“Ve Gözlerinde Söndü Dolunay”
BU köşeden zaman zaman ülkemizde yaşanan trafik anarşisi konusunda görüş, eleştiri ve önerilerimi yazıyorum. Trafik anarşisinden yakınımızda olsun uzağımızda olsun herkes mutlaka nasibini alıyor.
Karayollarımızda meydana gelen feci trafik kazalarını televizyonda izleyip, gazetelerde okurken, nedense tepkilerimiz de giderek azalıyor. İnsanları bir karınca gibi ezip yok eden trafik canavarlarına nasıl engel olunacağı konusunda neredeyse kimseler kılını kıpırdatmaz hale geldi. Nasıl olsa birileri bir çare bulur diye, ne çözüm üretiyoruz ne de tepki gösteriyoruz. Bu kaos içerisinde trafik canavarının pençesine kim, ne zaman ne şekilde düşecek ve sıra bize ne zaman gelecek diye bekleşir olduk.
Toplumsal hafızamız zayıf olduğundan kısa bir süre sonra tüm bu olanı biteni çoğumuz hatırlamıyoruz. Ancak eskilerin dediği gibi “Ateş düştüğü yeri yakar.” Sigortacı olarak bizler de yakınlarımızı, arkadaşlarımızı ve dostlarımızı trafik canavarının acımasız kollarında kaybediyoruz. Bu nedenle ateş bizi de etkiliyor. O kadar çaresiz kaldık ki artık gençlerimizi, yetişmiş insanlarımızı ve yakınlarımızı kaybetmemek için umut temenni etmekten başka bir şey yapamıyoruz.
Emek Hayat Sigorta’nın İzmit şubesinde çalışan genç bir kızımızın Sezen Aksu’nun İstanbul’daki konserinden çıkıp İzmit’teki evine dönerken trafik kazası sonucunda hayatını kaybettiğini soğuk fakat pırıl pırıl bir kış günü öğrendim. Hereke yakınlarındaki viyadük üzerinde geliş yönündeki bariyerleri yıkıp iki yol arasındaki boşluğu da aşan demir yüklü bir kamyon, İzmit yönüne gitmekte olan yolcu otobüsüne tam ortasından çarparak onu viyadükten aşağı uçurmuş. Herhalde bu şekil bir kazanın Türkiye’nin dışında başka bir ülkede meydana gelme olasılığı ise “milyarda” birdir.
Viyadükten uçan otobüsün içinde Emek Hayat’ta çalışan arkadaşımızın ölümünü öğrendiğim günün gecesi nedense bir türlü uyuyamadım. Balkona geçtim oturdum. Hava kurşun gibi ağır ve insanın iliklerini donduracak kadar soğuktu. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktığımda dolunay, karanlıkların prensi, ihtişamıyla parıldamaya devam ediyordu. Tıpkı kaza anında parıldadığı gibi.
Dolunayın ışıltıları arasından kazanın görüntüleri yeniden gözümün önüne geldi. Genç birinin ölümü kim olursa olsun insanı derinden etkiliyor. Çünkü yaşam dediğimiz süreç; umutlar, ihtiraslar, küçük büyük mutluluklar, düş kırıklıkları, sevinçler, dostluklar arkadaşlıklar ve kocaman bir sevgi yumağının kendisi değil mi? Bunların hiçbirini tam anlamı ile yaşayamadan, yüzünü bile görmediğiniz bir kişinin cehaleti ve hatası yüzünden ölmek, kesinlikle hak etmediğimiz adaletsiz ve acımasız bir sonuç değil mi?
Dolunayın gizemli ışıkları beni bir anda kazanın olduğu metal cehenneminin ortasına sürükledi. Genç arkadaşımızla göz göze geldiğimizde benim yalnızca çaresiz bir seyirci olduğumu biliyor gibiydi. Ama siyah gözleri o kadar çok şeyler anlatıyordu ki…
Metal bir ayna gibiydi gökyüzünde ay
Umutları sığmazken küçücük yüreğine
Kulağında kadife sesli bir şarkıcının sevgi dolu sözcükleri
Ve şarkıdaki gibi hep sevsin istiyordu insanlar insanları
Mutluluk istiyordu metalin metale vurduğu o cehennem anında
Ve o ses ve bağrışmalar ve karanlık ve boşluklar
İncecik göğsünde inanılmaz bir acı ve giderek azalan çığlıklar
Gözlerini açtığında kendi parçası imiş gibi göğsüne saplı demir çubuk
Ve yavaş yavaş buz keserken ayakları
Nedense lisedeki beden hocası geldi aklına
Ve gülmek istedi metal çubuğun verdiği acılara inat
Alaycı bir tebessüm oturdu solan dudaklarına
Dolunay kaybolurken siyah gözlerinin sonsuzluğunda