tedarik anlaşmalarımızı yapılandırmak. • Çevre temelli çözümler ve karbon azaltma teknolojileri kullanarak her yıl EY’ın sorumlu olduğundan daha fazla karbonu atmosferden uzaklaştırmak.
- Ekiplerimize müşteri odaklı hizmetler için karbon emisyonlarını azaltmalarına yardımcı araçlar sunmak.
- 2025 yılı sonuna kadar tedarikçilerimizin %75’ine karbon emisyonlarına ilişkin hedef şartı koymak.
- Müşterilerimizin işletmelerini karbonsuz hale getirmelerine yardımcı olacak hizmet ve çözümlere yatırım yapmak.”