KardiyoOnkoloji Polikliniği İstanbul Tıp Fakültesi’nde hizmete başladı
İstanbul Tıp Fakültesi KardiyoOnkoloji Polikliniği faaliyete başladı.
İstanbul Üniversitesi, İstanbul Tıp Fakültesi KardiyoOnkoloji Polikliniği; 7 Ağustos 2020 Cuma günü, İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tufan Tükek tarafından; hastane yöneticileri, fakülte öğretim üyeleri ve misafirlerin katıldığı törenle hizmete açıldı.
KARDİYOONKOLOJİ NEDİR?
KardiyoOnkoloji kanser tanısı konan hastalara uygulanacak cerrahi, kemoterapi ve radyoterapini kalp ve damar sağlığı üzerindeki etkisini inceler. Ana hedefi, kansere karşı uygulanan tedavinin tamamlanması ve ortaya çıkabilecek yan etkilerin olabildiğince erken tanınarak engellenmesidir.
KANSER TEDAVİLERİNDE KULLANILAN İLAÇLAR KALP VE DAMAR SAĞLIĞINI NASIL ETKİLİYOR?
Kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar; kalp kasını dolaylı yoldan ya da doğrudan etkileyip, kalbin kasılma gücünü azaltarak kalp yetersizliğine, koroner arter hastalığı ve damar spazmlarına, kalp kapak hastalıkları ve yüksek tansiyona, ileti sistemini etkileyerek kalp atışı düzensizliklerine (aritmiler), pulmoner hipertansiyona, tromboembolik hastalıklara, periferik arter hastalıklarına, inme ve kalp zarı hastalıklarına (perikardit) yol açıyorlar. Bu durum kanser tedavisinin direkt kardiyotoksik etkisinin sonucu olarak ortaya çıkabiliyor ya da özellikle geleneksel kardiyovasküler risk faktörlerinin varlığında, hızlanmış kardiyovasküler hastalık gelişimine bağlı olabiliyor.
Kanser tedavisine bağlı bu yan etkilerin uzun dönem sonuçlarının tahmin edilememesi, kalp ve damar hastalıklarının yetersiz ya da yanlış tanısıyla sonuçlanmaktadır. Bu da istenmeyen yan etkilerin önlenememesi ya da potansiyel olarak hayat kurtarıcı olan kanser tedavisine gereksiz ara verilmesine neden olmaktadır.
HER KEMOTERAPİ YA DA RADYOTERAPİ BU YAN ETKİLERE YOL AÇIYOR MU?
Evet. Bu sebeple, kemoterapiye ve radyoterapiye başlanmadan önce tüm hastaların kalp ve damar sistemi muayenesinin yapılması gereklidir. Yan etkilerin daha sık ortaya çıkabileceği yüksek riskli hasta gruplarının tedavi öncesinde ayırdedilebilmesi kardiyotoksisitenin erken tanısı ve tedavisini de kolaylaştırır. Ülkemizde kemoterapinin yapılabildiği her yerde kardiyoloji uzmanı da mevcuttur.
Ayrıca, tedaviye başlamadan önce bu hastaların dişlerinin de kontrol edilmesi, eğer var ise diş çürükleri ve diş eti hastalıklarının tedavi edilmesi bir başka zorunluluktur.
Bu muayene ve değerlendirmeler sonucunda kalbi koruyucu önlemler alınabilir ya da var ise kalp hastalığı tedavisine başlanabilir.
HANGİ HASTALIKLARDA KULLANILAN İLAÇLARIN BÖYLE İSTENMEYEN YAN ETKİLERİ VAR?
Maalesef belirli bir ayırım söz konusu değildir. Bir çok hasta standart dozda kullanılan ilaçları uzun dönem komplikasyonlar olmadan tolere edebilirken, diğer hastalarda tedaviye bağlı kardiyotoksisite ilk dozdan hemen sonra ortaya çıkabilmektedir. Yan etkilerin neredeyse tamamı ilk yıl içerisinde görüldüğünden, tedavi sonrası takip önemlidir.
Kanser tedavisindeki yeni nesil ilaçlar hedefe yönelik olanlar, immünoterapiler de kalp ve damar sağlığını olumsuz etkiliyor mu?
Evet. Daha önceden kardiyotoksik etkisi olan anti-kanser ilaçların alınması, radyoterapi öyküsü, önceki anti-kanser tedavi ile immunoterapi arasında 3 hafta – 3 ay gibi kısa bir süre olması, önceden arteriyel hipertansiyon varlığı, düşük kalp debisi ve daha ileri yaş bu riski arttıran faktörlerdir.
GÖĞÜS BÖLGESİNE UYGULANAN RADYOTERAPİNİN BENZER ETKİSİ VAR MI?
Radyoterapiye bağlı kardiyotoksisitenin tanınması ve değerlendirilmesi; maruziyet ve kalp hastalığının ortaya çıkışı arasında geçen süre, radyoterapi cihaz ve tekniğinde sürekli devam eden gelişmeler, tedavi edilen hasta grubundaki değişmeler ve hekimlerin kardiyotoksisiteyi gittikçe artan oranda tanıyabilmesine rağmen daha önce alınan tedavi ile ortaya çıkan hastalık arasındaki ilişkiyi kuramama nedeniyle zor olabilir.
Kalp yetersizliği; radyoterapinin, kanser ilaçlarıyla birlikte kullanıldığı hastalarda daha sık ve daha erken dönemde görülür.
Kanser tedavilerinin kalp ve damarlar üzerindeki olumsuz etkisini kontrol etmek mümkün mü?
Düzenli kalp muayenesi, genetik ve biyokimyasal testler risk altındaki hastaları tanımaya yardım eder. Hastanın mevcut durumu değerlendirilerek hazırlanan uygun dozda ilaç kombinasyonları ve sık aralıklarla kontrol muayeneleri anti-kanser tedavinin tamamlanabilmesi açısından önemli ve faydalıdır. Ne yazık ki, alınan önlemlere rağmen ortaya çıkabilecek yan etkiler, kalp ve damarlar üzerinde kalıcı hasar bırakabilir.
HASTALAR NASIL TAKİP EDİLMELİ?
Kemoterapi, radyoterapi ve kanser cerrahisi öncesinde, tedavi boyunca ve sonrasında muayene, laboratuvar incelemeleri ve görüntüleme yöntemleri ile değerlendirilen hastalarda, en iyi tekrarlanabilir yöntem veya testler kullanılmalı, eğer mümkün ise ek bilgi sağlayan strain ekokardiyografi gibi radyasyonsuz görüntüleme yöntemleri tercih edilmelidir (sağ ventrikül fonksiyonları, pulmoner arter basınçları, kapak fonksiyonları, perikardiyal değerlendirme gibi). Görüntüleme ve / veya testlerin takip zamanı ve sıklığı kanser türüne, kardiyotoksik olabilen kemoterapinin toplam dozuna, uygulama protokolü ve süresine, hastanın kemoterapi ve radyoterapi uygulanmadan önceki kalp ve damar hastalıkları risk faktörlerine bağlıdır.
TAKİP VE TEDAVİ HANGİ UZMANLAR TARAFINDAN YAPILMALI?
Hastalar; uygulanan kemoterapi ve radyoterapinin yan etkilerini bilen, uygun görüntüleme yöntemlerini kullanan kardiyoloji hekimleri tarafından takip edilmelidir. Tekrarlanan muayenelerde, karışıklıklara yol açmaması açısından aynı test ve değerlendirme yöntemleri kullanılmalıdır.
ALTTA YATAN KALP VE DAMAR HASTALIĞI ZATEN VARSA, BU İSTENMEYEN ETKİ KAÇINILMAZ OLUYOR MU?
Hayır. Sadece daha sık ortaya çıkabiliyor. Kemoterapi ve radyoterapi öncesinde alınabilecek basit önlemler bu yan etkilerin çok daha hafif olmasını sağlayabilir.