Ayşe Nana ve bir anı
AYŞE Nana, 1 Ocak 1936 tarihinde İstanbul’un Kurtuluş semtinde doğmuş bir Ermeni vatandaş olup, asıl adı Hermin Arslanoğlu’dur.
1951 yılında 15 yaşındayken bir yarışmada Boğaziçi Güzeli seçilip, filmlerde küçük roller almaya, 1954 yılında Kervansaray Gazinosu’nda dansa başlayan Nana,1958 yılında İtalya’ya giderek Roma’ya yerleşmiştir. 5 Kasım 1958’de Roma’da Rugantino adlı gece kulübünde, bir milyarderin düzenlediği doğum günü partisinde dansıyla hem İtalya, hem Türkiye gündemine oturmuştur. Nana’nın partideki üstsüz dansları, fotoğrafçı Tezio Secciaroli tarafından çekilerek, haftalık L’ Espresso Dergisi’nde yayınlanınca, Katoliklerin tepkisini çekmiştir. İzinsiz çalışmak ve müstehcen gösteri yapmak gerekçesiyle gözaltına alınan Nana, kimliği öğrenilemeyen bir milyarderin kefaletini ödemesiyle sınırdışı edilmekten kurtulmuş, ardından gazeteci Saro Balsamo ile evlenmiştir.Sopranoluk yapan Argia adında bir kızı vardır.
Dansı yaş haddinden 80’li yılların başında bırakınca da sahneden kopmadı. Dans okulları açtı, filmlerde oynadı.
12 Eylül döneminde T.C. vatandaşlığından çıkartıldı.
Ünlü gazeteci Hıncal Uluç bakın ne diyor: “Bugünkülerin yaptığının oryantal ile alâkası yok, onlar sadece göbek ve kalça titretiyorlar, Ayşe Nana’da onlar ısınma hareketleriydi.”
Ayşe Nana, 30 Ocak 2014 tarihinde kanser nedeniyle 78 yaşında Roma’da öldü.
Yıl 1951, İpek Film Stüdyosu’nda teknisyen olarak iş hayatına başlamıştım. Geçmiş yazılarımda o renkli günlere değinmiş olduğum için detaya girmeyeceğim. Barbaros Hayrettin Paşa filmi çekimleri için terasta yelkenli gemi, platoda iç mekân dekorları hazırlanmıştı ve rejisör Baha Gelenbevi yönetiminde, Rus asıllı görüntü yönetmeni Özen Sermet çekim yapıyordu. Benim sorumlusu olduğum developman makinesi, bodrum katta, karanlık ve aydınlık iki mekânı kaplayan, non-stop çalışan, belirli periyotlarda kontrol edilen bir düzenek olduğu için benim zaman zaman stüdyo içinde tur atmam hoşgörü ile karşılanırdı. Çok genç olmamın da avantajını istismar etmeden her tarafı dolanır ve her şeyden haberdar olurdum. Yaşlı kadronun nazar boncuğu gibiydim… Nitekim Özen Sermet boş bulunup, dansöz Nana’nın rol alacağı sahnenin çekiminde platonun boşaltılacağını, yalnız kendisinin çekim yapacağını, çünkü Nana’nın göğüslerinin çıplak olacağını söylemez mi? O devirde bir olaydı bu! O sahnenin fotoğrafını çekebilmek için günlerce Özen abinin beynini yıkadım ama adam haklı olarak, ”seni de, beni de kovar Cemil İpekçi” diyordu. Sonunda o gün geldi, beni kıramadı, plâtonun uygun bir köşesine beni sakladı ve ”ben yanına gelmeden sakın bir yere kımıldama” talimatını verdi. Aradan saatler geçti, ne çekim var ne gelen giden. Oysa, makinemi bir saat için Apostol ve İshak abilere (BM gibi her milletten adam vardı, biri Arnavut, diğeri Musevi) emanet etmiştim. Geç vakit Özen yanıma geldi, bir sebeple çekim ertelenmiş, o telâş içinde beni unutmuştu. Sonraki günlerde benden habersiz sahneyi çekip bana, fotoğraf yaptırmam için, montaj sırasında kestiği bir kare negatifi vermişti, çünkü, ”negatifin developmanı sırasında o makarayı kazaya getirir yakarım” diye tehdit etmiştim!..
Ne günlerdi… Toprağı bol olsun hepsinin..