Nerede çokluk…

BUNDAN 30 yıl önce bir kooperatif konusu nedeniyle sık sık Beylikdüzü’ne giderdim. Derken bir gün o güzergahın üzerinde bir kanatçı açıldı. Kısa sürede popüler oldu ve bunu görenler hemen yanına yeni kanatçılar açmaya başladılar. İnanamayacaksınız ama birkaç yılda bir düzine kanatçı açıldı o bölgede. Sonuç mu? Kısa sürede tamamı kepenk kapattı!

Bundan 25 yıl önce yaşadığım bölgeye taşındım. Az sayıda insan ve az sayıda esnaf/işletme ile sessiz ve huzurlu bir kasaba yaşantısı idi bizimkisi. Sonra işler değişmeye başladı. O gün tek olan banka şubesi bugün 8-9 oldu. Yine tek olan market sayısı bugün çevredekilerle birkaç düzineyi aştı. Nüfus birkaç binken bugün 25-30 bin belki. Sonuç mu? Şehir merkezinde ne trafik varsa burada da var, her kalabalık semtte görülen sabırsızlık, gürültü, bencillik ve saygısızlık burada da hüküm sürmeye başladı.

Bundan 8 yıl önce Yavuz Sultan Selim Köprüsü açıldı. Evden Şile’ye 45 dk’da gideriz artık dedik, gittik de birkaç kez o sürede. Ama sonra işler değişti. Evden çevre yoluna ulaşımda trafik oldu, köprüde ve yollarda araç sayısı arttı ve son aylarda birkaç kez dur-kalklı durumlar bile ortaya çıktı dört şeritli otoyolda. Sonuç mu? Olağanüstü bir şey olmadığında hala azami 1 saatte gidiyoruz Şile’ye ama bu gidişle o süre de kademeli olarak artacak.

Çok seslilik, çok renklilik vs. olumlu kavramlar ama çok kalabalık, hem de plansız ve düzensiz bir ortamda karmaşa ve kaos demek. Düzensizlik ve bencillik de bunun hemen sonrası.

Sayı hoş görülebilir eşiği aştıktan sonra yönetim zorlukları da beliriyor. Ne resmi makamlar, ne kurumlar veya sivil toplum örgütleri ne de bireyler işin içinden çıkamıyorlar.

Böyle olunca da bireyler arasındaki ilişkiler bozuluyor, etkileşimler azalıyor ve çoğunluk kalabalıklar içinde yalnız yaşamlara itiliyor.

Benzer bozulmalar kurumlarda da yaşanıyor. Kuruluşundan beri yaptığı işin yanına popüler, moda ya da kısa vadede yüksek getiri vaat eden, moda veya teşvikli iş kollarını ekleyen kurumlar bir süre sonra odaklarını yitiriyorlar, tepkiler yavaşlıyor veya zorunlu olarak öncelik belirlemeye başlıyorlar ve sonuçta tüm işlerindeki ortalama performansları dramatik şekilde azalıyor. Çünkü yaratıcılık ve üretkenlikleri törpüleniyor; çünkü genelde bir avuç insanın elinde tuttuğu yönetim bunca farklı iş koluna aynı anda yetişemiyor.

Bunca sınanmış, olumlu sonuç vermiş çözümler varken bunun tersine işler yapıp deneyimle inatlaşmak da tuhaf gerçekten. Nasıl ki bir AVM’de farklı iş kolları için önceden belirlenmiş mekan sayısı varsa mahalleler de böyle oluşmalı. Nasıl ki asırlık kurumlar en fazla 3-5 sektörde iş yapıyorlarsa yeni kurulmuş ve büyüyen gruplar da kendi güçlü alanlarını belirlemeli. Tüm yapı izinleri o bölgenin trafik, doğal kaynak, şebeke altyapısı ve atık yönetimi kapasitesine göre verilmeli.

Çünkü bunlar yapılmazsa o cazip vaatlerle bezenmiş yatırımlar önce çokluk, sonra ……, en sonunda da yokluk oluyor.

Nüfus ne olursa olsun herkesin çağdaş ve insanca yaşayabileceği kadar alan var bu ülkede. Ekonomi nasıl olursa olsun her bireyin temel gereksinimlerine erişimini sağlayacak sistemler ve altyapı da çoktan kurulmuş durumda.

Çok olan şeyler genelde hacmi olanlar, bina, insan, araç, para, mal vs gibi.

Az olanlar da daha çok beş duyuya hitap etmeyenler; akıl, öngörü, vicdan, sağduyu vs. gibi. Bizim kuşak “azı karar çoğu zarar” ile yetişti ama günümüzde “fazla mal göz çıkarmaz” oldu gerçekler…

Ve çözülmesi gereken ana sorun “Ben”, “Hemen”, “Ne pahasına olursa olsun” sanırım. Sağlıklı, mutlu, keyifli ve başarılı bir yeni yıl olsun herkes için.

Görüşmek üzere,

Yorum yazın