Sigortalının yükümlülükleri: Sözleşmesel görevler – 2

Önceki yazımızın son kısmı, sözleşmesel görevlerin teminat dışı hallerden nasıl ayırt edileceği ile ilgili tartışmaları ve çözümleri içermekteydi. Aşağıda sözleşmesel görevlerin sigorta poliçelerinde yer verilen süre sınırlamaları ile, rizikoyu ağırlaştırmama göreviyle ve rizikoyu kusur ile gerçekleştirme ile ilişkisi; kim veya kimlerin eylemlerinin sözleşmesel göreve aykırılık bakımından sigorta ettirenin eylemiyle bir tutulacağına değinecek ve daha sonra örneklere geçeceğiz.   

SÜRE SINIRLAMALARI

Bir sigorta sözleşmesinde “sigorta ettirenin bazı davranışları belirli bir süre içinde ortaya koyması” öngörülmüş olabilir. Mesela:  “Yangına karşı (bazı) önlemlerin -söz gelişi- üç aylık süre içinde alınması.” Bu gibi sözleşme hükümlerinin sigortacıdan istemde bulunma koşulları olarak mı değerlendirileceği, yoksa sözleşmesel görev olarak mı niteleneceği sorusuna verilecek yanıt yoruma bağlı görünmektedir. Kanımızca, bu süre koşullarının -sigortacının bu koşullara dayanması dürüstlüğe aykırı düşmedikçe- istem koşulu sayılması ve bunlara uyulmuş olmadığı zaman, sigorta ettiren/sigortalının isteminin reddi yoluna gidilmesi uygun olur. Bu düşünce doğrultusunda, önlem alınmadığı sürece, bu önlemin alınması sayesinde engellenebilecek olan zararlardan dolayı sigortacı ödeme yükümlülüğü altına girmeyecektir. 

Ancak, hiçbir yaptırım (özellikle sigortacının sorumluluktan kurtulmuş olacağını) öngörmeden yalnızca süre koşulu getirmiş olmak, yorumu zorlaştıracaktır. Yargının -çoğunlukla olduğu gibi bu olasılıkta da- sigortacının en lehine sonuç verecek (onun borcundan kurtulmasını onaylayacak) türden bir yoruma itibar etmeyeceğini beklemek daha gerçekçidir. 

“Verilen süre içinde önlem alınmış olmadığı takdirde, sigortacının ödeme yükümlülüğünden kurtulmuş olacağı” şeklinde kaleme alınan “açık” hükümlere gelince: Bunlar sözleşmesel görev sayıldıkları takdirde, önlemlerin kusur (ihmal) sonucu alınmamış olduğu saptansa dahi, rizikonun gerçekleşmesi ile bu önlemlerin alınmaması arasında sebep-sonuç bağının aranması (ve böyle bir bağ kurulamıyorsa, sigorta teminatının işletilmesi) gerekecektir.   

Uygulamada sigorta şirketleri yoğun yarışma koşulları altında oldukları için, birçok halde yüksek riziko arz eden yapıları da, yangın poliçesinde “sigorta ettirenin belirli bir süre içinde sözleşmede açıkça sayılan önlemleri alması gerektiğini” belirterek sigortalamaktadırlar. Sözleşmede yazılı olan süre içinde önlem alınmaması üzerine hangi sonucun meydana geleceği ise çoğu zaman “müphem” şekilde ifade edilmektedir (Mesela: “Sigortacı yapılacak riziko denetimi sonucunda alınması gereken önlemlerin alınmadığını saptarsa, sözleşmeyi feshetme hakkına sahip olacaktır”  veya “sigortacı önlem alınmadığı belirlendiği takdirde, gerçekleşen rizikodan kaynaklanan zararı karşılamayabilir” gibi). Sözleşmede (göreve aykırılık halinde) sigortacının yalnızca fesih hakkının olacağı veya dilerse ödeme yapmaktan kaçınabileceği belirtilmişse, kişisel düşüncemiz, sözleşmesel görevin söz konusu olduğu sonucuna varmanın daha doğru olacağı yönündedir. 

RİZİKO AĞIRLAŞIRSA…

Rizikonun ağırlaşması, sözleşme yapıldıktan sonra ortaya çıkan bir haldir. Bununla birlikte,  

sözleşmesel göreve aykırılık sonucunda riziko ağırlaşmasının meydana gelmesi mümkündür. Mesela alarm tertibatının daima çalışır durumda bulundurulması görevi, alarmın sökülmesi (veya bozulması halinde onartılmaması) halinde ihlal edilmiş olacaktır. Bu, aynı zamanda rizikonun sözleşme sonrasında “ağırlaştırılması” demektir.

Bundan başka tarafların TTK 1444(2) hükmüne uygun olarak “sözleşmesel görevin yerine getirilmemesinin riziko ağırlaşması sayılacağı” yolunda anlaşmış bulunmaları da hukuken geçerlidir. 

Bu gibi durumlarda, sigortacı, sözleşmesel göreve aykırılığı ileri sürmek yerine, riziko ağırlaşmasına ilişkin hükümlere de dayanabilecektir. 

RİSK GERÇEKLEŞMEZSE YAPTIRIM YOK

TTK 1429(1) uyarınca, sigorta sözleşmesinde sigorta ettirenin (veya sigortalının) rizikoyu kusuruyla gerçekleştirmesi halinde sigortacının sorumlu olmayacağı geçerli şekilde kararlaştırılabilmektedir. Sözleşmede bu gibi bir hüküm bulunduğu takdirde, sözleşmesel göreve aykırılık da “rizikonun kusurla gerçekleştirilmesi” olarak nitelenebilecektir. Ancak “rizikonun kusurla gerçekleştirildiği hallerde sigortacının sorumlu olmayacağı” yolundaki anlaşma, sözleşmesel görevi fuzuli hale getirmez. Çünkü göreve aykırılık durumunda, riziko gerçekleşmemiş olsa da sigortacının yaptırım uygulayabilmesi (illâ “testinin kırılmasını beklemek zorunda olmaması”) lazımdır. Türk Hukuku bakımından sorun, TTK’nın riziko öncesi için herhangi bir yaptırım öngörmeyerek eksik düzenleme getirmiş olmasıdır.   

SORUMLULUK KİMDE?

Sigorta ettiren (başkası lehine sigortada sigortalı) birçok halde sözleşmesel görevin yerine getirilmesini başkalarına bırakmış durumdadır. Rizikonun meydana gelmemesine yönelik önlemler, sigorta ettirenin yalnızca “malik” sıfatını taşıdığı fakat sigorta konusu malın vasıtasız zilyedinin başka bir kişi olduğu hallerde o başka kişi tarafından alınacak veya alınmayacaktır. Acaba kim veya kimlerin eylem veya ihmalleri, tıpkı sigorta ettirenin (veya sigortalının) kendi eylemi gibi sonuç meydana getirir? 

“Sigorta ettiren dışındakilerin bilgisi ve davranışı” başlıklı TTK 1412 şöyledir:
 
  

“Kanunda sigorta ettirenin bilgisine ve davranışına hukuki sonuç bağlanan durumlarda, sigortadan haberi olması şartı ile sigortalının, temsilci söz konusu ise temsilcinin…………… bilgisi ve davranışı da dikkate alınır.”

TTK 1449 anlamındaki sözleşmesel görevlerde sigorta ettirenin/sigortalının davranış yükümünü kanun değil bizzat sözleşme düzenlemekte ve buna aykırılığın sonucu da yine sözleşmede öngörülmektedir. Bu sebeple TTK 1449 hükmüne tabi sözleşmesel görevlerin TTK 1412’nin uygulama alanı dışında kaldığı düşünülebilir. Kalmadığı varsayımında, lehine sözleşme yapılmış olan sigortalının ve TTK 1412’de “temsilci” sözcüğüyle tanımlanmış olan kişinin davranışı da tıpkı sigorta ettirenin davranışı gibi sonuç meydana getirecektir. 

Belirtelim ki, TTK 1412’de sözü geçen “temsilci” Borçlar Hukuku anlamındaki (hukuksal işlemleri başkası adına gerçekleştiren) temsilciden farklıdır. Bu deyimi “sigorta hukukuna özgü temsilci” (riziko yönetiminin kendisine bırakıldığı kişi) olarak anlamak lazımdır. 

Bu sebeple mesela sigorta ettirenin kiraya vermiş olduğu işyerinde sözleşmeyle sigorta ettirene yüklenmiş olan fakat gerçekte kiracı tarafından alınması gereken önlemler ihmal edildiği ve riziko da bu sebeple gerçekleştiği takdirde, sigortacı görev ihlaline dayanabilecektir. 

Sigorta hukuku anlamında temsilcinin hangi hallerde söz konusu olacağı kanunda düzenlenmemiştir. Almanya’da, çok geniş bir uygulamaya sahip bu kavramın “her duruma uygun düşen bir yasal tanımının verilemeyeceği” düşüncesiyle, yasada tanımlanmasından vazgeçilmiş ve yargı kararlarında benimsenen ilkelere göre şekillendirilmesi benimsenmiştir. BGH (Alman Federal Mahkemesi) tarafından geliştirilen kıstaslara göre “temsilci” şöyle tanımlanabilmektedir: 

“Eğer üçüncü bir kişi, sigorta konusu rizikonun ilgili bulunduğu iş alanında temsil veya benzeri bir ilişki çerçevesinde sigorta ettirenin yerini almışsa, temsilci sayılmaktadır. Sigorta konusu eşyanın zilyetliğinin üçüncü kişiye bırakılmış olması her durumda temsilci sıfatının kazanılmasına yetmez. Temsilci sayılmak için, belirli ve önemsiz denemeyecek bir ölçüde sigorta ettiren hesabına hareket ediyor olmak lazımdır. Şu halde duraksama yoktur: Sigortalı mal, her bakımdan üçüncü kişiye emanet edilmişse, o kişi, sigorta ettirenin yerini almış demektir.” 

Bu tanım çerçevesinde ve öğretide belirtilenler dikkate alındığında şu saptamaları yapabiliriz: 

l Sigorta ettiren temsilciyi bilinçli olarak görevlendirmiş olmalıdır. 

l Sigorta ettiren yerine getirmek zorunda olduğu görev kapsamındaki davranış yükümlerini bütünüyle (artık kendisi durumun hakimi sayılamayacak bir şekilde) temsilciye bırakmış olmalıdır.

l Temsilci sadece riziko yönetimi ile sınırlı olarak görevlendirilmişse, onun yalnızca riziko yönetimine ilişkin davranışları (veya ihmalleri) sigorta ettirenin davranışı ile bir tutulacaktır (riziko gerçekleşmeye başlayınca koruma önlemleri alma bu kapsamda olduğu gibi, sözleşmesel görev uyarınca rizikonun veya bundan kaynaklanacak zararların önüne geçme amacına yönelik önlemlere başvurma da yine bu kapsamda sayılacaktır).

l Temsilcinin anlamlı sayılacak ölçüde devrede olmasından ne anlaşılacağı ise her somut hal için ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Eşya sigortalarında temsilcinin eşyanın belirli bir süre için vasıtasız zilyedi konumuna gelmiş olmasını aramak uygun olur.

l Temsilcinin devrede olması, sigorta ettirenin görevinin genişlemesine yol açmaz. Sigorta ettirenin gerçekleştirmesi halinde görev ihlali sayılmayan bir davranış, temsilci tarafından gerçekleştirildiğinde de görev ihlali olarak kabul edilmeyecektir.

l Temsilcinin kastı veya hilesi de sırf sigorta ettirene zarar vermek amacıyla gerçekleştirilmiş olsa dahi, sigorta ettiren aleyhine sonuç meydana getirir. 

UYGULAMADAN ÖRNEKLER

Uygulamada aşağıdaki davranışlar, sözleşmesel görev ihlali olarak değerlendirilmiştir:

* Kuyumcu dükkanının yeteri kadar uzun süreyle gözlenmemesi,

* Değerli kağıtların emniyet altında tutulmamış olması,

* Fotoğraf makinesinin kilitli kap içinde bulundurulmaması, 

* Kullanılmayan mücevherlerin emniyet altında tutulmaması,

* Mal satışından kaynaklanan alacaklarla ilgili sigortada, bakiye alacağın süresinde bildirilmemesi, 

* Sorumluluk sigortasında, zararın önüne geçmeye yönelik önlemlerin alınması isteminde bulunulmaması,

* Su sporu araçlarının emniyet altında tutulmaması,

* Taşıyıcı sorumluluk sigortasında, personelin seçiminde ve gözetiminde ihmal gösterilmesi,

* Taşıma sigortasında, emniyet kurallarına aykırı davranılması.

Uygulamada aşağıdaki durumlarda teminat dışı kalan halin varlığı kabul edilmiştir: 

* Mücevherlerin kuralına uygun şekilde takılmamış olması,

* Hırsızlık sigortasında nakit paranın kilit altında saklanması koşuluna uyulmaması,

* Mimar sorumluluk sigortasında, dizi oluşturan zararlar hakkındaki teminat koşulları,

* Sorumluluk sigortasında, olağandışı ve tehlikeli uğraşların teminat dışı hal olarak öngörülmesi,

* Bisiklet hırsızlığının yalnızca belirli zaman dilimleri için temin edilmiş bulunması, 

* Mesleki sorumluluk sigortasında bilinçli şekilde yükümlülüklere aykırı davranılması,

* Hava taşıyıcısı sorumluluk sigortasında gerekli izinlerin alınmamış bulunması, 

* Sorumluluk sigortasında zararın belirli süre içinde bildirilmemesi, 

* Sağlık sigortasında muayenehanesinde hizmet veren hekimlere tedavi olma halinde,    masrafların ödenmesine sınırlama getirilmesi. 

TTK 1449 HÜKMÜNÜN EKSİK YANLARI

TTK 1449 rizikonun gerçekleşmiş bulunması olasılığını dikkate alarak yaptırım öngörmüştür (sigortacının edim yükümlülüğünden sigorta ettirenin göreve kusuruyla aykırı davranmış olması ve görev ihlali ile riziko arasında da sebep-sonuç bağının varlığı koşuluyla kurtulması). Rizikonun gerçekleşmediği hallerde göreve aykırılığın sonucu yasada belirtilmemiştir. Bu önemli bir eksikliktir. 

Öte yandan ya hep ya hiç ilkesinin benimsenmiş bulunması (sigortacının sözleşmeyi feshederek edim yükümlülüğünden kurtulması veya -kurtulamadığı hallerde- edimini yerine getirmek zorunda olması) da önemli bir hatadır. 

Kaldı ki uygulamada “sigortacının sözleşmeyi feshederek sorumluluktan kurtulacağı” şeklinde bir anlaşmaya tesadüf edilmemektedir. Sigortacı fesihten hiç bahsetmeksizin, yalnızca (görevin ihlali halinde) sorumlu olmayacağı koşuluna yer verir. TTK, gerçekleşmeyecek bir varsayım için hüküm getirmiş bulunmaktadır. 

*2 bölümlük Sözleşmesel Görevler yazı dizisinin sonuna geldik. 

Yazının birinci bölümünü Sigortacı Gazetesi Kasım sayısından ve sigortacigazetesi.com.tr websitesinde okuyabilirsiniz. 

Sözleşmesel göreve aykırılık durumunda (örn. alarmın sökülmesi), riziko gerçekleşmemiş olsa da sigortacının yaptırım uygulayabilmesi lazımdır. Türk hukuku bakımından sorun, TTK’nın riziko öncesi için herhangi bir yaptırım öngörmeyerek eksik düzenleme getirmiş olmasıdır.   

Yorum yazın