İSAD’dan acentelere hukuksal çerçeve semineri
İstanbul Sigorta Acenteleri Derneği (İSAD) 9 Şubat’ta derneğin Levent’teki merkezinde “Sigorta Acenteleri Hukuku ve İşleyişi” konulu bir seminer eğitim düzenledi. Moderatörlüğünü Sema Tüfekçiler’in yaptığı seminerde Avukat Can Eriş ile Yrd. Doç. Dr. İrem Aral konuşmacı yaptı.
İlk sunumu yapan Can Eriş, “sigortacılık mevzuatı çerçevesinde acenteler arası iş paylaşımları” konusunu ele aldı. Mevzuatın tarihçesini katılımcılarla paylaşan Eriş, 2007’de Sigortacılık Kanunu çıktığından beri acentelerin iş paylaşımının önüne geçilmeye çalışıldığını ifade etti. Kanunun öncesinde tali acenteliğin yasal olarak tanımlandığını, ancak kanunda bu kavramın bulunmadığını kaydeden Eriş, “Kanunda tanımlanmamış olması, tali acenteliğin yasak olduğu anlamına da gelmiyor. Tali acentelik ilk kez 2010’da yayınlanan bir sektör duyurusuyla engelleniyor” dedi.
‘DÜRÜSTLÜK ÇERÇEVESİNDE İŞ PAYLAŞIMI MÜMKÜN’
Daha sonra 2013 yılında yayınlanan bir sektör duyurusunda “dürüstlük kuralları çerçevesinde” acenteler arası iş paylaşımının mümkün olduğunun belirtildiğini söyleyen Eriş, bu duyurunun hâlâ geçerli olduğuna dikkat çekti.
2014 yılında yayınlanan bir sektör duyurusuyla acentelere ağır şubeleşme koşulları getirildiğini aktaran Eriş, “Bu duyuru, merkez ile şube arası gibi gösterilerek iş paylaşımı yapılmasının önüne geçmek için yayınlandı. 2016 yılında yayınlanan yeni acentelik yönetmeliğiyle de tali acentelik tamamen engellendi” diye konuştu.
Buna karşın, acenteler arası şubeleşme dışında da iş paylaşımının hâlâ mümkün olduğunu dile getiren Eriş, bunun hangi çerçevede gerçekleşebileceğini ise şu şekilde açıkladı: “Öncelikle, iş paylaşımı sadece farklı branşlarda çalışan acenteler arasında mümkün. 2016’da yayınlanan bir genelgeyle, iş paylaşımının aynı şehirde bulunan en fazla 5 acente arasında yapılabileceği belirtiliyor. 2013 yılında yayınlanan sektör duyurusunda altı çizilen ‘dürüstlük’ çerçevesi de hâlâ geçerli.”
‘PENETRASYONU YÜKSELTECEK ESNEK UYGULAMALARA İHTİYAÇ VAR’
Ülkemizde sigorta penetrasyonunun düşüklüğü dolayısıyla, tali acentelik gibi penetrasyonu yükseltebilecek ve sigortayla tanışmamış kesimleri sigortayla tanıştırabilecek esnek uygulamalara ihtiyaç olduğunu vurgulayan Eriş, sözlerini şöyle tamamladı: “Teknolojik gelişmeler, başka modellere duyulan ihtiyacı artırıyor. Yurtdışında örneklerini gördüğümüz online satış ve rafta kutulu ürün satışı benzeri uygulamalar, penetrasyonun artırılması için büyük fırsat olabilir.”
‘SÖZLEŞMENİN FESHİ İÇİN DÖRT KOŞUL VAR’
Can Eriş’ten sonra kürsüyü devralan İrem Aral ise “acentelik sözleşmesinin sona ermesi ve mali sonuçları” konulu bir sunum gerçekleştirdi. Acentelik sözleşmesinin hangi durumlarda sona erebileceğini aktaran Aral, şunları söyledi: “Sözleşme süresinin sona ermesi, olağan fesih olarak da bilinen feshi ihbar, olağanüstü fesih olarak da bilinen haklı fesih ve taraflardan birinin ölmesi, iflası ya da kısıtlanması durumunda acentelik sözleşmesi sona erebilir.”
‘FESİH HAKKI KÖTÜYE KULLANILINCA OLUŞAN ZARAR KARŞILANMALI’
Taraflardan herhangi birinin üç ay önceden haber vermek kaydıyla sözleşmeyi sonlandırabileceğini, buna “feshi ihbar” dendiğini açıklayan Aral, bu sürenin kısaltılamayacağını, ancak uzatılabileceğini söyledi. Burada fesih hakkının kötüye kullanılması gibi bir durum oluşabileceğini aktaran Aral, “Bu durumda fesih geçersiz sayılmıyor, ancak taraflardan biri bu sebeple zarara uğrarsa ve bu ispatlanırsa, zararın karşılanması gerekiyor” dedi.
Acentelik ilişkisinin sürdürülmesini imkansız hale getiren, sözleşmenin derhal sonlandırılmasını haklı kılan bir olgu sonucunda haklı fesih yoluna gidilebileceğini ifade eden Aral, “Bu olgu, sübjektif değil, objektif olmak zorunda. Acentenin meslekten men edilmesi, sigortalılardan prim haricinde ekstra ücret alması, talimatlara uyma yükümlülüğünü ihlal etmesi; sigorta şirketi açısından bakıldığındaysa, şirketin komisyon alacaklarını ödememesi, hiçbir gerekçe göstermeden sözleşmeleri ifadan kaçınması, sigortalılara ayıplı ifada bulunması, tazminatlı hiç veya gerektiği gibi ödememesi benzeri örnekler haklı fesih için sebep yaratan olgular arasında” dedi.
‘HAKLI FESİH KOŞULLARI MANİPÜLE EDİLEBİLİYOR’
Haklı fesih koşullarının manipüle edilebildiğine dikkat çeken Aral, “Bu durum, genelde acentelerin aleyhine kullanılıyor. Haklı fesih koşullarının çoğunun soyut olması manipüle edilebilmesine zemin hazırlıyor ve acentelerin canını yakıyor. Bu durumun netleştirilmesi gerekiyor” diye konuştu.
Haklı sebeplerde istisnalar olduğundan da bahseden Aral, şu örnekleri verdi: “Taraflar yükümlülüklerini yerine getirmesine rağmen umulan kazancın sağlanamaması, acentenin kusuruna dayanmayan ciro düşüklüğü gibi durumlar haklı sebepler arasında değil.”
Sözleşmenin sona erdirilmesinin tazminat ve komisyon alacağı ile denkleştirme talebi, yani portföy tazminatı gibi mali sonuçları olabileceğini kaydeden Aral, “Burada acentenin aleyhine hükümler olabiliyor. Acentenin alacak ve tazminat taleplerini kısıtlamayı, hatta ortadan kaldırmayı amaçlayan uygulamalara yer verilebiliyor” dedi.