Cumhuriyet

CUMHURİYETİMİZİN 102’inci yılını kutluyoruz. Ne mutlu bize… Cumhuriyetin yaşandığı her gün bizim için bayramdır. Bu büyük bayramımız kutlu olsun.

Kısaca tarihi geçmişimize bir göz atalım.

Osmanlı İmparatorluğu 1876 yılına kadar mutlak monarşi ile yönetiliyordu. Monarşi, bir hükümdarın sınırsız yetkilerle devleti yönettiği, cezalandırma ve bağışlama yetkilerinin sadece hükümdarın elinde bulundurulduğu bir yönetim türüdür. Tüm yetkilerin tek bir kişinin elinde olmasının yarattığı sakıncalar nedeniyle meşrutiyet sistemine geçildi. 1876-1878 ve 1908-1918 yılları arasında devlet meşruti monarşiyle yönetildi.

Meşru Monarşi, Anayasal Monarşi, Parlamenter Monarşi olarak adlandırabileceğimiz meşrutiyet, hükümdarın yetkilerinin Anayasa ve hal koyuyla seçilen Meclis tarafından kısıtlanmış olduğu bir yönetim biçimidir.

Senato-İmparator ikileminde olduğu gibi tarihi çağlarda pek çok örneği verilebilirse de; İngiltere’de 1215 yılında Magna Carta ile kurulan siyasi düzen, tarihteki ilk meşruti monarşi rejimi olarak anılır. Fransa’da 1830 Devrimi’nden sonra kurulan Anayasal Monarşi, Cumhuriyet ile mutlak krallık arasında bir “orta yol” olarak benimsenmiştir.

Birinci Dünya Savaşı’nda yaşanan büyük yenilginin ardından işgale uğrayan Anadolu’da halkın işgalcilere karşı Mustafa Kemal Paşa önderliğinde verdiği Millî Mücadele, Ekim 1922 tarihinde millî güçlerin zaferi ile sonuçlandı. Bu süreç sonunda, 23 Nisan 1920’de “Büyük Millet Meclisi” kuruldu. 1921’de Teşkilat-ı Esasiye Kanunu adlı yasayı kabul edilerek egemenliğin Türk ulusuna ait olduğunu ilan edildi ve 1 Kasım 1922’de alınan kararla saltanat kaldırıldı. Artık ülke, meclis hükûmeti tarafından yönetilmekteydi.

27 Ekim 1923’te Mustafa Kemal Paşa, yönetim biçiminin Cumhuriyet olması için İsmet İnönü ile birlikte bir yasa değişikliği tasarısı hazırlayarak 29 Ekim 1923’te Meclis’e sundu. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda yapılan değişikliklerin kabulü ile Cumhuriyet, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından ilan edilmiş oldu.

Cumhuriyet ilan edildiği sırada henüz 29 Ekim günü bayram ilan edilmemiş, kutlamalar konusunda bir düzenleme yapılmamıştı; 29 Ekim gecesi ve 30 Ekim günündeki şenlikleri halk kendiliğinden organize etti. Ertesi yıl, Cumhuriyet’in ilanının 101 pare top atılarak ve planlanacak özel bir programla kutlanmasına karar verildi ve bu kutlamalar, daha sonra yapılacak olan Cumhuriyet’in ilanı kutlamalarının başlangıcı oldu.

1925’te Hariciye Vekaletince düzenlenen bir yasa teklifinde 29 Ekim’in bayram olması önerildi ve öneri TBMM tarafından kabul edilerek Cumhuriyetin ilan edildiği gün, 1925’ten itibaren ülke içinde ve dış temsilciliklerde resmî bir bayram olarak kutlanmaya başladı. O günden bu güne bu önemli bayramı her yıl kutluyoruz. Nasıl kutlanmasın?

Cumhuriyet; din, dil ve ırk ayırımı yapılmaksızın herkese özgürce ve insanca yaşama hakkının verildiği, kadın erkek eşitliğinin, seçme ve seçilme haklarının herkese tanındığı, herkesin hak ve hukukunun korunduğu ve adalet sisteminden faydalandığı, herkese eğitim hakkının sağlandığı, bilimin ön planda tutulduğu, herkesin dini ibadetlerini serbestçe yapabildiği, kısaca insanın ve insanca yaşamanın, bilgili, kültürlü, ahlak sahibi iyi vatandaş yetiştirmenin temel alındığı bir sistem.

Daha ne olsun?

Cumhuriyet sadece 29 Ekim’de kulanması gereken bir bayram değil, her gün kutlanması gereken bir bayram. Cumhuriyet’in kurucusu Büyük Önder Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in kurulmasında görev alan bütün devlet büyüklerimizin aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Ruhları şad olsun. Çok zor koşullarda kurulan Cumhuriyet’imizin değerini bilelim ve sahip çıkalım.

Dünya durdukça, yüzyıllar boyu kutlanabilmesi dileğiyle hepimizin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun… İstanbul, 27 Ekim 2025

Yorum yazın