“PERMA’ya gittim, döneceğim!”
İNSAN yaş aldıkça farklılaşıyor, bu kesin. Değişim yalnızca beklentilerde değil, değişim geçmişte olanları değerlendirme ve o an için olanları algılamalarda da oluyor.
Çok değil bundan 10 yıl önce birisi “teröre şu kadar şehit verdik” dediğinde bunu mutlak bir doğru olarak ele alıyor, “acaba trafikte ne kadar kayıp veriyoruz her yıl?” diye belki düşünüyor fakat daha da üstüne gitmiyordum bu konunun. Oysa birkaç dakikalık bir araştırma ile resmi rakamlarda bile her yıl trafik kazalarında ölen insan sayısının terör ölümlerine göre 5 kat fazla olduğunu, her yıl en az terörde yitirilenler kadar kişinin iş kazalarında canlarını kaybettiğini öğrenip çöküp kalmaya başlıyor insan.
Öte yandan mesela yine 10 yıl önce trafikte “yamuk” yapana anında çullanırken şimdi bu zavallıları makûs talihleri ile baş başa kalacakları durumlara havale ediyorum çokça.
Bizler, benim kuşak, birkaç öncesi, birkaç sonrası hem düşünmeyi ve hem de sorgulamayı öğrendik. Neden oluyor bu, olması nasıl engellenir, olmasından kimler ve nasıl etkileniyorlar, bu işin ucu nerelere gider, başkaları ne yapıyor bu konuda, benzer toplumlarda, benzer kültürlerde nasıl aşılmış bu sorunlar filan.
Ama bırakın düşünüp çözümler üretmeyi, birazcık da olsa düşündüğünü fark edenler bile dışlıyor seni, yalıtıyorlar çoğunluktan. Sanıyorum hep aynı yüzlerin hep aynı şeylerden yakınıyor, aynı şeyleri sürekli gündeme getiriyor olmasının nedeni de bu. “Yalnızlaşıyor” ve “ötekileştiriliyor” çok düşünen bireyler. Sonuçta çok az şeyin değiştiğini görüp “bunca yıl boşuna mı düşündüm, didindim?” diye hayıflanmak da cabası!
Peki ne yapacağız?
Mutlu olmaya çalışacağız her şeye rağmen; belki düşünmeyi hiç bırakmayacağız ama mutlu olmaya da çalışacağız bunun yanında.
Martin Seligman tasarladığı modelle mutlu olmayı teşvik eden bir psikolog.
Modelinin adı “PERMA”.
P-Positive Emotion (Olumlu duygular)
E-Engagement (Uğraşlar)
R- Relationships (İlişkiler)
M- Meaning (Anlamlar)
A-Accomplishments ( Başarma, başarılar)
Seligman’a göre yaşamını bu kıstaslar üzerine kurabilen birisi daha mutlu olan ve daha mutlu eden birisine dönüşür. Yani geçmişi, bugünü ve geleceği daha optimist bir şekilde değerlendirirsen (P), mutlu olmanı ve entelektüel gelişimini sağlayacak uğraşlar edinirsen (E), evde, işte, sokakta, sosyal ortamlarda sağlam ilişkiler kurarsan (R), yaptığın her işin, attığın her adımın yaşamına ve topluma nasıl anlamlar kattığını idrak edebilirsen (M) ve son olarak da kendine gerçekçi hedefler koyup bunlara ulaştığında da başarma zevkini tadarsan (A) “Ne olacak bu ülkenin hali!” triplerine çok da girmeden mutlu bir yaşam sürdürmen olası Dostum!
Birçok araştırmaya göre mutluluk yaşamın başlarında ve sonlarında daha yoğun yaşanıyor. Sıkıntı ergenlik ile 50 yaş arasında çünkü o yıllarda insan bazı şeyler için çok daha fazla savaşıyor, meseleleri dert ediyor, strese giriyor, haksızlığa uğradığını düşünüyor ve tüm bunlardan dolayı mutsuz oluyor. Oysa yaş hafiften kemale ermeye başladı mı hem bu kavramların çoğu anlamsız ve gereksiz hale geliyor, hem de bunlar ve diğer sorunlar ile baş etme konusunda önemli bir deneyim ve birikim kazanmış oluyor insan.
Zaten yaşamı zorlaştıran sorunlarla baş etme sürecinde yaşanan tıkanmalar, çaresizlikler, kızgınlıklar ve bunların psikolojik yansımaları değil mi? Çoğu zaman kötü ya da can sıkıcı bir olayın kendisi değil de etkileri bizi dağıtmıyor mu?
Öyleyse bunlara farklı yaklaşmak gerek. Pollyanna kıvamında değil belki ama daha olumlu olgular yakalamak gerek her yaşananda. Çünkü sana ne olursa olsun yaşam devam ediyor, tüm renkleri ve tatları ile. Başımıza gelecekleri önceden kurgulayıp bunların gerçekleşmesini beklemektense karşı karşıya kalabileceğimiz her durum için nasıl bir tutum belirleyeceğimize karar vermek ve bu durum gerçekleştiğinde bu tutumu uygulamak elimizde; olumlu olmak, bir şeylerle uğraşmak, sağlam ilişkiler ve dolu anlamlar ile bir şeyleri başardığını hissetmek…
Görüşmek üzere.