‘InsurTech’le küçük balık büyük balığa kafa tutuyor

Sigorta sektörü dünya çapında olduğu gibi ülkemizde de son 10 yılda yeni atılımlara ve iş modellerine sahne olmaya başladı. FinTech (finans teknolojileri), sektörün fark edemediği ya da dokunamadığı fırsatlardan faydalanılması noktasında büyük avantaj sağlıyor. Bunun için sigorta şirketleri tarafından FinTech’e ayrılan kaynaklar da artış gösteriyor. İşin sigorta tarafı InsurTech de (sigorta teknolojileri) inovatif olmak isteyen sigorta şirketleri için nasıl yaklaştıklarına göre hem büyük fırsat hem de büyük risk teşkil ediyor. Sigorta sektörünü derinden etkilemesi beklenen finans teknolojilerini ve InsurTech’i Türkiye’de konuya en hakim isimlerden FinTech İstanbul’un kurucu ortağı Prof. Dr. Selim Yazıcı’ya sorduk.

Ülkemizde finansal teknolojilerin geldiği noktayı ve gelişme sürecini değerlendirir misiniz?
Süreç aslında 2000 yılında yaptığımız bir araştırmayla başladı. Araştırmanın konusu sigortanın internet üzerinden Türkiye’de ne derece satılabileceğiydi. Bu dönemde yurtdışında online satış işlemleri yapılabiliyordu ancak Türkiye için daha çok erken olduğunu gördük. Bu araştırmada elde ettiğimiz sonuçları da kitaplaştırdık ve yayınladık.
Bu araştırmanın üzerinden geçen 16 yılda dünyada finansal hizmetler sektöründe çok hızlı bir ilerleme oldu. Bankaların öncü olarak gittiği bu alanda sigorta sektörü arkadan geliyor ancak, her ne aşamada olursa olsun sigorta sektörünün çok önemli bir yeri var. Finansal sistemin içinde fonu çeken sigorta şirketleri. Fonu kullanan taraf ise bankalar. Dolayısıyla, dünyada büyük sigorta şirketleri ve bu şirketlerin etrafında çalışan bankalar varken, ülkemizde süreç tam tersi şekilde işliyor. Büyük bankalar ve etrafında çalışan sigorta şirketleri var. Bu biraz Türkiye’nin yapısıyla ve sigorta sektörüne nasıl baktığımızla ve finansal okur yazarlığımızla ilgili.
Bankacılıkta ise durum daha farklı. Bankacılıkta biz oldukça ilerideyiz. Öyle ki; Türkiye’deki pek çok hizmeti ve süreci yurtdışında gidip anlatabiliyoruz. Özellikle Avrupa ve ABD’de Türkiye’den anlatılan birçok başarı hikayesi var, düzenlenen yarışmalarda alınan ödüller bulunmakta. Bankacılıkta bu kadar ilerlemişken sigortacılıkta neden durum farklı? Buna bakmak gerekiyor.

FinTech İstanbul olarak bu konuda ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz?
2016 yılının başında Bankalararası Kart Merkezi (BKM)’nin desteği ile FinTech İstanbul adıyla yeni bir platform oluşturduk. Bu platformun amacı, Türkiye’de bütün finansal hizmetler sektöründe faaliyet gösteren girişimlere bir buluşma platformu, bir kapı olmak.
Tüketici özellikle bazı alanlarda bankadan hizmet almak istemiyor. Hem süreçler karışık hem de maliyetler yüksek. İnsanlar daha basit ürün ve hizmetler almak istiyorlar. Bunu yapabilecek yapılar da tüm dünyada kendini gösteren startup’lar. Bankalar bu oluşumları bazen bir risk unsuru olarak görebiliyor. Bizim buradaki yaklaşımımız, finansal hizmetlerde faaliyet gösteren şirketler ve bankalarla bu startup’ları, yani FinTech’leri buluşturmak. Tarafları buluşturabildiğimiz zaman da rekabet edince değil, beraber çalışınca daha farklı ürün ve hizmetleri geliştirebileceklerini anlatmak istiyoruz.
Startup ekosistemi dünyada çok ileri vaziyette. Türkiye’de finansal hizmetlerdeki FinTech startup’larının sayısı yaklaşık 120 civarında. Yabancı ülkelerde bu sayı çok daha yükseklere çıkıyor. Biz, öncelikle FinTech’lere ekosistemi tanıtmak ve onları bilgilendirmek istiyoruz. İlk olarak FinTech’in ne olduğunu anlatıyoruz. İkinci olarak da hukuki ihtiyaçları anlatıyoruz. BDDK ve devletin üst düzey finansal kuruluşları ile ilgili çalışmanız gerekiyor. İşin siber güvenlik tarafı da var. Bu işlemlerin büyük bir kısmı mobil üzerinden geçeceği için farklı altyapılara ihtiyaç var. Bilginin ne kadarının paylaşılabileceği, ne kadarının depolanacağı gibi bilgileri eğitimlerde verdik. Eğitimlerimize bankalar, yatırımcılar ve finansal hizmet sektöründe faaliyet gösteren birçok startup katıldı. Ekosistemin tümünü bu şekilde bir araya toplamış olduk.
Aynı zamanda FinTech alanında dünyada ilk 10’da olan isimleri konuşmacı olarak çağırıyoruz. FinTech alanında önde gelen yazarlardan Chris Skinner’ı çağırdık. Geçtiğimiz günlerde de David Birch’ü çağırdık. Kendisiyle dijital kimlik konusunu ve blockchain’i tartıştık.
Diğer taraftan, Türkiye’de FinTech konusuyla ilgili bir kaynak da yok. Bu alanda da çalışmalar yaptık ve kitaplar bastırdık. Aynı zamanda FinTech konusunda toplantılar düzenledik ve buralara konuşmacı olarak katıldık.

Sektörün InsurTech konusunda bilgisi ve iştahı ne seviyede?
Türkiye’de InsurTech konusu daha çok yeni. Sektöre anlattığınızda bazıları şaşırıyor, bazıları da kabullenemiyor, çünkü InsurTech aracıyı ortadan kaldıran bir sistem. Bu yapı, uzun sürede sigorta şirketlerini bile ortadan kaldırabilir. Sigorta şirketine ihtiyaç duymadan, sadece lisans alarak yapabileceğiniz işler var. Dünyada, fiziksel bir merkezi olmadan tamamen dijital bir sistem üzerinden bankacılık lisansını kullanarak tamamen mobil bankacılık yaptıran şirketler var. Bu şirketlerin verdiği hizmetler arasında kişiden kişiye para göndermek bile var. Startup’lar finansal hizmetler sektöründe insanlar için sıkıntı yaratan noktayı bulup çözüyor. Komisyon vermek, kuyruk beklemek gibi pek çok sıkıntıyı ortadan kaldırıyor.

SİGORTA ŞİRKETLERİ DE STARTUP’LARA HAZIR OLMALI
Sigortacılıkta dünyanın en büyük InsurTech’lerini ABD, İngiltere, Almanya ve Hollanda’da görmek mümkün. Bu startup’lar çok büyük hacimli işler yapıyor. Hatta reasürans şirketleri bile InsurTech atılımı yapıyor. Dünyada gelişmeler bu kadar yoğunken, ülkemizde sektörün gelişimine paralel olarak InsurTech konusu çok zayıf. Bu süreç dijitalleşme ile çok yakından ilişkili. InsurTech’e sigorta şirketleri ve startup’lar açısından olmak üzere iki yönden bakmak gerekiyor. Sigorta şirketlerinin de startup’lar için hazır olması gerekiyor.
Yurtdışında InsurTech konulu birçok etkinlik görmek mümkün. Etkinlikler genellikle konferans ve yatırımcı sunumları şeklinde gerçekleşiyor. Buralarda pek çok startup’la tanışmanız mümkün. Startup’lar büyük oranda paylaşım ekonomisi modeli kullanılıyor. Örneğin; bisiklet kullanıyorsunuz ve Facebook grubunuzda 300 kişilik bisiklet kullanmayı seven bir ekip var. Tek başınıza gidip bisikletinizi sigortalatamıyorsunuz. Sigorta şirketine 300 kişi giderek bisikletlerinizi sigortalamak istediğinizde ise durum değişebilir. Durum değişmiyorsa da bir startup çıkarak, bu işi üstleniyor. Yani kalabalığın gücünü arkasına alıyor.

Finans teknolojileri şirketlere ve son kullanıcıya ne gibi avantajlar sunuyorlar?
Aslında Babil döneminde sigorta sistemi nasıl çalışıyorsa, InsurTech startup’ları da bu şekilde çalışıyor. Kendi havuzunuzu kendiniz oluşturuyorsunuz ve risk meydana geldiğinde hasar buradan ödeniyor.
Sistem bir günde oluşmadı. Dünyadaki dijitalleşme gelişmeleri beraberinde getirdi. Özellikle sigortacılık alanında pek çok olanak var. Bunlardan biri de IoT, yani nesnelerin interneti. Giyilebilir teknolojilere uygulanabilir kısmı çok önemli. Taktığınız saat attığınız adımdan, nabzınıza kadar sizinle ilgili tüm sağlık verinizi toplayabiliyor. Sigorta şirketleri günümüzde buradan elde ettikleri veriyi kullanabiliyor ve verileri değerlendirip, size özel bir poliçe oluşturabiliyor.
Diğer tarafta, telematik uygulamaları var. Telematik uygulamalarında, araç verilerini toplayan bir cihaz araçlara takılıyor. Bu cihaz sürüşle ilgili verileri topluyor.
Hasar tespitinde ve ekspertiz süreçlerinde kullanılabilecek bir sistem de drone’lar. Özellikle, ulaşılması zor ve riskli bölgelerde hasar tespit ya da ekspertiz çalışması yapılacaksa, drone’lar bölgeye uzaktan gönderilebiliyor. Başka bir uygulama ise, kamera uygulamaları. Bugün satış temsilcilerinin elinde şirketleri tarafından verilen tabletler var. Tabletlerin kamera özelliğini kullanarak bulunduğunuz mekana anında ekspertiz yapabiliyorsunuz.
Diğer bir ortam da ödeme sistemleri… Aslında kart ile ödeme sistemleriyle Türkiye çok önceden tanıştı. Dijital cüzdan konusunda gelişmiş uygulamalarımız var. BKM Ekspres bunlardan bir tanesi. Bu sistem ile ödeme alınması anında gerçekleşebiliyor. Sigorta şirketlerinin bu tarz entegrasyonları vasıtasıyla müşteriden poliçe miktarını anında çekebileceğiniz gibi, hatırlatma ekleyebiliyor ya da otomatik ödeme yaptırabiliyorsunuz.
Telematik uygulamaları tarım alanında da kullanılabiliyor. Çiftçinin sulama maliyetlerini düşürecek çözümler üretmek çiftçinin ürünü korumasına yönelik çalışmalar yapmak mümkün. Bu teknolojiler sanki son kullanıcıya yönelikmiş gibi gözükse de, sigorta şirketinin ödediği hasarları da azaltıyor. Makro ölçekte ise reasürörün yükünü azaltıyorsunuz. Dolayısıyla, sadece ülke ekonomisine değil, dünya ekonomisine de katkısı oluyor.

Bu teknolojilerin yaygınlaşması acenteleri nasıl etkileyecek?
Sigortacılık genelde aracıyla büyüyen bir sektör olduğu için konuşulanlar karşısında kendini farklı bir konumda hissedebiliyor ve karşı çıkabiliyor. Acentelere yönelik de pek çok uygulama var. Acenteler sanki bir para toplama merkezi gibi çalışmayıp, bilgilendirme ve danışmanlık yapan yapılara dönüşebilirler. Bu kârsız bir alan değil. Burada acentenin ne kadar uzman olduğu öne çıkıyor. Dolayısıyla, uzmanlık hizmetiniz karşısında para alıyorsunuz. Böyle olması da acentenin bilgi seviyesinin profesyonel düzeyde olmasını gerektiriyor.

Son olarak; sigorta teknolojilerinin Türkiye’deki geleceğini nasıl görüyorsunuz?
InsurTech konusunda Türkiye gelecek vaat ediyor. Bunun nedeni de toplumsal altyapı, yani genç nüfus. Bu nüfus riski üzerinde taşımayı seviyor. Dolayısıyla, durumu iyi okuyabilen startup’lar olduğu sürece, yatırımcılar da arkasından gelecektir. Önemli olan, bu girişimcilerin sigortanın mantığını doğru bilmesi.
Kısa vadede benim tavsiyem şu: Sigorta şirketleri, iyi startup’ları kendilerine çekebilecek mekanizmalar oluşturabilirler. Bankalar böyle bir atılım yaptı, sigorta tarafında da bunun gerçekleştiğini göreceğiz. InsurTech‘in bilinirliğini de artırmamız lazım. Tüm finansal sektör FinTech’in ne ifade ettiğini anlamaya başladı. Bundan sonra, sigorta sektörüne yönelik finansal çözümleri nasıl gerçekleştirebileceğimizi düşünmemiz ve yurtdışındaki örnekleri çok iyi gözlemlememiz gerekiyor. Burada görev sadece sigorta şirketlerine değil, sigortada regülasyonları ortaya koyan kurumlara ve TSB gibi yapılara da düşüyor. Önümüzdeki dönemde InsurTech konusunda da bir sektörel bilgilendirme yaparak, sektördeki tarafları bir araya getirmeyi planlıyoruz. Belki yatırımcı da hazır, ama kim nerede bilinmiyor. Böyle bir platformda tarafları birleştirmek mümkün olabilir.

REGÜLASYON OLMALI AMA…
InsurTech’lerin yaygınlaşmasının önünde engeller var mı?
Türkiye’de InsurTech startup’larının Avrupa kadar hızlı gelişememesinin arkasında regülasyonların olduğu söyleniyor. Regülasyon tabii ki olacak. Ancak, regülasyonun en azından sektörle birlikte hareket etmesi gerekiyor. Bankacılık sisteminde de sigortacılık sisteminde de durum aynı. Avrupa’da belli yapıların içerisinde regülatörün olduğunu görüyoruz. Ekosistemle bir arada çalışıyorlar. Böyle olunca da, regülatörün neleri yaptıklarını ve yapabileceklerini de görmüş oluyorsunuz. İngiltere gibi InsurTech ve FinTech açısından ileride olan ülkelerde regülasyonların test edilebileceği “sandbox” denilen bir test ortamı sunuluyor. Yani, şirketi kuran ve lisansı alan şirketler daha sonrasında regülasyona takılmamış oluyor.

Rekabet ve beraberliğin birleşimi: “REKABERLİK”
BES’te Otomatik Katılım’ın sigorta teknolojilerine yansıması nasıl olur?
Bugün zorunlu katılımla beraber sektöre, sigorta sektörüyle henüz tanışmamış çok sayıda birey girecek. Daha önce hayal bile edilemeyecek sayıda katılımcı gelecek. Pazarı ve müşterileri yönetebilmek için yaratıcı çözümlere gerek var. Gerek FinTech olsun, gerek InsurTech olsun ortak özellikleri inovatif olmaları, süreçleri ya da ürünleri değiştirebilmek. Finansta bu hizmetlere ‘yıkıcı’ (disruptor) deniyor. Şirketler bunları tehdit olarak görebiliyorlar. Ben risk olarak görmüyorum, burada sektörü kalkındırabilecek, iyileştirebilecek bir yapıdan bahsediyoruz. Biz rekabet etmek değil, ‘rekaberlik’ kavramını kullanıyoruz. Rekabet ve beraberlik, işbirliği kavramlarını birleştiriyoruz. Aslında Türk kültürüne de birlikte rekabet edebilmek kavramı uyuşuyor. Aksi takdirde, rakibini sadece bir tehdit olarak gören şirketlerin bir opsiyonu da startup’ları satın almak. Büyük balık küçük balığı yer durumu oluşuyor. Ancak, süreç her zaman bu şekilde gerçekleşmiyor. Çok fazla küçük startup varsa, onlar yaptığınız işten parçalar almaya başlıyorlar ve bunu da çok daha kolay yapabiliyorlar. Hacimlerinin küçüklüğü ve düşük bilançolarla çalışmaları, bunun yanında müşterileri çok iyi anlamaları etkili oluyor.

SELİM YAZICI
FinTech İstanbul kurucu ortağı ve İstanbul Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, İşletme Bölümü’nde öğretim üyesi olan Selim Yazıcı, finansal teknolojiler ve dolayısıyla sigortacılık teknolojileri konusunda ülkemizdeki en donanımlı isimlerden. Yazıcı, üniversitede verdiği derslerin yanı sıra, Marmara Üniversitesi, Bankacılık Sigortacılık Enstitüsü, Sigortacılık Bölümü’nde Elektronik Sigortacılık dersi veriyor. Yazıcı, öğrencilerine sigortacılık sektöründe dijitalleşmenin ne düzeyde olduğunu ve kendilerinin bu süreçte nerede olabileceklerini anlatıyor.

Umut Deniz Elçi
umut@sigortacigazetesi.com.tr

Yorum yazın