
Sigorta sektörü obezite riskine karşı hazırlıklı olmalı
İlk bölümünde obeziteye odaklanan Münih Re’nin Yaşam Bilimi Raporu 2025’te, obezitenin sigorta sektörü açısından ciddi bir risk unsuru olduğu, ancak yeni nesil tedavilerle bu durumun önemli ölçüde kontrol altına alınabileceğine vurgu yapılıyor. Rapora göre, sigorta şirketlerinin risk yönetimini güncellemesi ve sigortalılar için daha sağlıklı çözümler sunması gerekiyor.
Hayat ve sağlık sigortacılarına yönelik küresel sağlık trendlerini ve bu trendlerin sigorta sektörü üzerindeki etkilerini ele alan Münih Re’nin Yaşam Bilimi Raporu 2025, ortaya çıkan tıbbi trendlerin ve risklerin hem fırsatlarını hem de zorluklarını değerlendirmek için kapsamlı bir rehber sunarak, hayat ve sağlık sigortacılarına değişen ölüm ve hastalık oranları ortamında daha iyi yön bulmalarına yardımcı oluyor. Rapor, hayat ve sağlık sigortası sektörünü etkileyen şu 5 önemli tıbbi trendi ve riski inceliyor:
– Sağlıkta Yapay Zekâ (AI): Yapay zekâ, sağlık hizmetlerinin her aşamasında devrim yaratma potansiyeline sahip. Erken teşhis ve kişiselleştirilmiş tedavi seçenekleri gibi alanlarda yenilikler sunarak, sigortacıların gelişen bu dinamik ortamda başarılı olmaları için en son tıbbi uzmanlığı kullanmaları ve trendleri yakından takip etmeleri gerekiyor.
– Kanser Sonuçlarının İyileştirilmesi: Kanser, sigortalılar arasında önde gelen ölüm nedenlerinden biri olmaya devam etse de, giderek daha yönetilebilir bir hastalık haline geliyor. Kişiselleştirilmiş tıp ve yapay zekâ destekli tanı yöntemlerinin yükselişi, kanserin önlenmesi, tespiti ve tedavisinde devrim yaratıyor. Tıbbi araştırmalar bu alanda ilerledikçe, sigortacıların sigorta ürünleri ve sağlık hizmetleri maliyetleri üzerindeki etkilerini yakından izlemeleri önemli.
– Önleme: Hastalıkların önlenmesine yönelik stratejiler, bireylerin yaşam kalitesini artırırken, sigorta taleplerini ve maliyetlerini azaltma potansiyeline sahip.
– Obezite: Küresel olarak artan obezite oranları, sigorta sektörü için önemli bir risk faktörü oluşturuyor.
– İklim Değişikliği: İklim değişikliğinin sağlık üzerindeki etkileri, sigorta sektörünün risk değerlendirmelerini ve stratejilerini yeniden şekillendiriyor.
Bu 5 tıbbi trend ve riski her bir bölümde ele alan Münih Re, biyomedikal gelişmelerin derinlemesine incelemelerini, etkilenen risk faktörleri ve ürün hatları hakkında rehberlikleri ve bu gelişmelerden yararlanırken riskleri azaltmaya yönelik uygulanabilir önerilere yer veriyor.
Ayrıca her bölüm, Münih Re’nin bölgesel olarak uyarlanmış hizmet ve çözümlerinin bir özetini sunarak, hayat ve sağlık sigortacılarına bu ortaya çıkan trend ve risklere karşı proaktif olmalarını sağlıyor.
SİGORTACILAR OBEZİTEYE KARŞI ETKİLİ STRATEJİLER GELİŞTİRMELİ
Yaşam Bilimi Raporu 2025 kapsamında ilk bölümünü yayınlayan Münih Re, bu bölümde obetizeyi ele alıyor. Raporun obezite konusuna odaklanan bölümü, dünya genelinde hızla artan obezite oranlarını, bunun sağlık ve hayat sigortaları üzerindeki etkilerini ve yeni nesil tedavi yöntemlerini inceliyor.
2035 yılına kadar dünya nüfusunun yarısından fazlasının fazla kilolu veya obez olacağının öngörüldüğü raporda bu durumun; sigortacılar, politika yapıcılar ve sağlık hizmeti sağlayıcıları için önemli zorluklar yarattığı vurgulanıyor. Rapora göre, yeni nesil obezite ilaçları, umut vadeden kilo kaybı sonuçları sunarak hastalık ve ölüm oranlarını azaltma potansiyeline sahip. Sigortacıların, bu yeni tedavilerin sigorta portföyleri üzerindeki etkisini anlamada önde olmaları ve obeziteyle ilgili riskleri yönetmek için etkili stratejiler geliştirmeleri gerekiyor.

2035’E KADAR 2 KATTAN FAZLA ARTABİLİR
Raporda obezitenin, uzun süredir küresel bir sağlık sorunu olduğu, 1975’ten bu yana 3 katına çıktığı belirtiliyor. Küresel obezite krizini yönetmeye yönelik halk sağlığı çabalarına rağmen, tahminlerin 2035 yılına kadar dünya genelinde obezitenin artmaya devam edeceğini ve bu noktada dünya nüfusunun yarısından fazlasının fazla kilolu veya obez olacağı öngörülüyor. Ayrıca, çocukluk çağı obezitesinin 2035 yılına kadar 2 kattan fazla artabileceği belirtiliyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün, 20 yılı aşkın süredir beslenme, fiziksel aktivite ve sağlık konularında küresel bir strateji ile bu sorunu ele almaya çalıştığına vurgu yapılan raporda, obezitenin neden olduğu olumsuz sağlık riskleri artmaya devam etmekte olup, ölüm ve hastalık oranları üzerinde olumsuz etkiler yarattığı ifade ediliyor.
Raporda, obez yetişkinler için yeni tedavi seçeneklerine dikkat çekiliyor. Mevcut literatürün, önceki kilo verme ilaçlarıyla hiç görülmemiş düzeyde kilo kaybı sonuçlarını desteklediğine dikkat çekiliyor.
Rapora göre devam eden araştırmalar, kardiyovasküler hastalıklar, obeziteyle ilişkili kanserler, obstrüktif uyku apnesi, yağlı karaciğer, belirli nörolojik hastalıklar ve hatta sigara bırakma ve bağımlılık gibi birçok diğer tıbbi durum için ek faydalar sağladığını ortaya koyuyor.
Tıbbi literatür hızla genişlemeye devam ederken, sigortacıların bu bulgulara yönelik bilinçli, dikkatli ve uzman bir tıbbi ekip oluşturmasının büyük önem taşıdığı belirtiliyor. Rapora göre tıbbi araştırmalar, sigortacılık üzerindeki potansiyel etkilerin henüz yalnızca görünen kısmını keşfetmiş durumda.
Obeziteyle ilişkili birçok olumsuz tıbbi durum bulunduğundan, eğer yeni tedavi seçenekleri obezitenin artış eğilimini durdurabilir veya tersine çevirebilirse, ölüm ve hastalık oranları üzerindeki potansiyel etkileri çok büyük olabilir.
Raporda birçok akademik çalışmanın, yeni obezite karşıtı tedavilerin obezite prevalansını azaltma potansiyeline sahip olduğunu gösterdiği vurgulanıyor. Bu durumun, aynı zamanda hayat, maluliyet ve kritik hastalık portföylerini de önemli ölçüde iyileştirebileceğine dikkat çekiliyor.

HER 8 KİŞİDEN 1’İ ARTIK OBEZİTEYLE YAŞIYOR
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) obeziteyle ilgili yaptığı araştırmaya göre; sağlığı olumsuz yönde etkileyebilecek ölçüde aşırı yağ birikimiyle tanımlanan kronik ve karmaşık bir hastalık olan obezite, tip 2 diyabet ve kalp hastalığı riskini artırabilir, kemik sağlığını ve üreme sistemini etkileyebilir, ayrıca bazı kanser türlerinin riskini de yükseltir. Obezite, uyku, hareket etme gibi yaşam kalitesini doğrudan etkileyen unsurlarda bozulmalara neden olabilir.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre;
– 2022 yılında, dünyadaki her 8 kişiden 1’i obezite ile yaşıyordu.
– Dünya genelinde yetişkin obezitesi 1990 yılından bu yana 2 kattan fazla artarken, ergenlerde obezite 4 katına çıktı.
– 2022 yılında, 18 yaş ve üzeri yetişkinlerin %43’ü fazla kilolu, %16’sı ise obezdi.
– 2022 yılında, 5 yaş altı 37 milyon çocuk fazla kiloluydu.
– Ayrıca 2022’de, 5 ila 19 yaş arası 390 milyondan fazla çocuk ve ergen fazla kiloluydu. Bunların 160 milyonu ise obezdi.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, fazla kilo ve obezitenin neden olduğu sağlık riskleri, günümüzde giderek daha iyi anlaşılıyor. 2019 yılında, optimalin üzerindeki vücut kitle indeksi (VKİ), kalp-damar hastalıkları, diyabet, kanserler, nörolojik bozukluklar, kronik solunum yolu hastalıkları ve sindirim sistemi hastalıkları gibi bulaşıcı olmayan hastalıklara (BOH) bağlı yaklaşık 5 milyon ölümle ilişkilendirildi. Çocukluk ve ergenlik döneminde fazla kilolu olmak, bu yaş grubundaki bireylerin sağlıklarını doğrudan etkiliyor ve tip 2 diyabet ve kalp-damar hastalıkları gibi çeşitli bulaşıcı olmayan hastalıkların daha erken yaşta ve daha yüksek riskle ortaya çıkmasına neden oluyor. Obez olan çocukların yetişkinlikte de obez olma ihtimali çok yüksek ve bu kişiler, yetişkinlikte bulaşıcı olmayan hastalıkları geliştirme açısından da risk altında.
Obezite salgınının ekonomik etkilerinin de oldukça önemli olduğuna değinen WHO, hiçbir önlem alınmazsa fazla kilo ve obezitenin küresel maliyetlerinin 2030 yılına kadar yılda 3 trilyon dolara ulaşacağını, 2060 yılına kadar ise 18 trilyon dolarını aşacağını öngörüyor.
WHO, obezite oranlarındaki artışın, artık yalnızca yüksek gelirli ülkelerin değil; düşük ve orta gelirli ülkelerin ve bu ülkelerdeki düşük sosyo-ekonomik grupların da sorunu haline geldiğini ve küresel bir kriz boyutuna ulaştığını belirtiyor.

İstanbul Topkapı Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tülay Ortabağ ve İstanbul Topkapı Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Araştırma Görevlisi Uzm. Hem. Tuba Eryiğit:
Obeziteyle mücadelede sektörler arası iş birliği büyük önem taşıyor
İstanbul Topkapı Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tülay Ortabağ ve İstanbul Topkapı Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Araştırma Görevlisi Uzm. Hem. Tuba Eryiğit’ten obeziteden korunma hakkında görüşlerini aldık. Prof. Dr. Ortabağ ve Uzm. Hem. Eryiğit, obeziteyle mücadelede korunma ve erken tanının yapılabilmesi için sektörler arası iş birliğinin önemine dikkat çekti.
İstanbul Topkapı Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tülay Ortabağ ve İstanbul Topkapı Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Araştırma Görevlisi Uzm. Hem. Tuba Eryiğit’e obeziteyi önlemek için atılması gereken adımları, Türkiye’de obezitenin durumunu ve obeziteyle mücadelede sigortacılığın önemini sorduk. Prof. Dr. Ortabağ ve Uzm. Hem. Eryiğit, şu değerlendirmelerde bulundu:
‘FİZİKSEL HAREKETSİZLİK VE SAĞLIKSIZ BESLENME OBEZİTEYİ ARTIRIYOR’
– Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre dünyada 1 milyardan fazla insan artık obeziteyle yaşıyor. Bu noktada obeziteyle mücadelede hem bireysel hem de toplumsal olarak ne gibi adımlar atılması gerekli?
Obezite ile mücadelede en temel ve bireysel düzeyde yapılması gereken fiziksel aktivite ve sağlıklı beslenmenin yaşam biçimi haline getirilmesidir. Çalışmalar, sağlıklı beslenme alışkanlıklarının, düzenli egzersizin ve kilo kontrolünün kronik hastalıkların insidansını azaltabileceğini göstermiştir. Düzenli fiziksel aktivite yapılması ise kan glukoz düzeyini kontrol altında tutmak için en etkin önlem olarak yer almaktadır.
Günlük yaşamda kas iskelet sistemini kullanarak yapılan ve enerji harcamasını gerektiren her hareket fiziksel aktivite olarak tanımlanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü fiziksel aktivitenin en az süresini haftada 150 dakika olarak güncellemiştir. Fiziksel aktivitenin düzenli, planlı ve tekrarlı yapılması ise egzersiz olarak tanımlanmaktadır. Neredeyse her işini oturduğu yerden gerçekleştiren, yaşam tarzı önemli şekilde değişmiş olan günümüz insanı, giderek daha sedanter bir yaşam sürdürmeye başlamıştır.
Fiziksel hareketsizlik ve sağlıksız beslenme obeziteyi artıran önemli etkenler olmasının yanı sıra birçok kronik hastalığın oluşumuna zemin hazırlayan önemli bir risk faktörüdür. Aktivite azlığı örneğin; meme ve kolon kanserlerinin yaklaşık %21- 25’inin, diyabetin %27’sinin ve iskemik kalp hastalığının %30’unun temel nedeni olduğu tahmin edilmektedir. Beklenen yaşam süresi sedanter yaşamla azalmasının yanı sıra artan kronik hastalıklar yatarak ve ayaktan tedavi giderlerini de yükseltmektedir.
Fiziksel olarak aktif olmak obezite ve kronik hastalıklardan korunmak dışında; ruhsal ve bedensel zindelik, yaşamın anlam kazanması, sosyal ilişkilerin geliştirilmesi, bisiklet ve yürüyüşle ulaşım gerçekleştirilmesi örneklerinde görüldüğü gibi çevre kirliliğinin önlenmesine de önemli avantajlar sağlamaktadır.
Fiziksel aktiviteler için yeşil alanların artırılması ve taşıt kullanımını azaltmak için yaya veya bisiklet yollarının geliştirilmesi yapılacaklar arasında sayılabilir. Bunların yanında çocukluk çağı obezitesinin yetişkinlik dönemine yansıdığı düşünülürse, bu dönemde önleme çalışmalarına ağırlık vermek önem arz etmektedir. Bu bağlamda okul ve ailelere büyük sorumluluk düşmektedir. Okul ve aileler iş birliği ile çocukların ekran süresini azaltarak daha çok hareket etmeye yönelik aktiviteler planlamalıdır. Yine okul ve sektörler arası iş birlikleri ile sağlıklı beslenme programları oluşturulmalı; özellikle hızlı gıda gibi sağlıksız ve yüksek kalorili gıdalar kısıtlanmalıdır. Ayrıca okul kantinleri ve çevre kafeteryalarda satılan ürünler sık denetlenmeli; televizyon yayınlarında bu tür gıdaların reklamları sınırlandırılmalıdır. Bunların yanısıra okul çağındaki çocuklara sağlıklı beslenme ve fiziksel aktivite ile ilgili eğitimler verilmesi hem bilgi düzeylerini arttıracak hem de hem de obezite konusunda farkındalık oluşturulmasına katkı sağlayacaktır.
Obezite ile mücadelede bir diğer önemli nokta ise tarama programlarıdır. Riskli grupların belirlenerek tarama ve takip ağlarının oluşturulması, tanı alan bireylerin ücretsiz olarak tedavi ve takiplerinin yapılması önerilebilir. Dünya Sağlık Örgütü 18 yaş üstü tüm bireylere 5 yılda bir obezite taraması yapılması gerektiğini vurgulamaktadır. Sağlık Bakanlığı tarafından yürütülen Türkiye Sağlıklı Beslenme ve Hareketli Hayat Programı kapsamında Yetişkin ve Çocukluk Çağı Obezitesinin Önlenmesi ve Fiziksel Aktivite Eylem Planı 2019–2023’te aile hekimlerine bağlı oldukları nüfuslarına beden kitle indeksi ve bel çevresi ölçümleri ile obezite taraması yapmaları önerilmektedir. Bunların yanında yine okullarda çeşitli projeler, araştırmalar veya okul sağlığı hizmetleri kapsamında çocuklara beden kitle indeksi ve bel çevresi taramaları yapılarak aileler bilgilendirilebilir.
Şekerle tatlandırılmış içeceklerin daha fazla vergilendirilmesi, sağlıksız gıdaların çocuklara satışının sınırlandırılması, sağlık hizmetlerinde fazla kilo ve obezite yönetimi hizmetlerine erişimin iyileştirilmesi, Dünya Sağlık Örgütü’nün 2022 yılında yayınladığı Avrupa Bölgesi Obezite Raporu’nda çözüm önerileri olarak sunulmuştur.
‘OBEZİTE GÖRÜLME SIKLIĞI TÜRKİYE’DE DE ARTIYOR’
– Ülkelere göre obezite oranları da değişiyor. Amerika’da obez bireylerin oranı daha çokken Japonya’da bu oran oldukça az. Türkiye’de obezite seviyesi ne durumda?
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de obezite görülme sıklığı giderek artmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2016 yılında Türkiye’de 16 milyon 92 bin obez birey olduğu; bu sayı ile Türkiye’nin %29,5 prevalans ile Avrupa’da obezitenin en sık görüldüğü ülke olduğu raporlanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2022 yılında yayınladığı Avrupa Bölgesel Obezite Raporu’na göre ise, Türkiye’de yetişkin nüfusunun %66,8’i aşırı kilolu olarak değerlendirilmiş; obezite oranı %32,1 olarak belirtilmiştir.
Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması (TBSA) 2017 yılı verilerinde obezite prevalansının 19-64 yaş grubunda %28,4 (kadın %33,1ve erkek %23,8) olduğu belirlenmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) 2016 verilerine göre 15 yaş ve üstünde obezite sıklığı %19,6 iken; 2019 yılı verilerinde bu oranın %21,1’e yükseldiği saptanmıştır. 2022 yılında her iki cinsiyete bakıldığında %20,2 oranında obez ve %35,6 oranında aşırı kilolu birey olduğu görülmektedir. Aynı yıla cinsiyete özgü bakıldığında kadınların %23,6’sının obez ve %30,9’unun fazla kilolu; erkeklerin ise %16,8’inin obez ve %40,4’ünün fazla kilolu ve olduğu görülmektedir (TÜİK, 2023).
‘KİŞİSELLEŞTİRİLMİŞ TARAMA VE ÖNLEME PROGRAMLARI HAZIRLANMALI’
– Obezite birçok sağlık riskini de beraberinde getiriyor. Bu noktada sağlık ve hayat sigortacılığının önemi nedir?
Daha önce de belirttiğimiz gibi günümüzde bireyler daha sedanter bir yaşam içindeler. Dolayısıyla hareketsizlik ve sağlıksız beslenme toplumda obeziteyi gün geçtikçe artırarak ciddi bir halk sağlığı sorunu olmaya devam edecektir. Obez bireylerde kardiyovasküler, kas iskelet sistemi, diyabet ve kanser gibi pek çok kronik hastalığın da sıklığını artıracaktır. Hem toplumun sağlık düzeyi istendik seviyelerin altına inecek, hem işgücünde azalma olacak ve hem de bunun doğal sonucu olarak sağlık giderleri artacaktır. Obeziteden korunma ve sağlık durumunun sürdürülmesinde sadece bireylerin, sağlık politikalarının veya sağlık sigortalarının tek yönlü çalışması bu mücadelede etkin olması çok mümkün değildir. Dolayısıyla bu mücadelede korunma ve erken tanının yapılabilmesi için sektörler arası iş birliği önemlidir. Obeziteden korunmaya yönelik sağlık politikaları ve sağlık profesyonelleri farkındalık, bilgilendirme ve tarama programlarını yürütmektedirler. Sigorta şirketleri de bağlantılı olarak obeziteye yönelik kişiselleştirilmiş tarama ve önleme programları hazırlayarak stratejik planlar yapabilirler. Mamografi, kemik yoğunluğu ölçümü gibi testler sağlık sigortasından karşılanmakta olduğu göz önüne alındığında obeziteye yönelik taramalarda genişletilerek tekrar değerlendirilebilir. Örneğin sağlık sigortalının; beden kitle indeksi takibi, bel kalça oranı, kan yağları, kan şekeri düzeyi gibi tarama testlerinin obezite erken tanısı için periyodik olarak yapılabilmesi, sağlıklı beslenme, egzersiz gibi danışmanlıklara yönlendirilebilmesi gibi girişimler belirlenebilir. Ayrıca obezite ile ilgili yapılmış araştırmalar değerlendirilerek risk gruplarına yönelik yeni stratejiler oluşturulabilir. Örneğin, obezite risk grupları olarak cinsiyette kadınlar, toplumun kültürüne ve yeme alışkanlıklarına göre et ve şekerin aşırı tüketimi olan bölgeler, yüksek sosyo-ekonomik düzey gibi sıralanabilir. Bu hususlar dikkate alınarak obezitenin önlenmesi ve sağlıklılık halinin devamlılığını sağlamaya yönelik kişiye ve bölgenin gereksinimlerine uygun bireyselleştirilmiş özel takip sistemleri ve stratejilere sağlık sigortaları tarafından geliştirilebilir. Obeziteye özgü topluma yönelik ileri araştırmalarda sağlık sigorta şirketleri de yer alıp destek verebilir.

Diyetisyen Pınar Demirkaya:
“Obeziteyle mücadele mümkün ancak sürdürülebilir politikalar gerek”
Obezite ve beraberinde getirdiği riskler hakkında görüşlerini paylaşan Diyetisyen Pınar Demirkaya, “Obeziteyle mücadele mümkün ancak etkili mücadele hem bireysel farkındalık hem de toplumsal düzeyde sürdürülebilir politikalarla mümkün” dedi.
Obezite ve beraberinde getirdiği riskler hakkında görüşlerini paylaşan Diyetisyen Pınar Demirkaya, “Dünya Sağlık Örgütü’nün son verilerine göre dünya genelinde 1 milyardan fazla insan obeziteyle yaşıyor. Evet sayı oldukça ürkütücü ve bu sayı yalnızca bireysel sağlık değil, aynı zamanda toplum sağlığı ve sağlık sistemleri üzerinde de ciddi bir yük oluşturuyor. Obeziteyle mücadele mümkün ancak etkili mücadele hem bireysel farkındalık hem de toplumsal düzeyde sürdürülebilir politikalarla mümkün. Yani birinden biri olmazsa olmaz. Bireysel olarak, ilk olarak bedenimizin hayatımızın sonuna kadar yaşayacağımız tek yer olduğunun bilincinde olmalı ve sağlıklı beslenme alışkanlıkları edinmeli, fiziksel aktiviteyi günlük rutinin bir parçası hâline getirmeli, uyku düzenine dikkat etmek ve düzenli sağlık kontrollerimizi yaptırmak gibi öncelikli konulara gereken hassasiyeti göstermeliyiz. Özellikle paketli, yüksek şeker ve trans yağ içeren gıdaları sınırlamak; liften zengin, dengeli ve doğal besinlerle beslenmek uzun vadeli başarı için kritik. Ayrıca birilerinin bir şeyleri sağlıklı olarak anlatması sizin için sağlıklı olduğu anlamına gelmez. Bu sebeple bedenimizi anlamaya çalışmak ve bize ulaşma çabasına kayıtsız kalmamakta işin asıl sırrı” diye konuştu.
‘SAĞLIK OKURYAZARLIĞI YAYGINLAŞTIRILMALI’
Toplumsal düzeyde ise sağlıklı yaşamı teşvik eden çevresel düzenlemelerin yapılması gerekliliğine dikkat çeken Demirkaya, “Okullarda ve işyerlerinde sağlıklı yemek seçenekleri sunulmalı, şehir planlaması yürüyüş yolları ve bisiklet rotalarını desteklemeli. Ayrıca burada en büyük iş medyaya düşüyor. Medya, dijital platformlar ve kamu kampanyalarıyla farkındalık artırılmalı; sağlık okuryazarlığı da yaygınlaştırılmalıdır”
Obezitenin beraberinde getirdiği risklere değinen Demirkaya, “Bunlar arasında tip 2 diyabet, hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları, inme, bazı kanser türleri (örneğin kolon, meme), karaciğer yağlanması ve osteoartrit yer alır. Ayrıca psikolojik etkileri de göz ardı edilemez; özsaygı kaybı, depresyon ve sosyal izolasyon sık görülen sonuçlardandır. Bu sağlık risklerini önlemek adına günlük beslenme düzeni; mevsiminde sebze ve meyveler, tercih edilecekse tam tahıllar, yeterli protein kaynakları ve sağlıklı yağlardan oluşmalıdır. Mümkün oldukça acıkınca yemek yemek, boş kalori almak yerine nitelikli gıda tüketmek, su tüketimine özen göstermek ve “yemek yeme” davranışını duygusal değil, fizyolojik bir ihtiyaç olarak ele almak gerekir. Obeziteyle mücadele, sadece bir kilo verme süreci değil; yaşam kalitesini artıran, sürdürülebilir bir sağlık yolculuğudur” ifadelerini kullandı.