Beyhude şeyler üçgeni

HAVAALANINDAN bindiğim taksinin sürücüsü gözlerini büyüterek bana döndü ve “Dinleyiciler soruyor, trafikten sorumlu emniyet yöneticisi yanıtlıyor, dinle abi! ” dedi. Bunu derken de radyonun sesini iyice açtı sanki benden onayı almışçasına…

Günümüz koşullarında ilgili yöneticisi bulunduğunda sonsuz soru yönlendirilebilecek konuları düşündüm bir çırpıda: eğitim, adalet, ekonomi, sağlık, teknoloji, maliye, ulaştırma…

Bağlanan bir dinleyici otobüs duraklarının başka araçlarca işgalini gündeme getirdi. Bir diğeri plakasını çıkartıp ya da mesela çamurla kamufle edip trafikte dolananları. Ben bağlansam şunu sorardım sadece: “Sizce trafik nedir?”

Atraksiyon olmadığı için insanın bazen intihar etme hissi duyduğu o Batı trafiklerinde ne fark var mesela? Önce eğitim kesinlikle, ama en az o kadar önemli de yaptırımlar. Yaptırımlar hem ciddi cezalar hem de üstüne toplum baskısı.

Yakın bir dostum yoğun bir hafta içi sabahı Maslak’taki görüşmesine gidiyor; o firma ile ilk görüşmesi ve firma sahibi de katılacak toplantıya. Ana caddeden arka caddeye geçiş yapıyor dostum ve dar bir yolda başka bir araç ile köprüdeki keçiler aşamasına geçiyorlar birden. Hem tıkanmış hem de geç kalmış olmanın öfkesi ile önce el kol hareketi yapıyor bizimkisi, karşıdan da benzer bir tavır sergilenince bu kez jestlerini kelimelere büründürüyorlar ortaklaşa…

Sonunda bu durum aşılıyor ve dostum görüşmesinin olduğu kuruma giriş yapıyor. Toplantı salonuna alınıyor. Herkes odada. Özür diliyor geç kaldığı için. Sözünü bitirmeden kapı açılıyor ve içeri az önce yolda tartıştığı zat giriyor. Masadakilerden biri “Sizi Patron’umuz ile tanıştırayım” deyince bizimkisi “Gerek yok, biz ailece tanışırız kendisi ile” diyor. Nüktedanlığı prima ama o firmanın işlerini hiçbir zaman alamıyor.

Ne gerek var bu kadar itişmeye? Sadece kişilik bozuklukları ya da günlük yaşamın diğer sorunlarının dışavurumu mu? Kesinlikle hayır. İnsanlar doğrusu yanlışı nedir anlaşılmayan, ödülü cezası önemsenmeyen “Survivor” benzeri yarışmaları yapmaya zorunlu kılınıyor yaşamın birçok alanında. Ve moderatörün olmadığı her durumda olduğu gibi baskın olanın, kuralı koyanın kazandığı içgüdüsel yaklaşımlar sergileniyor ne yazık ki.

Aynı başıboşluk ve kaos bireysel kesişmelerin olduğu her alanda var ayrıca. Stadyum ve spor salonlarında, sinema ve tiyatrolarda, çarşıda, pazarda, alışveriş merkezlerinde, kafe ve restoranlarda, havaalanlarında, bankalar ve resmi dairelerde, hastaneler, anlı şanlı rezidanslar, siteler, oteller hatta umumi tuvaletlerde bile.

Yani sorun sadece trafik sorunu değil, sorun bir arada olamama, birlikte bir düzen kuramama, kurulu düzene uyamama sorunu aslında. Bunun çözümü doğal olarak eğitim ama bence daha da önemlisi yaptırım ve denetim.

Arsasını kat karşılığı müteahhide veren toprak sahibi 60 konutlu sitede sahibi olduğu 10 konutun aidatını ödemiyor yıllardır, site yönetimi ile mahkemelik, “Neden?” diye sorulduğunda “Kendim kullanmadığım, bir kısmı boş duran konutların aidatını niye ödeyeyim?” diyebiliyor. Aynı kişinin kardeşi site içindeki yolun tam ortasına arabasını bırakıp kiracı teftişine gidebiliyor, “Yolu kapatıyorsunuz, geçemiyoruz, daha uygun bir yere park edin lütfen” dendiğinde de “Sen bana aracımı nereye park edeceğimi söyleyemezsin” deme cüretini gösterebiliyor. “Eee, o zaman vermeseydin müteahhide (tarlanı), eksik olsaydı birkaç on milyon doların ama rahat rahat dolansaydın arazinde” desen de faydası yok çünkü o hem vermek istiyor (müteahhide) hem de hiçbir site sakinine saygı duymadan, site yönetiminin uzlaşarak aldığı hiçbir karara uymadan sürdürmek istiyor pastoral yaşamını. 3 kuruşluk vergi borcu için elektronik haciz yapan sistemin yüz binlerce liralık aidat takan kişiye bir yaptırım uygulayamamasıdır bu tuhaflıkların nedeni.

Yani sorun sadece birlikte yaşayamama, düzene uyamama da değil aslında, sorun uygarlık / değerler / kurallar (yasalar) üçgeninin tam olarak kurulamıyor olması bir türlü.

Görüşmek üzere…

 

Yorum yazın