
Eğitim öğretimde “pandemi sonrası” dönem başladı
Pandemi döneminin başlangıcı ile sınıfların dijitale taşındığı eğitim öğretim döneminin ardından yüz yüze eğitim için yeşil ışık yandı. PCR testi zorunluluğu, eğitim görevlilerinin aşı durumu gibi birçok soru işareti ile 6 Eylül’de başlayan 2021-2022 eğitim öğretim dönemi ile birlikte, çocukların uzaktan eğitim sürecinin ardından okula adapte olması ve geçmiş dönemden kalan müfredat eksikliği gibi konular yeni gündem olacak.
Pandemi döneminin en fazla soru işareti yarattığı alanlardan biri eğitim oldu. Eğitimin dijital ortama taşınması ve geliştirilen yeni hibrit modeller, pandemi döneminin sıcak gündem maddelerinden olmaya devam etti. Ülkemizde ilk vakanın kaydedildiği 2020 mart ayı itibarıyla uzaktan eğitim sistemine geçilmesi, öğrencilerin daha önce tecrübe etmediği bir eğitim sürecinin de başlangıcı oldu. 1 seneden fazladır devam eden bu süreçte eğitim veren kurumların tamamı sistemlerini dijital sınıflara taşıyarak eğitim-öğretim dönemine aralık vermeden devam etmesini amaçlamış olsa da teknolojik altyapı problemleri, yüz yüze eğitimin ve sosyalleşme imkanlarının eksikliği gibi birçok yeni ‘sorun’ sadece öğrencilerin değil, eğitimcilerin ve velilerin de yeni gündemi oldu.
Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, 2021-2022 eğitim ve öğretim yılının tüm kademe ve tüm sınıf seviyelerinde, 6 Eylül 2021 Pazartesi günü gerekli tedbirler alınarak haftada 5 gün yüz yüze eğitim ile başlatılacağını belirtti ve “Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Milli Eğitim Bakanlığı olarak birinci önceliğimiz tüm sağlık önlemlerini alarak okulları açık tutmaktır. Bununla ilgili tüm önlemlerimizi de aldık. Bu önlemlerin takipçisi olacağız. Velilerimiz çok rahat olsunlar” dedi. 28 Ağustos 2021 tarihli bu açıklama ile yüz yüze eğitim için yeşil ışık yansa da COVID-19’un yeni varyantları ve vaka sayılarının artışı yeni kısıtlamaları da beraberinde getirebilir, eğitimdeki hibrit modeller devam edebilir.
AŞI VE PCR TESTİ GÜNDEMDE
2021-2022 eğitim öğretim döneminin bir diğer tartışma konusu ise aşı ve PCR testi oldu. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, öğretmen ve okul çalışanlarının aşı olmamaları durumunda haftada 2 kez PCR testi ile taranmaları gerektiğini belirterek, öğrencilere yönelik aynı uygulamanın olup olmayacağına yönelik şu ifadeleri kullandı: “Kamuoyunda bu konuda dezenformasyon söz konusu. Öncelikle net olarak ifade etmek isteriz ki öğrencilerimize yönelik aşı ve PCR testi zorunluluğu bulunmuyor. Burada kılavuzda da yer aldığı şekliyle sadece öğretmenlerimiz değil servis şoförlerinden, servislerde görevli yardımcı personel, okullardaki idari personel, kantin ve yemekhane çalışanlarına kadar eğitim-öğretim ortamına dahil olan tüm çalışanlarımız aşı olmak istiyorlarsa aşı olacaklar. Aşı zorunlu değil, süreç gönüllülük esasına göre işliyor. Öğrencilerimiz ile bir araya gelmesi zorunlu olan öğretmen ve okul çalışanlarımızın aşı olmayacaklarsa haftada 2 defa PCR testi yaptırma zorunluluğu var” açıklamalarında bulundu.
MÜFREDAT TAMAMLANAMADI
Nisan/2021 tarihli “Pandemi döneminde öğrenme kaybı” Eğitim-Bir-Sen araştırmasına katılan öğretmenler, uzaktan eğitimde yaşadıkları en büyük zorlukları ile ilgili;
• %74’ü öğrencilerin teknolojiye erişim güçlüğü olduğunu,
• %47’si evden çalışmanın getirdiği stres ve iş yükünü,
• %46’sı evde kaliteli internet hizmeti eksikliğini,
• %41’i teknik cihaz eksikliğini (dersler için web kamerası, bilgisayar vb.),
• %40’ı çevrimiçi/canlı ders platformu alt yapısının yetersizliğini,
• %39’u ise öğrencilerin dijital okuryazarlığının yetersiz olmasını,
• %38’i ise müfredatı uzaktan eğitime adapte etmeyi,
• %34’ü ise geri dönüt vermeyi,
• %29’u uzaktan öğrenme için öğretim materyali hazırlamayı,
• %20’si ise uzaktan eğitim ile ilgili yeterli bilgi ve deneyime sahip olmadıklarını ifade ettiler. Yine aynı araştırmaya göre, okulların kapandığı Mart 2020’den itibaren öğretmenlerin sadece %41.6’sı müfredatı tamamlayabildiğini belirtti.
“Pandemi sürecinde okulları güvenle açmak” başlıklı 80 ilde toplam 9.064 öğretmene ve 20.052 veliye uygulanan bir diğer araştırma birçok soruna dikkat çekiyor. “Uzaktan eğitim için çocuğunuzun / çocuklarınızın ihtiyaç duyduğu teknolojik araç olan bilgisayar konusunda sorun(lar) yaşadınız mı?” sorusuna ‘kısmen/yaşadım’ cevabı veren velilerin oranı %50.5. İnternet konusunda sorun yaşayan velilerin oranı %55.5, televizyon konusunda sorun yaşayan velilerin oranı ise %27.8 olarak kaydedildi.
EĞİTİMDE SİGORTA GÜVENCESİ
Pandemi sürecinde yaşanan finansal kayıplar ile çocuklarının eğitimlerinin bu süreçten etkilenmemesini isteyen aileler, eğitimde sigorta güvencesine başvuruyor. Eğitim sigortası, anaokulundan başlayarak üniversite eğitiminin sonuna kadar tüm eğitim seviyelerini kapsıyor. Sigortalı çalışanlar ve serbest meslek sahipleri eğitim sigortası yaptırdıklarında sigorta için ödedikleri primleri gelir vergisinden düşebiliyor. Eğitim sigortasını diğer ürünlerden ayırt eden en önemli özellik tek seferde ya da 12 taksite kadar ödenen prim ile ürünün uzun yıllar güvence sağlaması oluyor. Aynı zamanda ödenen primin tamamını gelir vergisi matrahı indiriminde kullanılabiliyor. Ödenen primin ortalamada %27’sinde bu avantajı kullanarak primin maliyetini düşürmüş oluyor. 1.000 TL ödenen prim için %27 vergi avantajı kullanıldığı takdirde ödenen prim 830 TL’ye geliyor. Çocuğunun ya da eğitiminden sorumlu olduğu kişinin kalan eğitim süresini, eğitim sigortası ile bu masrafın ne kadarını güvence altına alacaklarını belirlemeleri hem ürünün ihtiyaca cevap verip vermemesine, hem fiyata direkt olarak etki ediyor. Örneğin, çocuğunun önünde 10 yıl eğitim süresi ve yıllık 30 bin TL eğitim masrafı olan 32 yaşındaki bir veli, riskini güvence altına almak için; 300 bin TL güvenceli bir sigorta alabilir. Bu üründe güvence altına aldığı tutar her yıl 30 bin TL azalacak ve 10 yıl süreyle geçerli olacak. Bu ürünü aldığı zaman ilk yıl 300 bin TL, ikinci yıl 270 bin TL değerinde her yıl azalan ve en sonunda 30 bin TL güvencesinde hayat sigortası sahibi oluyor. Böyle bir poliçenin 10 yıl boyunca verdiği güvenceye karşılık prim tutarı 2.908 TL olur ve veli bu rakamı 242 TL’lik 12 taksitte ödeyebilir. Eğer %27’lik vergi diliminde olan çalışan bir kişiden bahsediyorsak, ödeme dekontlarını çalıştığı firmanın insan kaynaklarına verdiğinde prim tutarları her ay gelir vergisi matrahından düşer. Böylece yılsonunda ödediği tutarın 785 TL’sini vergi iadesi olarak devletten geri almış olur. Yani 10 yıllık ürüne 2.123 TL’ye sahip olunabiliyor.