‘Kusurlu sürücünün ceremesini mirasçısı çekecek’
Zorunlu Trafik Sigortası (ZTS) Genel Şartlarında ocak ayında önemli değişiklikler yapıldı. Geçmişe yönelik etkisi olan değişiklikler sigorta şirketlerine, kusurlu sigortalıyı rücu etme hakkı veriyor. Ancak, yeni düzenlemelerde kimin rücu edilebileceği ve kararların yasalar ile ters düşmesi gibi pek çok nokta kafa karıştırıyor. Prof. Dr. Samim Ünan, değişikliğe konu olan hükümleri ve yeni düzenlemelerin sigortalı ve sigortacı tarafını nasıl etkileyeceğini detaylı olarak değerlendirdi.
‘YÜRÜRLÜK TARİHİ HAKKINDA AYRI HÜKÜMLER VAR’
ZTS Genel Şartlarındaki ‘Amaç’ başlıklı A.1 maddesinin, değişiklik öncesinde “Genel Şartların ve sigorta teminat limitlerinin kaza tarihi itibarıyla uygulanacağı” şeklinde hükme bağlandığını ifade eden Ünan, yeni metinde sadece “teminat limitlerinin kaza tarihi itibarıyla uygulanacağı” hükmünün yer aldığını söyledi. “Genel Şartlar” ifadesinin artık madde metninde yer almadığını belirten Ünan bunun nedenini şöyle açıkladı: “‘Genel Şartlar’ sözcüklerinin yeni metinden çıkarılmasının sebebi getirilen düzenlemede genel şartların yürürlük tarihi hakkında ayrı hükümlerin öngörülmüş olmasıdır.”
‘BİR TARAFTAN VERİLEN PARANIN DİĞER TARAFTAN İSTENMESİ’
Yapılan bir değişikliğin de, teminat dışında kalan halleri belirleyen A.6 maddesine yeni bir fıkra eklenmesi olduğunu belirten Ünan, “Bu yeni fıkra, sigortacının, zarar görenin desteğinden yoksun kalmış olan kişilere ödemek zorunda kaldığı tazminat tutarını sigortalının miras olarak bıraktığı mal varlığından veya mirası reddetmemiş olan mirasçılarından geri isteme hakkını saklı tutmaktadır” diye konuştu. Ünan sözlerine şöyle devam etti: “Uygulamada sigortacılar vefat eden ve araç işleteni olmayan sürücünün kusurlu olduğu hallerde, bu sürücünün desteğinden yoksun kalanlara ödedikleri tazminat tutarı için, onun mirasçılarına rücu etmek istemekte ve buna hakları olması gerektiğini öne sürmektedir.” Ünan, çoğu halde mirasçılardan en az birinin, aynı zamanda ölen sürücünün desteğinden yoksun kalmış bir kişi sayılacağını önemle belirtti.
Ünan, ‘Bir taraftan verilen paranın diğer taraftan geri istenmesi’ niteliğinde değerlendirdiği rücu girişimlerinin dayanağını aşağıdaki başlıklarla açıkladı:
* “Yargıtay, destekten yoksun kalanların, sigortacıya karşı, hayattan ayrılan desteklerinden onlara miras yoluyla geçmiş olmayan, bağımsız bir alacak hakkına sahip bulunduklarını kabul etmekte ve onlara ZTS poliçesini düzenleyen sigortacıyı dava etme olanağını tanımaktadır.
* Yargıtay bunu yaparken, sürücünün kullandığı aracın işletenin, hayatını yitirmiş olan sürücünün desteğinden yoksun kalmış olanlara karşı sorumlu olduğu sonucuna varmış olmalıdır. Çünkü ZTS bir sorumluluk sigortasıdır ve bu sigortaya ancak ZTS ile temin edilen sorumluluk gerçekleşmişse başvurulabilir. ZTS ile sigorta güvencesine bağlanan sorumluluk araç işletenin Karayolları Trafik Kanunu m.85 fk.1’den kaynaklanan ve tehlike esasına dayanan sorumluluğudur.
* Ancak, bu sorumluk ölen sürücünün ağır kusurlu olduğu hallerde hiç mevcut değildir. Çünkü can zararına uğrayan sürücünün ağır kusuru, işletenin sorumluluğu için zorunlu bir unsur olan sebep-sonuç ilişkisini keser. Sebep-sonuç ilişkisinin kesilmesi yansıma yoluyla zarar görenlere karşı da söz konusudur.
* Buna karşılık, sürücünün kusuru hafifse, bu takdirde sebep-sonuç ilişkisi kesilmiş olmaz ve araç işleteni sorumluluktan kurtulmaz. Ancak, işletenin yükümlü olacağı tazminattan makul bir indirim yapılması söz konusu olabilir.
* Karayolları Trafik Kanunu m. 86 fk.1 uyarınca ağır kusurlu sürücünün kendisinin uğradığı zararlardan sorumlu olmayan işletenin, ağır kusurlu sürücünün yakınlarına karşı sorumlu olmasının mantığı yoktur. Sürücü ağır kusuru ile kaza yaparak ömür boyu yatağa bağımlı hale gelse, işletenin ona bir kuruş dahi ödeme yapması gerekmeyecektir. Buna karşılık aynı kazada sürücü hayatını kaybetmiş olduğu takdirde durumun değişmesi ve sürücünün yaşarken destek olduğu yakınlarına işletenin yüz binlerce lira ödemek zorunda bırakılması büyük bir çelişkidir.
* Yargıtay’ın sorumluluğun mevcut olacağı hususundaki gerekçelerinin hiçbiri yerinde bulunmamaktadır. Buna rağmen, yargı, işletenin sorumluluk sigortacısının, kazada ölen kusurlu sürücünün desteğinden yoksun kalanlara karşı tazminatın tamamı için sorumlu olacağına karar vermeyi sürdürmektedir.
* Buna karşılık sigortacı da, bu alacağın doğmasına sebep olan ve kazada hayatını yitiren kusurlu sürücünün, bu sebeple kendisine karşı sorumlu olacağını; sürücü ölmüş olduğuna göre, söz konusu sorumluluğun onun mirasçılarına geçeceğini ve miras bırakanlarının borçlarını ödemekle yükümlü bulunacaklarını; dolayısıyla kendisinin de, bu belirtilen sebeple, ölen desteğin mirasçılarından alacaklı duruma gelmiş olduğunu savunmaktadır.
* Bu savunma benimsenirse, sürücünün aynı zamanda işleten olmadığı hallerde, kaza onun ağır kusuruyla meydana gelmiş ise, sigortacı sorumluluğunu sigorta etmiş olduğu işletenin halefi sıfatıyla sürücüden istemde bulunabilecektir.
* Bundan başka, eğer kazada aynı zamanda sürücü olan işleten hayatını kaybetmişse bu halde de o işletenin mirası reddetmemiş olan mirasçılarına rücu edilmesi söz konusu olabilecektir. Türk yargısı, tamamen yanlış ve hukuka aykırı olarak, kendi kusuruyla yaptığı kazada ölen işletenin yakınlarına da, o işletenin sorumluluk sigortacısına başvurarak destekten yoksun kalma tazminatı isteme hakkını tanımaktadır. Eğer ölen sürücü olan işletenin ağır kusuru varsa, sigortacının zarar görenlere tazminat ödedikten sonra işletene rücu edebilecektir.
‘SİGORTALIYA RÜCU YOLU AÇAN DÜZENLEMELER TUTARLI DEĞİL’
Bir yandan da genel şartların, sigortacıların bu gibi bir rücu hakkının mevcut olacağı düşüncesinden hareketle bu hakkın ‘saklı olduğu’ yönünde düzenleme getirdiğini söyleyen Ünan, düzenlemenin tutarlı görünmediğini belirtti. Prof. Dr. Samim Ünan, konu hakkında şu yorumlarda bulundu:
* “Genel Şartlar, halen yargının sigortacıyı ödemeye mahkum ettiği bazı tazminatların sigorta teminatı dışında kalacağını öngörmektedir.
* Bu düzenleme, yasa ve yargı uygulamasıyla çelişkili, tutarlı olmayan bir düzenlemedir. Çünkü sorumluluk şartlarının ne zaman gerçekleşmiş sayılacağı yargının takdirinde olan bir husustur. Bu anlayış ve uygulama baştan sona yanlış olsa dahi, yargı yasal düzenlemeyi nasıl anlar ve uygularsa, buna diğer aktörlerin de zorunlu olarak saygı göstermesi ve yargıyla uyumlu çözümler geliştirmesi gerekir.
* A.6(d) hükmüne Genel Şartlarda yer verilerek yapılmak istenen şey, yargının haksız uygulamalarını sigorta teminatı dışında bırakmaya çalışmaktır. Buna göre, tazminat talebinde bulunan kişi lehine hiçbir şekilde karara bağlanmaması gerektiği düşünülen tazminatlarla, zarardan sorumlu işleten ve sigortacısı lehine tazminattan indirim yapılması gerektiği sonucuna varılan tutarlar sigorta teminatı dışında olacaktır.
* Ancak bu tür bir uygulama, hukuk düzeninin yüklediği sorumluluğu reddetmek; yasaya rağmen bunu sigortacının karşılamayacağını öngörmek anlamına gelmektedir. Bunun kabul edilebilir ve açıklanabilir bir çözüm olmadığı ortada.
* Kaldı ki, sigorta sözleşmesinde yer alan hükümlerin zarar görene karşı ileri sürülmesi Karayolları Trafik Kanunu’na göre zaten mümkün değildir. Şu halde, sigortacının zarar görene karşı A.6(d) hükmüne dayanarak sorumluluktan kurtulması esasen konu dışıdır. Ancak sigortacı, Karayolları Trafik Kanunu uyarınca sigorta ettiren işletene karşı, zarar görene ödediğini sigorta ettiren işletenden geri almak için, A.6(d) hükmüne dayanabilecektir. Bununla birlikte, yeni B.4(2) hükmü, sigortacının yalnızca “kazaya sebebiyet veren sigortalıya” rücu edebileceğini hükme bağladığından, aynı zamanda araç işleteni olmayan bir sürücünün yol açtığı kazada, sigortacının zaten işletene rücu hakkı olmayacaktır.
* A.6 maddesine yeni eklenen son fıkra, sigortacının A.6(d) uyarınca ödememesi gereken bir tutarı ödemiş olması halinde, ölen sürücünün mirasçılarına başvurma hakkından bahsetmektedir.
* A.6(d) ‘sigortalının sorumluluk riski kapsamında olmayan destekten yoksun kalma tazminatı talepleri’ ve ‘sigortalının sorumluluk riski kapsamında olan, fakat ölen sürücünün kusuruna denk gelen tazminat talepleri’ anlatımına yer vermiş ve bu taleplerin teminat dışında kaldığını öngörmüştür. Bu anlatımların hangi anlama geldiği dahi tartışmaya açıktır.
* Yargıya göre, yukarıdaki anlatımlardan ilki hiçbir anlam taşımamaktadır. Yargının destekten yoksun kalma tazminatına hükmettiği bütün haller sigortalının sorumluluğu kapsamındadır. Dolayısıyla bu tazminata hükmedilen hallerde genel şartlardaki ifadeyle ‘sorumluluk riski’ gerçekleşmiş olacaktır. Ancak Genel Şartlar, ZTS’nın bu hali temin etmediğini belirtmektedir.
* Yargı ikinci anlatıma giren hallerde indirim yapılmayacağına karar vermiş ve vermeyi sürdürmektedir. Öyleyse, ikinci anlatımın da yargının gözünde herhangi bir anlamı yoktur. Genel Şartlar ise, yargının uygulamadığı indirimin dahi teminat dışında kalacağını öngörmektedir.
* A.6 maddesine eklenen son fıkra, genel şartların yargı kararlarına tepki niteliğindeki A.4(d)’nin içerdiği düzenlemeye meşruluk kazandırmaya yöneliktir. Söz konusu son fıkra, yargının sigortacıya yüklediğini, onun sırtından indirip yargının tazminata layık görmüş olduğu mirasçıların üzerine yüklemeyi amaç edinmiştir.
* Fakat şunu gözden uzak tutmamak lazımdır: Genel Şartların sigortacı lehine saklı tuttuğu mirasçılara rücu olanağı, yargının onaylaması halinde işleyebilecektir. Rücu davasını karara bağlayacak olan yine yargıdır.
* O yargı, kendi kararının bu şekilde etkisizleştirilmesine ve sigortacıdan alıp ölen sürücünün desteğinden yoksun kalanların cebine koyduğu tazminatın sigortacıya tamamen veya kısmen geri dönmesine izin verecek midir? Tutarlılığa özen gösteren bir yargı sisteminde bunun gerçekleşmesi çok kuşkuludur.
* Öte yandan, işleten aracı sürerken ağır kusurlu olarak yaptığı tek taraflı kazada hayatını kaybetmişse ve zorunlu trafik sigortacısı da bu sebeple zarar görenlere tazminat ödemişse, ölen ağır kusurlu sürücünün hukuken yerine geçmiş olan mirasçılarına sigortacının rücu hakkı mevcut sayılacaktır.
* Aracını sürerken ağır kusuruyla yol açtığı kazada işleten hayatını yitirmiş ve aynı kazada başka kişiler zarar görmüşlerse, bu zarar görenlere yapılan ödeme işletenin sorumluluğuna dahil ve zorunlu trafik sigortacısı da bu kişilere karşı yasa gereğince sorumludur. Bu halde ölen işletenin mirası reddetmeyen mirasçılarına rücu, eskiden olduğu gibi yeni genel şartlar çerçevesinde de hukuka uygundur.”
Ünan, trafik sigortalarındaki sorunun çözümünün bu tarz uygulamalarda olmadığını belirtti. Sorunun düzenlemelerle çözülmesinin zor olduğunu ifade eden Ünan, sorunun çözülmesi için yargının doğru karar vermesinin sağlanması gerektiğini vurguladı. Ünan, “Yargının doğru karar vermesini sağlamak için kanunda, yargıyı da bağlayan sınırların, dışarı çıkma olanağı tanımayacak kadar net bir biçimde çizilmesi gerekmektedir” diye konuştu.
‘SİGORTA EDEN KULLANMIYORSA RÜCU HAKKI DOĞMUYOR’
Ünan, sigortacının kazaya sebep olan sigortalıya rücu etme hakkını kapsayan ZTS Genel Şartlarının B.4. maddesi hakkında da açıklamalarda bulundu. Ünan, maddeyi şöyle anlattı: “B.4 sigortacının, sigorta sözleşmesinde yer alan ve sorumluluğunun tamamen veya kısmen ortadan kalkmasını öngören hükümlere sorumluluk sigortasını yaptırmış olan sigortalıya rücu hakkını sınırlandırmaktadır.” Yeni madde uyarınca sigortacının yalnızca kazaya sebebiyet veren sigortalıya rücu edebileceğini söyleyen Ünan, sözlerine şöyle devam etti: “Anlaşıldığına göre aracın işleten tarafından değil, işleten tarafından istihdam edilmekte olan sürücü, aracın hatır için kendisine bırakıldığı kişi gibi başka biri tarafından kullanıldığı hallerde işletene rücu edilmeyecektir. İşleten olmayan sürücünün sigortalı sayılıp sayılmayacağı ve sigortacının ona rücu edip edemeyeceği ise ayrı bir husus.”
B.4.(b)’nin yeni şeklini de değerlendiren Ünan, “Haklı olarak eleştiriye maruz kalan ‘olayı trafik kurallarının ihlâli sonucunda meydana gelmiş olması’ istisnasını kabul edilebilir bir biçimde yeniden düzenlemektedir. Bu değişiklik yerindedir çünkü trafik sigortasının konusu zaten trafik kurallarının ihlalinden kaynaklanan sorumluluktur. Diğer bir anlatışla trafik sorumluluğu çok büyük bir oranda trafik kurallarının ihlali nedeniyle ortaya çıkacaktır. Bu hallerde sigortalıya rücu edilebilmesi ise sorumluluk sigortasını sigortalı bakımından tamamen yararsız hale getirmekteydi” diye konuştu.
‘GEÇMİŞE ETKİLİ UYGULAMA SORUN YARATACAK’
Ünan, yeni eklenen C. 11 maddesinin, Genel Şartların yürürlük tarihinden sonra yapılan sözleşmelere uygulanacağını hükme bağladığını söyledi. “Genel şart değişikliğine ilişkin 2 Şubat 2016 günlü Tebliğin 7. maddesi ise değişikliklerin 1 Haziran 2015 tarihinden geçerli olmak üzere uygulanacağını kısaca geçmişe etkili bir uygulamanın söz konusu olacağını belirtmektedir” diyen Ünan, bundan önceki düzenlemenin Genel Şartların kaza tarihi itibarıyla uygulanacağını söylediğini belirtti.
Geçmişle etkili uygulamanın pek çok soruna gebe olduğunu belirten Ünan, sözlerini şöyle noktalandırdı: “TTK 1425(3) uyarınca genel şart değişiklikleri eğer sigorta ettiren, sigortalı ve lehtar yararına iseler, mevcut sözleşmelere hemen ve doğrudan uygulanmaya başlayacaklardır. Bu hemen ve doğrudan uygulamanın hangi anlama geldiği belirsizdir. Kanımızca değişiklikler, yürürlüğe girdikleri tarihte henüz gerçekleşmemiş olan rizikolara uygulanmalıdır. Ancak bu dahi tartışmaya açıktır.
Sorumluluk sigortalarında ise ek bir tartışma daha ortaya çıkmaktadır. Acaba sigortacıya karşı doğrudan dava hakkına sahip olan zarar görenlerin aleyhine değişiklikler onları bağlar mı? Geçmişe etkili değişiklik ise sorunları daha da artıracaktır. Mesela gerçekleşmiş ve hatta ödenmiş rizikolar ne olacaktır?”