
Risklere karşı esnek olabilenler kazançlı çıkıyor
Risk manzarası artık değişiyor. Yeni zorluklar ortaya çıktıkça risklerin görünümü de giderek karmaşık hale geliyor. Risk ortamını fırsata çeviren kurum, kuruluş ve ülkeler ise bu sürecin kazananı oluyor.
“Zarara uğrama tehlikesi” anlamındaki “risk”, üreten ve gelişen dünyanın kaçınılmaz bir gerçeği. Yeni zorluklar ortaya çıktıkça risk ortamı da giderek karmaşık hale geliyor. Risk ortamını fırsata çeviren kurum, kuruluş ve ülkeler ise bu sürecin kazananı oluyor. Marsh’ın “Risk Dayanıklılığı Raporu”na göre, kuruluşların hem mali süreçlerine hem de sürdürülebilir iş modeline en büyük tehdit olarak gördüğü tahmin edilen ve edilemeyen tüm riskler, süreç yönetimi ve sistematik iş planı ile birlikte yeni bir fırsat imkanı oluşturuyor. Günümüzde riskleri tek bir tehdit olarak görmeyen kuruluşlar, tüm risklerin etkilerini belirleme, anlama ve bunlara hazırlıklı olma süreçlerinden geçiyor. Küresel boyutta incelendiğinde ise 6 başlık öne çıkıyor. Bunlar; Pandemi, Siber, Gelişen teknolojiler, İklim ve çevresel olaylar, Çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim, Jeopolitika.
İşletmeler için uzun süredir var olan bu 6 risk, geçen süre içerisinde birbirine bağlı etkiler ile hızı ve taşıdığı risk boyutu artış gösterebiliyor. 9 bölgeden 30’dan fazla sektör ve toplam 1.000 kuruluşu kapsayan araştırmada, kuruluşların riskleri nasıl algıladıkları ve bunları yönetmek için gündeme aldıkları eylem planlarında büyük boşluklar olduğu ortaya çıktı. Araştırmanın sonuçlarına göre, 4 şirketten 1’i uzun vadeli büyüme stratejilerine risk ve sigorta korumasını dahil etmediği görülüyor. Ayrıca, 6 riskin taşıdığı ve giderek artan potansiyel tehdit konusunda şirketlerin yalnızca %25’inin hazır olduğu görülüyor. Risk algısı ve hazırlık arasındaki boşluklar, kuruluşları iş süreçlerinde, varlıklarında ve gelir akışlarında ani ve uzun vadeli kesintiler karşı savunmasız durumda bırakıyor. Farklı risklere karşı dayanıklılık sergileyebilmek için şirketlerin dört adımı izlemesi gerekiyor:
-Riski tahmin etmek,
-Riski stratejiyle ilişkilendirmek,
-Hazırlık aşamasındaki eksiklikleri farkedebilmek,
-Neyin önemli olduğunu ölçebilmek.
Bu adımlar ile birlikte şirketler risk yönetimini dönüştürebilir ve daha dayanıklı bir hale gelebilir. Bu 4 adımın uygulama aşamasında ise işbirliği son derece önem taşıyor.
ŞİRKETLER ESNEK OLMALI
Süveyş Kanalı’nı kapatan bir konteyner gemisinin karaya oturması ile küresel tedarik zincirini durma noktasına gelmesi, devam eden COVID-19 pandemisinin sadece sağlık ve sosyal hayat dışında tüm iş süreçleri ve meslek kollarını etkilemesi gibi son dönemde yaşanan örnekler gösteriyor ki birbiriyle bağlantılı risklerin etkisi ve meydana gelme hızı giderek artıyor. Şirketler bu ani ve kısa süre içerisinde gerçekleşen olaylara karşı hazırlıksız kalırken, jeopolitik değişimler ve yasal düzenlemeler gibi genellikle daha yavaş gelişen risklere karşı da aynı şekilde hazırlıksız kalabilir. Mevcut ve tecrübe edilmiş risklere bakıldığında ise elde edilen bir sonuç görülüyor: Şirketler esnek olmalı. Farklı koşullara uygunluk gösterebilen şirketler için esnek olabilme rekabet ortamında öne çıkabilmede ve stratejik büyüme elde etmede en önemli unsur haline geliyor. Peki her organizasyonun gündeminde yer alması gereken esneklik neden şimdi gereklilik haline geldi? Cevap ise basit: Risk manzarası değişti.
DEĞERLER ÖNE ÇIKIYOR
Maddi varlıkların kaybedilmesi olarak adlandırılan ‘risk’ kavramı şirketler için artık ‘değer kaybı’ olarak karşımıza çıkıyor. Maddi varlıklar hala büyük derecede önem taşısa da işletmeler maddi olmayan; veri, fikri mülkiyet, marka değeri, itibar gibi değerlere itibar göstermeye başladı. Değişen risk manzarası bize gösteriyor ki manevi değer ve marka itibarına öncelik veren şirketler, rekabet ortamında avantaj yakalarken, yaşanan bu değişim risk yönetimi ve dayanıklılık konusunda da kapsamlı ve ileriye dönük bir bakış açısı getiriyor. Esneklik, ani gelişen olaylarla hızlı başa çıkabilme ve yanıt verebilmenin ötesinde, şirketlerin hem yaklaşan riskleri öngörebilmesinde hem de fırsatlardan yararlanabilmesini sağlıyor. Risklere karşı direnç sahibi olan şirketler kayıplarını en aza indirme imkanı yakalarken, olumsuz koşullar yaratan bir olaydan sonra da her zamanki gibi işine kaldığı yerden devam etme fırsatını buluyor.
ŞİRKETLER AÇIKLARI GÖREMEDİ
2020 yılında risk taşıyan olaylar etkilerini artırdı. Bunun sebebi ise birçok şirket ve kuruluş güvenlik açıklarının farkına varamadı. Marsh’ın 9 ayrı bölgede 1.000’den fazla kuruluşla gerçekleştirdiği anketine göre riksler; pandemi, siber, gelişen teknolojiler, iklim ve çevresel olaylar, çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim ve jeopolitika olarak 6 ayrı başlıkta öne çıkıyorsa da siber riskler zirveyi bırakmadı.
COVID-19 DEĞERLİ DERSLER SUNDU
Günümüzde risk olayları farklı hızlarda gelişiyor. COVID-19 pandemisinin etkilerinin küresel olarak hissedilmesi haftalar alırken, yaygın bir elektrik kesintisi veya bir siber saldırı anında hasara neden olabilir. Şirketler risk planlamalarını hazırlarken, risklerin artan hızını da dikkate almalı. Marsh raporuna göre; her 4 şirketten 1’inin riskleri belirleme, yanıt verebilme ve değişiklikleri hayata geçirebilmede yetersiz kalıyor. Risk hızı giderek artmaya devam ederken, küresel sistemlerin birbirine bağlı olmasıyla insanlar, tedarik zincirleri ve finansal varlıklar üzerindeki risk etkisi de giderek artıyor. Şirketlerin öngörü ve modelleme yapabilmesi, risk sıklığının ve boyutunun daha iyi anlaşılmasına ve değerlendirilmesine yardımcı olurken, bu durum kuruluşları daha dirençli hale getiriyor. COVID-19 salgını, risk ve dayanıklılık konusunda değerli dersler sundu. Pandeminin yarattığı ortam birçok kuruluştaki fay hatlarını ve daha önce birkaç kuruluşun dikkate aldığı sistemik risk derecelerini ortaya çıkarırken, iş sürekliliği planlamasının olmaması, tedarik zincirlerinin bozulması ve iş operasyonlarındaki problemler, kurumsal risk yönetimine yönelik yaklaşımları yeniden tasarlama ihtiyacını ön plana çıkardı. Fakat tarih bize gösteriyor ki COVID-19 benzersiz bir olay değil. Salgın ve salgının yarattığı belirsiz ortam hala devam ederken geçmişe baktığımızda dünya tarihinde 1918’deki “İspanyol gribi” pandemisinden bu yana, yaklaşık her 10 yılda bir olmak üzere, milyonlarca ölüm ve trilyonlarca mali etkiyle en az dokuz salgın meydana geldi. Bu sıklık ve gelecekteki olayların şiddetinin artması potansiyeli göz önüne alındığında, şirketler COVID19’dan ne öğrenecek ve bir sonraki pandemiye nasıl yanıt verecekler? Bu sorunun cevabı muhtemelen bir organizasyonun finansal ve operasyonel problemleri absorbe etme, toparlanma ve rekabet ortamındaki yerini koruyabilme yeteneğini belirleyecek.
MİLYARLARCA DOLARLIK SİBER SALDIRI FATURASI
Siber tehditler global şirketlere her yıl milyarlarca dolar zarara mal oluyor ve şirketlerin her alanında risk yaratıyor. Örneğin, bir fidye yazılımı saldırısından kaynaklanan ortalama iş kesintisi, artık 1 milyon dolardan fazla taleple birlikte 20 günü aşıyor. Kuruluşların siber risk için taahhüt ettiği kaynaklara rağmen, siber risklere hazırlıklı olma anlayışında boşluklar bulunuyor. Ankete katılanların %46’sı, şirketlerinin önemli bir siber saldırının finansal etkisine dayanabileceğini söylüyor. Şirketlerin sadece %18’i siber risklere karşı hazırlıklı olduklarını söylerken, %45’i siber tehditlerin en önemli risk olduğunu belirtiyor. GELİŞEN TEKNOLOJİLERDE DURUM NASIL? Yapay zeka, makine öğrenimi ve nesnelerin interneti (IoT) dahil olmak üzere gelişen teknolojiler, tüm işletmeleri etkileyen hızla gelişen dijitalleşmeyi gösteriyor. Ankete katılan şirketlerin %80’den fazlası, gelişmekte olan teknolojilerden kaynaklanan risklere karşı hazırlıklı olduklarını belirtiyor.
İKLİM KRİZİ EN BÜYÜK TEHDİTLERDEN
Dünya genelinde artan doğal felaketler iklim krizinin habercisi. Tüm kuruluşlar için en önemli sorunlardan biri olan iklim tehdidi beraberinde çevre kirliliği, doğal kaynakların tüketimi ve yer altı kaynaklarının tükenmesi gibi çevresel sorunları da getiriyor. Yöneticiler, yatırımcılar ve hükümetler iklim krizi ve çevresel sorunlar konusunda aldığı aksiyonlar konusunda şeffaflık sergilemesi büyük önem taşıyor. Ankete katılanların %85’i iklim ve çevresel sorunları çok önemli/önemli olarak değerlendirirken, %45’i bu konudaki uygulama ve süreçlerde yetersiz olduğunu belirtiyor.
JEOPOLİTİK RİSK ALANLARI GENİŞLİYOR
Jeopolitik risk alanları ankete katılım sağlayan şirket ve şirket çalışanları arasında az önemli görülen başlıklardan. Jeopolitik riskler arasında küresel tedarik zincirlerinin etkilenmesi en büyük problem olarak göze çarparken, seyahat kısıtlamaları, ticari anlaşmazlıklar ve bölgesel siyasi ve şiddet olayları jeopolitik riskleri oluşturuyor. Risklerin doğası olan birbirine bağlılık, dünyanın bir ucunda yaşanan krizin dünyanın diğer ucunu etkileme potansiyelini de ortaya koyuyor. Yıllık geliri 10 milyar dolardan fazla olan kuruluşların %40’ı 10 milyar dolardan az geliri olan kuruluşların %16’sına kıyasla jeopolitik riskleri yakından takip ettiği görülüyor.
PANDEMİ YILIN EN ETKİLİSİ OLDU
Aşılamalar devam ederken, şirketler gelecekteki pandemilerin nasıl yönetileceğine ilişkin derslerini aldı. Ankete katılanların %46’sı pandemi riskine model tabanlı bir yaklaşıma sahip olduklarını söylerken, yalnızca %28’i pandemiye oldukça hazırlıklı olduklarına inanırken, ankete katılanların yaklaşık %60’ı pandeminin sermayeyi ve tedarik zincirini büyük ölçüde etkilediğini söylüyor.