Sigorta muhasebesinde yeni standart
Mevcut standarda kıyasla birçok konuda farklı özellikler barındırmakta olan UFRS 17, sigorta sözleşmelerinin değerlenmesi ve muhasebeleştirilmesi anlamında devrim niteliğinde bazı gereklilikler getiriyor. EY Türkiye Kıdemli Müdür Utku Meşhur, konu hakkında şu değerlendirmelerde bulundu: “Mevcut sigorta muhasebe standardı kapsamında, global düzeyde faaliyet gösteren bir sigorta şirketinin farklı ülkelerdeki iştirakler veya aynı ülkede faaliyet gösteren farklı sigorta şirketlerinin birbirinden çok farklı muhasebe uygulamalarını takip ettikleri görülüyor. Bu durum farklı şirketlerin finansal performansının doğru bir şekilde kıyaslanmasını zorlaştırıyor. Bu gibi durumları ortadan kaldırmak amacı ile tüm sigorta sözleşmelerini kapsayacak tek bir uygulama seti oluşturulması çok önemli. Bir diğer unsur ise sigorta şirketlerinin finansal tablolarının farklı endüstrilerden şirketlerin finansal tabloları ile kıyaslanması noktasında ortaya çıkan uygulama farklılıkları. UFRS 17 ile sigorta şirketlerinin tüm diğer endüstriler ile paralel raporlama uygulamaları takip etmesi hedefleniyor. Standardın ortaya çıkmasındaki bir diğer gereklilik ise daha şeffaf finansal tablolar yaratmak. Yeni standardın getireceği dipnot ve raporlama gereklilikleri ile sigorta şirketlerinin performansı, finansal tablo okuyucuları ve düzenleyici kurumlar tarafından çok daha şeffaf hale gelecek.
1 OCAK 2021’DE BAŞLAYACAK
Standardın uygulanma tarihi 1 Ocak 2021 olarak belirtiliyor. Burada dikkat edilmesi gereken husus geriye dönük raporlama gereklilikleri. Standart sigorta şirketlerinin 2020 yılı başına kadar geriye dönük olarak tüm finansal tablolarını UFRS 17 uyumlu olarak hazırlamalarını gerekiyor. Yani sigorta şirketlerinin UFRS 17 uyum için önlerindeki son tarih 1 Ocak 2020’dir. Bu denli büyük bir değişim karşısında zamanın ne kadar dar ve gerekli eforun ne kadar büyük olduğu unutulmamalı.
UFRS 17 ile sigorta şirketlerinin hayatında en büyük değişikliğe neden olacak bir kaç hususa değinmek gerekir. Bunlardan ilki Ölçüm Modelleridir. UFRS 17, her sigorta sözleşmesinin belli koşullara göre değerlendirilip ne şekilde ölçümleneceğine dair modeller sunuyor. Sigorta sözleşmelerinin nihai yükümlülükleri ve var ise tahmini kâr tutarının nasıl hesaplanacağı söz konusu üç ölçüm modelinden biri ile belirlenecek. UFRS 17’nin temel ölçüm modeli “Genel Yöntem ya da Yapı Taşı Yaklaşımı (Building Block Approach) olacak. Diğer 2 ölçüm modeli farklı koşullara göre bu modelin belli özelliklerinin basitleştirilmesi veya değiştirilmesinden elde edilmiştir. Genel model, sigorta sözleşmelerinin gelecekteki tahmini nakit akışlarının bugünki değerinin toplamı olarak ölçümleneceğini söylüyor. Yani her sözleşme başlangıcında, gelecekte ödenmesi beklenen primler, tahmini tazminatlar ve poliçeye dağıtılabilir tüm giderlerin paranın zaman değerini hesaba katarak bugüne çekilmesi ile elde edilecek tutarlar sözleşmenin nihai yükümlülüklerinin ve tahmini kâr tutarının hesaplanmasında kullanılacak. Sözleşmenin başlangıcında hesaplanacak olan tahmini kâr tutarı, tahmini yükümlülükler ile birlikte bilançoya kaydedilecek. Tahmini zarar oluşması durumunda ise bu tutar hemen gelir tablosuna yansıtılacak. Yani yeni standart ile birlikte kârın sözleşme vadesine yayılmasına olanak tanınır iken zararın hemen kayıt altına alınacağı asimetrik bir muhasebe uygulaması getiriliyor. Hesaplanan bu tahmini kâr tutarı “Sözleşmeye Dayalı Hizmet Marjı (Contractual Service Margin)” adı ile muhasebeleştirilecek. Ara dönemlerde dönemlerde ise başlangıçta hesaplanan tahmini kâr tutarı teminat tutarı ve poliçe vadesi hesaba katılarak amorte edilecek ve gelecek nakit akışlarına dair beklentilerdeki değişime göre güncellenecek.
“RİSK MARJI” GELİYOR
Gelecekteki tahmini nakit akışlarına bugünden farklı olarak “Risk Marjı” kavramı eklenecek. Risk marjı sigorta şirketlerinin tahmini nakit akışlarının zamanlaması ve tutarındaki dalgalanmalar ile finansal olmayan riskler için tutmaları gereken ilave bir karşılık olarak giderleştirilecek. Risk Marjı Solvency II kapsamında halihazırda hesaplanmakta olup benzer yöntemler ile hesaplanabilecek.
Buradaki bir diğer önemli husus nakit akışlarının bugüne çekilmesinde kullanılacak olan iskonto oranının belirlenmesi olacak. Nakit akışlarının iskonto edilmesinde her vadeye ve nakit akışlarının karakterine uygun iskonto oranları kullanılması gerekecek. Kullanılacak iskonto oranlarının belirlenmesi ile ilgili bir diğer önemli husus da bu oranların değişen piyasa koşulları ile uyumlu olması olacak. Yani farklı raporlama dönemlerinde değişen piyasa koşullarına göre kullanılan iskonto eğrisinin güncellenmesi gerecek. Bu nedenle finansal tablolarda oluşacak ilave dalgalanmaların yönetilebilmesi için standart bazı çözüm yöntemleri sunuyor.
Genel yöntem dışındaki bir diğer model ise “Prim Dağılımı Yaklşaşımı (Premium Allocation Approach)” olacak. Bu yöntem vadesi 1 sene veya daha kısa olan sözleşmeler ile Genel Yöntem sonucu ile belirgin sapmaların olmayacağı öngörülen diğer sözleşmeler için uygulanabilecek. Türk sigorta sektöründe uzun süreli sözleşmeler sunulan mühendislik ve inşaat gibi belli branşlar dışında tüm elementer branşlarda bu modelin kullanılacağı öngörülüyor.
Ölçüm modellerinin sonuncusu ise “Değişken Ücret Yaklaşımı (Variable Fee Approach)” olacak. Bu model sigorta sözleşmesinden kaynaklı nakit akışlarının bükük bir kısmının bir varlık yatırımında elde edilen getire bağlı olduğu ve bu getirinin büyük bir kısmının sigortalı ile paylaşıldığı direkt paylaşımlı sözleşmeler için geçerli olacak. Türk sigorta sektöründe, birikimli hayat poliçeleri bu model ile değerlenecek. Bu modelin genel model ile farklılaştığı nokta hesaplanacak olan Sözleşmeye Dayalı Hizmet Marjı tutarının varlık getirisinden ne şekilde etkileneceğidir.
SÖZLEŞMELER GRUPLANACAK
Yeni standardın getireceği bir diğer çok önemli değişiklik gruplama düzeyi. Standart her şirketin sahip olduğu sözleşmeleri benzer risklere sahip ve beraber yönettiği portföylere ayırması gerektiğini belirtir. Buna ek olarak her bir portföy içinde başlangıç tarihleri arasında bir yıldan fazla olan sözleşmeler bulunmaması gerektiğini belirtir. Yani bu portföylerin de yazım tarihine bağlı olarak daha ufak gruplara, standardın tanımı ile “Kohort”lara ayrılması gerecek. Burada amaç zarar eden farklı yazım yıllarındaki poliçelerin söz konusu zararının kâr eden dönemlere ait poliçeler ile telafi edilmesini önlemek. Standart son olarak sözleşmelerin tahmini kârlılıklarına göre son bir katmana daha ayrılmasını istiyor. Daha önceden bahsettiğimiz üzere, başlangıçta zarar edeceği beklenen sözleşmeler bir gruba, zarar etme olasılığı çok düşük olan kârlı sözleşmeler bir gruba ve kalan sözleşmeler de ayrı bir gruba olmak üzere 3 kategori oluşturulması gerekiyor. Yeni standart ile birlikte sigorta şirketlerinin hemen hemen tüm fonksiyonları çok ciddi bir şekilde etkilenecek. EY olarak bizim sigorta şirketlerine önerimiz tüm bu etkilerin belirlenmesi için gerekli analiz çalışmalarını bir an önce tamamlamaları ve detaylı bir yol haritası ile standarda uyum sürecini planlamalarıdır. Böyle bir değişiklik zorunluluk olarak değil aynı zamanda da bir fırsat olarak görülmelidir.”