Kurban Bayramı

RAHMETLİ babam Sadi Bey, Prof. Dr. Halit Şazi Kösemihal’in kurucusu olduğu İstanbul Üniversitesi “Diş Tababeti Okulu”nun ilk mezunlarındandır. Geçmiş yazılarımdan birinde, hikâyesini anlatmıştım. Yaptığı diş protezinde ceviz kırmak isteyen hastası sebebi ile diş hekimliğini bırakmış, Deniz Gedikli Mektebi’nde biyoloji öğretmenliği yapıyordu. Giriş biraz uzun oldu. Gayem konuyu, dar gelirli bir ailenin kurban bayramına bakış açısına getirmekti. Bizim evde kurban kesilmezdi. Emin değilim sebep, memur maaşı ile beş kişilik aileyi hiç eksiksiz geçindirirken, kurban uğruna bütçeyi alt üst etmekten kaçınmak mı yoksa rahmetli babamın değişik bir bakış açısı mıydı? Zira dinî vecibelerini yerine getirmekte kusur etmezdi. Fatih’te ikametimiz sırasında ramazan ayında orucunu ve teravih namazlarını aksatmayıp, bu aya mahsus Mısır’dan Fatih Camisi’ne getirilen imamlarla ahbaplık etmek için iftardan sonra hemen camiye gittiğini çok iyi hatırlarım. Fransızca bildiği gibi, kısmen Arapça’ya da vakıf olduğu anlaşılıyor. Ortaokulda Fransızca dersinde sınıfın en iyisiydim. Babamın takviyesi ile, öğretmenime meramımı anlatabilecek kadar Fransızca konuşabiliyordum. Erken kaybettik O’nu, benim hayatıma kim bilir daha neler katacaktı?.. Oturduğumuz apartmanın karşısında iki katlı bir evde bakkallık yapan Hamit adında bir kişi otururdu. Komşu kurban bayramında üç tane kurbanlık getirmiş evine. Babam bayram sonu, “kesti üç kurban amma, eyledi lahmi kadid, kimseye bir lokma et, vermedi bakkal Hamit”(*) diye şiir yazmıştı. Çocukluk hafızası yukarıdaki gibi kalın harflerle yazılı olmalı ki unutulmuyor.

Velhasıl kelâm, bizim evde kurban bayramı, şeker bayramı gibi, bayramlık giysisinden, lokum ve badem şekerine ve bayram harçlığına kadar eksiksiz ama kurbansız kutlanırdı.

Eskileri rahmetle anıyorum. Yine eski yazılarımın birinde tanıttığım, teyzemin kocası Hüsnü Enişte ise, iki kurbanı kendi kesip, yüzer ve temizleyip parçalardı. Aynı zamanda mangalı yakıp böbrek, yürek ve ciğer ızgara yaparak yer ve sabah sabah herkese zorla yedirirdi. Öğle yemeğine kurban kavurması ve pilav yetiştirilir, kavurmanın içindeki yağları yutar, bize de zorla yedirmeye çalışırdı, “yiyin ulan, doktora vereceğimize bakkala, kasaba verelim”diyerek. Küçük oğlu Metin’le süt kardeşiydik, bayram harçlıklarını toplar, yakındaki bayram yerine kaçardık ve galiba ata binerdik. Hüsnü Enişte oruç tutup, teravi namazına gider miydi, yoksa gırtlak düşkünlüğünden dolayı sadece “kurban müslümanı”mıydı, hiç bilmiyorum. Neticede 70/80 yıllık anılar, hafıza hepsini kalın harflerle yazmamış demek ki!

Her birinin kendine göre tefsiri ve icraatı olduğunu yaşım ilerledikçe anlayabildim ve ben de kendi kurallarımı hür irademle tesis ettim. Erken yaşlarda göçtüler bu dünyadan, nur içinde yatsınlar..

Şimdilerde kurban kesmekten başka, bayram seyahati sevdasından yollarda insanlarımızı da kurban veriyoruz. Ne duble yollar, ne süper tüneller ve köprüler, ne de binlerce görevli ile yapılan kontroller ve tavsiyeler fayda etmedi. Bu kalın kafaları (!) törpüleme ve eğitebilme teknolojisi ise henüz keşfedilemedi veee maalesef, 2018 kurban bayramı 142 can ve 780 yaralıya mâl oldu. (Rakamlar kesin değildir) Emniyet Genel Müdürlüğünün, cep telefonlarına gönderdiği mesaj da ne kadar anlamlı halbuki:

“Ölümle sonuçlanan her üç trafik kazasından birinin AŞIRI HIZ’dan kaynaklandığını biliyor musunuz? Sevdiklerinizden hızla uzaklaşmayın.“

Ve bir bayram haberi: Rize’nin İyidere İlçesi’nde kurulan kurbanlık pazarında bayramın ilk günü bağlı olduğu ipten kurtulup kaçan boğa, bayramın 4. günü 23 kilometre uzaklıktaki Trabzon’un Sürmene İlçesinde bulundu. Yüzerek denizden geldiği anlaşılan boğa, Sahil Güvenlik ekipleri ve bölge balıkçılarının yaklaşık yarım saatlik uğraşları sonucu sudan çıkarılarak sahibine teslim edildi.  (28 Ağustos 2018 tarihli Hürriyet Gazetesi’nden özetlenmiştir.)

(*) Lahm: et, Kadid: güneşte veya hafif alevde kurutulmuş et

 

Yorum yazın