Sigortacılıkta halefiyet
Halef olma (halefiyet) bir kişinin hukuken diğerinin yerine geçmesi anlamına gelir. Zarar sigortalarında sigortacı, sigorta ettirenin rizikonun gerçekleşmesi dolayısıyla uğradığı zararı karşılar. Bazı hallerde bu zarara üçüncü bir kişi yol açar. Üçüncü kişinin sorumlu olduğu durumlarda sigorta ettiren
* O üçüncü kişiye karşı, sözleşme dışı veya sözleşmesel sorumluluğa ilişkin kurallar uyarınca
* Sigortacıya karşı da sigorta sözleşmesine dayanarak zararın giderilmesi istemini yöneltebilir.
Meydana gelmiş olan zarar sigortacı tarafından karşılandığında, sigorta ettirenin üçüncü kişiye karşı sahip olduğu tazminat isteme hakkı yasal halefiyet kuralı uyarınca sigortacıya geçecektir. Diğer bir anlatışla, sigortacı, sigorta ettirenin zarardan sorumlu üçüncü kişiye yönelik tazminat alacağında sigorta ettirenin yerini almış, ona halef olmuş bulunacaktır.
Yasal halefiyete, TTK 1472 dışında alacağın devrine ilişkin hükümler uygulanır. Alacağın devrinde, önceki alacaklıya (sigorta ettirene) karşı mevcut olan savunmalar, sonraki alacaklıya (alacağın üzerine geçmiş olduğu sigortacıya) karşı da geçerlidir (BK 188 fk.1). Bu sebeple, sigorta ettirenle zarardan sorumlu üçüncü kişi arasında sigortacının ödeme yapmasından önce gerçekleştirilmiş olan borçtan kurtarıcı işlemler sigortacıyı da bağlayacaktır. Bu sebeple sigorta ettirene yasal halefiyeti engelleyen davranışlardan kaçınma borcu yüklenmiştir.
YASAL HALEFİYET HAKSIZ KAZANCI ENGELLİYOR
Yasal halefiyet, bir yandan “sigortacının zenginleşmesinin önlenmesi” diğer yandan da zarardan sorumlu kişinin sigortanın varlığına “denkleştirme sebebi” olarak dayanmasını önleme amacı ile açıklanmaktadır.
* Yasal halefiyet sayesinde, zarar gören (sigortalı) hem zarar sigortacısından hem de zarardan sorumlu kişiden tazminat alamayacaktır.
* Zarar sigortacısının tazminat ödemesi, zarar verici eylemin yol açtığı bir mali avantaj sayılmayacak ve denkleştirmeye konu edilemeyecektir.
Yasada zarar sigortacısına tanınan halefiyet hakkının amacı, zarardan sorumlu üçüncü kişinin, sigortanın varlığı sebebiyle sorumlu olmaktan kurtulmasına izin vermemektir. Sigorta ettirenin zararı, başka bir sorumlu kişinin yapacağı ödeme ile kuşkusuz ortadan kalkmıştır. Fakat, bu sorumlu kişiye de, diğer (asıl) sorumluya rücu etme ve ödediğini ondan geri alma olanağı verilmektedir. Kısaca yasal halefiyette, sigorta ettiren, sigortacıdan sigorta parasını tahsil ettiği oranda zarardan sorumlu üçüncü kişiye yönelik tazminat alacağını (bu alacak sigortacıya geçtiği için) kaybetmiş olmaktadır.
SİGORTALIYA YA DA SİGORTA ETTİRENE HALEF OLUNUYOR
Sigortacı “sigorta ettirene”, başkası yararına sigorta yapılmış olduğu takdirde de “sigortalıya” halef olacaktır.
TTK sigortalının kim olduğunu ve bu deyimden ne anlamamız gerektiğini TTK 1454’te, mal sigortalarına ilişkin hükümler arasında tanımlamıştır. Buna göre sigortalı, çıkarı sigorta ettirilen üçüncü kişidir; sigorta sözleşmesinden doğan haklar da ona aittir (TTK 1454(1)). Ancak TTK 1472(1), “sigortalı” deyimini yalnızca başkası yararına sözleşme yapılmış olan haller için değil, sigorta ettirenin kendi hesabına yaptırdığı sigortaları da kapsayacak şekilde kullanmıştır. Bu bakımdan TTK 1474(1) anlamında “sigortalı”, sigorta sözleşmesi uyarınca çıkarı sigorta koruması altına alınmış bulunan, riziko gerçekleştiğinde zarara uğrayacak olan kimsedir.
Sigortacı, zararı belirleme amacıyla yapılan masraflar için de halef olmaktadır. Bu masraflar sigorta ettirenin yerine doğrudan sigortacı tarafından yapılmış oldukları takdirde, sigortacının bunları da halefiyet yoluyla kendisine geçen bir alacak gibi talep etmesi mümkün görülmelidir.
TUTAR SİGORTALARINDA YASAL HALEF YOK
Yasal halefiyet zarar sigortalarında söz konusudur. Zarar sigortasının aktif sigortası veya pasif sigortası olması fark yaratmaz.
Buna karşılık tutar sigortalarında yasal halefiyet yoktur. Çünkü tutar sigortalarında sigortacı bir zararı karşılamak üzere ödeme yapmamakta, sözleşmede tanımlanan rizikonun gerçekleşmesi hali için belirli bir tutarı ödeyeceğine söz vermektedir. Meydana gelen rizikonun zarara yol açmış olup olmadığı veya eğer yol açmışsa bunun parasal karşılığı önemli değildir. Ancak bazı hallerde bir sigorta teminatının tutar sigortası mı yoksa zarar sigortası olarak mı değerlendirilmesi gerektiği tartışma yaratabilir: Mesela, günlük hastane masraflarının gün başına götürü bir tutar olarak karşılanması öngörülmüşse, zararın “en az tazminat miktarı” olarak hesaplanmasının mı yoksa zararla bağlantısı olmayan bir tutarı ödeme taahhüdünün mü söz konusu olduğu tartışmaya açık görünmektedir. Sigortacı tarafından somut zararın karşılanacağı söz verilmişse, bunu bir zarar sigortası saymak ve bu halde yasal halefiyetin işleyeceğini kabul etmek; götürü bir tutarın sözleşmesel edim olarak kararlaştırıldığı hallerde ise yasal halefiyetin devre dışı olacağını benimsemek uygun düşer. Sonuç olarak sözleşmede tarafların hangi tür edim üzerinde anlaştıklarını gerektiğinde yorum yoluyla belirlemek ve sonucu ona göre belirlemek lazım gelecektir.
Bazı sağlık sigortası sözleşmeleri bakım gideri teminatını da (TTK 1513(1)(d) hükmüne uygun biçimde) içermektedir. Bu halde, sigortalının bakıma gereksinim duyan bir duruma düşmesine bir üçüncü kişi yol açmışsa, sigortacı bakım giderleri teminatının bir zarar sigortası olarak öngörülmüş bulunması koşuluyla, o üçüncü kişiye yasal halef sıfatıyla başvurabilecek ve karşıladığı bakım giderlerini ondan geri isteyebilecektir.
a) Yasal halefiyetin (geniş anlamda) borçlar hukukuna ilişkin koşulu
aa) Tazminat alacağı
Sigorta ettiren, sigortacı tarafından karşılanması gereken zarara yol açan üçüncü bir kişiden tazminat isteme hakkına sahip olmalıdır. Sigortacıya, ileride yasal halefiyetin sigorta hukukuna ilişkin koşulunu yerine getirdiği zaman geçecek olan tazminat alacağı, bu alacaktır. Şu halde en başta üçüncü kişinin sigorta ettirene karşı, sigortacının ödeyeceği zarar için sorumlu tutulma koşulları gerçekleşmiş bulunmalıdır.
Sigorta ettirenin üçüncü kişiye yönelik alacağı, bir “tazminat alacağı” niteliğinde olmalıdır. Bu nitelikte görülen bütün alacaklar yasal halefiyete konu olabilir. Tazminat alacağının sözleşme dışı sorumluluğu düzenleyen kurallardan kaynaklanması veya sözleşmesel sorumluluğa dayanması fark yaratmaz.
Öte yandan, zararın kusurlu bir davranıştan ileri gelip gelmediği de önemli değildir. Zarara engel olmak üzere her türlü özenin gösterildiğine ilişkin kurtuluş kanıtı getirmeye dahi izin verilmeyen tehlike sorumluluklarında, zararın yürütülen etkinliğin uygun sonucu olması yeterlidir. Tazminat talebi yönetsel sorumluluğa veya sebepsiz zenginleşmeye de dayanabilir.
KAYBOLAN MAL GERİ GELİRSE SİGORTACININ OLMAZ
Yasal halefiyet yoluyla sigortacının mülkiyet hakkını kazanması kural olarak söz konusu değildir. Sigorta ettirene yapılan tazminat ödemesi, zarar bütünüyle karşılanmış olsa dahi, zarar gören mal varlığı unsuru üzerindeki mülkiyetin sigortacıya geçmesini sağlamaz. Bu sebeple, hırsızlık sigortasında, sigortacı ödeme yaptıktan sonra çalınan malın yeniden ele geçirilmesi durumunda, sigorta ettirenin bunun üzerindeki mülkiyeti sigortacıya geçirmesi lazımdır.
Sigorta genel şartlarındaki “sonradan bulunan, çalınma teminatı altındaki malın sigortacıya ait olacağı” yolundaki hükümlerin kanımızca kendiliğinden mülkiyeti devir sonucunu meydana getirmeleri mümkün değildir. Bu gibi hükümler diğer koşullar da tamam olduğu takdirde, mülkiyeti nakil borcu doğuran “borçlandırıcı işlem” niteliğinde görülmelidir.
ZARARI ÖNLEME AMACIYLA YAPILAN HARCAMALAR
Sigorta ettirenin, sigortacı tarafından karşılanması gereken koruma önlemi masraflarına ilişkin istemi de yasal halefiyet uyarınca sigortacıya geçer. Yapılmak zorunda kalınan masrafların karşılanması taleplerini, eğer bu masraflar sigorta ettirenin uğrayacağı bir zararı giderme amacıyla yapılmışlarsa, tazminat talebi ile bir tutmak lazımdır. Bu sebeple sigortacı, TTK 1448(3) uyarınca sigorta ettirene ödemiş bulunduğu zararı önleme ve azaltmaya yönelik giderler bakımından da, bunların yapılmasıyla izlenen amaç gerçekleşmemiş (zarar önlenememiş veya azaltılamamış) olsa dahi, sigorta ettirene halef olur.
Buna karşılık, bu masrafların doğrudan sigortacı tarafından yapıldığı durumlarda, aynı harcamalar sigorta ettiren tarafından yapılsa idi, sigorta ettiren bunları zarardan sorumlu üçüncü kişiden talep edebilecek idiyse, sigortacı zarardan sorumlu üçüncü kişiye bu harcamalar için de başvurabilecektir. Ancak burada hukuki yapının yasal halefiyet olup olamayacağı tartışılabilir. Sigortacı, vekaletsiz işgörme halinde dahi, sigorta ettirenin vekili sıfatıyla hareket etmiş sayıldığı ölçüde (BK 531) yasal halefiyetten yararlanmalıdır.
Halefiyet yoluyla sigortacıya geçen tazminat alacağının tutarını belirlemek amacıyla yapılan giderler de, sigortacının TTK 1472’ye dayanarak sorumlu üçüncü kişiden talep edebileceği bir alacaktır.
Sigorta ettirenin sigortalı konumunda olmayan bir üçüncü kişiye yönelik “rücu alacakları” da halefiyete dahil olur. Ancak TTK 1481(1) sorumluluk sigortaları alanında söz konusu olabilecek halefiyeti ayrıca düzenlemiştir.
Dolayısıyla, üçüncü bir kişiye karşı sigorta ettirenin sorumluluğunun gerçekleşmesine yol açmış ve bu sebeple sigorta ettirene karşı borç altına girmiş (sigorta ettirenin bu yüzden kendisine rücu edebileceği) kimselere yönelik rücu alacakları, sigortacı zarar gören üçüncü kişiye tazminat ödediğinde TTK 1481(1) uyarınca sigortacıya aktarılmış sayılacaktır.
Sigortacıya yasa gereği geçmesi söz konusu olan üçüncü kişiye yönelik alacak hakkında sigorta ettirenle o üçüncü kişi arasında devir yasağı anlaşması yapılmışsa, yasal halefiyet gerçekleşmez (BK m.183 fk.1: “sözleşme…. engel olmadıkça”). Bununla birlikte, sigorta ettiren devir yasağına konu tazminat alacağının kendisine ödenmesi için gereken girişimlerde bulunmak zorundadır. Eğer tahsil etmişse, o oranda sigortacıya karşı sahip bulunduğu istem hakkı ortadan kalkar; veya bu arada sigortacıdan ödeme almışsa, zarardan sorumlu kişiden yaptığı tahsilâtı, devir yasağı söz konusu olmasaydı, sigortacının zarardan sorumlu üçüncü kişiden yasal halefiyet sayesinde alabileceği tutar oranında sigortacıya aktarması gerekir. Sigorta ettirenin alacağını tahsil etme bakımından hareketsiz kalması sigortacıya karşı sorumluluğunu gerektirir.
bb) Tazminat alacağının üçüncü kişiye yönelik bulunması
* Özellikle yasal halefiyetin “sigorta ettirene” veya “sigortalılara” karşı söz konusu olup olamayacağı sorunu
TTK 1472(1), sigortacının “üçüncü kişilere karşı” halef olacağını açıkça hükme bağlamış değildir. TTK yalnızca “sigortacının tazminat ödeyince hukuken sigortalının yerine geçmiş olacağını” belirtmektedir. Bu sebeple bizde, başkası hesabına sigortanın söz konusu olduğu durumlarda, eğer sigortalının zararına sigorta ettiren yol açmışsa sigortacının ona rücu edebilmesini engelleyen bir kural bulunmamaktadır. Oysa 1956 tarihli TTK m.1301 (ve deniz sigortalarına ilişkin m.1361) “üçüncü kişi” anlatımını açıkça içermekte ve önceki yasanın uygulanmasında, bu anlatıma dayanarak sigorta ettirenin sigorta sözleşmesine “yabancı” (üçüncü kişi) sayılamayacağı ve bu sebeple de sigortacının ona rücu edemeyeceği yorumları oldukça yaygınlaşmış durumdaydı.
YA ZARARA NEDEN OLAN TARAF SİGORTA ETTİRENSE?
Sigorta ettirenin tazminat ödememekteki çıkarı açık veya örtülü biçimde sigorta teminatı kapsamına alınmadıkça, zarara sigorta ettirenin sebep olması ve sorumluluğunun da gerçekleşmiş bulunması halinde, sigortacının yasal halefiyete dayanarak ona rücu etmesine izin vermek daha uygun bir çözümdür. Aksi halde, başkası hesabına sigorta yaptırıldığında, ayrı sözleşmelerin konusu olması (ve her biri için ayrıca prim alınması) gereken iki farklı sigorta teminatı tek bir sözleşmede verilmiş olur.
Sigorta sözleşmesinin sigorta ettirenle kurulmuş olması, tek başına sigorta ettirenin sigorta teminatı altında sayılmasına kanımızca yeterli görülmemelidir.
Sigortalılardan biri diğer bir sigortalıya zarar verirse, zarara yol açan sigortalının tazminat ödememekteki çıkarının sigorta koruması altında olup olmadığına bakmak lazımdır. Eğer tazminat ödememeye olan çıkarı sigorta edilmişse, o sigortalıya yasal halefiyete dayalı olarak rücu edilmesi olanaklı değildir.
Sermaye şirketlerinde ortaklar veya derneklerde üyeler üçüncü kişi olmadıkları gibi, organlar da üçüncü kişi sayılmazlar. Buna karşılık şahıs şirketlerinde durum tartışmaya açıktır.
b)Yasal halefiyetin sigorta hukukuna ilişkin koşulu Türk hukukunda uzun zamandır yerleşmiş olan anlayışa göre, yasal halefiyetin gerçekleşmesi için sigortacı “sigorta sözleşmesi uyarınca ödemek zorunda olduğu tazminatı fiilen ödemiş bulunmalıdır”. Yasal halefiyet, sigortacının yaptığı ödeme anında ve o ödeme oranında söz konusu olur.
AVANS ÖDENEN HALLERDE NE OLACAĞI TARTIŞMAYA AÇIK
Sigortacı birden fazla seferde ödemeyi tamamlamışsa, her ödeme aşamasında tazminat alacağının o ödemeye eşit bir kısmı sigortacıya geçmiş olacaktır.
Avans ödenen hallerde ne olacağı tartışmaya açıktır: Eğer avans ödemesi, sigortacı tarafından varlığı kabul edilen borca mahsuben yapılan bir kısmi ödeme niteliğinde ise (mesela sigorta bedeli 5 bin lira, zararın o ana kadar belirlenen kısmı bin lira ise ve sigortacı sorumlu olduğuna yönelik bir itirazda bulunmamakla beraber, ödeyeceği kesin tutarın ne olması gerektiği henüz hesaplanmamış olduğundan ilk aşamada sadece bin lira ödüyorsa durum budur), bu halde yasal halefiyetin gerçekleşmiş sayılması daha doğru görünmektedir. Buna karşılık sigortacının ödeme borcunun varlığını henüz kesin bir biçimde kabul etmediği ve geri alma hakkını saklı tutarak avans ödediği hallerde duraksama olabilir. Kanımızca, bu hallerde avansın bozucu koşula mı yoksa geciktirici koşula mı bağlı olarak yapıldığı dikkate alınarak sonuca varılabilir.
YAPILAN HATIR ÖDEMESİYASAL HALEFİYET KAZANDIRMAZ
Hatır (veya bazı sigortacıların kullandığı, ancak sigorta ettiren ve sigortalıları hiç de hoşnut bırakmayan deyimle “lütuf”) ödemesi, sigortacının hukuken zorunlu olduğu bir ödeme niteliğini taşımadığından, Türk uygulamasında bu gibi bir ödemenin yasal halefiyete yol açmayacağı kabul edilmektedir. Oysa bu yaklaşımın yerindeliği çok kuşkuludur. Sigortacının edim yükümlülüğünün hiç mevcut olmadığı veya en azından “şüpheli” görüldüğü durumlarda da yasal halefiyetin gerçekleşmiş olacağını kabul etmek daha uygundur. Bu sebeple, sigortacının yanılgı sonucu, hatır için, sigorta ettirenin teminattan yararlanma hakkını ortadan kaldıran davranışına karşın yaptığı ödeme (veya ödeme sonrasında varlığı saptanan bir edim yükümlülüğünden kurtulma) halinde de yasal halefiyetten yararlanmasına olanak vermek lazımdır. Bu yaklaşım şöyle gerekçelendirilmektedir: Sigortacının edim yükümlüsü olmadığı hallerde dahi, onun gerçekleştirmiş olduğu ödeme ne zarar göreni zenginleştirmeli (zarar görene, zararını ikinci bir kere zarardan sorumlu üçüncü kişiden isteme olanağını vermeli) ne de zarardan sorumlu kişinin bu sorumluluğundan kurtulmasına yol açmalıdır. Böylece yasal halefiyetin zararı dağıtıcı (paylaştırıcı) işlevi ön plana çıkarılmış olmaktadır.
Buna karşılık, sigorta sözleşmesinin geçersiz olduğu hallerde, sigortacının yapacağı ödemenin yasal halefiyete hak kazandırıp kazandırmayacağı tereddütlüdür.
SİGORTACI DEVİR İŞLEMİYLE DE ALACAKLI SIFATI KAZANABİLİR
Uygulamada sigorta şirketleri sigorta tazminatını öderken sigorta ettirenlerden veya başkası hesabına sigorta halinde kendilerine ödeme yapılan sigortalılardan, zarardan sorumlu üçüncü kişiye yönelik tazminat alacaklarının devredilmesini istemekte ve sigorta ettirenlerin/ sigortalıların imzaladıkları ibra belgesinde çoğu halde bu yolda bir devir beyanı da yer almaktadır. Böylece sigortacı, yalnızca yasa uyarınca değil, fakat aynı zamanda devir işlemi uyarınca da zarardan sorumlu üçüncü kişinin alacaklısı durumuna gelmektedir. Yasal halefiyetin yalnızca sigortacının hukuken sorumlu olduğu ödemelerde gerçekleşeceği, diğer hallerde söz konusu olmayacağı kabul edilse dahi, bugünkü uygulamada, bu sınırlamanın pratik bir önemi kalmamıştır. Sigortacı yasal halefiyetten yararlanamasa dahi, lehine yapılan devir işlemi sayesinde, tazminat alacağının alacaklısı sıfatını kazanmakta ve zarardan sorumlu üçüncü kişiye karşı buna dayanarak rücu edebilmektedir. Bu bakımdan, zarardan sorumlu üçüncü kişilerin bu sorumluluktan kurtulmaları sonucuna götüren sınırlamaların (uygulamaların) terk edilmesi yerinde olacaktır.
Yasada sigortacıya tanınan halefiyet hakkının amacı, zarardan sorumlu üçüncü kişinin bu sorumluluktan “sigortanın varlığı sebebiyle” kurtulmasına izin vermemektir. sigortacı, zararı, sorumlu üçüncü kişiye rücu etme hakkına sahiptir.
Zarar sigortacısının yasal halefiyeti
Türk Ticaret Kanunu (TTK), 1472’nci maddesinde sigortacının yasal halefiyetini düzenlemiş bulunmaktadır. Bu hükme göre:
* Sigortacı, sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçecektir.
* Sigortalının, gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel kadar, sigortacıya intikal etmiş olacaktır.
YASAL HALEFİYET YOLUYLA SİGORTACININ MÜLKİYET HAKKI KAZANMASI SÖZ KONUSU DEĞİLDİR. ZARAR BÜTÜNÜYLE KARŞILANMIŞ OLSA DA, MAL VARLIĞI ÜZERİNDEKİ MÜLKİYET SİGORTACIYA GEÇMİŞ SAYILMAZ.
TÜRK HUKUKUNA GÖRE, YASAL HALEFİYETİN GERÇEKLEŞMESİ İÇİN SİGORTACI, SİGORTA SÖZLEŞMESİ UYARINCA ÖDEMEK ZORUNDA OLDUĞU TAZMİNATI FİİLEN ÖDEMİŞ BULUNMALIDIR. YASAL HALEFİYET, SİGORTACININ YAPTIĞI ÖDEME ANINDA VE ÖDEME ORANINDA SÖZ KONUSU OLUR.
PROF. DR. SAMİM ÜNAN