“İki Yüzlü Adam”
İSKOÇ yazar Robert Louis Stevenson’ın “Strange Case of Dr.Jekyll and Mr.Hyde” (“Dr.Jekyll ve Mr.Hyde’ın Tuhaf Vakası”) adlı romanını bilmeyen yoktur sanırım. Victoria dönemi İngilteresinde saygın hekim Dr.Jekyll’ın zaman zaman bir canavara (Mr.Hyde) dönüşmesi olayı ve bu kişilik bölünmesi üzerine yapılan gözlemler ana temasıdır romanın.
Bu romanı okumadan filmini izlemiştim çocukluğumda. Lise yıllarında ise kitabını okudum. Filmden değil ama kitaptan etkilendiğimi söylemeliyim çünkü çocuk aklımla filmdeki o kişilik bölünmesi, adamın yüzünün ve ifadelerinin değişim sahneleri “komik” gelmişti bana ve izlerken çokça güldüğümü anımsıyorum. Hatta çok uzun yıllar arkadaş gruplarında birbirimize Dr.Jekyll şakaları yaptık.
Kitabı bitirdiğimde ilk yaptığım şey durup düşünmek olmuştu, gülmüyordum artık ve gülmeyecektim bir daha bu temaya. Tam da o dönemde şu meşhur Papa suikastı olmuştu. Aynı failin birkaç yıl önce Abdi İpekçi suikastının baş zanlısı olması konusu da vardı ama sen hapishaneden kaç(ırıl), kalk git binlerce kilometre öteye ve ne seninle, ne ülkünle ne de ülkenle hiçbir ilgisi olmayan birine durup dururken zarar ver!
Ailemde var mıydı böyle karakterler, yok olduğuna emin olunca rahatlamıştım. Peki ya yakın arkadaşlar; sporcu kardeşlerim, mahalledeki bireyler? Kesin bir yargıya varamamıştım ama en azından varsa bile kimse romandaki kadar çabuk değiş(e)miyor; fark edeceğimiz veya ipuçları bırakmıyordu, bu da bir şeydi.
Üniversite yılları, iş yaşamının ilk dönemi boyunca bu konu hiç aklıma gelmedi. Derken bir gün bir yerde yemek yerken yan masadaki adamın, yemek başında herkese karşı son derece kibar, garsonlara nazik, ailesine karşı sevgi dolu görünen o adamın, hiç anlayamadığım bir sebeple bir anda eşine ve çocuklarına nasıl tahammülsüz, sevgisiz hale dönüştüğünü; sadece kendi mıntıkasının değil tüm restoranın keyfini nasıl kaçırdığını gördüm. O anda meşhur romanı anımsadım ve bağlantıyı kurdum, aslında o kadar çok “İki Yüzlü Adam” her an, her yerde. Binlerce kilometre ötede ya da yan masada olmaları da önemli değil, birileri her an başkalarının yaşamını zorlaştırıyor, çevrelerini terörize ediyor, “Dr.Jekyll yüzleri”ni bilenleri hayal kırıklığına uğratıyor.
İki kadeh içince ya da iki bacak görünce kimlik değiştirenler, direksiyona oturunca canavarlaşanlar, kürsüye çıkınca ruh değiştirenler, tribünlerdeki holiganlar, toplumsal ya da çalışma yaşamında sürekli ezilip özel yaşamlarında yakın çevrelerine kan kusturanlar… Aslında hemen hepsi Dr.Jekyll & Mr.Hyde.
İnsan biraz deneyim kazanınca görmeye başlıyor kimin nerede, ne nedenle ve ne şekilde değişebileceğini. Yani bazen o değişimi, Mr.Hyde’ı bekleyerek görmek de gerekmiyor. Çünkü içinde ikinci bir kendini saklayan kişi bunu ele veriyor bir şekilde. Elindeki bıçakla ailesine saldıran kişi bunun türlü gerekçelerle “doğru” olduğunu söylüyor ve yaptığını savunuyor bir de ama aile sevgisi yok aslında; ya da elle tutulur hiçbir doğrusu olmayan bir kişi zaman içinde birilerinin, bir şeylerin savunucusu, fanatiği oluyor; daha da tehlikelisi yüzündeki o maskeye yüzünü uydurmaya çalışıyor süreç boyunca. “Gerçek hipokrit davranışının aldatma olduğunu algılamayı bırakıp içtenlikle yalan söylemeye başlayan kişidir” diyor André Gide.
Hiçbir yere ait olmayan insanların aile ve ahlak değerleri üzerinden canileşme özgürlükleri ya da düz çizgi nedir bilmeyenlerin elalemin çizgilerinin bekçiliğini yapması!
Bu çok yüzlülük ister istemez kurunun yanında yaşı da etkiliyor. Öngörülemeyen tepkileri olan, geçici de olsa sürekli halet-i ruhiye değiştiren, farklı ortamlarda farklı kişilikler sergileyen bu insanlar toplumun büyük bölümünde travmalara neden oluyor, doğrudan ya da dolaylı olarak. Bunun içindir ki var olan sorunlar daha da büyük görünüyor hepimize. Yollarımız yetersiz, araç sayısı çok, yapılaşma plansız filan, hepsi doğru ama trafiğin biz sürücüler için en can acıtıcı yansımalarının trafikteki terörün hepimizde yarattığı negatif ön yargılar, gerilim ve sürekli savunma refleksi geliştirme olduğu da doğru değil mi? Bireylerinin daha dengeli ve öngörülebilir, daha sağlıklı ruh yapılarının olduğu bir toplum öteki sorunlarının üstesinden daha kolay gelemez, bu sorunlar ile mücadele edecek daha fazla motivasyon ve güç bulmaz mı sizce de?
Görüşmek üzere.