“Heyelanlara karşı sigorta yaptırmak artık kaçınılmaz”

“Heyelanlara karşı sigorta yaptırmak artık kaçınılmaz”

Ülkemizde son 50 yılda meydana gelen doğal afetler incelendiğinde, heyelanların %45’lik oranla en sık gerçekleşen doğal afet olduğunu ifade eden GRIT Coğrafi Risk ve Bilgi Teknoloji Hizmetleri Kurucu Ortağı Doç. Dr. Cem Kılıçoğlu, vatandaşların can ve mal güvenliklerini korumak adına heyelanlara karşı sigorta yaptırmalarının kaçınılmaz olduğunu belirtti.

İklim değişikliğinin yol açtığı aşırı yağışlar, hızlı kentleşme ve yanlış arazi kullanımı, heyelan ve yer kayması risklerini dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de ciddi biçimde artırıyor. Son yıllarda yaşanan afetler, yalnızca can kayıplarıyla değil, milyarlarca doları bulan ekonomik zararla da hafızalara kazınıyor. Bu noktada, risklerin önceden belirlenebilmesi ve doğru müdahale stratejilerinin geliştirilebilmesi için bilimsel modelleme çalışmaları ve heyelan duyarlılık haritaları kritik bir araç olarak öne çıkıyor. Geliştirilen bu modeller, yüksek riskli bölgelerin hassas bir şekilde tespit edilmesine, erken uyarı sistemlerinin güçlendirilmesine ve sigorta sektörünün aktüeryal risk hesaplamalarının daha sağlıklı yapılmasına imkân tanıyor. Böylece hem altyapı yatırımları hem de afet yönetimi süreçleri için stratejik bir rehber sağlanmış oluyor.

Heyelan ve yer kaymalarının neden olduğu riskleri, Türkiye’deki mevcut durumu ve modellemelerin sunduğu fırsatları GRIT Coğrafi Risk ve Bilgi Teknoloji Hizmetleri Kurucu Ortağı Doç. Dr. Cem Kılıçoğlu ile gerçekleştirdiğimiz röportajda ele aldık.

‘TÜRKİYE YÜKSEK RİSK POTANSİYELİ TAŞIYOR’

Türkiye’de heyelan riskini nasıl görüyorsunuz? Dünyada ve Türkiye’de heyelan kaynaklı ekonomik kayıplar nasıl değişmektedir?

Heyelanlar, dünyanın hemen her coğrafyasında can ve mal kayıplarına yol açan önemli doğal tehlikelerden biri. Heyelanlar genellikle depremler, şiddetli yağışlar ve insan faaliyetleriyle tetikleniyor. İklim değişikliğinin neden olduğu şiddetli yağışlar, yeni yerleşim alanları oluşturmak amacıyla artan insan faaliyetleri ve yanlış arazi kullanımının neden olduğu çevresel değişimler (ormansızlaşma gibi), heyelan riskini artırıyor. Ülkemizde son 50 yılda meydana gelen doğal afetler incelendiğinde, heyelanların %45’lik oranla en sık gerçekleşen doğal afet olduğunu görüyoruz. Heyelan afeti için yapılan değerlendirmede tüm illerimizin heyelandan belirli derecelerde etkilendiği görülüyor. Heyelan kaynaklı ekonomik kayıpları değerlendirmek için uluslararası ve ulusal veri kaynaklarını incelemek gerekiyor. EM-DAT (The International Disaster Database) ve Our World in Data (OWID) gibi küresel veri tabanlarının yanı sıra, ülkemizde hazırlanan Türkiye Afet Risk Azaltma Planı (TARAP) ve İl Afet Risk Azaltma Planları (İRAP) gibi strateji belgeleri ve Avrupa Birliği Komisyonu tarafından kabul edilen INFORM endeksi bu kaynaklara örnek olarak gösterilebilir. Örneğin INFORM endeksi, afetler ve insani krizler açısından ülkelerin risk düzeyini ölçüyor. INFORM endeksine göre Türkiye, 191 ülke içinde 10 üzerinden 5,5 puan ile yüksek risk potansiyeli taşıyan ülkeler arasında yer alıyor. Türkiye’de 2015–2024 yılları arasında sel, heyelan, orman yangını ve deprem kaynaklı afetlerden toplamda yaklaşık 36 milyar dolarlık ekonomik kayıp hesaplanmıştır. Bu toplam içinde heyelanların oranı kesin olarak belirlenememektedir. Veri eksikliği ve sigortalılık oranının düşük olması bu belirsizlikte önemli rol oynuyor.

DEPREM-HEYELAN VE SEL-HEYELAN SORUNU

Türkiye’de heyelanlar nasıl modelleniyor? Heyelanlara karşı modellemenin rolü ve önemi nedir? Heyelanlar dünyada da modelleniyor mu? Örnekler verebilir misiniz?

Türkiye, dünyanın en aktif tektonik kuşaklarından biri olan Alp Himalaya kuşağı üzerinde yer alıyor. 6 Şubat 2023’te meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremler (Mw 7.7 ve Mw 7.6), “coseismic landslides” olarak bilinen çok sayıda yamaç yenilmesini (yani heyelanı) tetiklemiştir. Depremler sonrası yapılan çalışmalarda 3 bin 600’den fazla heyelan haritalanmış, ayrıca 2 bin 596 yeni olay kaydedilmiştir. Bu veriler, deprem sonrası heyelanların ciddi bir artış gösterdiğini ortaya koyuyor. Deprem sonrası heyelanların ortalama olarak fay hattına uzaklığı 15 km civarındadır ve özellikle yüksek eğimli, yüksek rakımlı bölgelerde yoğunlaştıkları belirlenmiştir. Dolayısıyla Türkiye özelinde heyelanları: “depremle tetiklenen”, “doğal nedenlerle meydana gelen” ve “insan etkileri nedeniyle oluşan” olmak üzere üçe ayırmak gerekir. Özellikle aşırı yağış sonrasında gelişen heyelanlar, ekonomik kayıplar açısından önemli bir yer tutuyor. Türkiye’de heyelanlar üzerine ilk kapsamlı çalışma, 23 Haziran 1988’de Çatak’ta meydana gelen ve 66 kişinin yaşamını yitirdiği olay üzerine David Jones ve arkadaşları tarafından 1989 yılında gerçekleştirilmiştir. Günümüze geldiğimizde, ülkemizdeki akademisyenler tarafından gerçekleştirilen bilimsel araştırmaların dünya literatüründe saygın bir yere geldiğini görmekteyiz. Son 10 yılda, heyelan/yamaç yenilmesi konusunda Türkiye adresli yıllık ortalama 60 civarında bilimsel yayın yapıldığı görülüyor. Heyelan modellemede dünyada ve Türkiye’de benzer yöntemler kullanılıyor. Günümüzde istatistiksel yöntemlerin (frekans oranı yöntemi ve lojistik regresyon gibi) ve makine öğrenmesi algoritmalarının (Random Forest, SVM, ANN, XGBoost vb.) heyelan duyarlılık modellemede yaygın olarak kullanıldığını görmekteyiz. Ulusal ve uluslararası bilimsel çalışmalar incelendiğinde, heyelanlar duyarlılık değerlendirmesinde kullanılan parametrelerin 4 ana grupta toplandığını görüyoruz. 1) Jeolojik Faktörler; litoloji (kayacın türü), fay hatlarına uzaklık gibi yerbilimsel özellikler, 2) Topografik Faktörler; eğim, bakı (yamaç yönü), yükseklik, eğrilik (yamacın şekli) gibi değişkenler, 3) Jeoteknik Faktörler, 4) Çevresel/ Ekolojik Faktörler: Arazi kullanımı (land use), bitki örtüsü gibi doğal ve insan kaynaklı etkiler. Ülkemizde bu tür modelleme çalışmalarının son 10 yılda bazı sigorta firmaları tarafından kullanılmaya başlandığını görmekteyiz. Ulusal reasürans firmaları ise bildiğim kadarıyla bu konuya bir ilgi göstermemiştir. Sonuç olarak, yukarıda da dile getirdiğim gibi, deprem-heyelan ve sel-heyelan sorununun birlikte değerlendirilmesi ve modellemelerde dikkate alınması gerekmektedir.

HEYELAN RİSKLERİNİ AZALTMAK İÇİN ÖNLEMLER

Heyelanları önlemeye, durdurmaya hazırlıklı mıyız? Heyelanları önlemek için ne gibi önlemler almalıyız?

Deprem sonrası heyelanlar konusunda ülkemiz henüz araştırma ve çözümleme aşamasında. 1/25.000 ve daha hassas ölçeklerde (ör. 1/1000) ayrıntılı çalışmalar için teknik personel ve ekonomik kaynak yetersiz. Araştırmalar, ağırlıklı olarak akademik çevrelerde küçük ölçekli gruplar tarafından yürütülüyor. Doğal nedenlerle oluşan heyelanlar açısından ise AFAD’ın hazırladığı risk haritaları ve üniversitelerin yaptığı duyarlılık analizleri mevcut olsa da, önleyici mühendislik tedbirleri yeterince uygulanmıyor. Çoğu durumda müdahale, olay gerçekleştikten sonra yapılıyor. Bununla birlikte, heyelan risklerini azaltmak için 5 ana başlık altında alınabilecek önlemleri şu şekilde sıralayabiliriz:
1. Mühendislik çözümleri: Drenaj, istinat duvarı, şev düzenleme, ankrajlama
2. Doğal çözümler: Bitkilendirme, yerel bitki örtüsünün korunması, kontrollü tarım
3. Planlama: Risk haritalarının imar planlarına entegrasyonu
4. İzleme ve erken uyarı: Sensör tabanlı izleme sistemleri, yağış ve toprak nemi takibi
5. Toplumsal hazırlık: Eğitim, bilinçlendirme ve afet tatbikatları

‘HEYELAN RİSKİ DASK KAPSAMINA ALINMALI’

Heyelanlar sigorta sektörü açısından nasıl bir tehdit oluşturuyor?

Heyelanlar, sigorta ve reasürans sektörü açısından “artan risk” grubunda yer alıyor. Başlıca tehditler şunlardır:
1. Maddi hasar riski: Konut, iş yeri, altyapı yıkımları.
2. Dolaylı kayıplar: Tarım ve lojistikte kesintiler.
3. Risk birikimi: Deprem + heyelan veya sel + heyelan gibi çoklu afetler.
4. Aktüeryal zorluklar: Heyelan için güvenilir modelleme eksikliği.
5. İklim değişikliği: Şiddetli yağışların artışı ile heyelan frekansının yükselmesi.

Türkiye’de zorunlu deprem sigortası (DASK) heyelanı doğrudan kapsamıyor. Bu nedenle uygulamada hukuki boşluklar bulunuyor. Anayasa, Borçlar Kanunu, İdare Hukuku, Afet Kanunu ve Çevre–İmar Hukuku vatandaşlara hak tanısa da, “mücbir sebep” kavramının sınırlarının netleşmemesi sorun yaratıyor. Bu nedenle heyelan riskinin DASK kapsamına alınması kaçınılmaz. Bu konuyu 3 örnekle açıklayalım. 1) 28 Nisan 2025 tarihinde Samsun’un Canik ilçesinde bir benzin istasyonunda meydana gelen kaya düşmesi olayında 3 kişi hayatını kaybetmiştir, 2) 13 Şubat 2024’te Erzincan’ın İliç ilçesindeki altın madeninde meydana gelen olayda 9 işçi hayatını kaybetmiştir, 3) 7 Mart 2025 tarihinde Samsun’da kuvvetli yağışların ardından oluşan heyelanlar Derecik Mezarlığında ciddi hasara yol açmıştır. Yaşanan bu olaylar, vatandaşların can ve mal güvenliklerini korumak adına heyelanlara karşı sigorta yaptırmalarının kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Diğer tarafta ise ucu açık hukuksal süreçler beklemektedir.

Sigorta şirketlerinin kullanmak istemesi durumunda, heyelanlar duyarlılık haritaları hangi ölçekte olmalıdır? Siz bu özelliklere sahip haritalar üretebiliyor musunuz?

Sektör açısından kullanılacak heyelan duyarlılık haritaları, en az 1/25.000 ölçeğinde veya 10 m konumsal çözünürlükte olmalı. Bu sayede il, ilçe, mahalle veya kritik tesis bazlı poliçe yönetimi yapılabilir. GRIT Coğrafi Risk ve Bilgi Teknolojileri olarak Türkiye’de heyelan riski yüksek olan tüm illerin 10 m çözünürlüklü heyelan duyarlılık haritalarını ürettik ve sigorta şirketlerinin kullanımına hazır hale getirdik. Bu haritalar her yıl güncellenmektedir. Deprem sonrası ve taşkın sonrası olabilecek heyelanlar da duyarlılık modellerine entegre ediliyor. Modelleme çalışmalarımızda, özellikle son yıllarda yaygınlaşan ve yapay zekânın alt dalları olan makine öğrenmesi ve derin öğrenme algoritmaları kullanılıyor. Buna ilaveten, talep edilmesi durumunda, özellikle kritik tesislerin ve mühendislik yapılarının bulunduğu alanlarda heyelan riskini belirlemeye ve bu riskleri azaltmaya yönelik daha ayrıntılı çalışmalar da gerçekleştiriyoruz.

Yorum yazın