Sigortacılık için şanslı bir dönem…

Sigortacılık için şanslı bir dönem…

Sigorta sektörümüzde yabancı yatırımların artmaya başladığı dönemde, gelen yatırımcılara “Neden Türkiye?”diye sorduğumuzda; ülkenin genç nüfusu, hızla yükselen eğitim ve gelir seviyesi ile varlıkları koruma isteğinin artıyor olması şeklinde benzer cevaplar alıyorduk. Tabii ki, bu durum hala değişmedi ve sektöre yatırımcı ilgisi sürüyor.  Gelmek istediğim konu ise ülkemizin kısa süre önce geçtiği yeni yönetim sisteminde sigortacılığın yürütmede kime bağlı olacağı. Bilindiğini gibi Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi ile birlikte tüm kurumlar yeniden yapılandırıldı ve 16’ya düşürülen bakanlıklar içinde paylaştırıldı. Sigortacılık Genel Müdürlüğü, Sigorta Denetleme Kurulu yani kısaca sigortacılık ve bireysel emeklilik sistemi ise Hazine ve Maliye Bakanlığına, dolayısıyla da Berat Albayrak’ın yönetimine bağlandı.

Başlığa taşıdığım “şanslı bir dönem”beklentisi ise Bakan Albayrak’ın gençliği ve farklı vizyonu ile sigortacılıkta bugüne kadar eksik kaldığını düşündüğüm “yürütme”desteğinin yeni dönemde olabileceğine olan umudumdan kaynaklanıyor. Sigortacılık finans tarihi ile paralel bir tarihe sahip olsa da kendini sürekli yenilemesi nedeniyle daima genç ve dinamik kalmak zorunda olan bir sektör. Bunu da son yıllarda başta gelişmiş ülkeler olmak üzere tüm dünyada genç girişimcilerin geliştirdikleri insurtech’lerle sektöre farklı bir dinamizm kazandırmasından görebiliyoruz. Bu nedenle “Yeni Türkiye”sloganı ile başlayan dönemde sigortacılığa olan bilinci ve güveni artırıcı yeni bir tanıtıma başlanmalı ve bu konuda da genç ve dinamik Bakan Albayrak’ın kapısını ısrarla çalarak, sigortacılık konusunda destek alınmalı diye düşünüyorum.

TSB’ye eleştiri

Yazımın bundan sonraki kısmını ise Türkiye Sigorta Birliği’ne (TSB) ayırmak istiyorum. Yazımı kaleme almaya çalıştığım anda sigorta sektörünün çatı kurumu olan TSB’den basın mensuplarına özel hazırlanmış bir mail geldi. Sektörün yarıyıldaki üretim rakamlarını sitesinde paylaşan TSB yaptığı yazılı açıklamada, “Birliğimiz tarafından yayınlanan genel sektör istatistiklerinde yazılan primler/prim üretimi direkt, endirekt ayrımına gidilmeksizin toplam prim ile ifade edilmektedir. Ancak geçtiğimiz yıl temmuz ayında uygulamaya giren karayolu zorunlu mali mesuliyet sigortasındaki riskli sigortalılar havuzu nedeniyle, şirketlerin branşta yazdığı primin bir miktarını havuza devretmesi ve akabinde pazar payına göre de havuzdan tekrar devir alması, önemli miktarda endirekt prim/üretim yazılmasına sebep olmuştur. Bu sebeple de Haziran 2018 sonuçlarında branşın toplam prim üretim artışı % 33,8 olarak görülmektedir. Havuzdan alınan ve mükerrerliğe sebep olan endirekt üretim hariç bırakıldığında ise artış oranı % 12,4 olarak hesaplanmaktadır”ifadelerine yer veriyordu. Basından birkaç arkadaşımla konuştum, hepsi aynı kafa karışıklığını yaşıyordu. Sektör ilk yarıda ne kadar üretim yaptı, ne kadar büyüdü, ne yazsak doğru olur ya da okuyucular ne anlar gibi birçok soru oluştu kafamızda. Esas beni üzen ise, bugüne kadar ısrarla üstünde durduğum ve sigortacılıkta prim üretiminden öte yaratılan faydanın güveni ve bilinci artıracağı ısrarımın TSB’den yapılan son açıklama ile ne kadar da anlamsız olduğuydu. Ama yine de umudum var. Bazı şirketlerimiz artık üretimden öteye ne kadar hasar ödediklerini başlığa çeken açıklamalar yapmaya başladılar.
Onları bu konuda tebrik ediyorum.

 

Yorum yazın