Hışşşşt!

İŞ için Londra’ya gittim üç günlüğüne. Şehir merkezine yakın büyükçe bir otelde kaldım. 3 gün boyunca sürekli toplu taşıma ile şehri bir uçtan diğerine kat ettim. Aradaki boş zamanlarımda da birkaç sevdiğim bölgeye gidip, meydanlara cepheli yerlere oturup insan izledim bol bol.

Çok gözlemim var ve hepsini bir yazıya sığdırmak olası değil ama şimdilik sadece seslerden bahsedeceğim.

Bir kere motorlu taşıt gürültüsü bitmek üzere orada. Özel araçların üçte biri elektrikli şimdiden, kalanların da yarıya yakını hibrit. O meşhur siyah taksilerin hepsi elektrikli olmuş. Akıllı telefon uygulamaları ile yolcu taşımacılığı yapan özel şirketlerin anlaşmalı araçları da aynı şekilde.

Çöp kamyonları elektrikli. Polis araçlarının bir kısmı elektrikli. Kurye motosikletlerinin çoğunluğu da öyle.

Kısacası tren yoluna yakın bir yerde değilseniz rahatsız edecek hiçbir motor sesi yok. Zaten korna çalan, yolu açılsın diye aracına siren taktıran filan da hemen hiç olmadı oralarda.

Market ve restoranların tüm malzeme tedariği sabah 7’den önce bitirildiği için yükleme & boşaltma seslerini de duymuyorsunuz.

Kaldığım otelin 100 metre ilerisinde kalabalık bir orta okul vardı. Bir sabah okula gidişlerine, ertesi gün de çıkış saatlerine denk geldim tesadüfen. Okul kapısında bekleyen servisler, dörtlülerini yakarak yolu kapatan özel araçlar olmadığı için de trafik tıkanması, kaza riski, hır gür çıkma durumu da olmuyor doğal olarak.

Otelin arka tarafında geniş ve uzun bir cadde vardı. Genellikle etnik ürün ve hizmet sunan dükkanlar vardı o caddede. Orada bile “gellll vatandaş, gelll akşam pazarı” sesi duymadım hiç.

Otel 200 odaya yakın büyük bir otel. 40-50 kişilik Çinli, Meksikalı grupların biri giriyor, biri çıkıyor sürekli. Onları taşıyan otobüsler de elektrikli. Otobüse binen ya da inen turistlerin hiçbiri yüksek sesle bağırmıyor eşine, çocuğuna ya da diğer bir grup üyesine.

Rahatsız edecek gürültü o kadar az ki gazı kökleyip asfaltı ağlatan o motorcuyu, ya da barda yüksek sesle cep telefon görüşmesi yapan o adamı çok net anımsıyorum. Bir de dönüşte havaalanında herkes sessiz sedasız uçuşunu beklerken aramızdaki en az 15 mt mesafeye rağmen “Abi, Londra’dayım, akşama dönmüş olacağım İstanbul’a, Pazartesi sabahı ilk iş geleyim yanına” konuşmasını yapan beyefendiyi.

Haa unutmadan Londra’da da bir sürü yeni bina yapılıyor, özellikle de işyerleri ve çok daireli konut blokları. Ama onlar bile rahatsız edecek bir gürültü yapmıyor inanın.

Çok mu zor bu seviyeye gelmek?

Kültür, Akdenizli kanı filan demeyin. Akdeniz’de de bir sürü ülke gördüm ama Kuzey Afrika’dakiler dahil bizim kadar düzenli ve sürekli gürültü yaratan başka bir yer yok gördüğüm şehirler içinde. En son kaldığım yurtiçi otelde gece yarısını geçe odamıza dönerken 3 km ötedeki gece klüpleri bizim odadaki hoparlöre bağlanıp yayın yapıyor gibiydi resmen.

Sesini yükseltmek haklı çıkma arayışı olabilir ya da ticari bir gel gel yöntemi olabilir, gürültülü motorlu araçlar ekonomik kaynaklı olabilir, gün ortasında çöp toplamak, ya da bir tatil günü sabahtan akşama matkapla çalışmak düşüncesizlik/plansızlık olabilir.

Ama hepsinin bir çaresi var. Kamu sağlığı ve psikolojisini etkileyecek eşiği belirlersin, bunun yanına da gürültü yaratan hizmetlerin saatlerini değiştirirsin, bunlara uymayanlara da çok ağır cezalar verirsin.

Ben mahallemizin rengi seyyar satıcıyı da istemiyorum. Kamyonetine taktığı hoparlör ile bir gün kabak, bir gün mısır, bir gün karpuz satıyor böğürerek. Bu kadar geniş yelpazede bir arzın varsa git bir yer kirala, ya da çek kamyonetini bir yere, biz de o günün fırsat ürünü ne diye merak edip yerine gelelim sessizce!

Aynını yerel yönetimler de yapıyor maalesef. Duyuracağın şey ne ise sessizce yap, SMS/email at, uygulamadan mesaj gönder! Zaten basen ölçümüze kadar her türlü bilgimiz var her yerde.

Görüşmek üzere,